Ulubatlı da bir şey mi, daha yığınla tarihi hurafemiz var

Prof. Dr. İlber Ortaylı hafta içerisinde bir gazeteye ‘‘Ulubatlı Hasan diye birisi yaşamadı, Baltacı Mehmed Paşa ile Katerina arasında da hiçbir şey olmadı’’ deyince, tarihçiler arasında TV'lerde günler boyu devam eden bir tartışma yaşandı.

Hem Ulubatlı, hem de Baltacı geçen kasım ve aralık aylarında Hürriyet Tarih'te kapak konusu olmuş ve o zaman da gündeme gelmişlerdi ama toplumsal hafızamızın zayıflığından olacak, aynı konuları birkaç ay sonra yeniden tartışmakta hiç sakınca görmedik. Dolayısıyla artık daha değişik meseleleri konuşabilmemiz için, bizde sayısı çok bol olan tarihi hurafelerimizden birkaçını hatırlatayım dedim...

Hafta içerisinde gazetelerde ve televizyonlarda bir tarih tartışması yaşandı. Tartışma Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın bir gazeteye verdiği mülákatta ‘‘Ulubatlı Hasan diye birisi yaşamadı, Baltacı Mehmed Paşa ile Katerina arasında da hiçbir şey olmadı’’ demesiyle başladı ve hemen her kafadan başka bir ses yükseldi.

Hem Ulubatlı Hasan, hem de Baltacı Mehmed Paşa konusu, editörlüğünü yaptığım ve geçen senenin kasımından bu yana, her çarşamba günü Hürriyet ile beraber verilen ‘‘Hürriyet Tarih’’te kapak konusu olmuş ve bundan sekiz ay önce de gündeme gelmişti. Ama toplumsal hafızamızın zayıflığından olacak, aynı konuları birkaç ay sonra yeniden tartışmakta hiç sakınca görmedik.

Dolayısıyla artık daha değişik meseleleri konuşabilmemize imkán sağlamak için, bizde sayısı çok bol olan tarihi hurafelerimizden birkaçını daha hatırlatayım dedim...

İşte, bugüne kadar tarihimizle ilgili olarak yanlış bildiğimiz bazı hususlar:

Osmanlı Devleti 1299’da değil 1302’de kuruldu

Eski Osmanlı tarihçileri, Türkiye Selçuklu İmparatorluğu'na bağlı olan ve başında Osman Bey'in bulunduğu beyliğin 1299'da Yarhisar, Bilecik, İnegöl ve Yenişehir kalelerini fethettiğini yazmışlardı. Osman Bey bu fetihlerden sonra camilerde kendi adına o dönemde bağımsızlık ve hakimiyet alameti sayılan hutbeler okutmuş ve 1299 yılı Osmanlı'nın bağımsızlık, dolayısıyla da kuruluş yılı kabul edilmişti.

Selçuklular hakkında yapılan son araştırmalar, Türkiye Selçuklu İmparatorluğu'nun 1318'e kadar devam ettiğini, üstelik 1299 yılında Osmanlılar bakımından önemli bir olay yaşanmadığını ortaya çıkartıyor. Günümüzün önde gelen Osmanlı tarihçilerinden Prof. Halil İnalcık da, Osmanlılar'ın ilk dönüm noktasının Bizanslılar ile 1302'nin 27 Temmuz günü yapılan Koyunhisar Savaşı olduğunu, bu savaşın Osman Gazi'ye bir ‘‘hanedan kurucusu’’ kimliği verdiğini, dolayısıyla da Osmanlı Devleti'nin kesin kuruluş tarihinin 27 Temmuz 1302 günü olduğunu söylüyor.

Pierre Loti İstanbul’da kadına değil, bir erkeğe aşık oldu

1850 ile 1923 yılları arasında yaşayan Fransız yazar Pierre Loti, 19. asır sonlarında genç bir deniz subayı olarak geldiği İstanbul'a hayran kalmıştı. Donanmadan istifasından sonra İstanbul'a defalarca geldi ve İstanbul ile ilgili çok sayıda eser kaleme aldı.

Bu eserler arasında en tanınmışı ‘‘Aziyade’’ isimli romandı ve Loti sayfalar boyunca Aziyade'ye nasıl tutulduğundan söz ediyordu.

Neredeyse bir asırdan bu yana genç, güzel ama meçhul bir kadın olduğuna inanılan Aziyade aslında erkekti ve Loti'nin bu sırrı çok dar bir çevrede kalmıştı. Pierre Loti'nin Fransa'daki evrakı arasında bulunan fotoğraf koleksiyonu da, yazarın hangi cinse áşık olduğunu zaten ilk bakışta anlatacak fotoğraflarla dolu.

‘Türk Mezarı’nda yatan Süleyman Şah Osman Gazi’nin dedesi değildi

Bugün Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalan ama Türkiye'ye ait olan tek toprak, Suriye'de bulunan ve ‘‘Türk Mezarı’’ denen 8.5 dönümlük arazidir. Burada yatan Süleyman Şah'ın, Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Bey'in dedesi olduğuna inanılıyor. Manevi önemi dolayısıyla uluslararası anlaşmalarla Türkiye'ye bırakılmış olan ve üzerinde Türk bayrağının dalgalandığı Caber Kalesi, bir Türk müfrezesi tarafından korunuyor.

Son yapılan araştırmalar Osman Gazi'nin dedesinin ‘‘Süleyman Şah’’ değil, ‘‘Gündüz Alp’’ olduğunu gösteriyor. Karamanlı Mehmed Paşa, Enveri ve Ahmedi gibi ilk dönem Osmanlı tarihçileri de Osman Gazi'den söz ederken ‘‘Gündüz Alp'in oğlu Ertuğrul'un oğlu Otman Bey’’ diyorlar. Bu durumda, Caber Kalesi'ndeki mezarın kime ait olduğu da bir muamma halini alıyor.

Sultan İbrahim deli değildi

‘‘Resmi tarih’’, hemen her ülkede ve her dönemde var olmuştu. Yeni yönetimin meşruiyetini kurmak için olmamış hadiseleri olmuş gibi göstererek kendisinden önceki idareyi karalaması eski bir ádetti ve ádete Osmanlı zamanında da sık sık başvurulmuştu.

Sultan İbrahim'in ‘‘deli’’ olduğu söylentileri de böyle bir karalama kampanyasının neticesiydi. Topkapı Sarayı'ndaki hiziplerin birbirini yemesi neticesinde 8 Ağustos 1648 günü tahtından indirilen Sultan İbrahim'in yerine henüz yedi yaşında olan oğlu Dördüncü Mehmed hükümdar oldu ama darbenin meşrulaştırılması gerekiyordu. Bu iş ‘‘İbrahim'in deliliği’’ yolunda söylentiler çıkartılarak yapıldı ve söylentiler sonraki dönemlerde tarih kitaplarına kadar girdi.

Sultan İbrahim'in mektupları bugün Topkapı Sarayı'nda muhafaza ediliyor. Hükümdar, bir kısmı bundan 50 yıl kadar önce Çağatay Uluçay tarafından yayınlanan mektuplarında şiddetli bir başağrısı çektiğini açıkça yazıyor ve geçici bir rahatsızlığının olduğu ama bu rahatsızlığın delilikle bir álákası bulunmadığı anlaşılıyor. Bu arada ama tam mánásıyla ‘‘deli’’ olan tek Osmanlı hükümdarının, yani Birinci Mustafa'nın deliliğinden de artık bahsedilmiyor.

Osmanlı’nın son borcunu Turgut Özal ödedi

İkinci Abdülhamid'in 1881'in 20 Aralık günü ‘‘moratoryum’’ ilán etmesi yani ‘‘devletin iflásını’’ açıklayıp dış borçları ödeyemeyeceğini duyurması üzerine İstanbul'da ‘‘Düyun-ı Umumiye’’ yani 'Genel Borçlar İdaresi' adıyla bağımsız bir kuruluş teşkil edildi. Türkiye'nin önemli gelir kaynakları bu kuruluşa teslim edildi ve dış borçlar o tarihten sonra 'Düyun-ı Umumiye' tarafından ödendi. Türkiye, Lozan Anlaşması ile beraber Osmanlı borçlarının büyük bölümünü üstlendi ve ödemeler 1954'e kadar devam etti. Borçlu ve alacaklı taraflar birbirlerini ibra etmek için masaya bu tarihten ancak 30 yıl sonra, 1984'te oturabildiler ve ibra görüşmeleri sırasında, Türkiye'nin küçük bir mebláğı ödemeyi unutmuş olduğu fark edildi. Bu son ödeme o yılın Mart ayında yapıldı ve Osmanlı borçlarının son takdini ödemek zamanın başbakanı Turgut Özal'a düştü.

Baykal’ın Edebali’si ile Osmanlılar akraba değil

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, bundan birkaç yıl önce çalışma odasının duvarına Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Gazi'nin kayınpederi Şeyh Edebali'ye ait olduğu iddia edilen bir 'öğüt listesi' astı. İnanışa göre, Osman Gazi'nin oğlu Orhan Bey'in annesi, Şeyh Edebali'nin kızı Malhun Hatun idi.

Orhan Gazi'ye ait olan 1324 tarihli bir vakıf senedi, 'Malhun' yahut 'Mal Hatun' adındaki bu hanımın Edebali değil, Kastamonu taraflarında hüküm süren Ömer adında bir beyin kızı olduğunu gösteriyor. Şeyh Edebali'nin kızının adı ise Bálá Hatun ve bu hanım Orhan Gazi'nin değil, kardeşi Alaeddin Bey'in annesi oluyor.

Kanuni Süleyman, Fransa’ya kapitülasyon falan vermedi

Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışını hazırlayan sebepler arasında bazı Avrupa ülkelerine verilen ve adına ‘‘kapitülasyon’’ denilen ayrıcalıklar vardı. Kapitülasyona sahip olan ülke Osmanlı topraklarında serbestçe ticaret yapabilir, vatandaşları dokunulmazlık kazanırlar, hatta Osmanlı topraklarında bir suç işleseler bile ancak kendi mahkemelerinde yargılanırlardı.

Tarihler, bugün, ilk kapitülasyonların Fransa'ya ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında verildiğini yazarlar ama bu bilgiler de doğru değil. Fransız elçisi de la Forest ile Kanuni'nin sadrazamı İbrahim Paşa arasında kapitülasyonlarla ilgili görüşmeler yapılmış, hatta bir taslak metin bile hazırlanmıştı ama İbrahim Paşa'nın ölümü üzerine anlaşma yürürlüğe girmedi. Fransa, Osmanlı İmparatorluğu'ndan ilk kapitülasyonu 18 Ekim 1569'da aldı ve o tarihte tahtta Kanuni Süleyman değil, oğlu İkinci Selim vardı.
Yazarın Tüm Yazıları