12.01.2015 Views

buraya - Balyoz Davası ve Gerçekler

buraya - Balyoz Davası ve Gerçekler

buraya - Balyoz Davası ve Gerçekler

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

T.C.<br />

İSTANBUL<br />

10. AĞIR CEZA MAHKEMESİ<br />

( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI<br />

ESAS NO :2010/283<br />

CELSE NO :45<br />

CELSE TARİHİ :23.06.2011<br />

BAŞKAN :ÖMER DİKEN 33944<br />

ÜYE :ALİ EFENDİ PEKSAK 39800<br />

ÜYE :MURAT ÜRÜNDÜ 40001<br />

C. SAVCISI :SAVAŞ KIRBAŞ 34422<br />

KATİP :ADEM CEYLAN 117864<br />

2010/283 Esas sayılı kamu davasının oturumu Silivri Ceza İnfaz Kurumları<br />

Kampusu bitişiğindeki müstakil girişi bulunan salonda Mahkeme Başkanı Ömer Diken<br />

Üye Hakimler Ali Efendi Peksak <strong>ve</strong> Murat Üründü’den oluşan Mahkeme Heyeti<br />

tarafından zabıt katibi Adem Ceylan da hazır olduğu halde CMK’nın 147/1-h <strong>ve</strong> 219/1<br />

maddeleri gereğince sesli <strong>ve</strong> görüntülü kayıt yapılmak suretiyle 23.06.2011 günü saat<br />

09:40’da açıldı. Cumhuriyet Savcısı Savaş Kırbaş hazır.<br />

Mahkeme Başkanı:''Tutuklu sanıkların isimlerin tespitine geçildi.”<br />

Çetin Doğan (e<strong>ve</strong>t), Özden Örnek (e<strong>ve</strong>t), Halil İbrahim Fırtına (e<strong>ve</strong>t), Nejat Bek<br />

(burada), Mustafa Korkut Özarslan (e<strong>ve</strong>t), Engin Alan (e<strong>ve</strong>t), Şükrü Sarıışık (e<strong>ve</strong>t),<br />

Ayhan Taş (e<strong>ve</strong>t), Ramazan Cem Gürdeniz (e<strong>ve</strong>t), İzzet Ocak (e<strong>ve</strong>t), Süha Tanyeri<br />

(e<strong>ve</strong>t), Bülent Tunçay (e<strong>ve</strong>t), Mehmet Kemal Gönüldaş (burada), Halil Yıldız<br />

(burada), Refik Hakan Tufan (burada), Orkun Gökalp (burada), Erhan Kuraner<br />

(burada), Yunus Nadi Erkut (burada), Nuri Ali Karababa (burada), Mustafa Kemal<br />

Tutkun (burada), Gürbüz Kaya (burada), Mustafa Çalış (burada), Nurettin Işık<br />

(burada), Hasan Basri Aslan (burada), Ali Rıza Sözen (burada), İlkay Nerat (burada),<br />

Veli Murat Tulga (e<strong>ve</strong>t), Behzat Balta (burada), Halil Kalkanlı (burada), Tuncay Çakan<br />

(e<strong>ve</strong>t), Hasan Fehmi Canan (e<strong>ve</strong>t), Salim Erkal Bektaş (e<strong>ve</strong>t), Ahmet Yavuz (e<strong>ve</strong>t),<br />

Ahmet Küçükşahin (e<strong>ve</strong>t), Recai Elmaz (burada), Erdal Akyazan (burada), Ahmet<br />

Şentürk (burada), Mümtaz Can (yok), Ahmet Topdağı (e<strong>ve</strong>t), Cemal Candan (e<strong>ve</strong>t),<br />

Gökhan Murat Üstündağ (burada), Fatih Altun (e<strong>ve</strong>t), Faruk Oktay Memioğlu (e<strong>ve</strong>t),<br />

Mehmet Kaya Varol (e<strong>ve</strong>t), Recep Yıldız (burada), Bekir Memiş (burada), Ali İhsan<br />

Çuhadaroğlu (burada), Harun Özdemir (burada), Mehmet Yoleri (burada), Namık Koç<br />

(burada), Fuat Pakdil (burada), Behcet Alper Güney (yok), Metin Yavuz Yalçın<br />

(burada), Yurdaer Olcan (burada), İhsan Balabanlı (burada), Emin Küçükkılıç<br />

(burada), Kasım Erdem (burada), Kemal Dinçer (burada), Hakan Akkoç (e<strong>ve</strong>t), İkrami<br />

Özturan (burada), Burhan Gögce (burada), Mustafa Erdal Hamzaoğulları (burada),<br />

Mehmet Alper Şengezer (e<strong>ve</strong>t), Doğan Fatih Küçük (burada), Dursun Tolga Kaplama<br />

(burada), Doğan Temel (burada), Hayri Güner (burada), Recep Rıfkı Durusoy<br />

(burada), Mehmet Fikri Karadağ (burada), Hamdi Poyraz (e<strong>ve</strong>t), Hasan Hakan Dereli<br />

(burada), Gökhan Gökay (burada), Fatih Musa Çınar (burada), Zafer Karataş<br />

(burada), Aytekin Candemir (burada), Nihat Özkan (burada), Hasan Nurgören<br />

(burada), Sırrı Yılmaz (burada), Barboros Kasar (burada), Murat Ataç (burada),<br />

Bahtiyar Ersay (burada), Mustafa Yuvanç (burada), Nedim Ulusan (burada), Soydan


Görgülü (burada), İsmet Kışla (burada), Abdullah Dalay (burada), Lütfü Sancar<br />

(e<strong>ve</strong>t), Ahmet Feyyaz Öğütcü (e<strong>ve</strong>t), Engin Baykal (e<strong>ve</strong>t), Özer Karabulut (e<strong>ve</strong>t),<br />

Mehmet Otuzbiroğlu (e<strong>ve</strong>t), Hasan Hoşgit (e<strong>ve</strong>t), Hüseyin Hoşgit (e<strong>ve</strong>t), Kadir Sağdıç<br />

(e<strong>ve</strong>t), Ali Deniz Kutluk (e<strong>ve</strong>t), Mustafa Aydın Gürül (e<strong>ve</strong>t), Turgay Erdağ (yok),<br />

Taylan Çakır (burada), Ayhan Gedik (e<strong>ve</strong>t), Ahmet Türkmen (e<strong>ve</strong>t), Mehmet Fatih<br />

İlğar (e<strong>ve</strong>t), Cem Aziz Çakmak (e<strong>ve</strong>t), Muharrem Nuri Alacalı (burada), Ali Semih<br />

Çetin (e<strong>ve</strong>t), Şafak Duruer (e<strong>ve</strong>t), Utku Arslan (e<strong>ve</strong>t), Mehmet Ferhat Çolpan (e<strong>ve</strong>t),<br />

Ümit Özcan (e<strong>ve</strong>t), Fatih Uluç Yeğin (e<strong>ve</strong>t), Le<strong>ve</strong>nt Erkek (burada), Le<strong>ve</strong>nt Çehreli<br />

(burada), Hakan İsmail Çelikcan (burada), Ahmet Necdet Doluel (burada), Dursun<br />

Çiçek (içimizde), Ertuğrul Uçar (burada), Ali Türkşen (e<strong>ve</strong>t), Tayfun Duman (e<strong>ve</strong>t),<br />

Nihat Altunbulak (burada), Ercan İrençin (e<strong>ve</strong>t), Mustafa Karasabun (burada), Bora<br />

Serdar (e<strong>ve</strong>t), Le<strong>ve</strong>nt Görgeç (burada), İbrahim Koray Özyurt (burada), Dora<br />

Sungunay (e<strong>ve</strong>t), Soner Polat (e<strong>ve</strong>t), Meftun Hıraca (burada), Yaşar Barbaros<br />

Büyüksağnak (burada), Hasan Gülkaya (burada), Faruk Doğan (e<strong>ve</strong>t), Mücahit<br />

Erakyol (e<strong>ve</strong>t), Ergün Balaban (burada), Cemalettin Bozdağ (burada), Taner Balkış<br />

(burada), Abdullah Gavremoğlu (yok), Kıvanç Kırmacı (e<strong>ve</strong>t), Yusuf Ziya Toker<br />

(burada), Cengiz Köylü (burada), Hanifi Yıldırım (yok), Cemal Temizöz (burada),<br />

Bulut Ömer Mimiroğlu (burada), Hakan Sargın (burada), Hüseyin Özçoban (burada),<br />

Mustafa Koç (burada), Ali Demir (burada), Kahraman Dikmen (burada), Yusuf Kelleli<br />

(burada), Hüseyin Polatsoy (burada), Hüseyin Topuz (burada), Murat Özçelik (e<strong>ve</strong>t),<br />

Mustafa Önsel (e<strong>ve</strong>t), Ali Aydın (e<strong>ve</strong>t), Erdinç Atik (burada), Abdurrahman Başbuğ<br />

(burada), Ahmet Tuncer (burada), Gökhan Çiloğlu (burada), Halil Helvacıoğlu<br />

(burada), Kubilay Aktaş (burada), Mehmet Ulutaş (burada), Memiş Yüksel Yalçın<br />

(e<strong>ve</strong>t), Suat Aytın (e<strong>ve</strong>t), Yüksel Gürcan (e<strong>ve</strong>t), Taner Gül (burada).<br />

Mahkeme Başkanı:'' Tutuksuz sanıklar.”<br />

Abdullah Zafer Arısoy, Hüseyin Bakır, Musa Farız, İmdat Solak, Mustafa<br />

Aydın, Ahmet Çetin, Le<strong>ve</strong>nt Güldoğuş, Timuçin Eraslan, Altan Dikmen”<br />

Mahkeme Başkanı:''Sanık müdafileri.”<br />

Sanıklar Kadir Sağdıç <strong>ve</strong> Mehmet Fatih İlğar müdafi Av. Murat Ergün.<br />

Sanıklar Halil Helvacıoğlu, İhsan Balabanlı, Bekir Memiş, Hakan Akkoç,<br />

Mustafa Önsel, Hanifi Yıldırım, Yüksel Gürcan, İkrami Özturan, İlkay Nerat, Zafer<br />

Karataş, Refik Hakan Tufan, Orkun Gökalp, İsmet Kışla, Cemal Candan <strong>ve</strong> yetki<br />

belgesine istinaden Fuat Pakdil müdafii Av. Ramazan Bulut.<br />

Sanıklar Metin Yavuz Yalçın, Behzat Balta, Tuncay Çakan müdafii Av. Salim<br />

Şen.<br />

Sanık Taylan Çakır müdafii Av. Hasan Adil Atabay.<br />

Sanıklar Çetin Doğan, Süha Tanyeri, Kadir Sağdıç, Mehmet Fatih İlğar,<br />

Dursun Çiçek, Nedim Ulusan müdafii Av. Celal Ülgen.<br />

Aynı sanıklar müdafii Av. Hüseyin Ersöz.<br />

Sanık Halil İbrahim Fırtına müdafii Av. Kazım Yiğit Akalın.<br />

Sanık Ali Aydın müdafi Av. Oğuzhan Aydın.<br />

Sanıklar Abdullah Gavremoğlu, Ahmet Türkmen, Hasan Basri Aslan, Meftun<br />

Hıraca müdafii Av. Naim Karakaya.<br />

Sanıklar Gürbüz Kaya, Abdullah Dalay, Hasan Fehmi Canan, Mehmet Kaya<br />

Varol, Hamdi Poyraz, Erhan Kuraner, Soydan Görgülü, Doğan Fatih Küçük müdafii<br />

Av. Muzaffer Değirmenci.<br />

Sanık Mehmet Alper Şengezer müdafii Av. Haldun Kepez.<br />

Sanık Nuri Ali Karababa müdafii Av. Hatice Özgün Duman.<br />

Sanık Ahmet Şentürk müdafi Av. Zeki Arslan.<br />

Sanıklar Recai Elmaz <strong>ve</strong> Ahmet Topdağı müdafii Av. Haluk Demirkılıç.


Sanık Kubilay Aktaş müdafi Av. Naci Gürkan.<br />

Sanıklar Ergin Saygun, Kasım Erdem, Fatih Musa Çınar <strong>ve</strong> Gökhan Gökay<br />

müdafii Av. Sedat Küçükyılmaz<br />

Sanıklar Ali Semih Çetin, Cem Gürdeniz, Cem Aziz Çakmak, Soner Polat,<br />

Utku Arslan, Fatih Uluç Yeğin, Bora Serdar, Ercan İrençin, Yaşar Barbaros<br />

Büyüksağnak, Hasan Gülkaya, Faruk Doğan, Kıvanç Kırmacı, Harun Özdemir,<br />

Mustafa Yuvanç, Taner Gül müdafi Av. Şule Nazlıoğlu Erol.<br />

Sanıklar Ali Deniz Kutluk <strong>ve</strong> Mustafa Aydın Gürül müdafii Av. Ayşe Gül<br />

Hanyaloğlu.<br />

Sanık Ali Deniz Kutluk müdafi Av. Selçuk Ömer Var.<br />

Sanık Dursun Çiçek müdafi Av. İrem Çiçek.<br />

Sanık Ahmet Yavuz müdafi Av. Selim Yavuz.<br />

Sanıklar Namık Koç, Bahtiyar Ersay müdafii ayrıca yetki belgesine istinaden<br />

Ali Rıza Sözen, Ali Demir, Erdinç Atik, Gökhan Murat Üstündağ, Hakan sargın,<br />

Hüseyin Özçoban, Hüseyin Topuz, Kahraman Dikmen, Murat Özçelik, Yusuf Kelleli,<br />

Abdil Akça, İmdat Solak, Mustafa Kelleci, Mutlu Kılıçlı, Hakan Yıldırım, Mustafa Koç<br />

müdafi Av. Erhan Tokatlı.<br />

Sanıklar Yusuf Ziya Toker, Mustafa Çalış müdafi Av. Yahya Koç.<br />

Sanıklar Ayhan Gedik, Şafak Duruer, Mehmet Ferhat Çolpan, Hakan İsmail<br />

Çelikcan, Ahmet Necdet Doluel müdafi Av. Hakan Tunçkol.<br />

Sanıklar Lütfü Sancar, Taner Balkış, Mustafa Karasabun <strong>ve</strong> yetki belgesine<br />

istinaden Şükrü Sarıışık müdafii Av. Yakup Akyüz.<br />

Sanık Bülent Tunçay müdafii Av. Cengiz Erdoğan.<br />

Sanık Özden Örnek müdafii Av. Turgay Sarıakçalı.<br />

Sanık Abdullah Zafer Arısoy müdafii Metehan Arısoy.<br />

Sanık Mehmet Otuzbiroğlu müdafii Av. Serdar Mermut.<br />

Sanıklar Muharrem Nuri Alacalı, İbrahim Koray Özyurt, Dora Sungunay,<br />

Tayfun Duman, Ali Türkşen müdafii Av. İbrahim Şahinkaya<br />

Sanıklar Suat Aytın <strong>ve</strong> İzzet Ocak müdafii Av. Muammer Küçük.<br />

Sanık Le<strong>ve</strong>nt Erkek müdafii Av. Doğukan Ünüvar.<br />

Sanık Le<strong>ve</strong>nt Erkek müdafii Av. Yılmaz Yazıcıoğlu.<br />

Tutuksuz sanıklar Abdil Akça, Uğur Üstek, Duran Ayhan’ın duruşmaya<br />

katıldıkları bildirildi.<br />

Mahkeme Başkanı:”Silivri Ceza İnfaz Kurumunda bulunan Sanık Müntaz<br />

Can’ın sağlık sebebi ile duruşmaya gönderilmediğine dair tutanak geldi. Sanıklardan<br />

Mutlu Kılıçlı’nın 13 Hazirandan itibaren duruşmalara katılamayacağına dair mazeret<br />

dilekçesini posta ile gönderdiği. Yine sanıklardan Le<strong>ve</strong>nt Maraş’ın 21 <strong>ve</strong> 24 Haziran<br />

2011 tarihleri arasındaki duruşmalara sağlık sebebi ile katılamayacağına dair dilekçe<br />

<strong>ve</strong> Ek’inde Kulp Devlet Hastanesinden alınma doktor raporu gönderdiği görüldü.<br />

Sanıklardan Mustafa Aydın’da rahatsızlığı sebebi ile 20-21 Haziran tarihleri<br />

arasındaki duruşmalara katılamayacağına dair dilekçe <strong>ve</strong> Ek’inde doktor raporu<br />

sunuldu. Sanıklardan Ali Güngör’de tayini çıkması sebebi ile birliğindeki zimmet<br />

işlemlerine dair işleri bulunduğundan, 23-24 Haziran tarihindeki duruşmalara<br />

katılamayacağına dair dilekçe göndermiş. Sanıklardan Murat Balkaş, yine tayini<br />

çıktığından 23-24 Haziran tarihlerinde, birliğindeki devir işlemleri sebebi ile<br />

duruşmaya katılamayacağını bildirmiş. Sanıklardan Rifat Gürçam babasının<br />

rahatsızlığı sebebiyle 23-24 Haziran tarihli duruşmalara katılamayacağına dair<br />

dilekçe göndermiş. Sanıklardan Hakan Öktem yine tayini çıkması sebebiyle devir<br />

işlemleri yapılacağından 23-24 Haziran tarihlerinde duruşmalara katılamayacağına<br />

dair dilekçe göndermiş. Son duruşmada 21 Haziran tarihli duruşmada Kadir Sağdıç’ın


savunması aşamasına gelinmişti. Şimdi daha önceki uygulamamızda olduğu gibi<br />

bugün talepte bulunmak isteyenler ya da söz almak isteyenler varsa bu aşamalara<br />

geçelim. Kalan zamanda da savunmalara devam edeceğiz. Şimdi savunmasını<br />

yapan birçok sanık <strong>ve</strong> müdafii bu haftaki <strong>ve</strong> geçen haftaki duruşmalarda taleplerini<br />

bildirmişlerdi. İsterlerse tekrar söz almaya bilirler kendi takdirlerine bırakıyorum ama<br />

makul süre içerisinde talepler konusunda her isteyene söz hakkı <strong>ve</strong>rilecektir.<br />

Sanıklardan bir hayli söz isteyen var. Şu o zaman önden başlayarak önce sanıklara<br />

söz hakkı <strong>ve</strong>relim daha sonra yine müdafilerden devam edeceğiz. Buyurun sanık<br />

Çetin Doğan.”<br />

Sanık Çetin Doğan:”Sayın Başkan Çetin Doğan. hatırlayacağınız gibi 3 Mayıs<br />

2011 tarihinde 130’u aşkın sanık adına imzaları taşıyan bir belgeyi size sunmuştuk.<br />

Bu belgede bu davanın bir an ev<strong>ve</strong>l sonuçlandırılması için CMK 190’a göre kesintisiz<br />

olarak duruşmanın devamını istemiştik. Şimdiye kadar 100’e yakın sanığın ifadelerini<br />

aldınız. Burada kendileri savunmalarını yaptılar. Sorular sordunuz <strong>ve</strong> bütün<br />

bunlardan ortaya çıkan bir konu şu ki iddianamede atılı suçun işlendiğine ilişkin hiçbir<br />

somut delil yoktur <strong>ve</strong> buradaki çapraz sorgularınızda da bunu doğrudan ilgilendiren<br />

davayı doğrudan ilgilendiren herhangi bir soru da yöneltilmemiştir. Hiçbir dünyanın<br />

hukuk devletinde yasal kanıt sayılmayan dijital belgelerin, tarafınızdan yasal belge<br />

olarak kabul edilmesi aslında bir hukuk cinayetinin başlangıcı olmuştur. Sanıklar<br />

aslında hiç içeriğine bakmaksızın reddedilmesi gereken bu dijital belgelerin içeriğine<br />

girilmiş <strong>ve</strong> zaman mekan personel bakımından ortaya çıkan sahtelikleri de ortaya<br />

koymuştur. Bütün çıplaklığıyla gerçek ortadadır. <strong>Balyoz</strong> davası bir çete tarafından<br />

üretilen belgelere dayanmaktadır. Bizler şimdiye kadar yaptığımız sizlerden taleplerle<br />

bu çetinin parmak izlerini göstermiştik. Bu parmak izlerini son defa tekrar burada size<br />

sunuyor <strong>ve</strong> gereğinin yapılmasını istiyorum. Bu çetenin içerisinde Beşiktaş<br />

Adliyesinde olan unsurlar var. Parmak izleri nedir onları söyleyeceğim. TEM Şube<br />

Müdürlüğü bunun içerisindedir. Parmak izleri nerededir, onları söyleyeceğim. Bunun<br />

ötesinde basın bunun içerisindedir. Yandaş basın dediğimiz bunun içerisindedir.<br />

Neden bunun içerisindedir Bunun parmak izi nerededir Onu söyleyeceğim. Ev<strong>ve</strong>la<br />

TEM Şube Müdürlüğü ile ilgili söyleyeyim. Tespit tutanaklarının hemen hemen<br />

tamamı TEM Şube Müdürlüğü tarafından, personel tarafından yapılmıştır <strong>ve</strong><br />

gerçekler tamamen çarpıtılmıştır. Örneklerini <strong>ve</strong>rmiştik, karargah koordinasyon<br />

toplantısında birçok konular görüşüldüğü halde Şura’ya giriş sebebi nedeniyle<br />

söylediğim bir iki laf alınarak bu karargah koordinasyon toplantısı balyoz planının<br />

görüşüldüğü bir plandır diye yazmışlardır. Bunun içerisinde çeşitli konular burada<br />

teker teker arz ettim, söyledim. Hepsi göz ardı edilmiştir. Ve bunun ötesinde özellikle<br />

şube müdürünün imzasını taşıyan bir belgede sahtecilik olduğunu size söylemiştik.<br />

Bu sahteciliğin üzerine gidilmesi bunu üreten, bu davayı kotaranların bulunması için<br />

size uygun bir ipucu olacağını söylemiştik. Bu konuda şimdiye kadar herhangi bir<br />

adım atılıp atılmadığını bilmiyoruz <strong>ve</strong> bildiğimize göre de atılmışta değildir. Biz bu<br />

konuda ayrıca suç duyurusunda da bulunduk Türkiye Gençlik Birliğinin kuruluş tarihi<br />

<strong>ve</strong> bununla ilgili gelen belgeleri Haziranın sonunda tensip kararına yetiştirmek üzere<br />

bir belge konmuş, bu belge aşikar olarak içerisinde sahte bilgiler var, yanlış bilgiler<br />

var. Belgenin aslının istenmesi gerekir. Bunun tahkik edilmesi lazım gelir. Dediğim<br />

gibi TEM Şube Müdürlüğündeki bütün tespit tutanaklarının tamamı zaten<br />

iddianamenin de esasını oluşturmaktadır. Bunun sayfa sayfa nereden alındığını uzun<br />

uzun tekrar tekrar etmeye gerek yoktur. Burada bu balyoz davasında sadece bunun<br />

yüzlerce kişinin mağdur olmasının ötesinde ülkeye bir ihanet suçu da işlenmiştir.<br />

Ülkenin gü<strong>ve</strong>nliğine ciddi darbe indirilmiştir. Nasıl indirilmiştir Ev<strong>ve</strong>la Türkiye’nin<br />

ulusal gizli belgeleri bu <strong>ve</strong>sile ile insanları suçlu göstermek için gerçek belgeler bu


dava ile birlikte sahte belgelerle birlikte harman edilmiş <strong>ve</strong> bütün dünyaya yayılmıştır.<br />

Başta komşumuz olmak üzere <strong>ve</strong> bunun ötesinde bu dijital belgelere dayalı olarak<br />

Türk Ordusunun, Türk Donanmasının, Türk Hava Kuv<strong>ve</strong>tlerinin mümtaz evlatları<br />

parmaklıklar ardına konmuştur <strong>ve</strong> bir suçsuz yere burada bulunmaktadır. Bunun<br />

ötesinde bununla da kalmamaktadır. O şeylerin parmaklıklar ardında kalanların<br />

aileleri de, yakınları da ceza çekmektedir. Bir an ev<strong>ve</strong>l bunun sonuçlandırılması için<br />

daha ev<strong>ve</strong>l belirttiğim gibi bu davanın kesintisiz sürdürülerek sonuçlandırılması<br />

gerekir. Bu davanın Savcılar boyutu da vardır. Çünkü iddianameye baktığınız zaman<br />

dijital belgeye bile dayanmayan keyfi iddialar vardır. Anlaşmalar yapıldı bunları<br />

burada açıkça tekrar ettik. Birçok indiği hiçbir delile dayanmayan hiçbir mesnedi<br />

olmayan işte bunları imzalamıştır, bunları yazmıştır gibi ben Bursa Jandarma Bölge<br />

Komutanı ile İstanbul Jandarma Bölge Komutanı ile konuştuğum anlaştığım<br />

Donanma Komutanıyla anlaştığım bunların hiçbir belgesi yoktur. Bu gibi yalan<br />

ifadeler yanlış ifadeler bulunmaktadır. Bunun ötesinde iddianamede yer alan yanlış<br />

ifadeler beyanlar bununla da kalmamaktadır. Resmi kurumlara yazılar yazıldığı halde<br />

gelen yanıtlar açıkça sanıklar lehine olduğu halde bunlar gizlenmiş, örtbas edilmiş,<br />

görmezlikten gelinmiş, bir kısım ciddi belgeler doğrudan doğruya emanete alınmıştır.<br />

Emanette olan dosyalar daha sonra bir kısmını ancak alabildik hala da noksan olan<br />

dosyalar vardır. En önemlisi de başlangıçta ilk Binbaşı Erdoğan’ın bilirkişi raporunun<br />

yanında başka bir Yüzbaşı Erdoğan var Hakan Erdoğan. Bu doğrudan doğruya Ordu<br />

tarafından gönderildiği halde tutanakta belirtildiği halde polise <strong>ve</strong>rildiği halde bu<br />

kaybedilmiştir. Yok edilmiştir. Çünkü burada açıkça söylenmektedir ki bu belgeler<br />

dijital belgeler hiçbir şekilde ordunun bilgisayarlarında izi bulunmamaktadır. Buna<br />

karşılık gerçek belgelerin izi vardır, bu ortadan kaldırılmıştır. Bu tamamen ortalığı<br />

tamamen baskı altına almak <strong>ve</strong> peşinen bir önyargı ile insanları mahkum etmeye<br />

yönelik bir tezgahtan başka bir şey değildir. Ve sizlere bu konuyu hatırlattığımız<br />

zaman bu var ben açamadım bu bir CD var, bu CD tek değil çünkü 2 tane CD. Daha<br />

sonra Orduya yazıldıktan sonra alınmıştır. Ama önemli olan nokta burada kuşku<br />

duymanız <strong>ve</strong> bu konuda soruşturma açmanız gerekirdi. Kim bunu saklamışsa işte bu<br />

tertibin içerisinde o da vardır. Bunun ötesinde Savcıların bu işin içinde olduğunu bu<br />

soruşturmanın çok daha önce başladığını ortaya koyan bilgiler de vardır. Burada<br />

ifade edilmiştir. Bu en önemlisi de sanıkların ikametgah adresleridir. Resmi bir<br />

ikametgah adresi olmadığı halde, burada Ayhan Taş tarafından söylenmiştir.<br />

Kendisinin kolaylık olsun diye PTT’de geçmeyen bir adres tarif şeklinin orada yer<br />

aldığını kendisinin ise o tarihte görevli olduğu yerin tarihin ise 2004-2006 senesi<br />

içerisinde olduğunu biliyoruz. Bunun ötesinde daha Ergin Saygun dahil bir sürü<br />

kimsenin %50’sinin <strong>ve</strong> ilgili dosyaların 2005’ten itibaren tutulmaya başladığını<br />

söylüyoruz. Bu tertibi ise en son Sabri Uzun eski İstihbarat Daire Başkanı 2001<br />

tarihinde kendisine bir belge sunulduğunu basına yansıdı, bu belgede bir şema<br />

bulunduğunu, şemada ise Çetin Doğan’ın Ergenekon’un başı olarak görüldüğünü<br />

söylüyor. Demek ki bizim hakkımızda bazı çevreler bir tertip içine girmişler. Lütfen<br />

bundan kuşku duyunuz. Hiçbir somut delil olmadan bu kadar insanı burada tutmak bir<br />

cinayetten farksızdır. Buna ortak olmayınız. Olduğunuz takdir de tarih sizi ne ile<br />

anacağını ben dile getirmek istemiyorum. Bunu iyi hesaplayınız. E<strong>ve</strong>t, adreslerinden<br />

tutun yanıltıca bilgilerden tutun, her şeyden tutun bunun içerisinde Savcılar maalesef<br />

soruşturmayı yürüten Savcılar vardır. Bir boyutu da basın demiştim. Hiç burada<br />

gündeme getirmediğimiz bir konuyu söylüyorum. Savcıların yaptığı Bilal Bayraktar’ın<br />

yaptığı bir olayda var onunla birleştirerek söylüyorum. Bilal Bayraktar 4 Şubat<br />

tarihinde CD’leri daha kuruma yazı yazmadan, aynı gün yazdığı yazı ile Hayrettin<br />

Bahşi’ye <strong>ve</strong>riyor, bilirkişi tayin ediyor. Halbuki bilirkişi 9’unda ilgili kurum tarafından


kendine gönderiliyor. Ve aynı tarihli bir yazısında Bilal Bayraktar’ın söylediği söz şu<br />

Savcı Bilal Bayraktar’ın diyor ki; Baransu’nun ifadesine göre belgelerin asılları<br />

gazetenin uhdesinde bulunmaktadır. Bu tabir aynen böyledir. Ve buna dayalı olarak<br />

da Emniyet Müdürlüğüne yazdığı yazıda, İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazdığı<br />

yazıda bunu gidin alın. Yani o belgelerin asıllarını alın. Belgelerin asıllarının aldığı<br />

zaman yine görüyoruz bir tutanak Yasemin Çongar'ın imzaladığı bizde böyle belge<br />

yok. Ve belge nasılsa 1 gün sonra belge yine aynı adam tarafından çok muhtemeldir<br />

ki TEM Şube Müdürlüğü tarafından Baransu’yu getirip yukarıya gazeteye çıkartılıyor<br />

TEM Şube unsurlarına Müdürlerine bu <strong>ve</strong>riliyor. Son olarak dosya konmuştur. Bütün<br />

sahteliklerin ötesinde 11 numaralı CD’ye dayanan iddianamenin 11 numaralı CD’nin<br />

kendi üzerindeki fiziki yazınında sahte olduğu kopyalanmış olduğu hem yurt içi hem<br />

yurt dışındaki bilirkişilerle tespit edilmiştir. CD’nin kendisinin üzerindeki yazılar, Albay<br />

Süha Tanyeri o zamanki rütbesi ile onun hangi kelimenin taklit edilerek hangi<br />

sistemle yazıldığı konusunda çok açık bilgiler vardır. Lütfen artık bunlardan kuşku<br />

duyunuz. Kuşku duyunuz <strong>ve</strong> bu kadar masum insana daha fazla çile çektirmeyiniz.<br />

Bu insanlar yalnız çekmiyorlar, aileleri çekiyor. Burada dediğim gibi atacağınız<br />

adımda vatana bir ihanetin olduğunu da hiçbir zaman unutmayın teşekkür ederim.”<br />

Sanık Özden Örnek:”Sayın Başkanım yanlış bir algılama olduğunu tahmin<br />

ettiğim bir konuyu düzeltmek istiyorum. Salı günkü sorgulama sırasında Sayın<br />

Üründü buradaki arkadaşların bir tanesi şimdi hatırlayamıyorum ismini, ona hitaben<br />

sorduğu bir soruda Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tler içerisindeki çete ifadesini kullandı. Biz hepimiz.”<br />

Konuşulanlar anlaşılamadı.<br />

Sanık Özden Örnek:”Hayır Murat Üründü Bey kullandı.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Böyle bir çete olduğunu iddia ediyorsunuz bunu açığa<br />

çıkarma konusunda bir çaba var mı Diye öyle yanlış hatırlamıyorsam öyle bir<br />

Feyyaz Öğütçü’ye sormuştu.”<br />

Sanık Özden Örnek:”Ben o kısmın üzerinde durmuyorum.”<br />

Mahkeme Başkanı:”E<strong>ve</strong>t.”<br />

Sanık Özden Örnek:”Kullanmış olduğu ifade Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tle içerisindeki çete.”<br />

Mahkeme Başkanı:”İddia olunan.”<br />

Sanık Özden Örnek:”E<strong>ve</strong>t.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Savunmalarda iddia olunan”<br />

Sanık Özden Örnek:”Doğrudur.”<br />

Sanık Çetin Doğan:”Birde dışarıdan.<br />

Mahkeme Başkanı:”E<strong>ve</strong>t savunmalarda iddia olunan diyorum. Yani şuanda<br />

yargılanan değil. E<strong>ve</strong>t buyurun.”<br />

Sanık Özden Örnek:”Biz hepimiz bende dahil bu çete kelimesini kulandık. Ben<br />

arkadaşlarımı can kulağı ile dinledim. Onlarında ne demek istediğini biliyorum. Bizim<br />

kullandığımız çeteyi Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tler içerisinde böyle bir çetenin olduğundan benim<br />

haberim yok. Biz bu anlamda da kullanmadık zaten. Kullandığımız anlam Silahlı<br />

Kuv<strong>ve</strong>tlerin dışarısındaki bir çetedir. Bunu eğer yanlış bir algılama ise düzeltmek<br />

istiyorum teşekkür ederim.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Peki e<strong>ve</strong>t buyurun Hakim Bey.”<br />

Üye Hakim Murat Üründü:”Şimdi Salı günkü duruşmada ben kendim kesinlikle<br />

Türk Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tleri içerisinde bir çete vardır şeklinde bir ibare kesinlikle<br />

kullanmadım. Sanıklardan birisi o şekilde ibare kullandı. Ondan sonrada Sayın Hakim<br />

Ali Efendi Bey onunla ilgili bazı açıklamalarda bulundu. Kimdir bu oluşum çete falan<br />

onunla bağlantılı olarak da bu yani Türk Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tleri içindede bunların uzantısı<br />

var şeklinde sanıklardan o şekilde beyanda geldi. Yani o bizim kesinlikle bizim<br />

beyanımız değil onu düzeltelim. Hakim olarak benim beyanım değil.”


Mahkeme Başkanı:”Şöyle sıra ile söz hakkı <strong>ve</strong>relim. E<strong>ve</strong>t.”<br />

Sanık Ahmet Küçükşahin:”Ahmet Küçükşahin.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Tamam siz bir kullanın.”<br />

Sanık Ahmet Küçükşahin:”Mahkeme Başkanı olarak sık sık Türk Milleti adına<br />

yargılama yaptığınızı bizlere hatırlattınız. Yine 11 Şubat 2011 günü bizi tutuklamanızı<br />

müteakip hemen hemen her duruşmada CMK’yı uyguladığınızı da vurguladınız. Bu<br />

ifadeleriniz üzerine CMK’nın basın tarihine baktım. 1. baskının ki CMK burada 1.<br />

baskının 1990 Mayıs 1994 benim elimde bulunan 19. baskının ise Ocak 2010 yılına<br />

ait olduğunu gördüm. Sizlere kendi adına yargılama görevi <strong>ve</strong>ren Türk Milleti elinize<br />

birde CMK <strong>ve</strong>rerek benim adıma yargılama yaparken canınızın istediği gibi değil, bu<br />

kitapta belirttiğim şekilde yargılama yapacaksınız demiştir. Oysa 11 Şubat 2011 günü<br />

beni tutukladığınızdan sonra aşığı olduğum bu kitabın 160, 170, 174, 206 <strong>ve</strong> 217.<br />

maddeleri yok sayılmıştır. Bunların nasıl yok sayıldıkları hususuna yazılı talebimde<br />

değindim. Zaman almamak için şimdi ifade etmiyorum. Bir yargılamada hukuk ya<br />

vardır ya da yoktur. İkisinin ortası olmaz. Bu davada davanın açılmasından bugüne<br />

kadar gerek Savcıların gerekse Mahkeme Heyeti olarak sizlerin uymadığı maddeleri<br />

biraz önce ifade ettim. CMK Hükümlerine uyulmadığına göre siz, Türk Milletinin<br />

yargılama yaparken uygulamasını istediği kurallara uymamışsınız demektir. Dolayısı<br />

ile bu davanın başından bugüne kadar Türk Milleti adına yargılama yapılmadığı<br />

bilakis tiyatro oynandığı kanaatindeyim. Sizinde fark ettiğiniz gibi ben bu tiyatro<br />

oyununda iyi bir performans gösteremedim. Hem EK-A’da görevlendirmeye yetkili<br />

personel listesinde olacağım, hem seminerde sunum yapmış olacağım, hem 5.<br />

Kolordunun 36 sayfalık görevlendirme listesini hazırlamış olacağım, hem EK-C ilişiği<br />

kesilecek personel listesini 5. Kolordu adına hazırlayarak Ordu İstihbarat Başkanına<br />

bildirmiş olacağım. Buna karşılık ön savunmam esnasında ağzınızı dahi<br />

açmayacaksınız <strong>ve</strong> suçlandığım bu konularda bir soru dahi sormayacaksınız. Bu bir<br />

çelişki değil mi Bu aynı zamanda benim iyi bir oyuncu olmadığımı göstermez mi<br />

Zaten ben bu oyunu hiç sevmedim. Aslına bakarsanız sizde benden fark sizinde<br />

benden farkınız yoktur. Siz de zorlanıyorsunuz <strong>ve</strong> kıvranıyorsunuz. Ayrıca Mahkeme<br />

Başkanı olarak CMK’da olmamasına rağmen her duruşma başında yapmış<br />

olduğunuz yoklamaların gerekçelerini izah ederken sizi denetlemeye gelenlerin bunu<br />

aradığını söylediniz. Sizi denetlemeye gelenlerin kim olduğunu <strong>ve</strong> onları kimin<br />

görevlendirdiğini bilmiyorum. Ancak merak ediyorum.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Elinizde kanun var onun 191. maddesine bakın<br />

duruşmaya nasıl başlanacağı orada yazıyor.”<br />

Sanık Ahmet Küçükşahin:”Bu denetçiler sizlerin yoklama alıp almadığınızı<br />

denetlemiyorlar da CMK’nın.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Elinizdeki o gösterdiğiniz kanunun 191. maddesinde yasal<br />

dayanak var.”<br />

Sanık Ahmet Küçükşahin:”Bunu siz söylediniz.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Duruşmaya nasıl başlanacağı orada yazıyor.”<br />

Sanık Ahmet Küçükşahin:”Bunu siz söylediniz CMK’da olmamasına rağmen<br />

denetçilerin denetlediğini söylediniz.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Hayır CMK’da var <strong>ve</strong> bunu isimsiz geçersek denetimlerde<br />

bu eleştiriliyor. Bu yargısal bir denetim değil. Yani yargısal denetimi Yargıtay yapar.<br />

Bu sadece idari denetim teftiş kurulunun yaptığı bir denetim.”<br />

Sanık Ahmet Küçükşahin:”Benim merak ettiğim konu bu denetçiler buna<br />

bakıyorlar da CMK’nın 160, 170, 174, 206, 217. maddelerine uyup uymadığınızı<br />

kontrol etmiyorlar mı Savcıların bu iddianameyi ortaya konulan bir senaryoya <strong>ve</strong><br />

siyasi taleplere uygun olarak hazırladığından zerre kadar tereddüdüm yoktur.


Mahkeme olarak kabul ettiğiniz iddianamede kişilere yüklenen suçlar, sizlerin aklıyla<br />

dalga geçmekte bizlerin ise ruh <strong>ve</strong> bedenlerimize eziyet çektirmektedir. Savcıların bu<br />

saçmalıkları bizlere suç olarak yüklemekten ziyade, biz bu 194 kişi talimat aldığımız<br />

için iddianameye dahil ettik demeleri daha doğru olurdu <strong>ve</strong> en azından sizle de dalga<br />

geçmemiş olurlardı. Benim bu davada adil bir yargılama adına 10. Ağır Ceza<br />

Mahkemesi Heyeti olarak sizden bir beklentim yoktur. Bizi oyaladığınız<br />

kanaatindeyim. <strong>Balyoz</strong> gü<strong>ve</strong>nlik harekat planı türevlerini hazırlayanların, siz yaptınız<br />

diyerek bize iftira edenlerin <strong>ve</strong> bu kapsamda söz konusu suç çete mensuplarına<br />

destek <strong>ve</strong>renlerin <strong>ve</strong> onların bütün aile mensuplarının Allah belalarını <strong>ve</strong>rsin. Allah’ın<br />

laneti onların üzerinden eksik olmasın. CMK’nın taleplerime geçiyorum. CMK’nın ilgili<br />

maddelerini görmezlikten gelerek uygulamayan dolayısı ile görülmekte olan hukuk<br />

davasını tiyatro oyununa çeviren Savcı <strong>ve</strong> Hakimler ile bu sahte belgeleri<br />

hazırlayarak bizleri mağdur eden çetenin ortaya çıkartılması için .”<br />

Mahkeme Başkanı:”Bakın bu kelimeleri tekrarlayarak savunma sınırlarınızı<br />

zorluyorsunuz. Savunma sınırlarınızı zorluyorsunuz.”<br />

Sanık Ahmet Küçükşahin:”Suç duyurusunda bulunulmasını.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Savunma sınırlarınızı zorluyorsunuz.”<br />

Sanık Ahmet Küçükşahin:”Ben savunma sınırlarını zorlamıyorum.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Zorluyorsunuz. Zorluyorsunuz. Bakın bir dediniz, iki<br />

dediniz zorluyorsunuz sınırları. Fazla zorlamayın.”<br />

Sanık Ahmet Küçükşahin:”E<strong>ve</strong>t son olarak geçen duruşmada da ifade ettiğim<br />

gibi oynanan bu tiyatro oyununda ilgili olarak belirlenmiş olan yol haritasının<br />

açıklanmasını talep ediyorum.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Mahkemenin görevi önüne gelen davada yargılama<br />

yapmaktır. Burada tiyatro falan yok.”<br />

Sanık Ahmet Küçükşahin:“Teşekkür ederim.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Sizin düşüncelerinizle sınırları zorlamayın. Sınırları da bu<br />

şekilde zorlarsanız, Mahkeme de gereğini yapar. Sıradan isteyen. Buyurun.”<br />

Sanık Süha Tanyeri:“Sayın Başkanım, 29 Nisan da savunmamı yapmıştım.<br />

Savunmamı yaptığımda aynen şunu söylemişim. Belirli rakamsal somut değerler<br />

<strong>ve</strong>rerek, yani örneğin 2006’da kurulan Türkiye Gençlik Birliği, 2006’da alınan bir araç<br />

plakası, şehit sayıları, Özelleştirme İdaresinin rakamlarını size sunarak, orada<br />

demişim ki, efendim bu balyoz harekat planı 2006 – 2007 yılından önce yazılmış<br />

olması mümkün değil. Bu benim Nisan ayında yaptığım savunmada geçen ifade,<br />

tutanaklarda da aynen böyle geçiyor. Şimdi Haziran ayında basında yer alan iki tane<br />

haber üzerine, demek ki bu iddialarımın doğru olduğunu, benim haberim olmadan<br />

söylediğim bu haberlerle kanıtlamış oluyoruz. Salı günkü duruşmada, Avukat Şule<br />

Hanım size bir şeyden bahsetmişti. Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığının yetkisizlik<br />

kararından, o karar elimde. Ve o karardan sadece bir paragraf okuyorum. Bilmiyorum<br />

okudunuz mu, temin ettiniz mi Paragrafı aynen okuyorum. 2007 yılında balyoz<br />

soruşturmasında delil olarak kullanılan belgeleri, ağzı kapatılmış bir çuval içinde,<br />

parantez içerisinde (Geçmişte TSK’dan uzaklaştırılmış olan) parantezi kapatmış.<br />

Uzun saçlı bir binbaşı <strong>ve</strong> Amerikalı senatörün getirerek, İstanbul 4. Le<strong>ve</strong>nt’teki bir<br />

otelde kendisi de hazır olduğu halde, hazır olanda Orhan Aykut, mağdur sıfatıyla<br />

<strong>ve</strong>rmiş. Kendisi de hazır olduğu halde, İlhan Arslan’a teslim ettikleri. İlhan Arslan da<br />

AKP’nin, İhsan Arslan’a teslim ettikleri ki, bu da AKP’nin millet<strong>ve</strong>kili. O dönem İhsan<br />

Arslan ile bir arada hareket edip birbirlerine gü<strong>ve</strong>n duyduklarını, içinde balyoz<br />

soruşturmasına dayanak oluşturan belgelerin bulunduğu çuvalı, bizzat kendisinin<br />

İhsan Arslan’a ait otomobile taşıdığını, Oradan Ankara ilindeki İhsan Arslan’a ait ofise<br />

götürdüklerini, askeri seminer ile ilgili bu belgeler arasındaki kayıtlara, İhsan Arslan’ın


22 katlı binanın 5. katında ila<strong>ve</strong>ler yapıldığını. Efendim, bu bir Cumhuriyet<br />

Başsavcımızın almış olduğu ifadenin yetkisizlik kararıyla, İstanbul Cumhuriyet<br />

Başsavcılığına gönderdiği bir belge. İhsan Arslan’ın ofisinin nerede olduğunun adresi<br />

de burada yazılı. Ne zaman gönderilmiş 21 Aralıkta. Ne yapılmış şimdiye kadar<br />

Hiçbir şey. Ama 19 Ocak’ta neidüğü belirsiz bir kişi geliyor birisine, neidüğü belirsiz<br />

bir şeyleri <strong>ve</strong>riyor. Bir ay sonra biz tutuklanıyoruz. Bakın bu resmi belge. Yani şimdi.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Belgenin resmi olması ayrı şeydir. İçerideki ifadenin<br />

değerlendirilmesi ayrı şey. İçerdeki bir şahıs beyanı.”<br />

Sanık Süha Tanyeri:“Ama efendim. Bakın, Bakın. Resmi belge içerisindeki”<br />

Mahkeme Başkanı:“Onu, o takdir edilecek bir şey yani.”<br />

Sanık Süha Tanyeri:“Sayın Başkanım.”<br />

Mahkeme Başkanı:“İfade resmi belge değil.”<br />

Sanık Süha Tanyeri:“Sayın Başkanım. Bakın, resmi belge içerisindeki bir<br />

ifade,”<br />

Mahkeme Başkanı:“İddianamedeki, yetkisizlik kararı bir resmi belgedir.<br />

İçindeki geçen beyanlar şahıslara aittir. Değerlendirilmesi <strong>ve</strong> takdir edilmesi gereken<br />

beyanlardır. Veya araştırılması gereken beyanlardır.”<br />

Sanık Süha Tanyeri:“Hayır, şunu söylemek istiyorum Sayın Başkanım.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Yani o iki şeyi karıştırmayalım.”<br />

Sanık Süha Tanyeri:“Resmi bir makama bir kişinin <strong>ve</strong>rdiği <strong>ve</strong> imzaladığı bir<br />

belge, bende diyorum ki, yani beş aydır niye işlem yapılmamış buna.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Bunu, soracağız, sonucun ne olduğunu.”<br />

Sanık Süha Tanyeri:“Ama biz beş, ben sekiz aydır tutukluyum Başkanım.<br />

Lütfen. Yani.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Biz.”<br />

Sanık Süha Tanyeri:“Siz soracaksınız ona bir tabi, bir şeyim yok ama. Bakın,<br />

benim.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Bizim bu, bu belgeden Salı günü haberimiz oldu. Sizin<br />

avukatlarınızın ne zaman haberi oldu. Yani, bize haberi olunca bildirirler yani.”<br />

Sanık Süha Tanyeri:“Hayır Başkanım, bu sadece size <strong>ve</strong>rdiğimiz bir örnek.<br />

Ve ben o zaman demişim ki, bu 2006-2007’de olmaz. Bakın adam kendisi demiş,<br />

2007. Daha sonra bir haber eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı<br />

Sabri Uzun, herhalde bunları okumuşsunuzdur. Bilmiyorum. Bunlar davayla ilgili. Ne<br />

demiş, efendim bize 2001 yılında ben bu göre<strong>ve</strong> başladığımda, bana sorumlusunun<br />

Çetin Doğan olduğu bir Ergenekon şeması getirdiler. Yani bir kere Çetin Doğan’ı<br />

gözlerine kestirmişler. Ama ben bunları delillerini yeterli görmediğim için geri<br />

gönderdim. 2006 yılında yine aynı dosyayı benim önüme koydular diyor. Şimdi böyle<br />

bir ifade de var. Yani bunlar neden dikkate alınmıyor <strong>ve</strong>ya alınırken niye bizim, bize<br />

davranıldığı gibi acele edilmiyor, bilmiyorum. Fakat bildiğim bir şey var. Sayın<br />

Başkan, biz somut delilerle size bu davanın düzmece olduğunu kanıt, kanıtlıyoruz.<br />

Kanıtlamaya çalışıyoruz da diyemeyeceğim, kanıtlıyoruz. Fakat anlayamadığım bir<br />

şey var. Bu kadar delil sizde hiç mi şüphe oluşturmuyor Ya birazcık şüphe etmiyor<br />

musunuz Çok özür dileyerek söylüyorum. Ben ah etmem, eşimde bilir. Hiç kimseye<br />

ah etmem. Ama çok ah alıyorsunuz. Yani bu tehdit değil, herhangi bir şeyde değil,<br />

çok ah alıyorsunuz. Ben üzülürüm, yani Allah korusun takdiri ilahi, yarın öbür gün<br />

size, yakınlarınıza, Allah korusun böyle bir şey istediğimi söylemiyorum. Başınıza,<br />

başlarına bir şey gelirse bu günleri hatırlarsınız. Üzülürsünüz.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Bunun ne demek olduğunu anlayamadım yani şimdi<br />

bunun.”


Sanık Süha Tanyeri:“Bunu da sadece. Bakın efendim, Allah korusun yarın<br />

yani olsun istemem. Bakın, bunu kesinlikle başta ısrarla vurguluyorum. Yarın öbür<br />

gün.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Yani ne anlamında ne olacak onu anlayamadım.”<br />

Sanık Süha Tanyeri:“Bilmiyorum. Yakınınızın başına bir şey gelir.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Nasıl bir şey gelecek.”<br />

Sanık Süha Tanyeri:“Bakın, tekrar söylüyorum. İlahi adalet benim, benim<br />

başımdan aman ha. Yani benim nedenimle değil. Ya ola ki, hastalık olur efendim. Bir<br />

şey olur, yani hasta olur. Aklınıza bu günler gelmesin, yani üzülürsünüz. Ha bana<br />

derseniz ki, bunu insani düşüncelerle söyledim. Kesinlikle herhangi başka bir art<br />

niyetim yok. Ama size şunu söylüyorum. Resmi belgelerle kanıtladığımız sahtecilikler<br />

var. Yani bir tanesini söylüyorum Sayın Başkanım bakın, 4 Mart 2003 tarihinde<br />

yazıldığı iddia edilen bir belge içerisinde, 16 Nisan 2006 tarihinde alınmış bir araç<br />

plakasının yeri olabilir mi Bakın diyorsunuz ki, 4 Mart’ta siz 4x4 araçlar çizelgesini<br />

yazmışsınız. Hatta, hatta ona bir de yorumlar koymuşlar. Efendim, demişler ki o araç<br />

içerisinde, plakalar içerisinde gayri Müslimlerin de araçları var. Zaten Silahlı<br />

Kuv<strong>ve</strong>tleri onların el mallarını. Birde onu yorumlamışlar el konulacak diye. Şimdi<br />

bakın, bir tespit tutanağı düzenleniyor. Bu evrak bu kadar inceleniyor, ta gayri<br />

Müslimlerin ait olduğuna varıncaya kadar ki, ehliyetlerde din falan yazmaz, ama<br />

bulmuşlar. Plakalarda da. Fakat 4 Nisan da yazılmış bu belgede, 4 Nisan 2003<br />

tarihinde yazılmış bu belgede, açıyorsunuz, bakıyorsunuz 16 Nisan 2006 tarihinde<br />

Bursa’da alınmış bir aracın plakası çıkıyor. 4 Nisan’da bu aracın plakası 35 plaka, 4<br />

Mart 2003’te şimdi sadece bakın, sadece sizin bu belgeyi önünüze almanız bile, bu<br />

davayı düşürmeye yeterlidir. Sahte, nerede sahte, bu evrak nerede 11 numaralı<br />

CD’de. Demek ki 11 numaralı CD’de 5 Mart 2003’te hazırlanmış olamaz. Yani şimdi<br />

bu matematik olarak söylüyorum. Ne diyor bilirkişi raporu, bu CD 5 Mart 2003<br />

tarihinde hazırlanmış. Ve bu CD writable değil, dolayısıyla bunun üzerinde. Bay bir<br />

daha başka hiçbir işlem yapılmamış. Kim diyordu bunu, Savcının görevlendirdiği<br />

TÜBİTAK uzmanı. Savcı görevlendirmiş, uzman da cevap <strong>ve</strong>rmiş. Emniyet bilirkişi<br />

raporu ayın şeyleri söylüyor. Şimdi 5 Mart’ta hazırlanmış bir CD’nin içinde 2003<br />

yılında 16 Nisan 2006’da alınmış araç plakası nasıl girer. Nasıl girer, bir şekilde girer;<br />

Bir CD hazırlarsınız 17 Nisan 2006 tarihinde, o CD’yi hazırladığınız bilgisayarın<br />

tarihini 5 Mart 2003 yazarsınız. Basarsınız kayda, geçer. Ama siz bana derseniz ki,<br />

hayır efendim 16 Nisan’da alınanı da 4 Mart’ta bilinir ya, derseniz. Ben burada hala<br />

hapis yatmaya devam edebileceğim. Ama bunu diyemezseniz, e müsaade edin de<br />

biz gidelim. Yani size bunu söylemek istiyorum. Biz hakikaten bu düzmece belgelerle,<br />

sizin önünüze getirildik. Siz de her nedense, bu düzmece belgeleri ya<br />

görmüyorsunuz <strong>ve</strong>ya görmek istemiyorsunuz. Efendim yaptığım savunmamın,<br />

geliştirmeye elde edilen belgelerle geliştirilmesiyle maksadıyla hazırladığım<br />

dokümanı da arz ediyorum. Teşekkür ediyorum.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Süha Tanyeri.”<br />

Salonda söz almadan konuşanlar oldu.<br />

Mahkeme Başkanı:“Vereceğim, sırayla herkese söz hakkı <strong>ve</strong>receğim.”<br />

Salonda söz almadan konuşanlar oldu.<br />

Mahkeme Başkanı:“Gelecek herkese gelecek, bitene kadar gelecek.<br />

Salonda söz almadan konuşanlar oldu.<br />

Mahkeme Başkanı:“E<strong>ve</strong>t. Geliyor. Buyurun.”<br />

Sanık Mustafa Önsel:“Sayın Başkan, ben konuşmamı uygun görürseniz.<br />

Görsel olarak yapmak istiyorum.”


Mahkeme Başkanı:“Tamam, buyurun. E<strong>ve</strong>t, Süha Tanyeri <strong>ve</strong> Ahmet<br />

Küçükşahin’in beyanlarında belirttikleri, hususların yazılı metinleri Mahkememize<br />

ulaştı.”<br />

Sanık Mustafa Önsel:“Mustafa Önsel. Sayın Mahkeme.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Nasıl, şeyde mi Açmıyor mu Yapacak bir şey yok.”<br />

Sanık Mustafa Önsel:“Sunuyu açabilir miyiz Öncelikle sözlerime, açılmıyor<br />

mu Açılması lazım. Açılıncaya kadar sözlerime bir fıkra ile başlamak istiyorum.<br />

Açılmadı mı Ses gelmiyor mu Tamam. Efendim.”<br />

Üye Hakim Ali Efendi Peksak:“Mikrofonu biraz kaldırırsanız daha net duyulur<br />

herhalde.”<br />

Sanık Mustafa Önsel:“Şöyle mi”<br />

Üye Hakim Ali Efendi Peksak:“E<strong>ve</strong>t.”<br />

Sanık Mustafa Önsel:“Efendim, kurtla tilki ormanda otururken, kurt demiş ki<br />

şu tavşanı bir dö<strong>ve</strong>lim. Ama bir gerekçe bulmamız lazım, tilki çok kolay demiş.<br />

Şapkan nerede diye sorarız, tavşana. Nasılsa tavşanın şapkası yok. Neyse<br />

çağırmışlar tavşanı, nerede şapkan demişler, tabi şapka yok. Evire çevire tavşanı bir<br />

güzel dövmüşler. Ertesi gün yine aynı gerekçe, şapkan nerede, yine aynı şekilde<br />

evire çevire dayak. Bu günler sonra Kurt’un canını sıkmış. Kurt demiş ki, bu<br />

gerekçeyi değiştirelim. Başka bir şey söyleyelim. Kolay demiş tilki, deriz ki, sigara<br />

getir. O da getirir demiş kurt, biz de o zaman, biz de o zaman sigara filtreli mi, filtresiz<br />

mi Eğer filtreli sigarı getirirse, neden filtresiz getirdin. Filtresiz sigara getirirse neden<br />

filtresiz sigara getirdin deriz, yine dö<strong>ve</strong>riz demiş, Neyse tavşan gelmiş, yine<br />

çağırmışlar. Büyük korku içerisinde yine dayak yiyecek. Bu sefer sormuşlar, bize bir<br />

sigara getir demişler. Tavşan sevinçle fırlamış, fakat birden aklına gelmiş. Sigara<br />

filtreli mi olsun filtresiz mi Demiş. Tabi gerekçe ortadan kalkınca, kurt ile tilki birbirine<br />

bakmış <strong>ve</strong> neden şapkan yok dedikten sonra, tavşanı yine evire çevire dövmüşler.<br />

Bunu niye anlattığımı konuşmamın sonunda yine belirteceğim. Acaba şey yaptı mı<br />

Öylemi, bir müsaade eder misiniz Bir flash bellek daha var. Onu getireyim ben.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Tamam Bekliyoruz.”<br />

Sanık Mustafa Önsel:“Tamam. Şimdi, öylemi tamam. Şimdi sunumlara<br />

geçmeden önce şu gördüğünüz, şu gördüğünüz iddianamenin EK-57. Klasörünün<br />

tamamıdır. Ben kitapçık haline getirdim. Burada toplam 77 tane liste var. Bunların<br />

tamamı benimle ilgili, 25’ini bir arkadaşımız, son kaydedici olarak ben gözüküyorum.<br />

52 tanesinin bizzat oluşturan olarak ben gözüküyorum. 3429 da isim var bu klasörün<br />

içerisinde. Önce şunu söyleyeyim. Beddua eden çok oldu. Ama gönülden <strong>ve</strong><br />

yürekten şu klasörü kim <strong>ve</strong> kimler hazırladıysa, söylüyorum <strong>ve</strong> altını çiziyorum.<br />

Allah’ın gazabı üzerlerine olsun. Şimdi, bu tabi meşhur 11 nolu CD’nin içerisindeki bir<br />

klasördür, onu da belirteyim. Uygun görürseniz şimdi de, birkaç tane bunun<br />

içerisinden örnek göstereceğim. Üç tane örnek göstereceğim. Bu örneklerin tamamı,<br />

biri birine benzer örneklerdir. Şuana kadar tespit ettiğim, bu klasörde 160’dan fazla<br />

tutarsızlık <strong>ve</strong> sahtecilik vardır. Şimdi arz edeceklerim sadece 3 tanesidir. E<strong>ve</strong>t.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Açılmıyor mu”<br />

Sanık Mustafa Önsel:“Değişmiyor. Nasıl, olmuyor mu Acaba. E<strong>ve</strong>t, niye<br />

gitmiyor. Oradan değiştirebilir miyiz Tamam, tamam. Şimdi halloldu herhalde sorun.<br />

Şimdi, bu göstereceğim belgeler aynı zamanda talep konuşması yapanlara da ışık<br />

tutacaktır. Yani sadece ben <strong>buraya</strong> çıkıp kendi savunmamı yapmıyorum. Şimdi bu<br />

gösterdiğim kuruluş önemli, buna dikkat çekiyorum. Bursa Jandarma Bölge<br />

Komutanlığının yani 2003’te benim, naçizane Kurmay Başkanlığı, Kurmay Başkanı<br />

olarak görev yaptığım, Bursa Jandarma Bölge komutanlığının sorumlu sahasını<br />

gösteren, sorumlu olduğu illeri gösteren yansı. Balıkesir, Bilecik, Bursa, Kütahya,


Çanakkale <strong>ve</strong> Yalova İlleri bağlı, Bursa Jandarma Bölge Komutanlığına. E<strong>ve</strong>t devam<br />

edelim. Şimdi bakınız, burada bir evrak gösteriyorum. Başlığı Bursa Jandarma Bölge<br />

Komutanlığı sorumluluk bölgesinde bulunan, dikkat çekiyorum. Bursa Jandarma<br />

Bölge Komutanlığı sorumluluk bölgesinde bulunan üst düzey bürokratların görevleri<br />

<strong>ve</strong> durumları. Bakın 1. <strong>ve</strong> 2. sayfalarında Bursa Bölge Komutanlığına bağlı Balıkesir<br />

İli var. 2. Sayfada Bilecik İli başlıyor. Devam edelim e<strong>ve</strong>t 3. <strong>ve</strong> 4. sayfalarda, Bilecik ili<br />

bitiyor, Bursa İli başlıyor. E<strong>ve</strong>t bu da, problem yok. Bursa bölgeye bağlı bir ilimiz,<br />

devam. Ondan sonraki sayfa 5. sayfa, 5. sayfada bir bakıyoruz. Birden Edirne<br />

başlıyor. Edirne kimin sorumluluk sahasında, İstanbul Jandarma Bölge<br />

Komutanlığının sorumluluk sahasında, devam edelim. 7 <strong>ve</strong> 8. sayfalar, yine İstanbul<br />

İli ile ilgili devam. Yine 9. sayfada bitiyor. Kırklareli, 10. sayfada Kocaeli, 11. sayfada<br />

Sakarya bunlar hepsi İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığının sorumluluk sahasında<br />

olan iller. 12. sayfada Tekirdağ ili. 13. sayfada birden dönüyoruz. Bursa bölgeye bağlı<br />

Yalova ili. Sonra yeniden İstanbul Jandarma Bölge Komutanlığına bağlı Düzce İli,<br />

burada bir gariplik yok mu, sizce Sayın Heyet Bakın, burada ne var biliyor<br />

musunuz Burada ne var. Kes kopyala çetesi bir şeyi unutmuş. Yapıştırmış,<br />

kopyalamış ama kesmeyi unutmuş. Hepsini bize yapıştırmış, altına da benim ismimi,<br />

Mustafa Önsel’in ismini eklemiş. Bir kere bakın, bütün evraklar, bütün evraklar bu<br />

şekilde imza yok, bir şey yok. Ve ben Kurmay Başkanıyım. Bunu herkes bilir ki,<br />

herhalde bu davada da bu tür belgeleri hazırlayan, gözüken, hazırladığı iddia edilen<br />

tek Kurmay Başkanı da, küçük bir birlikte olsa ben gözüküyorum. Yani böyle bir şeyi<br />

zaten Kurmay Başkanı hazırlamaz, böyle de olmaz. Bir başka şey söyleyeceğim. Bu<br />

nasıl örgüttür. Ben yıllarca çıkar amaçlı suç örgütleriyle, terör örgütleriyle mücadele<br />

etmiş birisiyim. Küçücük bir terör örgütü bile kod isimleri kullanır. Böyle yasadışı bir<br />

belgeyi hazırlayacağız, altına da kendi ismimizi koyacağız. Söyleyeyim ben o kadar<br />

gerizekalı değilim. Biz o kadar gerizekalı değiliz. Ama bu çok açıktır ki bu tür listeler<br />

bir merkezde hazırlanıyor. Ama acele ile. İş, 3-4 ay içinde hazırladıkları için kim <strong>ve</strong><br />

kimlerse, onlar bazen böyle kesmeyi filan unutup bize böyle yapıştırmışlar. İşte bir<br />

tane örneği. Devam edelim. Ben şey yapıyorum demi. E<strong>ve</strong>t. Bir şey daha<br />

gösteriyorum size, liste. Yine benim tarafımdan hazırlandığı iddia edilen bir liste.<br />

Altına da iddianamede geçtiği şekli ile koydum. Bakın Bursa ilinde gözaltına alınacak<br />

kamu görevlileri. Bunu özellikle koydum. Oğuz Kaan Köksal birinci sırada. Bursa<br />

Valisi. Yazıyor işte orada diğer bilgiler. Ne zaman oluşturulmuş iddianameye göre<br />

Dikkat çekiyorum bu tarihe. 14.01’de oluşturulmuş. Son kez 28.01.2003’te de son kez<br />

kaydedilmiş. Bitmiş yani, 28.01.2003. Bakınız, bakınız Oğuz Kaan Köksal kararname<br />

ile Bursa’ya, Adana’dan ne zaman atanmış. Valiler Kararnamesi, 30.01.2003. Yani<br />

ben kararnameden önce Oğuz Kaan Köksal’ın Adana’dan Bursa’ya geleceğini tahmin<br />

etmişim. Yani bu ciddi bir müneccimlik olayıdır. Başka bir şey ile izah edilemez. Bakın<br />

ciddi bir müneccimlik olayıdır. E<strong>ve</strong>t Oğuz Kaan Köksal, Sayın Oğuz Kaan Köksal<br />

ifade edeyim ki sevdiğim devlet valisi birisiydi. 18 Şubat tarihinde de Bursa Valiliğinde<br />

göre<strong>ve</strong> başlamıştır. İşte o zamanki Bursa Hakimiyet Gazetesinden de bir şey. 1<br />

Şubatta Adana’ya gidip, kararnameden sonra bir muhabir kendisi ile röportaj yapıyor.<br />

E<strong>ve</strong>t, şimdi bakın. Soruşturma Savcılığı yazı yazıyor çeşitli kurumlara. Oğuz Kaan<br />

Köksal ile ilgili bilgiye bakın. Emniyet Genel Müdürü iken, 2002-2003 tarihinde<br />

çalışmıştır demiş, İçişleri Bakanlığı. Bu yargıyı yanıltmaktır, Sayın Heyet. Yargıyı<br />

yanıltmaktır, bakın. Ne kadar gü<strong>ve</strong>nilir olduğunu bu yazışmaların görün <strong>ve</strong> buradan<br />

suç duyurusunda bulunuyorum, kimlerse sorumluları. Bakın şimdi örnek tabi bunlar.<br />

Bunlar ile ilgili dediğim gibi 160’dan fazla bu tür örnek var. İşte burada çalıştık. Bakın<br />

tek tek inceledik, bakın. Şimdi burada ne var. Burada bir Atilla Bulut diye<br />

işaretlemişim. Bir sürü Atilla Bulut varda. Bakın bu Atilla Bulut kim biliyor musunuz


İşte Uludağ Üni<strong>ve</strong>rsitesi falan filan. Dijital kullanıcı yollarına bakın. Yine altında bizim<br />

ismimiz var tabi. En son 12.02.2003 tarihinde son kez ben oluşturduktan sonda bunu<br />

kaydetmişim. Bakın bu tarih çok önemli. 12.02.2003. Soruşturma Savcılığının yazdığı<br />

yazılar sonucu gelen, Uludağ Üni<strong>ve</strong>rsitesinden gelen bilgi. Uludağ Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

öğrenci sicil bilgisi. Bu Atilla, sevgili Atilla ne zaman kaydolmuş Uludağ Üni<strong>ve</strong>rsitesine<br />

biliyor musunuz 15.01.2009. Böyle bir sürü örnek <strong>ve</strong>ririm size. Yani benim<br />

oluşturduğum iddia edilen tarihten ne kadar önce, tam 6 yıl önce. 6 yıl. Yani.”<br />

Salonda söz almadan konuşanlar oldu, söyledikleri anlaşılamadı.<br />

Sanık Mustafa Önsel:”E<strong>ve</strong>t 6 yıl sonra. E<strong>ve</strong>t 6 yıl sonra düzeltiyorum. Şimdi<br />

bakın. Yani Savur memleketi herhalde. Küçük Atilla Savur’da top oynarken, ben<br />

herhalde küçük Atilla’yı görmüşüm. Küçük Atilla o zaman ilköğretim öğrencisi. Top<br />

oynarken küçük Atilla’nın başarı ile ortaokulu bitireceğini, daha sonra başarı ile liseyi<br />

bitireceğini, sonra da Uludağ Üni<strong>ve</strong>rsitesine gideceğini tahmin etmişim. Şimdi bu<br />

müneccimlik ile itiraz, ifade edilebilir mi müneccimlik ile Valla müneccimlik ile bile<br />

ifade edilemez. Bu olsa olsa, ancak Nostradamus olmak ile izah edilebilir. Yani eğer<br />

bu gerçek ise <strong>ve</strong> ben bunu oluşturmuşsam bana bundan sonra Nostradamus Mustafa<br />

diyebilirsiniz. Geriye niye gelemiyoruz E<strong>ve</strong>t. Gözüm görmüyor. Şu show nerede<br />

acaba. E<strong>ve</strong>t. Şimdi Gölcük Donanma Komutanlığındaki belge, uzatmayacağım merak<br />

etmeyin. Şimdi buna geçmeden önce, şu diğer belge ile belgeler ile birkaç şey<br />

söylemek istiyorum. Bakın, ben bunun yüzünden geçen yıl, 24 Şubat 2010 günü<br />

Mahkemenin Üyesi Sayın Ali Efendi Peksak tarafından tutuklandım. İşte bu gerekçe<br />

ile. 4 ay tutuklu kaldım. Vicdan sahibi bir Hakim olmasaydı, belki hala tutukluluğum<br />

devam edecekti. Bakın burada ne var. Ben yıllardır kolluk amiri olarak görev yaptım.<br />

Allahınızı se<strong>ve</strong>rseniz şu belge niteliği var mı bunun İmzasız, bir başkası tarafından<br />

üretilebilecek bir belge gerçekten delil olabilir mi Adli delil olabilir mi Hukuki delil<br />

olabilir mi Soruyorum gerçekten, soruyorum. Burada ne olmuştur. Bakın en azından<br />

ciddi bir şüphe vardır. Peki, şüpheden kim yararlanırdı, kim yararlanırdı Sanık.<br />

Burada kim yararlanmış İddia Makamı. Sonuç; ben 9 ay’a, yaklaşık 9 ay’a yakındır<br />

tutukluyum. Evrensel Hukuk ne diyor Evrensel Hukuk ne diyor Evrensel Hukuk<br />

diyor ki; İddia Makamı, İddia Makamı iddiasını ispatla yükümlüdür. Peki, İddia<br />

makamı ne yapıyor Varsayımlar ile tamamen varsayımlar ile niyet okumalar ile<br />

efendim hareket ediyor. Peki, bir ne yapıyoruz Sanki Engizisyon Mahkemesindeyiz.<br />

Bakın, bakın yani neden bunu söylüyorum. Yanlış anlaşılmasın. Yani biz burada<br />

İddia Makamı bizim suçlu olduğumuzu ispatlayacakken, biz suçsuz olduğumuzu<br />

canhıraş ispatlamaya çalışıyoruz. Sahte CD’nin içerisinde, herkes artık kör göze<br />

parmak misali, herkesin anladığı bir şeyin içindeki sahteliği biz yine canhıraş<br />

anlatmaya çalışıyoruz, lütfen. Şimdi bakın. Tekrar ifade edeyim ki bu, şu klasörün bir<br />

tanesini, bakın hepsini demiyorum, bir tanesi benim tarafımdan yapıldığı ispat edilsin,<br />

bir şekilde yemin ediyorum bu kadar huzurda, yemin ediyorum bir şekilde kendimi<br />

burada yakacağım. Onu da ifade edeyim. Şimdi Gölcük Donanma Komutanlığında<br />

çıkan, hakkımda tutuklanma gerekçesi yapılan <strong>ve</strong>rilere bakalım. Yine mi gitti sesim<br />

E<strong>ve</strong>t. Valla fazla mı gittik. Niye geri gelmiyor Show. E<strong>ve</strong>t, şimdi bakın. Burada 3<br />

tane, benim dosyama konulan 3 tane mesaj var. Bir tane mesaj Deniz Kuv<strong>ve</strong>tleri<br />

Komutanlığından, içeriğine girmiyorum, saçma sapanlığına girmiyorum. Bu mesaj<br />

vardır, yoktur, böyle mesaj olur mu, mesaj böyle yazılır mı demiyorum. Efendim<br />

yazanın bile yurtdışında olduğunu filan olduğunu söylemiyorum. İlgili arkadaşlar<br />

onları anlatır. Burada bizi ilgilendiren nedir, ona bakmanızı istiyorum. Bakın Deniz<br />

Kuv<strong>ve</strong>tleri Komutanlığından güya Jandarma Genel Komutanlığına çekilmiş. Bilgi<br />

olarak yalnız, gereği olarak kendi birimlerine çekmişler. Jandarma Genel<br />

Komutanlığına geri çekmiş. Birde Bursa Jandarma Bölge Komutanlığına çekilmiş.


Yani benim kurmay başkanı olduğum yer. Efendim Jandarma Genel Komutanlığı ile<br />

ilgili bir ifade var, onu geçiyorum. Bakın kuzey deniz saha komutanlığına, yani kendi<br />

bağlısına güya İmralı Adaya ilişkin ihtiyaçları ise, jandarma bölge komutanlığı ile<br />

koordineli olarak tespit ederek giderici tedbirler alacaktır. Jandarma bölge ile ilgili<br />

sadece bu ifade var. Dediğim gibi bunun yanlışına filan girmiyorum, bakın. İkinci<br />

mesaj Donanma Komutanlığında yine Deniz Kuv<strong>ve</strong>tleri Komutanlığının ilgisini tutarak<br />

yine bize bilgi olarak çekmiş. Gereği filan değil bakın, bilgi. Mesaj içeriğine bakıyoruz.<br />

Bursa Jandarma Bölge Komutanlığı ile ilgili hiçbir husus yok. Bakın devam ediyorum.<br />

Bir tane daha. Bu sefer hücumbot filo komutanlığı. O da ilgili işte komutanlığın ilgisini<br />

tutmuş, bize yine bilgi olarak çekmiş. Mesaj içeriğinde yine bizim bölge komutanlığı<br />

ile ilgili hiçbir husus yok. Bakın Gölcük, Gölcük dediğiniz <strong>ve</strong> bizi de tutukladığınız, 11<br />

Şubat 2011’de beni tutukladığınız <strong>ve</strong> gerekçe gösterdiğiniz bütün belgeler budur.<br />

Bütün belgeler budur. Şimdi siz bunu Hukuk Fakültesi 1. sınıf öğrencilerine<br />

gösterseniz ne yaparlar İnanınki katıla katıla gülerler. Katıla katıla gülerler. Bakın<br />

böyle bir mesajın gerçekliği, Deniz Kuv<strong>ve</strong>tleri Komutanlığı <strong>ve</strong>ya Jandarma Genel<br />

Komutanlığına <strong>ve</strong>ya Bursa Jandarma Bölge Komutanlığına sorulmuş mu Bu<br />

mesajlar nasıl gelir biliyor musunuz Bizim Mebs Şubemiz vardır. Onun mesaj kısmı<br />

vardır. Oraya gelir efendim. Kısım amiri alır, şube müdürüne getirir. Gerekirse<br />

şubesine gönderir. Değilse kurmay başkanına. Komutana arz edilir. İdari kısma girer,<br />

ondan sonra kayda girer. Böyle yürür işler. Bu mesaj doğru ise, bir cunta<br />

yapılanmasından bahsedilebilir mi Çünkü bu mesaj hiyerarşik yapı içerisinde<br />

komutanlıklar arası bir yazışma olarak gözükmektedir. Ne tartışıyoruz burada, 1.<br />

Ordunun yaptığı seminer. Ne alakası var o seminer ile. Tarihleri inceleyin. Mesajların<br />

başlangıcı, Jandarma Genel Komutanlığının güya Deniz Kuv<strong>ve</strong>tlerine 31 Ekim<br />

2002’de çektiği bir mesaj varmış. Onun ilgisini tutmuşlar. Yani 3 Kasım 2002<br />

seçimlerinden önceki bir tarih. O zaman bu darbeden söz edilebilir mi Veyahut da<br />

bu darbeye mesnet teşkil eder mi Bursa Jandarma Bölge Komutanlığının bu mesaj<br />

ile ilgili ne yaptığı ortaya konmuş mu Yok. Peki, her şey bir yana. Ben Bursa<br />

Jandarma Bölge Komutanlığı Kurmay Başkanı olarak bunun neresindeyim Böyle bir<br />

şeyden ben nasıl sorumlu tutulabilirim. Mesajlar benim ismime, ismime rastlandı mı<br />

mesajlarda yok. Mesajlar benim ismime mi çelikmiş Hayır. Bununla ilgili bir işlem<br />

yaptığım tespit, bir işlem yaptığım mı tespit edilmiş Hayır. Bunların cevabının hepsi<br />

hayır olduğunda göre, bu sahte olduğu çok açık olan mesajlar nasıl aleyhime yeni<br />

delil olarak kabul edilir, tutuklanırım. Onu da tabi ki size soruyorum. Bakın burada<br />

farklı bir şey söyleyeceğim. Bu benim özelimdir, özelimdir. Benim yaptığım<br />

belgelerden birisi değildir. Bir bakar mısınız lütfen, dikkatle. Bir tugaydan seminer<br />

için, bu 2003’teki malum seminer için bir mesaj çekiliyor, 1. Ordu komutanlığına.<br />

Orada bir isim var, en altta. Harekat Eğitim Şube Müdürü olarak gözüken, okunuyor<br />

mu bilmiyorum. Kenan Kalay. İşte Kenan Kalay’ın seminere katılmış. İşte Fenerbahçe<br />

Orduevinde de yeri ayırtılmış bakın. Şimdi <strong>buraya</strong> bakın. 2. Kolordu bölgesinde ilişiği<br />

kesilmesi teklif edilen personel listesinin birinci sırasında kim var Kenan Kalay. Ne<br />

yazıyor Siyasal İslami görüşleri benimsermiş <strong>ve</strong> desteklermiş. Şimdi bu ne biçim<br />

seminerdir ki ben semineri bilmem. Ben seminere katılmadım. Ben bilmiyorum ama<br />

bu nasıl bir darbe planlanan seminerdir ki Siyasal İslami görüşleri benimsediği,<br />

desteklediği varsayımı ile ilişiği kesilmesi teklif edilen bir personel bu seminere<br />

katılıyor. Şimdi, e bana ne şimdi bundan, bana ne. Yani bana ne değil de, yani<br />

seminere katılanları daha çok ilgilendirir bu. Ama beni ilgilendiriyor biliyor musunuz.<br />

Niye ilgilendiriyor Şimdi annem de burada. Annemin yeğenidir bu Kenan Kalay<br />

biliyor musunuz Kenan Kalay benim annemin yeğeni, yakın akrabamdır. Düşüne<br />

biliyor musunuz, benim akrabam, benim akrabam kısaca irtica diyelim, irticacılıktan


ilişiği kesileceklerin listesinde <strong>ve</strong> seminere katılıyor. Ben darbeciyim, seminere bile<br />

katılmamışım, insaf. E<strong>ve</strong>t. Sunular bitti. Tabi ki bundan sonrada söyleyeceklerim var.<br />

Şimdi bu hukuki olmayan gerekçeler ile gerçekten siz beni nasıl tutuklarsınız Nasıl<br />

tutuklarsınız Nasıl beni çok sevdiğim işimden, eşimden, çocuklarımdan,<br />

yakınlarımdan ayırırsınız. Elinizde başka bir şey varsa ortaya koyun. Ortaya koyun,<br />

çürüteceğimize, çürüteceğimizden emin olun. Çünkü biz, ben bir şey yapmadığımı<br />

çok iyi biliyorum, çok iyi biliyorum. Bakın 18. yüzyıl Almanya’sında Kral Frederick<br />

William ile davalık olan değirmenci, Kral’a diyor ki; bana bir şey yapamazsın. Çünkü<br />

Berlin’de Hakimler var. Elbette ki bu cesareti o değirmenci Berlin’deki Hakimlerden<br />

alıyordu. Peki ben 21. yüzyılda, kendi ülkemde, Beşiktaş’ta Hakimler var mı diye<br />

sorma hakkım yok mudur Soruyorum gerçekten. Beşiktaş’ta Hakimler var mı<br />

Yanlış anlamayın bunu tabi. Ama buna hakkım var diye düşünüyorum. Bakın onun<br />

için ben burada kendimi tutuklu olarak görmüyorum. Çünkü tutukluluğun temelinde<br />

bir hukuk vardır. Bir hukuki gerekçe vardır. Bakın burada bir hukuki gerekçe yok.<br />

Yoksa ben kendimi tutuklu olarak kabul etmiyorum. Ben neyim o zaman, tutsak<br />

mıyım Hayır, tutsakta değilim. Tutsak olarak da kabul etmiyorum. Çünkü tutsaklığın<br />

temelinde de, esirliğin temelinde de bir hukuk vardır. Harp hukuku <strong>ve</strong>saire. Burada<br />

ben kendimi şöyle konumlandırıyorum. Daha çok rehin, e<strong>ve</strong>t rehin. Rehin tutulmuş<br />

gibi hissediyorum kendimi. Ne zamana kadar devam edecek bu rehinlik Duyuyoruz<br />

2 yıldır devam eden bir proje var. Genel af projesi. Asıl amacı PKK’yı <strong>ve</strong> elebaşını<br />

affetmek olan bir genel af projesi. E<strong>ve</strong>t, ben öyle düşünüyorum. Ben öyle<br />

değerlendiriyorum ki bu rehinlik, bu genel affa kadar devam edecek. Yani sizi affettik,<br />

hadi buyurun gidin denecek. PKK’ya karşı TSK. Yazık yazık. İnanın çok yazık. İnanın<br />

çok yazık. Ama şimdiden söylüyorum ki, şimdiden söylüyorum ki böyle bir affı<br />

reddediyorum. Şiddetle reddediyorum. Ben af filan kimseden dilemiyorum. Ben<br />

adalet istiyorum. Ben suç işlemedim ki ben affedileyim. Ben suç işlemedim, çok<br />

eminim. Ben yargılanmak istiyorum, adil bir şekilde yargılanmak <strong>ve</strong> aklanmak<br />

istiyorum. İşte o kadar. Bizi kimse affedemez. Suçsuz olduğumun coşkulu özgü<strong>ve</strong>ni<br />

ile diyorum ki, ömrümün ilkbaharını ülkemin dağlarında geçirdim. Sonbaharını da<br />

cezaevlerinde geçiriyorum. Ben pek çok genç silah arkadaşımı toprağa <strong>ve</strong>rdim. Çok<br />

genç yaştaydılar. Bunlardan 10 tanesi benim devre arkadaşımdı. Onlara göre çok<br />

bile yaşadık, buna inanın. Yürekten söylüyorum, çok bile yaşadık. Çok umurumuzda<br />

değil. Onlar canlarını kaybettiler, biz hürriyetimizi kaybettik. Ama herkes bilsin ki biz<br />

asla <strong>ve</strong> asla onurumuzu kaybetmeyeceğiz. Onurunu kaybedenler, onurunu<br />

kaybedenler bu belgeleri hazırlayanlardır. Komploculardır, alçaklardır. Bir gün<br />

gelecek, inanıyorum ki onlar yargılanacaklar. Suçları vatana ihanettir, bu bilinsin.<br />

Öyle cezaevleri ile filan biz yılmayız, etkilenmeyiz de. Bizim etkilendiğimiz şey,<br />

inanınki etkilendiğimiz şey haksız <strong>ve</strong> hukuksuz tutum <strong>ve</strong> davranışlardır. İşte bunun<br />

ruhumuzda yaptığı tahribatın tek kelime ile açıklaması öfkedir, öfkeleniyoruz. Ve size<br />

bu öfkeyi ifadeyi, Ahmet Cevat’ın şiiri ile ifade etmek istiyorum. Harda mahkumluk var<br />

diyor Ahmet Cevat. Azerbaycanlı Türk şairi Ahmet Cevat, büyük Türk şairi Ahmet<br />

Cevat. Hakimlik var, ben varım. Zulme karşı isyankarım. Kırılsam da, ezilsem de<br />

susmaram. Onun için ben susmuyorum. Ey vicdan, ey vicdan, ey vicdan diyorum. Ey<br />

adalet, ey adalet, ey adalet neredesiniz diyorum. Diyor ya onunun içinde bunu, bunu<br />

söz <strong>ve</strong>rdikçe, söz <strong>ve</strong>rdikçe, o arka sıralara söz geldikçe haykırmaya da burada bu<br />

dava devam ettiği sürece de haykıracağım. Diyor ya şair; Bırak beni haykırayım.<br />

Susarsam sen matem et. Unutma ki şairleri, unutma ki kahramanları, unutma ki<br />

aydınları haykırmayan bir millet, se<strong>ve</strong>nleri toprak olmuş çocuk gibidir. Sözlerimi,<br />

sözlerimi bitirirken yine o başlangıçta anlattığım fıkraya dönersek. Bakın ben şu<br />

anlattıklarım ile size sigara filtreli mi, filtresiz mi diye sordum. Biliyorum ki yarın siz


ana şapka nerede diyeceksiniz. Onun için kişisel olarak şu aşamada, bu<br />

tutumunuza karşı, bu tutumunuza karşı benim sizden kişisel olarak hiçbir talebim<br />

olmayacak. Talebim sadece milletedir. Takdir Yüce Türk Milletinindir. Sadece<br />

kendimle ilgili olmayan bir konuyu temas edip bitireceğim. Burada tanıdığım<br />

sanıklardan Mehmet Yoleri var. Bakın bunun sağlık sorunlu olduğunu biz görüyoruz.<br />

Rapora bile ihtiyaç yok ki, raporunun olduğunu da sanıyorum. Eşinin ağır kanser<br />

olduğunu duyduk. Savunmasını gözyaşları ile dinledim ben. Mehmet Yoleri’ye yol<br />

<strong>ve</strong>rin. Onun yerine yatması gerekiyorsa biz yatalım, silah arkadaşları yatarlar. Bunu<br />

vicdanınızdan istirham ediyorum. Söyleyeceklerim bu kadar. Teşekkür ederim.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Soldaki sırada söz hakkı almak isteyen yoksa orta sıradan<br />

söz hakkı <strong>ve</strong>rebiliriz.”<br />

Sanık Cengiz Köylü:”Sunulu arz edeceğim Başkanım.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Ara <strong>ve</strong>relim ondan sonra o zaman.”<br />

Sanık Cengiz Köylü:”Siz nasıl isterseniz.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Yani sunum ile göstereceksiniz, tamam.”<br />

Duruşmaya kısa bir ara <strong>ve</strong>rildi.<br />

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.<br />

Mahkeme Başkanı:”E<strong>ve</strong>t sabahki yoklamadan sonra bir kısım sanıklar<br />

müdafileri Av. Refik Ali Uçarcı, Av. Erdem Nacak, Av. Ayhan Nacak, Av. Atakay Bala,<br />

Av. İbrahim Doğan, Av. Deniz Çil, Av. Mustafa Kavaklıoğlu, Av. Eyyup Sabri Gürsoy,<br />

Av. Mehmet Seren Dinçler’in duruşmaya katıldıkları bildirildi. E<strong>ve</strong>t, talepleri almaya<br />

devam ediyoruz. Cengiz Köylü söz istemişti buyurun taleplerinizi bildiriniz.”<br />

Sanık Cengiz Köylü:”Sayın Başkan, Sayın Üyeler. Öncelikle burada<br />

bulunanlara saygılarımı sunuyorum. Tamamen yasal mevzuat çerçe<strong>ve</strong>sinde emir<br />

komuta zinciri içerisinde bundan tam 8 yıl önce bir seminer yapılıyor. Bu seminerlere<br />

görevi kadar görevi gereği insanlar katılıyor 3 gün sürüyor <strong>ve</strong> normal bir seminer.<br />

Sonuç raporu gönderiliyor. Fakat 8 yıl sonra buradan belgelerin çalındığını<br />

öğreniyoruz. Tamamen her şey yasal ama bu yasal olan hususlar belirli bir çete<br />

tarafından iftira çetesi tarafından sözde darbe iftiralarına dönüşüyor. Bir kısım gerçek<br />

CD’lerin içerisine 3 tane sahte CD ekleniyor. Bunlar işte 11, 16 <strong>ve</strong> 17 nolu CD’ler.<br />

Tabi basında iddialar yer alınca bu 26 <strong>ve</strong> 66 nolu delil klasörlerinde Süha Tanyeri’ye<br />

ait not defteri olduğu <strong>ve</strong> bu defterdeki el yazılarının 11 <strong>ve</strong> 17 nolu CD üzerindeki<br />

yazılarla birebir benzer olduğu belirtiliyor. Dikkatinizi çekiyorum. O kadar eminki<br />

birebir diyor. Tabi biz bu haber üzerine Mahkemenizden talepte bulunduk. Dedik<br />

lütfen bu CD’leri bize <strong>ve</strong>rin maddi gerçek ortaya çıksın. Ve Mahkemeniz bu talebimizi<br />

kabul etti <strong>ve</strong> inanın ben bu CD’leri aldım Hasdal’da bilgisayarıma taktım 11 <strong>ve</strong> 17<br />

nolu CD’lerin 3 dakika içerisinde sahte olduğunu öğrendim <strong>ve</strong> çok üzüldüm. Neden<br />

Emniyet görevlileri bunu saptayamıyor Art niyet vardır. Görevlerini kötüye<br />

kullanıyorlar. Mahkemenizi yanıltıyorlar <strong>ve</strong> ben bu almış olduğum resimleri bir<br />

tanıdığım aracılığı ile Almanya’ya gönderdim inanır mısınız Ben 3 dakikada buldum<br />

onlar gecikmeli buldu. 5 dakikada sahteliğini tespit etmişler. Ve eşim aracılığı ile<br />

inanın kısa sürede haberi döndü bana. Dedi ki, bunlar sahte sizi nasıl tutuklarlar.<br />

Bunu söyleyen Alman yetkilileri, bizim yetkililerimiz neden bunu görmüyor Neden bu<br />

kadar kahramanı iftiralarla tutuklanmasına sebep oluyorlar Şimdi bu sahteliğin nasıl<br />

olduğunu arz edeceğim Mahkememize. Bakınız doğrudur, birebir iftira çetesi Süha<br />

Tanyeri’nin notlarından bu harfleri almışlar. CD’nin üzerine bilgisayar ortamında<br />

çakmışlar. Yani bunu belirtti. ABD’den de raporu gelmiş, yurtiçinden de raporlar<br />

varmış detayına girerler. Ama benim bulduğum tespit <strong>ve</strong> Almanya’da uzman bir<br />

yetkilinin bulduğu tespiti, ben bu 19 CD’yi elime aldım tek tek inceledim 3 Dakika<br />

içerisinde. Bakınız nasıl bir özellikler arz ediyor. Emniyet yetkilileri nasıl gözden


kaçırdıysa, örneğin 1 nolu CD. Bir bakıyorsunuz yıpranmış eski olduğu bakıştan belli.<br />

Yazılara işte hava ile temas ettiği için uçmuş. Bir bakıyorsunuz buradaki yazılar<br />

gerçek CD’lerde el ile yazıldığından kalemin kullanılma yönü bakınız yukarıdan aşağı<br />

doğru örneğin şuradaki 5 harfine bakın. Yukarıdan aşağıya doğru indiriyor. Yani boya<br />

izinden net bir şekilde kalemin nasıl bir yön izlediğini buradaki tirenin buradaki 7’nin<br />

<strong>ve</strong> üzerindeki çizginin yani kolaylıkla görüyorsunuz nasıl <strong>ve</strong> en önemli husus kalemin<br />

ucundaki boya harfin bittiği noktada toplanıyor. Bakınız ben bizim koğuşta 3 tane CD<br />

rast gele seçtim işte gördüğünüz gibi siyah kalemlerle yazılmış bu CD’leri ışığa tutun<br />

hep aynıdır. Yani kalemle alın CD’nin üzerine yazın değişmez. Kalemin bittiği yerde<br />

mürekkep toplanır. Bakınız büyütüyorum. Hal diye aynı CD’den bakınız kalemin<br />

işareti, nokta toplanmış, çiziyorum nokta kalemin ucu toplanmış. Çiziyorum kalemin<br />

ucu toplanmış. 2 nolu CD’ye geçiyoruz, bakınız taze bir yazı yazılmış C-2 yani gerçek<br />

CD’de kalemin kullanma yönü ne kadar belli bakın şu 2’den çekiyorsunuz kalemin<br />

ucu burada bitiyor. Toplandığı noktada bitiriyor. 3 nolu CD’ye geçiyoruz bakınız ne<br />

kadar net. Bu gerçek CD yani havayla irtibat ettiği için yazılar silikleşmiş fakat<br />

kalemin uçları gördüğünüz gibi harflerin sonlarında bitiş noktalarında birikmiş. 19 nolu<br />

CD’ye geçiyoruz, gerçek CD. Yıpranmış, kenarlarında kullanmaktan çizilmiş CD<br />

yazısına bakıyorsunuz. Bakınız 52. Zırhlı Tümen standart hepsi kalemin bittiği yerde<br />

bitmiş. Ama 11 nolu CD’ye geliyorsunuz pırıl pırıl yani yazı tazeliğinden belli yani 1<br />

<strong>ve</strong>ya 2 yıl önce yazılmış. Şimdi bir bakıyorsunuz harfe bakınız sahte CD’de bir insan<br />

böyle bir R harfi çizer mi böyle bir K harfi çizer mi Yani Süha Tanyeri’nin not<br />

defterlerinden almışlar bilgisayarda kurgulamışlar işte Allah büyük ya ayaklarına<br />

dolanıyor. Komutu ters <strong>ve</strong>rmişler yazdırırken ne yapmış işte A’da görüyorsunuz A’yı<br />

böyle yazacağı yerde ters yönden ucundan başlamış bakınız üzerinde çizgiyi <strong>ve</strong><br />

nerede bitiyor, kalemin ucu. Sahteliğin en büyük işareti, Emniyet nasıl göremez bunu.<br />

Nasıl bu kadar insanın tutuklanmasına sebep olur Benim burada üzüldüğüm nokta<br />

sizi yanıltıyor. Suçludurlar şikayetçiyim, suç duyurusunda bulunuyorum haklarında <strong>ve</strong><br />

bunların bakınız 11 nolu CD’de taze yazılmış harflere bakın, nasıl kaleminin ucu yönü<br />

belli, biriktiği noktalar belli. 17 nolu CD’ye geçiyoruz. Ayını sahtekarlık makine ile<br />

yazdırmışlar. Bakınız kalemin uçları nerede Yani bir insan aşağıdan yukarı böyle<br />

ters K harfini nasıl çizebilir Lütfen kalemi alın CD’de kendiniz deneyin sahtekarlığın<br />

sahtekarlık daha kabında ortaya çıkıyor içine girmiyoruz. Yüzlerce delil sunduk<br />

sizlere. Bakınız 17 nolu CD’nin elle yazılmış gerçek bölümüne bakın nasıl doğal,<br />

bakın sahtekarlık nasıl gözüküyor. Sonuç olarak 11 <strong>ve</strong> 17 nolu CD üzerindeki yazılar<br />

26 <strong>ve</strong> 66 nolu delil klasöründeki Süha Tanyeri’ye ait notlardan oluşturulmuş <strong>ve</strong><br />

makine ile yazdırılmıştır. Mahkemenizin şimdi bir ara karar oluşturarak bu hususun<br />

derhal 5 dakikada bulur tecrübeli bir Emniyet görevlisi, TÜBİTAK’tan da gelebilir. Adli<br />

Kurumdan da gelebilir. Bugün bu zulmü sona erdirebiliriz Sayın Başkan, bu kadar<br />

iddia ediyorum. Son <strong>ve</strong>rilmesini talep ediyorum. Şimdi o kadar çok sahtekarlık var ki<br />

daha önce Gölcük'te sahte dijital belgeleri Mahkemenize arz etmiştim. Yani ben bunu<br />

iki kez anlattım. Bakınız bu Gölcük'te çıkan dijital sahte belgeleri ben neye<br />

benzetiyorum Sayın Başkan. Yani düşünün yani size bana bir yerden 50 tane aşk<br />

mektubu geliyor. Aman Allahım diyorsunuz nereden çıktı bu kadar hayranım var.<br />

Açıyorsunuz mektupları içinde aynı kağıt çıkıyor pembe sağ köşesinde gül, sol<br />

köşesinde kalp işareti var. Ama bir bakıyorsunuz zarfın üzerinde yazan kişiler başka<br />

başka, başka şehirlerde. Ama bir bakıyorsunuz dikkatlice incelediğinizde burada da<br />

iki belgede gördüğünüz gibi ayın el yazısı ile yazılmış. Aynı kalemle yazılmış, A4<br />

kağıdı. Yani insan şüphelenmez mi bundan. Nasıl 40 kişi ayrı ayrı şehirlerde, ayrı<br />

ayrı insanlar aynı el yazısı ile bana mektup yazabilir Sahtekarlık yapıyor biri, bu<br />

sonuç çıkar. Lütfen bunu da inceletin. Bu da çok sağlam bir delildir bu kumpasın


içerisinde. Ondan sonra, yani her şey kabul görüyor ki, cesaret alıyor bu iftira çetesi.<br />

Yani iftiralarına devam ediyor. Eskişehir’de çıkan dijital belgeler. Bakınız, Gölcük’te<br />

demek ki çok büyük hata, biz burada sunduk Mahkemenize bu hataları anlayınca<br />

paniğe kapılmışlar. Eskişehir’de Flash Bellek’te emekli bir tane Albayın çocuğuna ait<br />

bir evde Flash Bellek bulunuyor. İlginçtir, çocuğunun evinde. Onun içerisinde beş<br />

tane klasör var. Ben sadece ihtimalat içerisinde yer alan 12 tane dosyaya yer <strong>ve</strong>rmek<br />

istiyorum. Gölcük’te sahtekarlıkları ortaya çıkan kişi o kadar fırça yemiş ki, azar<br />

işitmiş ki Eskişehir’de ne yapacağını şaşırmış. Belgelerin bütün ayarını bozmuş,<br />

inanın. Kalemi değiştirmiş, yazısını değiştirmeye çalışmış, sayfa boyutlarını<br />

değiştirmiş gene Allah büyük şaşkın, 12’sine de imzasını atmış. Nasıl mı Bakınız,<br />

TÜBİTAK’ın yaptığı programlarla ben Eskişehir’deki belgelerin analizini yaptım. Ne<br />

kadar zaman aldı Sayın Başkan. bir dakikamı aldı. İşte TÜBİTAK’ta, aynen benim<br />

yaptığım gibi bir dakikada bu sahte CD’leri incelemiş, siz ne <strong>ve</strong>rirseniz bu program<br />

onu okuyor. Verebilirim Mahkemenize, inanın 3.000 Lira’yı fazladan <strong>ve</strong>rmişsiniz o<br />

TÜBİTAK yetkililerine, bir dakika sürmüyor. Ve ne gördüyse size onu bildirmiş,<br />

Mahkemeyi yanıltmış, Adaleti yanıltmış, hiç inceleme yapmamış. Bakınız, ben<br />

inceledim Eskişehir’deki belgeleri, sahte. Burada 12 tane belge var. Bak,<br />

oluşturanlara bakıyorsunuz. Bu devlete yıllarını <strong>ve</strong>rmiş, inanın o kadar değerli<br />

insanlar ki, anlatamam. Bayrak değin ölürler, Ülke değin ölürler, Millet değin ölürler.<br />

Bakınız, hepsi bunları kendi bilgisayarında hazırlamışlar. Dedim ya imzalarını<br />

unutmuş diye. Bakınız, bir bakıyorsunuz her bir belge başka, bu Eskişehir’de, bu<br />

Bandırma’da, bu Eskişehir’in başka bir Askeri Mahkemesi’nde, Diyarbakır’da, MSB<br />

Ankara’da, Bandırma, Diyarbakır, Akıncı, Ankara karargahı her biri ayrı yerde. Bir<br />

bakıyorsunuz aynı mektup, imzasını atmış. Bakın, sadece birini vaktinizi almak<br />

istemiyorum. On tane tap koymuş <strong>buraya</strong>, onunda da aynı tap var. Bu ne demek<br />

biliyor musunuz Başkanım, on kişiye aklınızda bir sayı tutun diyorsunuz <strong>ve</strong> tahmin<br />

ediyorsunuz sırasıyla, küsuratıyla. Mümkün değil, lütfen bunları görünüz. Ve ilginçtir,<br />

bunların içerisinde öyle somut bir delil çıkıyor ki, akıllara şayan. Yani 2003 yılında,<br />

lütfen bunu açıklayın ben uyuyamıyorum. Ve bu tutuklanan masum insanları<br />

gördükçe kahroluyorum. Bu CD’nin içerisinde 15 Haziran 2005 tarihli bir yasa Kanun<br />

Maddesi ile, maddesi ile nasıl yer alabilir. Geçen ay bu sahte belgeden, o kadar net<br />

bir tane Hakim Albay tutuklandı. İnanır mısınız 58 yaşında bizim koğuşa geldi. Belki<br />

sizin mesleğinizin iki katı Hukuk demiş. Hakim Albay, biz buna Hukuk Albay’ı<br />

diyoruz. Neden biliyor musunuz Arz’a çıkıp onaylatırdık. Hukukun üstünlüğü der<br />

başka bir şey demezdi. İnanın hazırladığınız yazıda en ufak hukuka aykırılık varsa<br />

reddederdi. Bu kadar kanunlara saygılı, bu sahte belgeyle tutuklandı, Hasdal’a<br />

konuldu. Hala hukukun üstünlüğü diyor bu, 58 Yaşında. Ama ben onun çektiği<br />

ızdırabı nasıl görüyorum biliyor musunuz İçimde hissediyorum. Ve kınıyorum, inanın<br />

kınıyorum. Bu sahte belge ile bir Orgeneral tutuklanıyor. 40 yılını bu devlete <strong>ve</strong>rmiş,<br />

kınıyorum. Şimdi, TÜBİTAK tarafından iki tane bilirkişi raporu hazırlanıyor. Bir<br />

bakıyorsunuz birinci bilirkişi raporuna, demin söyledim. İnanın bir dakika sürüyor<br />

bütün dosyaları. Bunların zarfının üzerine bakmış Meta Data bilgilerini aynen e<strong>ve</strong>t<br />

bunlar 2003’te yapılmıştır, doğru olabilir diye dört maddelik. Hiç bilimsel değil, hiç<br />

hukuki değil. Ondan sonra ikinci bir TÜBİTAK bilirkişi raporunu <strong>ve</strong>riyoruz, ikinci<br />

bilirkişi heyetine, onlarda soruşturma Savcısı tarafından yaratılan, CD içeriğine<br />

sonradan ekleme yapılmış mı, bu husus CD, Meta Data bilgilerini değiştirmeden<br />

mümkün mü algısı doğrultusunda birinci bilirkişi raporunu doğrulama, hatalarını<br />

gizleme <strong>ve</strong> önceki Heyeti aklama maksadı güdüyor, İkinci Heyette. Onlarda kusurlu,<br />

onlarda suçlu adaleti yanıltıyorlar. Birazdan nedenlerini somut delilleriyle sunacağım<br />

Mahkemenize. E<strong>ve</strong>t TÜBİTAK bilirkişileri suçludur. Neden mi Görevlerini ihmal


ederek masum insanların tutuklanmasına zemin hazırlamışlardır. Bilimsellik <strong>ve</strong><br />

hukuktan uzak değerlendirmeler yapmışlardır. Dosyaların sahte olma ihtimalini<br />

gözardı etmişlerdir. Sadece dosyaların Meta Data bilgilerine bakmışlar <strong>ve</strong> gerçekleri<br />

görmezlikten gelmişlerdir. Peki, bunlar neler yapması gerekirlerdi. İçinde sonra ki<br />

yıllara ait <strong>ve</strong>rileri barındırdığı kesin olan 11, 16, 17 nolu CD’ler ile diğer CD’lerin<br />

mukayese edilerek aralarındaki benzerlik <strong>ve</strong> farklılıkların ortaya konulması gerekirdi,<br />

bunu yapmamış. Bu suretle söz konusu 3 CD’nin başkaları tarafından kötü niyetle<br />

oluşturulup, diğer 16 CD’ye eklenip eklenmediğini araştırması gerekirdi. Onların o<br />

programla, bulduğu sonucu bir ortaokul talebesi bulur, Mahkemenize sunabilir. Hiç<br />

bilimsel değil. Tabi ki, biz bir takım çalışmalar yaptık. Ben bu 19 CD içerisinde<br />

bulunan 1372 dosyayı Sayın Başkanım bir havuzda topladım. Arkadaşlarım da<br />

yardım etti. Teknik bilgisi olan arkadaşlarım. O da size detaylı bilgi arz edecek bugün.<br />

Bu 19 CD’de bulunan 1372 dosyanın Meta Data <strong>ve</strong>rilerini bir araya getirerek analiz<br />

ettik. Bakınız, bunu Mahkememize sunacağız. CD numarası, dosya ismi, ne zaman<br />

kaydedilmiş, kim oluşturmuş, yazarı nedir işte, her türlü dosya bilgisine kadar <strong>ve</strong> bu<br />

hazırladığımız şey analizi kolaylaştırdı bizim için. Ne bulduk biliyor musunuz<br />

Yaptığımız analiz sonucunda TÜBİTAK görevlilerince incelenen son söz konusu 19<br />

CD’den 11, 16, 17 nolu CD’ler gazetecinin teslim ettiği CD’ler değil. Durakladınız<br />

değil mi Zaten meçhuldü. Emekliyim diyen birisi çıkıyor CD buldum diyor, itibar<br />

ediyorsunuz. Ne malum içinde bir şeyler hazırlamadığı, yani biz zaten orası büyük bir<br />

konu, bir kenara bırakıyoruz. Bu CD’lerde bulunan bazı dijital dosyaların içerik ya da<br />

Meta Datalarında sorun görünenler, değiştirilerek yeniden üretilmiştir. 11, 16, 17 nolu<br />

CD’ler ile diğer 16 CD’nin yazar, son kaydeden, şirket, başlık dosya kayıt trendleri,<br />

boş Meta Data değerleri gibi değerleri birbiriyle hiçbir ilgileri bulunmamaktadır. Yani<br />

11, 16,17’deki Meta Datalar, diğer gerçek CD’lerle kesinlikle uyuşmuyor <strong>ve</strong> aynı<br />

zamanda üretilmemişler. Diğer CD’ler hariç, gerçek CD’ler 11, 16,17 nolu CD’ler 1.<br />

Ordu Komutanlığına ait CD’ler değildir. Biz bunu bulduk. Nedir bunun en büyük<br />

önemli algıları, CD’ler üzerinde ilk değişiklik, gazetecinin CD’leri Savcılığa<br />

tesliminden hemen sonra yapılmıştır. Buna ilişkin bulgu nedir. CD’lerin gazeteciden<br />

teslim alınması safhasında ilk <strong>ve</strong> bakınız, son olarak alınması gereken imaj<br />

alınmamış, ilk imajlar ancak 30.01.2010 tarihinde alınmıştır. Bu büyük bir hukuki<br />

hatadır. CD’ler üzerinde ikinci değişiklik ilk imajın alındığı 30.01.2010 tarihinden<br />

sonra 11,16,17 nolu CD’lere 12 dijital dosya eklenmek suretiyle yapılmıştır. Buna<br />

ilişkin bulgu nedir 28.05.2010 tarihinde 1, 2, 3, 5, 7, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17 <strong>ve</strong> 19<br />

nolu CD’lerin tekrar imajlarının alınması <strong>ve</strong> bu imajlar içerisinde işte o söz konusu 12<br />

Dijital dosyanın bulunmasıdır. Sonradan 12 tane dosya ekleniyor bunlara. CD’ler<br />

üzerinde son değişiklik ne zaman yapılıyor. Son imajın alındığı 28.05.2010 tarihinden<br />

sonra 11 no.lu CD’ye 5 dijital dosya eklenmek suretiyle yapılıyor. Buna ilişkin bulgu<br />

ne 28.05.2010 tarihinde alınan imaj sonrasında Mahkeme tarafından teslim edilen<br />

11 nolu CD içerisindeki dosyalardan, 5’inin ikinci bilirkişi raporunda yer almadığını<br />

tespit ettik biz. Sonuç, bu konuya ilişkin. Adli emanette bulunan maddi gerçeğin<br />

ortaya çıkmasını istiyorsanız 19 CD <strong>ve</strong> bu CD’lere ait, iki ayrı zaman diliminde<br />

alınmış imajlar ile TÜBİTAK görevlilerince bunlar baz alınarak hazırlanan raporlar bir<br />

çok şüphe <strong>ve</strong> hata barındırmaktadır. Bu raporlar yüzünden bu kadar insan<br />

özgürlüklerinden mahrum bırakılmışlardır. Maddi gerçeğin ortaya çıkması için adli<br />

emanette bulunan 19 adet CD ile 30.1.2010 <strong>ve</strong> 28.05.2010 tarihlerinde alınan<br />

imajların kopyalarının savunma avukatları nezaretinde, savunmaya <strong>ve</strong>rilmesi. Birinci,<br />

ikinci TÜBİTAK raporlarını hazırlayan TÜBİTAK görevlilerinin acilen Mahkemeye<br />

çağırılması, yenide <strong>ve</strong> tarafsızlığı herkesçe kabul edilecek bir Bilirkişi Heyeti<br />

seçilmesi. Buyursunlar salona kim bilgisayardan anlıyor. Görüşelim. Sayın Başkan,


Sayın Heyet bu kahramanlara, masum insanlara komplonun hası kurulmuştur.<br />

Bakınız, iftira çetesi yalan ağaçlarını, doğrular ormanına saklamış. İlk önce 17 nolu<br />

CD’yi hazırlamış, daha sonra 11 nolu CD’ye koymuş hazırladığı sahte belgeleri, buna<br />

gerçek süsü <strong>ve</strong>rmek için 3 nolu CD’den, 7 nolu CD’den, 12 nolu CD’den <strong>ve</strong> 15 nolu<br />

CD’den gerçek dosyalar eklemiş. Ama yine demiş ki, buna kimse inanamaz demiş,<br />

biraz önce arz ettiğim gibi, birde makineyle yazı yazdırmış işte, ayağına dolanıyor.<br />

Yani o bile inanmamış bunların tutacağına, üzerine bir de makineyle yazı yazdırıyor.<br />

Ben bu doğrular ormanına girdim. Bu yalan ağaçlarını tek tek buldum. Silkeledikçe<br />

dökülüyor, silkeledikçe iftiralar dökülüyor, silkeledikçe yalanlar dökülüyor. Bakınız, Şu<br />

16 zaten bir garabet bir CD bir kenara koyuyorum, her şeyi ile sahte. 11, 17 nolu<br />

CD’ler TDK marka <strong>ve</strong> diğer CD’lerden farklı olarak aynı programda oluşturulmuş.<br />

Bakınız bu da büyük bir şüphe oluşturuyor. Bir bakıyorsunuz seri numaraları aynı,<br />

neden İstenildiğinde içeriğini <strong>ve</strong> dışını değiştirebilmek için aynı marka, aynı seri<br />

numaralı CD’ler kullanılmış. Bu da sahtekarlığın bir gerekçesi. Şimdi bu 1372 belgeyi<br />

biz sıraladığımızda neler bulduk. Gerçek belgelerin hepsinin yazdırma tarihi var.<br />

Çünkü o tarihte silahlı kuv<strong>ve</strong>tlerde her şey ıslak imza ile olur. İmzalanmayan, böyle<br />

dijital bir belgelerinde hiçbir geçerliliği yoktur. Kimsede kale almaz. Ama 11-16 nolu<br />

CD’lerdeki sahte dijital belgelerin yazdırma tarihi hiç yok. Yani bu hiç şüphe<br />

uyandırmıyor mu sizde Yani biz bunu, CD’lerde gıcır gıcır, çizik bile yok, nasıl tebliğ<br />

ettik, nasıl yayınladık, herkes nasıl görevini öğrendi. Üretilen sahte belgeler için o ana<br />

kadar hiç kullanılmayan sahte son kaydedenler yaratılmıştır, iftira çetesi tarafından.<br />

Nasıl mı Bakınız. 1372 dosyada son kaydeden olarak Süha Tanyeri’yi taratıyorum,<br />

14 kez kullanılmış. Bu dosyalar sadece 11 <strong>ve</strong> 17 nolu CD’de var, inanın. Gene 1372<br />

dosyayı taratıyorum. Son kaydeden harekat başkanlığı diye, 11 kez kullanılmış. Buda<br />

sadece 11 <strong>ve</strong> 17 nolu CD’de var. Yani bunları da kullanırken o kadar büyük hatalar<br />

yapmışlar ki, ben işte geçen hafta kalktım talepte bulundum. Bilirkişi bulundurulsun<br />

diye. Yani bunlar çok basit ortaya çıkacak. Bakınız gene ikinci, bir tane 2. Kolorduya<br />

ait bir tane belge var, 11 nolu CD’de, ilginçtir. Bir bakıyorsunuz 5. Kolorduya ait bir<br />

tane yine dosya var. O da 11 nolu CD’de, sahte. Bakıyorsunuz işte Harp Akademileri<br />

Komutanlığı bir kez kullanılmış. Bunu arz edeceğim detaylı. O da 11 nolu CD’de,<br />

ilginç. Recep Yıldız Albay, bir kere kullanılmış. O da, o da sahte. Yani o kadar sahte<br />

ki isimlerinden bu sahteliği görmek mümkün. Şimdi ben sadece 11 nolu CD’deki işte<br />

gördüğünüz gibi 1. Ordu balyoz gü<strong>ve</strong>nlik harekat planı adı altındaki sahte isimleri<br />

gözüküyor. Bunlar nedir İşte balyoz, milli mutabakat, 4x4, birde burada herkesin<br />

tutuklanmasına sebep olan o üst yazı <strong>ve</strong> EK-A, EK-B. Şimdi bunların nasıl sahte<br />

üretildiğini somut, net deliller ile Mahkemenize açıklayacağım. Şimdi ilginçtir Gölcük,<br />

Eskişehir’de dahil özellikle Deniz <strong>ve</strong> Hava Kuv<strong>ve</strong>tleri bütün belgeleri 9.28.12<br />

<strong>ve</strong>rsiyonu ile hazırlanmış. Bu ne demek, Microsoft Word 9’un herhangi bir günde<br />

çıkan bir <strong>ve</strong>rsiyonu. Yani 500 kişi nasıl aynı anda bu <strong>ve</strong>rsiyonu kullanabilir. Mümkün<br />

değil. Yani bunu bilgisayarcı birine sorsanız olur mu böyle der. Mümkün değil. Tertip<br />

merkezi bir tane bilgisayarda ürettiği için bu sahte belgeleri, işte hepsi 9.28.12<br />

çıkıyor. Ve bu programın bir özelliği var. Hesap makinesi gibi Sayın Başkan. İki çarpı<br />

iki dört dediğiniz zaman dört <strong>ve</strong>riyor. Beş <strong>ve</strong>rmiyor, altı <strong>ve</strong>rmiyor. Özellikleri belli,<br />

hesap makinesi gibi ne <strong>ve</strong>rirseniz onun sonucunu <strong>ve</strong>riyor. Şimdi bu özellikler<br />

çerçe<strong>ve</strong>sinde, gerçek belgeleri incelediğimiz zaman tek tek. Bakınız, plan semineri<br />

2003 inceleme konuları. Buraya bir bakıyorsunuz gerçek belgeye, 10 tane son<br />

saklayan, 10 kişiyi görebiliyorsunuz burada. Programın özelliği. Yani 10 kere<br />

sakladıysanız 10 işlem yapanı, saklayanı <strong>ve</strong>riyor. Ondan sonra gene bir bakınız,<br />

durum değerlendirmesi diye bir dosya var. Gerçek dosyaların bilgisayar üzerinde<br />

kaydedilmiş olduğu bütün isimleri görebiliyorsunuz. Bakın tamamına yakını burada


geçiyor. Durum değerlendirmesi şeklinde. Ve gerçek belgeler de bu 10 kullanıcı tam.<br />

Ve bakınız K sürücüsünde hazırlanmış Sayın Başkan. Genelde gerçek belgelerin<br />

hepsi K <strong>ve</strong> D sürücüsünde hazırlanmış. Yine bakıyorsunuz, ordu planı semineri 2003<br />

plan programı diyor. Önemli bir belge seminer ile ilgili. Dosya isimleri tam. Ve bu<br />

programın bir özelliği sürücünün C sürücüsünde gözüküyorsa otomatik sakladığı<br />

zaman C sürücüsünde gözüküyor. Veya masa üzerine attığınız zaman C<br />

sürücüsünde gözüküyor. Buna bir bakıyorsunuz hepsi D <strong>ve</strong> K’da hazırlanmış. Ondan<br />

sonra özel duruma bakıyorsunuz, bakınız. O söylediğim özellikler K sürücüsünde<br />

hazırlanmış. Gene EMASYA birliklerinin teşkilatı, bakınız dosya isimleri aynı, D<br />

sürücüsünde oluşturulmuş. Otomatik saklandığında C’de gözüküyor. Masaüstünde<br />

C’de gözüküyor. Yine gerçek bir belge, bakınız. En tehlikeli senaryo, 10 dosyanın<br />

10’uda aynı, D sürücüsünde saklanmış. Otomatikte saklandığından sadece C’de<br />

gözüküyor. Bu da gerçek belge. Bakınız hepsi 10 saklayıcısı var, K’da gözüküyor.<br />

Dosya isimleri aynı. Gene bakınız plan çalışmasına katılan personel hepsi D<br />

sürücüsünde saklanmış. Dosya isimlerinin hepsi aynı. Gerçek belge, bu çok önemli<br />

bak senaryo <strong>ve</strong> uygulama emri 10’uda aynı D sürücüsünde saklanmış. Bakınız<br />

dosyalar aynı, D sürücüsünde saklanmış. Genel politik durum, en tehlikeli senaryo.<br />

Bunlar ana, ana belgeler. Gene işte özel durum var. Bakınız 10’uda aynı. K<br />

sürücüsünde otomatik saklandığında C. Şimdi sahte belgelere girdiğiniz zaman, yani<br />

bu TÜBİTAK, yani bu kadar kişinin özgürlüğü ile onuru ile şerefi ile oynayan bir<br />

kurum, nasıl bunları göremez Sayın Başkan. Gerçekten şaşırmak içten değil. Bakınız<br />

sahte belgelere. Hesap makinesi gibi bir çarpıyorsunuz iki kere iki diyorsunuz altı<br />

<strong>ve</strong>riyor. İki artı ikiyi topluyorsunuz beş <strong>ve</strong>riyor. Bakınız, sahte belge balyoz harekat<br />

planı. 142 defa saklanmış, 3 tane dosya yolu var. 10 olması gerekirken 3 tane. Bak<br />

son anda almışlar bir tane Genelkurmay Başkanlığının direktifi diye, bunu da<br />

oynadıktan sonra, kes yapıştır, <strong>ve</strong>rilerinden faydalanmak amacı ile. Daha önce<br />

belirttiğim Hareket Başkanlığı Süha Tanyeri diye girmişler elleri ile sahtekarlık<br />

yapmışlar, balyoz harekat planını oluşturmuşlar. Bakıyoruz plan çalışmasına<br />

katılacak personel MESA.doc gerçek belge. Bakınız 10 tane D sürücüsünde<br />

hazırlanmış, daha öncekine bakınız C’de hazırlanmış. 1. Orduda C sürücüsünde<br />

imkansız belge hazırlanması, gü<strong>ve</strong>nlik sebebi ile. Personel erişemez, çünkü ana<br />

programlar vardır orada. Gerçek belge bakınız. 32 defa saklanmış, 94 dakika.<br />

Bakınız üzerine 67, iki katı, altı katı hatta çalışıldığı halde saklanmış 67 kez, 35 kez<br />

diyeyim. Daha önceki bu personel MESA denilen dosya birden Milli Mutabakat<br />

Hükümeti belgesine dönüşmüş. Suç üretmek, kişilere suç atmak maksadı ile harekat<br />

başkanlığı eklenmiş, birde standart bakınız aynı Süha Tanyeri eklenmiş. Yine bir<br />

sahte belge bakınız. Kullanıcı, dokümanı 178 defa saklamış. İşlem yapan son<br />

kullanıcı 10 olması gerekirken 5 uzun dosya yolu bakınız. C’lerdekiler uzun. Bunu bir<br />

yerden almışlar, 9’a çevirmişler. Neden 9 <strong>ve</strong>rsiyonunda 10 olan bir, 10 programında<br />

hazırlanan bir belgeyi 9 <strong>ve</strong>rsiyonuna dönüştürmüşler, Süha Tanyeri diye<br />

ekleyi<strong>ve</strong>rmişler. Ama burada da ayağına dolaşmış. Bakınız son saklayan Süha<br />

Tanyeri gözüktüğü halde, burada bakınız (1-2 kelime anlaşılamadı) son saklayan kim<br />

gözüküyor, GK. Mümkün değil, sahtekarlığın en belirgini işareti. Yine 4 çarpı araç.<br />

Bakınız gene harekat başkanlığı oynanmış, sahtekarlık, bununla ilgili birçok bakınız<br />

sahte belge, hepsi C’de hazırlanmış. Bakınız C’de hazırlanmış. İsmine bakın, EK-A<br />

görevlendirmeye yetkili personel. B’ye bakıyorsunuz son anda acayip bir dosya<br />

yolları girilmiş, olmadığını söyledim. Sahte, harekat başkanlığı şeklinde. EK-1, EK-B<br />

1. Ordu bakınız, C’de saklanmış gözüküyor, sahte. Yani hazırlanması mümkün değil.<br />

Gene bakıyorsunuz EK-B 2. Kolordu sahte. Bakıyorsunuz EK-M Lahika birleştirilmiş<br />

liste, bunlar bize atılan ana iftira belgeleri. Bu da sahte, C’de hazırlanmış, harekat


aşkanlığı. Bakıyorsunuz hassas tesislerde görevlendirilecek, almışlar üzerinde<br />

oynamışlar EMASYA diye bir belgeyi, son anda gene istihbarat diye bir yol<br />

uydurmuşlar, gene sahtekarlık yapmışlar işte. Gene gü<strong>ve</strong>nlik harekat planı diye,<br />

sahteliği her şeyi ile ortada gözüküyor. Sonuç; sahte belgelerin tamamı 1. Ordu<br />

Komutanlığında hiç kullanılmayan bir C sürücüsünde hazırlanmıştır. Yani tertip<br />

merkezinde hazırlanmıştır bu sahte belgelerin hepsi. Ve bunun en büyük işareti de<br />

işte Mahkemenizden saklanan Yüzbaşı Hakan Erdoğan’ın 19 Şubat 2010 tarihli<br />

bilirkişi raporu. 1. Ordunun bütün bilgisayarlarını, ana ser<strong>ve</strong>r’i, bütün seyyar diskleri<br />

inceliyor. Bu sahte belgeler ile ilgili bir tane daha şey bulamıyor. Diğerlerine ulaşıyor,<br />

ilginç. İlginç Sayın Başkanım. Şimdi burada bulunanların tutuklanmasına neden olan<br />

11 nolu CD’deki bu sahte belgeler gerçek belgelerden nasıl üretilmiştir. Bakınız<br />

dikkatinizi çekiyorum. Bu sahtekarlığın nasıl yapıldığını şimdi. <strong>Balyoz</strong> harekat planı<br />

nasıl üretilmiş Bakınız bu belgeyi üretirken yapılan arzlar ile ilgili ordu komutanım şu<br />

belgeyi almışlar gerçek belgeyi <strong>ve</strong> balyoz harekat planını hazırlamışlar. Sayın<br />

Başkan hiçbir alakası var mı Gizlilik dereceleri tutmuyor, bu format şeklinde, bu düz<br />

yazı. Ya niye böyle bir belgeyi alıp da bunu hazırlarsın. Teknik <strong>ve</strong>rilerinden istifade<br />

etmek istiyor. Yani gerçekmiş görüntüsü <strong>ve</strong>rmeye çalışıyor. Ama o kadar büyük<br />

hatalar yapmışlar ki, bakınız her 2 belgenin nereden anlıyorsunuz diyorsunuz. Teknik<br />

<strong>ve</strong>rilerine bakıyorum. Unvan yok, unvan yok. Bu unvan belgenin ilk satırını <strong>ve</strong>rir.<br />

Bakıyorsunuz yazarları aynı aynı. Gene aynı yazarken Süha Tanyeri eklenmiş. Şirket<br />

ikisinde de yok. Bir bakıyorsunuz oluşturulan içerik aynı tarih, aynı saat, aynı<br />

dakikada oluşturulmuş. 7 saat fazla çalışmış üzerinde. 30 kat fazla enerji harcamış.<br />

Dosya yoluna bakıyorsunuz, aldığı evrakın yolu birken ki bunun üzerinde de<br />

oynanmış. 7 saat içerisinde yani yememiş, içmemiş hiç 2 defa iftira atılan kişiler var<br />

<strong>ve</strong> C sürücüsünde hazırlanmış. Başka yok, 10 tane değil dosya yolu, sahte. Bu<br />

balyoz harekat planının, belgenin sahte olduğunu gösteren başka somut deliller<br />

nelerdir Bunları birçok sizlere sunduk. Bakınız işte belgenin içerisinde neden 7<br />

Ağustos 2003, 8 Haziran 2003’teki ilk defa dünyanın gündemine gelen Büyük<br />

Ortadoğu projesi yer alabilir. Mümkün mü Yani biz müneccim değiliz. Mustafa Önsel<br />

Albayımın söylediği gibi. Yani bunun ancak sahtekarlıkla mümkündür Sayın<br />

Başkanım. Lütfen bu gerçekleri görünüz. Yine 27 Aralık 2005, Haydar Baş bir<br />

konuşma yapılıyor, aynen kelimesi kelimesine bu balyoz planında. Yani açıklayacak<br />

bir şey bulamıyorum. Yine Türkiye Gençlik Birliği, nasıl yani 19 Mayıs 2006 Ankara<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde kurulan bir sivil toplum kuruluşu, 2003<br />

tarihi 2002 yılında hazırlanan bir belgede yer alabilir Şimdi bakınız milli mutabakat<br />

hükümeti programını arz ediyorum. Nasıl üretilmiş Aynı şekilde bakınız. Bu milli<br />

mutabakat, biraz önce arz ettiğim balyoz harekat planının Eki. Ya arkadaş yani ana<br />

planın formatı benziyor. Yani onun Ekini hazırlıyorsun ondan istifade etmek,<br />

gizlisinden falan faydalanmak varken, şablonundan. Gidiyor burada bambaşka bir<br />

mesajdan faydalanmış. Seminer çalışmasına katılacak personel mesa. Yani akıl<br />

mantık var mı Bu sana nasıl bir avantaj, sahtekarlık kokuyor. Nereden anlıyoruz<br />

bunu Bakınız, unvanı tutuyor. Bir önceye dönüyorum. Bakınız, şuradaki 1. Ordu<br />

Komutanlığını title unvan olarak alır teknik rapor. Burada ikisinin de aynı. Bir<br />

bakıyorsunuz Nazlı hazırlamış. Son anda Süha Tanyeri’ye iftira atılmış. 1. Ordu, 1.<br />

Ordu bakınız aynı tarihte, aynı saatte oluşturulmuş <strong>ve</strong> son yazdırma tarihleri de aynı<br />

Sayın Başkanım. Yani, lütfen bu nasıl açıklanabilir yani Yani, bunların vicdanınızda<br />

bomba etkisi yapması gerekir. İnanın bomba etkisi yapması lazım. Bakınız aynı<br />

burada şablon var. Onu da almış aynı, milli mutabakat hükümeti. Yoluna<br />

bakıyorsunuz gerçek belgenin Onda, on. Sahte belgeye bakıyorsunuz türetilen, 8<br />

saat üzerinde çalışmış standart Harekat Başkanlığı Süha Tanyeri, iftira belgesi.


Mümkün mü 8 saat çalışıp, bu kadar sayfalar dolusu bir belge hazırlıyorsunuz da iki<br />

tane dosya yolu olacak. E bu milli mutabakatın sahte belge olduğunu gösteren başka<br />

somut deliller neler Yani burada savunmalar esnasında yüzlerce gerekçe sayıldı.<br />

Ben en somut delili sunuyorum. Bakınız, 27 Aralık 2005 tarihinde Profesör Doktor<br />

Haydar Baş tarafından yapılan bir konuşmadan 25 paragraf bu belgeye eklenmiş.<br />

İnternete de giriyorsunuz, bakıyorsunuz. Kelimesi kelimesine almış koymuşlar Sayın<br />

Başkanım. Vicdanınızda bunun bir bomba etkisi yapması lazım. Bunun bir tek<br />

açıklaması var. İftira, sahtekarlık, üretme. Şimdi buradaki tutuklananların, bu çok<br />

önemli, bu üst yazı <strong>ve</strong> EK-A, EK-B’den o kadar masum insan tutuklu ki. Bakınız, nasıl<br />

sahtekarlık gözüküyor. Şimdi üst yazıya bakıyorsunuz, İstihbarat Başkanlığı<br />

hazırlamış Sayın Başkanım. Ama İstihbarat Başkanlığından, bu tertip merkezi hiç<br />

belge çalamadığı için, yani klonlayacak belge yok elinde. Elinde var olanlardan<br />

istifade etmiş. Gitmiş Harekat Başkanlığının şu, bak 2. Ordu bölgesinde icra edilen<br />

kadro tatbikat sonuçları belgesini almış, bununla bu yazıyı türetmiş. Şimdi bir<br />

bakıyorsunuz bunu Harekat Başkanlığı hazırlamış, buna bakıyorsunuz İstihbarat<br />

Başkanlığından çıkmış. Allah Allah diyorsun, yani İstanbul Cumhuriyet<br />

Başsavcılığının yazdığı bir yazıyı, 10. Ağır Ceza alıyor, siz bir yazı yazıyorsunuz<br />

mümkün mü Aynı şey, bakınız nerden anlıyoruz bunu Bunun koymadan önce<br />

bakınız. Yazıya bir bakıyorsunuz ya garabet. İntizam yok, her şey dağınık. Ama<br />

burada bir gerçek belgeye bakın ne kadar intizamlı, ne kadar düzgün yani. Şu TC o<br />

tarihte kullanılmıyordu. Yani bu 2006-7 den sonraki bir tarihte yazılmış belli. Bakınız<br />

teknik <strong>ve</strong>rilerine bakıyoruz bu iki belgenin. Bu sahte belgenin İstihbarat<br />

Başkanlığından yazıldığı halde teknik <strong>ve</strong>risi ne gözüküyor biliyor musunuz Sayın<br />

Başkanım Harekat Başkanlığı gözüküyor. Bakınız, bu belgeyi almış, aynı üst yazıyı<br />

türetmiş. 1. Ordu karargahı aynı, bakınız başlıklarına. Harekat Başkanlığı, Harekat<br />

Başkanlığı. Yazıcısı bir anda Süha Tanyeri olmuş <strong>ve</strong> üzerinde 11’ken, 6 kez<br />

düzeltme yapmış. Şirket aynı, yazdırma tarihi bakınız ikisinin de dakikasına kadar<br />

aynı saniyesine dakikasına kadar. Bir bakıyorsunuz 6 olması gereken dosya yolu 10<br />

tane, 4 tane fazladan. Daha önce gösterdim ya, 6 tane saklama yaptığı halde 10 tane<br />

dosya yolu. Bu elle oynandığının en büyük kanıtıdır. Şimdi bakınız, bunun bir EK-A<br />

belgesi var Sayın Başkanım. Bununla da birçok masum insan tutuklandı. Şimdi üst<br />

yazıyı yazdınız aynı formatta, ya EK-A’yı yazarken üst yazıdan istifade etmez<br />

misiniz Hayır yani öyle kudurmuş ki bunlar, gidiyor yine Harekat Başkanlığının<br />

başka bir yazsını alıyor. Bununla EK-A’yı türetiyor. Teknik <strong>ve</strong>rilere bakıyorsunuz,<br />

bakınız bire bir aynı. Oluşturma tarihi aynı. Son yazdırma tarihi dakikasına kadar aynı<br />

Sayın Başkanım. Bakıyorsunuz aynı şablon, bakıyorsunuz işte EK-A’nın yollarına<br />

Harekat Başkanlığı. Burada 10 tane çıkmış. Üşenmemiş yani burada, acele de<br />

etmemiş. Bakınız, EK-A’yı arz ettim Mahkemenize, şimdi EK-B’yi arz ediyorum. Ya o<br />

kadar kusurlu ki, Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tlerde böyle bir yazı yazılmaz. Bu 2007’den sonra<br />

yazılmış bir yazı. Yani ben nedenine girmiyorum. Yok Ş kullanılmazdı. Ğ<br />

kullanılmazdı. Zaten harf kullanılmaz 1, 2 filan. Yani bunu neden EK-A’yı kullanmıyor.<br />

Bak aynı formatta, gizliliği tutuyor, ilgisi tutuyor, şu başındaki 1. Ordunun yazsısına<br />

istinaden her şeyi uyarken, gidiyor yine Harekat Başkanlığının başka bir yazsından<br />

klonlama yapıyor, sahtekarlık yapıyor. Nasıl mı anlıyoruz Bakınız, ne kadar çirkin<br />

olduğunu belirtmiştim. Biz de inci gibidir böyle, gerçek yazılar intizamlı <strong>ve</strong> düzenlidir.<br />

Bakıyorsunuz, bunlara. Bakınız bu daha belirgin bir sahtekarlık. Her şeyi ile aynı, 1.<br />

Ordu. Nazlı yazmış Nazlı. Son anda Harekat Başkanlığı olmuş. Üzerinde işte 149’a<br />

çıkmış saklama, şirket aynı, oluşturulan içerik tarihi aynı, 09.12.2002, 17.15 bu da<br />

aynı. Bir bakıyorsunuz son yazdırma tarihi de aynı Sayın Başkanım. Fakat burada<br />

hani o kadar acele ediyorlar ki, bakınız şu toplam düzenleme süresine dikkatinizi


çekiyorum. 04.30.00 bir de buna bakıyorsunuz. 04.30.00. yani değiştirmeyi unutmuş,<br />

zamanla oynamayı unutmuş aceleden. Şimdi mesaj aynı formatını almış. Bakınız, 10<br />

tane gerçek belgede yol var. Bir bakıyorsunuz 0 saniyede bakınız 1. Orduda<br />

kullanılmayan 3 tane yol üretmiş <strong>ve</strong> Harekat Başkanlığı diye iftira belgesi üretmiş.<br />

Yani, yani söyleyecek bir şey bulmuyorum. Hep başka söyleyecek şey de hep aynı<br />

şeyleri tekrar ediyorum. Mümkün mü Yani vicdanınızda bunu gerçekten bir bomba<br />

etkisi yapması gerekir. Şimdi bakınız bu üst yazının tarihini, Sayın Başkan, Üyeler,<br />

üst yazı 03.03.2003 tarihinde hazırlanmış. Yani teknik <strong>ve</strong>risine tıkladığınız zaman bu<br />

03.03.2003 tarihini görüyorsunuz. EK-A’ya bakıyorsunuz, ne zaman hazırlanmış<br />

13.11.2002, 4 ay önce. EK-B’ye bakıyorsunuz, 09.12.2002, 3 ay önce hazırlanmış.<br />

Yani bir de bakıyorsunuz bu EK-A ile EK-B’de bu üst yazının ilgisi var, tarihi var,<br />

konusu var. İşte şu yazının bilmem Ek’idir diye. Yani bu Ek’i yazanlar, 4 ay önceden<br />

bu üst yazının ilgisini nasıl bulmuşlar, nasıl tahmin etmişler Dosya yollarına<br />

bakıyorsunuz bakınız, üst yazının dosya yolu bambaşka. EK-A’ya bakıyorsunuz<br />

yazan, saklayan bambaşka. C’ye bakıyorsunuz, apayrı bir dosya yolu, ayrı bilgisayar.<br />

Yani bir yazı <strong>ve</strong> Ek’leri 3-4 ay gibi farklı tarihlerde, farklı bilgisayarlarda, farklı dosya<br />

yollarında, farklı kişiler tarafından, farklı birimlerin, yani İstanbul Cumhuriyet<br />

Savcılığının yazısından, 10. Ağırın Cezanın yazısının üretilmesi gibi ilgisiz bir<br />

makamda nasıl yazılır, nasıl üretilir Saat 12:00 uygun bulursanız, yemekten sonra<br />

az bir bölüm var.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Ne kadar sürecek”<br />

Sanık Cengiz Köylü:”Yani anlatmama bağlı, ikna etmeme bağlı Sayın<br />

Başkanım.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Yani sizin anlatmanızın süresi ne kadar”<br />

Sanık Cengiz Köylü:”Yani çok önemli şeyler var.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Tamam ara <strong>ve</strong>relim, Öğleden sonra devam ederiz.”<br />

Duruşmaya öğle arası <strong>ve</strong>rildi<br />

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.<br />

Mahkeme Başkanı:“Bugünkü duruşmanın öğleden sonraki bölümüne<br />

başlıyoruz. Bir kısım sanıklar müdafii Av. Osman Topçu, Av. İlkay Sezer <strong>ve</strong> Av.<br />

Kemal Yener Saraçoğlu’nun duruşmaya katıldıkları bildirildi. Buyurun, devam edin.”<br />

Müdahil Özgür Düşünce <strong>ve</strong> Eğitim Hakları Derneği, Rıdvan Kaya <strong>ve</strong> Hamza<br />

Türkmen <strong>ve</strong>kili Av. Necip Kibar. Rıdvan Kaya.<br />

Mahkeme Başkanı:“E<strong>ve</strong>t, müdahil tarafından da katılanlar isimlerini bildirdi.<br />

Buyurun Cengiz Köylü devam edin beyanlarınıza.”<br />

Sanık Cengiz Köylü:“Gelmedi. Kapalı herhalde. Cengiz Köylü. Sayın Başkan,<br />

Sayın Üyeler daha önce, EK-A <strong>ve</strong> EK-B listelerinin <strong>ve</strong> bunların üst yazısının sahte<br />

olduğunu somut delillerle sunmuştum. Şimdi, EK-A görevlendirmede yetkili personel<br />

isimli belgenin sahte olduğuna ilişkin başka somut deliller nelerdir Şimdi, bu listeyi<br />

incelediğimiz zaman bakınız, bu listenin 9. sırasında Orkun Gökalp, Kara Kuv<strong>ve</strong>tleri<br />

Komutanlığının 14 Ekim 2002 tarihli mesaj emri ile Bosna-Hersek kadrosuna<br />

görevlendiriliyor. 26 Kasım 2002 tarihinde göre<strong>ve</strong> başlıyor. 27 Kasım 2003 tarihinde<br />

görevini tamamlıyor. Bu yazının 27 Mayıs. Bu yazının Aralık 2000 tarihine baktığımız<br />

zaman, yani bu kişiye nasıl bu emir <strong>ve</strong>rilmiş, bu kadar uzak mesafeden bu nasıl<br />

yapmış, nasıl listeleri yazmış göndermiş Yine bakıyoruz İlkay Nerat, Genelkurmay<br />

Başkanlığının 26 Mart 2002 tarihli emri ile Ku<strong>ve</strong>yt’te görevlendiriliyor. 5 Mayıs 2002<br />

tarihinde göre<strong>ve</strong> başlıyor. 22 Mart 2003 tarihinde görevini tamamlıyor. Yani buna ta<br />

Ku<strong>ve</strong>yt’ten bu görev nasıl tebliğ edilebilir. Bu görevi nasıl yapabilir emrindeki<br />

personelle. Yine aynı şekilde Alper Şengezer, Genelkurmay Başkanlığının 6 Mart<br />

2000 tarihli emri ile Almanya’ya 3 yıllık göre<strong>ve</strong> atanıyor. 27 Şubat – 7 Mart 2003


tarihlerinde İtalya’da görevde. Yani bu kişiye bu görev nasıl tebliğ edilebilir, nasıl<br />

yapar sonucunu nasıl bildirebilir. Yine en çarpıcı takdimini savunmasında sundu<br />

bakınız, Hava Savunma Üsteğmen Tolga Kaplama, bu yazının tarihi kaç Aralık 2002.<br />

Kara Kuv<strong>ve</strong>tlerinin 16 Mayıs 2003 tarihli atama emri ile burada yazan kadroya<br />

atanıyor. Kendisine 20 Mayıs 2003 tarihinde emir tebliğ ediliyor <strong>ve</strong> 9 Temmuz 2003<br />

tarihinde atanıyor. Genelkurmay da bunu Mahkemenize yazıyla bildirdi. Şimdi yani 8<br />

ay sonraki bir olay, daha atama planlanmamış yayınlanmamış, nasıl bilinir de bu<br />

listeye konulur. Çünkü bu tarihten sonra hazırlanan bir tertip yazısıdır da o yüzden,<br />

ancak bu listede bu kadro görev yeri olabilir. Bu da bu davanın en somut delillerinden<br />

biridir. Yine aynı şekilde Aytekin Candemir, Kurmay Albay Harp Akademilerinde. 20<br />

Kara Kuv<strong>ve</strong>tlerinin 20 Aralık 2001 tarihli mesaj emri ile ta, Bangladeş Komuta Kurma<br />

Kolejine tertip ediliyor. 23 Mart 2000 tarihinde kursa başlıyor, 13 Şubat 2003 tarihinde<br />

kursu tamamlıyor. Yani bu, o kadar uzak mesafede Aralık 2002 nasıl kendisine tebliğ<br />

edilirde ta oradan bu kişileri seçer, yapar. Akıl alacak şeyler değil. Sayın Başkanım,<br />

en önemli husus bakınız, bu çizelgeye baktığınız zaman, üst yazının tarihine<br />

bakalım. Emir 3 Mart 2003 tarihinde dijital <strong>ve</strong>riler, yani davanın başından beri sizlerin<br />

itibar ettiği, bizimde savunduğumuz dikkate aldığımız yazılar. 3 Mart 2003 tarihinde<br />

emir yazılıyor <strong>ve</strong> ast birliklere diyoruz ki, şu yazıları bize gönderin. Ast birlikler ne<br />

yapmış, Bakınız, 1. Ordu 20 Şubat 2003, EK-B 2. Kolordu 27 Şubat 2003, EK-B 3.<br />

Kolordu 02.02.2003, 5. Kolordu 26 Şubat 2003, 15. Kolordu 04.03.2003, Harp<br />

Akademileri ki, dağıtım üst yazının dağıtımında bile ismi geçmiyor. 28 Şubat 2003.<br />

Yani emir ele geçmeden bu ast birlikler gereğini nasıl önceden yapabilirler. Onu<br />

bırakın, kendisi 03.03.2003’te yazı, üst yazı yazılıyor. Fakat o yazıdan önce<br />

birleştirilmiş bu yazılar. Bunlar tuhaf şeyler değil mi Mümkün mü Yani akıl sır<br />

alabilecek bir şey değil. Yani bu kadar sürede, yani burada 2. Kolordu derken sadece<br />

Kolordu değil, onun bağlısı Tugaylar var altında birçok birlik var. Yani herkes emir<br />

çıkmadan madem toparladın niye emri yazıyorsun derler yani insana. Şimdi ast<br />

komutanlıkların yazdığı EK-B görev çizelgeleri var. Bakınız, bunlarda nasıl üretilmiş<br />

şimdi tek tek bunu arz edeceğim. Bakınız 1. Ordunun işte sahte EK-B’si nereden<br />

almış Plan semineri 2003 çalışma solanları, kim topla, yine mesaj formatından<br />

almış. Ya daha öncede arz ettim, yani bu mesaj buna nasıl bir avantaj sağlar. Sırf<br />

yani dijital taklitten başka bir şey değil, almış bunu çizelgeye çevirmiş, <strong>ve</strong>rilerine<br />

bakıyorsunuz. Bakınız, Harekat Başkanlığı, 1. Ordu aynı, oluşturma aynı, bakınız<br />

yazdırma tarihi dahi saniyesine kadar aynı, unvanı zaten bunun buradan klonlandığı<br />

gösteriyor, net bir şekilde. Bakınız, ne kadar üzerinde çalışmış, 1865 iken karakter<br />

sayısı 29202’ye çıkmış, yine aynı şekilde o meşhur EK-M Lahika birleştirme listesi.<br />

Bakınız, aynı format. O format dururken gitmiş bunu da bu mesajdan şey yapmış,<br />

üretmiş. Tarihine bakıyorsunuz, bakınız başlıklar unvan aynı, bu unvanları daha önce<br />

açıklamıştım. Bakınız, bu gerçek belgenin ilk satırı title olarak geçer genelde<br />

belgelere. Harekat Başkanlığı, Harekat Başkanlığı o emekli sandığı numarası aniden<br />

Harekat, Harekat Başkanı diye bir kişi yok 1. Ordu’da bir kere. 1. Ordu aynı, tarihler<br />

aynı, yazdırılma tarihi aynı. Şimdi bakıyoruz burada akıllık etmişler, sahte belgeden<br />

sahte belge üretmişler. Çünkü bu akıl, doğru, doğru yapmışlar. Elinde bir çizelge var<br />

bu çizelgeden, bu çizelgeyi üretmek mümkün, tarihlerine bakıyorsunuz. Ama<br />

buradakini temizlemişler, bakınız, gerisi, yazdırma tarihleri <strong>ve</strong> saniyelerine kadar<br />

aynı. Şimdi bakınız, 2. Kolorduya geldi. Bu tamamıyla ilginç bir şey, şimdi elinde bu<br />

tertip merkezinin çalıntı belgeler var ya. Yani belgenin kimin tarafından, nereden<br />

hazırlandığını bilmeden elini attıklarını klonlamışlar. Burada da 2. Kolordunun<br />

yazısını gitmişler ta, 4. Mekanize Tugayının durum değerlendirmesinden, bakınız<br />

formatı uymuyor. Konuşma metni şeklinde, yani üşenmeden bunu büyütmüşler,


format haline getirmişler <strong>ve</strong> EK-B 2. Kolorduyu oluşturmuşlar. Bakınız, nasıl Ama<br />

şurada bakınız batı, bazı batı Ülkeleri diye unvanda bir şey geçiyor. Fakat burada<br />

silmişler, kurnazlık yapmışlar ya bu kadar da olmaz diye. Ondan sonra bakınız<br />

yazarları aynı, sadece 2. Kolordu diye elle yazmışlar şuraları, ondan sonra oluşturma<br />

<strong>ve</strong> yazdırma tarihi tıpa tıp aynı. Şimdi bakıyoruz, bakınız bir Word belgesini sağa<br />

tıklayıp, şu Not Pad, not defteri aç’ıyla açtığınız zaman o belgenin içerisindeki her<br />

şeyi o teknik bilgileri içinde yazanları yani TÜBİTAK’ın buldum diye gururlandığı<br />

bütün bilgileri bulmak mümkün Başkanım. Buna bir bakıyorsunuz, 4. Mekanize<br />

Değerlendirme Belgesi EK-B 2. Kolordu. Son satırlara bakıyor musunuz Bakınız,<br />

sahte belgenin son satırını değiştirmeyi unutmuşlar. Aslında EK-B’nin son satırı, EK-<br />

B 2. Kolordu doc. Olması lazımdı. Aynen 1.’si bakınız burada 2. Kolordu, 4. Mekanize<br />

Tugay Durum Değerlendirmesi bu satırda kalmış, sahteciliğin en büyük işareti. Yani<br />

elle değiştirmeyi unutmuşlar işte ayaklarına dolanıyor. Daha öncede arz ettim, yalanı<br />

kurgulamak çok zordur. Hayatta en zor şey yalanı kurgulamaktır. Ondan sonra<br />

bakınız hani daha önce şu üstte yer alan title’daki bazı batı ülkeleri diye temizlediğini<br />

söylemiştim. Ama Not Pad’den haberi yok. Orada temizlemiş ama sahte belgenin<br />

içinde de aynı notları görüyorsunuz bakınız, birebir burada kalmış unutmuşlar. Yani<br />

bu belge, bu 4. Mekanizeden alakasız bir birlikten, uzak bir birlikten belgesinden<br />

türetildiğinin diğer bir işareti. Bakıyorsunuz 3. Kolorduya, 3. Kolordunun belgesi de,<br />

52. Mekanize Tümenin hazırlamış olduğu bir yazıdan klonlanmış, hiç benzerlik var<br />

mı Benzerlik yok, çizelge şeklinde. Bakınız tarihlerine bakıyorsunuz. Bu olasılığı en<br />

yüksek tehlikeli doc. Belgesi Microsoft 10’da hazırlanmış. Daha sonra EK-B’de hani<br />

standardı sağlayacağız ya Microsoft 9’a çevrilmiş, bunları teknik <strong>ve</strong>rilerden görmek.<br />

Onun dışında senaryo, senaryo aynen geçmiş sahte belgeye, oluşturma tarihi aynı<br />

saniyesine kadar aynı 20-0, 20-0 son yazdırma tarihi 006-006 aynı tarihte, bakınız 10<br />

Microsoft 10’da hazırlandığı için dosya yollarını göstermiyor. Bunu ne yapıyorlar 9’a<br />

çeviriyorlar, bakınız 10 tane yol çıkıyor. Ama dikkatinizi çekiyorum. Burada son<br />

kaydedeni de belirlemeyi unutuyorlar, bakınız son kaydeden belli değil. Microsoft<br />

9’da bu mümkün değil, diğer bir sahteciliğin işareti. Harp Akademileri ne yapıyorlar<br />

bakınız. Harp Akademileri Komutanlığı, Genelkurmay Başkanlığına bağlı birlik.<br />

Bununla ilgili ellerinde herhangi bir belge olmadığı için Harp Akademilerinin yazısını<br />

gitmişler ta. 3. Zırhı Tugay, Tekirdağ’da herhalde onun belgesinden klonlamışlar.<br />

Çerkezköy’deki bir birliğin belgesinden klonlamışlar. Ya Harp Akademileri Eğitim<br />

Kurumu yazacak format mı, bulamadı da gitti Çerkezköy’ün yazısından yazıyor.<br />

Nereden anlıyoruz Bakınız, yazarı Kara Kuv<strong>ve</strong>tleri. Bunun yazarı Kara Kuv<strong>ve</strong>tleri,<br />

oluşturulan tarihe bakın, oluşturulan tarihe saniyesine kadar son yazdırma, son<br />

yazdırma. İşte TÜBİTAK bunu biraz şöyle bir özgürlüğe, insan haklarına, onura değer<br />

<strong>ve</strong>rse baksaydı bulmaları içten değildi. Biz bunları böyle imkansızlıklar içerisinde<br />

bulduğumuz hususlar. Bakınız, şimdi burada Harp Akademileri dokümanı <strong>ve</strong> EK-B,<br />

hangi belgelerden türetildiğini biraz önce arz ettim. Fakat sahtekarlık burada bitmiyor,<br />

ne demiştim başta yani ellerinde bir liste var herkesi suçlu konumuna getirmek için<br />

alıp alıp yapıştırıyorlar. Çok az kaldı Sayın Başkanım. Burada EK-B ile bakınız,<br />

format aynı sayfalarına bir bakıyorsunuz milimetresine kadar aynı bakınız, 1,5 – 2 -<br />

1,59 devam ediyorum, ilk satırın ölçüsüne bakın sayın başkanım 1,65 öbürü de 1,65.<br />

İkinci satıra bakıyorsunuz 1,44 -1,44. Üçüncü satıra bakıyorsunuz 1,44 – 1,44<br />

toplamına bakıyorsunuz. 1,35 – 1,35. Yani ha, 7,35 yani iki ayrı birlik zaten<br />

klonlandığını gösterdim. Bu kadar milimetresine kadar iki belge benzer olabilir mi<br />

Aynı elden çıktığı için, yani bilgisayara oturmuş, üşenmiş bir belgeyi değiştirmiş<br />

Ahmet’e suç atmış, değiştirmiş Mehmet’e suç atmış ama izleri de kalmış bu bunun<br />

işaretidir. Şimdi diğer bir yine sahtekarlık. Hızlı bir şeklide geçiyorum. Hassas


tesislerde görevlendirilecek personel bakınız, bunu da almış EMASYA planından,<br />

hiçbir şu belge ile bunun alakası var mı Daha önceki gibi bu yaz İzzet Ocak buna<br />

bakıyorsunuz Süha Tanyeri. İşte bulamadığı için, yine gitmiş harekatın bir<br />

belgesinden bunu klonlamış, altına da İzzet Ocak diye suç belgesi üretmiş. Tarih,<br />

bakınız şeylerine bakıyorsunuz birebir aynı, yazdırma tarihine kadar. Yazdırması yok,<br />

nasıl oluşturulduğu aynı, yoluna bakıyorsunuz son anda işte, eklemiş geçmiş Harekat<br />

Başkanlığı diye. Birde Gölcük’te çıkan önemli bir belge var. Sayın Komutana arz<br />

notlar diye. Yani bütün yalanları tek tek çökünce paniğe kapıldılar. O iddialarını<br />

kuv<strong>ve</strong>tlendirmeleri gerekirdi ama yalanı yalanla örtmek çok zor. Şimdi bakıyorsunuz<br />

Süha Tanyeri’nin hazırladığı yazıya, ya şimdi bir Komutana iddia edilen belge,<br />

okuyorum okuyorum. Yıllarca bu ordunun içindeyim ben bir şey anlamadım. Nasıl<br />

not, kaleme almış, ne manaya geliyor, böyle bir not komutana <strong>ve</strong>rilir mi Ne zaman<br />

oluşturulmuş 03.03.2003, 10.23 – 03.03.2003 16.46 yani üzerinde 6 saat 19 dakika<br />

açık kalmış <strong>ve</strong> çalışmış bu belgenin üzerinde. Fakat Süha Tanyeri’nin aynı saatlerde<br />

hazırladığı belgelere bakıyorsunuz. Aynı sürede 4 tane belge hazırlamış. Yani 4<br />

belgenin bakınız, o süre içerisinde 4 tane daha milli mutabakat üzerinde çalışmış,<br />

ondan sonra Kurmay Başkanı konuşması, açılış konuşmasına çalışmış, komutan<br />

açılış konuşmasına çalışmış, aynı anda 4 belgede çalışmış, mümkün mü, böyle bir<br />

şey. Sayın Başkan, Sayın üyeler dijital bir terör saldırısı ile iftiraya uğradık.<br />

<strong>Gerçekler</strong>in <strong>ve</strong> bu hainlerin ortaya çıkarılması için Mahkemenize sığındık. Adaletin<br />

yerini bulmasını bekliyoruz. Ama adaletiniz gecikiyor <strong>ve</strong> sahte dijital <strong>ve</strong>rilerle adaleti<br />

kandıran bu hainler cesaret alıyor. Ardı ardına yeni komplolar kuruyorlar, amaçları<br />

bellidir. Önce Türk Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tlerini yok etmek, ardından ülkemiz üzerindeki<br />

hayallerini gerçekleştirmektir. Akıl <strong>ve</strong> bilimden uzak bir iddianameyle yargılanıyoruz.<br />

Bu şekilde adaleti bulmak imkansızdır. Bu iddianamede kasıt vardır. Kin <strong>ve</strong> nefret<br />

vardır. İddia Makamı <strong>ve</strong> Emniyet Yetkilileri bu iftiraları adeta sahiplenmişler <strong>ve</strong><br />

üzerine yeni ithamlar eklemişlerdir. Türk adaleti ne yazık ki, kandırılmıştır. Hukuk kin<br />

<strong>ve</strong> intikam için kullanıldığında özgürlükleri yok eden <strong>ve</strong> zulme dönüşen en tehlikeli<br />

cinayet silahıdır. Bir merkezden üretilen sahte delillerle, ortaçağa özgü bir cadı avı<br />

gibi, Türk Milletinin ordusunun kahramanları pusular kurularak, bir bir kalleşçe<br />

avlanmaktadırlar. Buradan haykırıyorum. Ülkemizi, Bayrağımızı, Milletimizi <strong>ve</strong><br />

Cumhuriyeti sevmek suçsa biz suçluyuz. İftiracılar kursunlar bu salona idam<br />

sehpalarını, kendi ipimizi kendimiz çekelim. Ateşlesinler kahpe silahlarını göğsümüze<br />

siper edelim. Çünkü Ülkemizi sevmekten asla vazgeçmeyeceğiz. Bu Ülkeye olan<br />

sevgimiz kalplerimizde asla bitmeyecektir. Tanrım Yüce Türk Milletini <strong>ve</strong> onun cennet<br />

vatanını korusun. Bu yapılan hukuk cinayeti karşısında asla susmayacağım. Bizler bir<br />

çirkin iftiraya uğradık. Hukuka gü<strong>ve</strong>ndik <strong>ve</strong> sığındık, ama hukuk sesimizi<br />

duymamaktadır. Bizleri asıl üzen bize kurulan bu tuzağı, iftiralar somut delillerle<br />

gözler önüne sermemize rağmen geciken adaletinizdir. İftiralar karşısında sahipsiz<br />

kaldık. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, tüm yetkilileri, özgür basını <strong>ve</strong><br />

aydınları kahramanlarına sahip çıkmamaktadırlar. Bu kadar zulüm yaşanırken bu<br />

ülkede insanlar nasıl evlerine gitmekte, nasıl çocuklarını sevmekte <strong>ve</strong> nasıl rahatlıkla<br />

uyumaktadırlar Mahkemenizde gerçekleri asla, haykırmaktan asla<br />

vazgeçmeyeceğim. Sizleri ikna edene kadar bu zulmü <strong>ve</strong> bizlere yapılan haksızlıkları<br />

haykıracağım. Çünkü bu yapılan adaletsizlikler karşısında susarsam benim gerçek<br />

tutsaklığım o zaman başlar. Çocuklarımın <strong>ve</strong> sevdiklerimin yüzüne asla bakamam <strong>ve</strong><br />

hayatımın geri kalanında boynum bükük gezerim. Her yönü ile çöken, iftira oldukları<br />

ortaya çıkan bu iddiaları reddediyorum. Sayın Başkan, Sayın Üyeler hukukun bittiği,<br />

akılların tutulduğu, bilim <strong>ve</strong> mantığın sustuğu noktada ancak iftira <strong>ve</strong> hukuk<br />

cinayetleri yaşanır. Bizlere atılan iftiralara yönelik hangi somut deliller vardır Bu


iftiraları atanların elinde hayali dijital iftira belgelerinden başka ne vardır Bu sahte<br />

belgelerde yazan deli saçması <strong>ve</strong> uygulanabilirliği olmayan hususların hangisi<br />

gerçekleşmiştir. Hangisinin altında gerçek ıslak imza vardır. Aradan 8 yıl geçmiştir.<br />

Bu ülkede kimin burnu kanamıştır. Bugüne kadar ortaya konulanlardan da<br />

gördüğünüz gibi bizler değil bu iddialar şüphelidir. Bizler bunları hak eden insanlar<br />

değiliz. Yüzümüze bakın, arka sıralarda oturan ailelerimize bakın, bizlerde bu ülkenin<br />

insanlarıyız. Bizleri limon gibi sonuna kadar sıksanız iyilik, sevgi <strong>ve</strong> güzellikten başka<br />

bir şey çıkaramazsınız. Bu salonda sanık olarak karşınızda bulunanlar, bu ülkenin<br />

sessiz kahramanlarıdır. Onlar ülkeleri için ellerinden gelenin en iyisini yapmışlar <strong>ve</strong><br />

onurla hizmet etmişlerdir. Bu ülke için se<strong>ve</strong> se<strong>ve</strong> canlarını <strong>ve</strong>recekleri üzerine olan<br />

yeminlerine de sonsuza kadar sadıktırlar. Bu kahramanlar belki şimdiye kadar şehit<br />

silah arkadaşları gibi ülkeleri için canlarını <strong>ve</strong>rememişlerdir. Ama bir çoğunun kanı<br />

kutsal vatan topraklarını sulamış, birçoğu da ölümle yaşam arasındaki ince çizginin<br />

bu tarafından kalmayı son anda başarmışlardır. Şimdi bir kısım görevlerini en iyi<br />

şekilde tamamlamış olmanın huzuru içinde çok sevdikleri üniformalarını çıkarmış <strong>ve</strong><br />

köşelerine çekilmişlerdir. Onlar yaptıkları ile övünmezler. Onları gerçekten tanımak<br />

isterseniz birlikte görev yaptıkları vatan evlatlarına soracaksınız. Onlar yaşamlarının<br />

çoğunu vatana hizmet için sevdiklerinden <strong>ve</strong> ailelerinden ayrı geçirmişlerdir. Şimdi tek<br />

istekleri en önemli anlarında yanında olamadıkları eşlerinin, büyüdüklerini fark<br />

edemedikleri çocuklarının yanında olmak, kendilerini affettirmektir. Bu iftiracılar bunu<br />

da onlara çok görmüşlerdir. Sayın Başkan, Sayın Üyeler. Bu salon kahramanlar ile<br />

doludur. İftiralar ile yok edilmeye çalışan kahramanlarını bu çirkin saldırılar karşısında<br />

koruyamayan bir hukuk sistemi <strong>ve</strong> onlara çıkmayan bir ülke asla ayakta kalamaz. Bu<br />

salonda kahpece pusuya düşürülen <strong>ve</strong> ağır yaralanan askerlerini son nefesine kadar<br />

kucağında tutan, onlarla dua eden, onu kaybedince Allah’ım benimde canımı al diye<br />

göğsüne açılan ateşe açan kahramanlar vardır. Bu salonda pusuya düşen, askerleri<br />

ile birlikte ağır yaralanan, ancak gelen helikoptere ilk önce onları koyarak hastaneye<br />

gönderen <strong>ve</strong> kendisi kan kaybından ölümün eşiğinden dönen kahramanlar vardır. Bu<br />

salonda pusuya düşürülen <strong>ve</strong> paramparça edilen askerlerini teşhis eden, geriye kalan<br />

parçalarını kendi elleri ile torbalara toplayan <strong>ve</strong> bu nedenle yıllarca psikolojik tedavi<br />

gören kahramanlar vardır. Bu salonda çatışmada kaybettikleri silah arkadaşlarını<br />

kucağında taşıyan, şehitlik mertebesine ulaşma haberlerini onların ailelerine<br />

bildirirken içinde fırtınalar kopan <strong>ve</strong> aylarca kendine gelemeyen, fakat kendi geride<br />

bırakacaklarını düşünmeden, yılmadan ertesi gün tekrar çatışmaya koşan<br />

kahramanlar vardır. Bu salonda kendisine cami bombalama iftirası atılan, görünüşte<br />

<strong>ve</strong> gösterilişte değil, gerçek inanlar vardır. Özetle bu salonda karada, denizde <strong>ve</strong><br />

havada ülke <strong>ve</strong> menfaatlerini yılmadan, gece gündüz savunan fedakar subaylar,<br />

temiz kalpli, yürekli, se<strong>ve</strong>cen askerler, kahramanlar, yolları gözlenen evlatlar, eşler <strong>ve</strong><br />

babalar vardır. Bu salondakilere uğruna canlarını feda etmeye yemin ettikleri<br />

ülkelerinde iftiraya uğramak <strong>ve</strong> zulüm görmek ağır gelmektedir. Bu salondaki<br />

kahramanlar yıllarca görev yaptıkları peygamber ocağına karşı oynan bu çirkin<br />

oyunlarla hiç hazır olmadıklarından, büyük ızdırap çekmektedirler. Türk Ordusu<br />

tarihinde hiçbir zaman böyle kalleşçe bir saldırıya uğramamıştır. Bizler ülkemiz için<br />

şehit olmayı arzu ettik, bekledik. Ama bu iftiraları hiç beklemedik. İçimizden<br />

vurulacağımızı hiç tahmin etmedik. Bazı basın kuruluşları, bir kısım kendini bilmezler<br />

Türk Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tlerinin gücünü kaybetmesinden mutlu olduklarını söylüyorlar. O<br />

kişiler bilmezler ki biz gücümüzü Türk Milletinden alırız. Bu gücümüzün kaynağını da<br />

ülke, bayrak, Türk Milletine olan sevgimiz <strong>ve</strong> Cumhuriyete olan bağlılığımız oluşturur.<br />

Kimi yazarlar bizlerin bazı kişilere karşı esir olarak tutulduğumuzu ifade etmektedirler.<br />

Eğer gerçekten bunun için tutsak edilmişsek burada bulunan kahramanlar içinde


yıllarca bu ülkeye hizmet etmiş <strong>ve</strong> görevlerini tamamlamış, birçoğu hasta <strong>ve</strong> tedaviye<br />

ihtiyacı olan emekli komutanlarımız vardır. Serbest bırakın onları. Biz, bizler daha bu<br />

ülkeye karşı görevimizi tamamlamadık. Tutsak olarak biz üzerimize düşen görevi<br />

yapmaya devam ederiz. Tekrarlıyorum. Suçum bu ülkeyi sevmekse, korkmuyorum,<br />

cesurum, alnım açık. Tüm sevdiklerim suçsuz olduğumu biliyor. 31 aydır tutukluyum.<br />

31 yılda yatarım. Ülkeme olan sevgimin karşılığı ölüm ise, ona koşa koşa giderim.<br />

Yüce Türk adaletine, tüm sevdiklerime, silah arkadaşlarıma, komutanlarıma, yüce<br />

milletime saygılarımı sunuyor, onurla asker selamımı çakıyor, bize bu çirkin pusuları<br />

kuranlara, bu çirkin iftiraları atanlara <strong>ve</strong> Türk adaletini kandırmak isteyenlere gülüp<br />

geçiyorum. Mahkemenizin, bugün yaptığım bu kritik açıklamalar <strong>ve</strong> somut<br />

tespitlerden sonra gerçekleri ortaya çıkaracağına olan inancımı muhafaza ediyorum.<br />

Bir gün elbet gerçekler bu ülkeye güneş gibi doğacaktır. Saygılarımı sunuyorum. Arz<br />

ederim.”<br />

Sanık Ali Türkşen:”Cengiz Albayın bu hazırlık için, Hasdal da epey bir<br />

zamanını bilgisayar başında harcadı <strong>ve</strong> hepimiz içinde çok yararlı bilgiler <strong>ve</strong>rdi. Ben<br />

kendisine şahsım adına çok teşekkür ediyorum. Ancak, kendisi <strong>ve</strong> benden sonra söz<br />

alacak olan Abdullah Binbaşımız pek çok fazla rakam <strong>ve</strong> dijital bilgi söyleyecekler.<br />

Ben bu arayı çok küçük, 3 dakikalık bir video film ile doldurmak istiyorum. Şimdi bu<br />

Donanma Komutanlığında Gölcük’te çıkan belgelerin gerçek olduğu konusunda hiçbir<br />

tereddüt duyulmadan 11 Şubat günü tutuklandık. Ancak, ben bilgisayar konusunda<br />

çok fazla bir yeteneğim yok. Ama Allah yardımcı oluyor. Tabi hayatımızın her<br />

dakikasını filme alma almamız mümkün değil. Ancak benim o çıkan belgeler arasında<br />

5 Kasım 2008 tarihinde, 5 Kasım 2008 saat 10:40’da bir belge hazırladığım iddia<br />

ediliyor. Yazanı <strong>ve</strong> son kaydedeni benim. Ali Türkşen öyle gözüküyor. Rapor öyle<br />

tutulmuş, tespit tutanağı. Tabi ben, belki bu filmi kendi birliğimde o günkü eğitim<br />

sırasında çektirmiş olsam, belki bunu da ben kendim organize etmiş olabilirim diye de<br />

düşünülebilir. Ama gene Allah yardım ediyor. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu<br />

(TRT) kameralarının önünde, sabah saat 8:30’dan akşama kadar, limandan ayrı<br />

yaptığım faaliyetlerin küçük bir bölümünü, 3 dakikalık bir video olarak çok kısalttım<br />

ben onu. Uzun bir programdı. Onu sizlere göstereceğim. Bu video sırasında<br />

Heyetinizden, avukatlardan, sanıklardan, seyircilerden, herhangi bir kimse bu<br />

görüntüler sırasında sağımda solumda, önümde arkamda, bir bilgisayar görüyorlarsa,<br />

saat 10:40 itibari ile iddia edilen hazırladığım raporu, hazırladığımı düşünüyorlarsa<br />

lütfen videoyu izledikten sonra söylesinler. O gördüğünüz videodaki subay mesaisinin<br />

büyük bölümünü, gerçektir suyun altında geçiren bir subaydı, bir albaydı. Şuan<br />

geldiğimiz nokta itibari ile burada bambaşka sebepler ile yargılanıyoruz. Görüntüleri<br />

takdirlerinize bırakıyorum. Dediğim gibi herhangi bir sağımda solumda bilgisayar<br />

gören varsa da buyursun söylesin. Teşekkür ederim.”<br />

Video izletilmeye başlandı.<br />

Video son buldu.<br />

Sanık Dursun Çiçek:”Başkanım müsaade ederseniz bir hususu paylaşacağım. Sayın<br />

Heyet. İddianamede suga harekat planı kapsamında 2 sayfalık bir Word belgesi olan,<br />

Akdeniz bölgesi müzahir personel listesini hazırlamak için görevlendirildiğim, aldığım<br />

emir gereği söz konusu listenin hazırlanması çalışmalarına katıldığım, bu şeklide<br />

Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren ıskat <strong>ve</strong> vazife görmekten cebren men<br />

etmeye teşebbüs suçunu işlediğim kanaatine varılmıştır şeklinde bir yasal kanıt<br />

yerine, bir varsayıma dayanan, akıl, mantık <strong>ve</strong> hukuk dışı bir suçlama ile bir iftira ile<br />

karşı karşıyayım. İddia sahibi, iddiasını yasal deliller ile ispatlamak ile mükelleftir. Bu<br />

devamlı tekrarlanıyor. İddia, hukuki <strong>ve</strong> yasal delile dayanmadığı için Mahkemeye bu<br />

konuda bir savunma yapmak yerine, taleplerimi bu isim listesinin hukuka uygunluk


denetimi kapsamındaki tespitlerimi arz ederek devam etmek istiyorum. Tespit<br />

tutanağına göre 42 kişinin ki listenin başında benim ismim var. 42 kişinin yer aldığı<br />

liste 10 Ocak 2003 tarihinde, Cuma günü, saat 11:13’de tamamlanmış. 107 kez<br />

düzeltme yapılmış. 495 dakikada hazırlanmış. Yaklaşık 8 saat. Ve tek oturumda<br />

hazırlanmış. Şimdi 11:13’de bittiğinde göre 8 saati çıkarırsak gece sabaha karşı saat<br />

3’te hazırlanmaya başlanmış. Tabi çalışkan <strong>ve</strong> başarılı bir subay olduğumu<br />

arkadaşlarım iddia eder ama gece sabaha karşı 3’te de kalkıp liste hazırlayacak<br />

kadar çalışkan da olmadığımı söyleyebilirim. Sanırım bu yanlışlık okyanus ötesi ile<br />

Türkiye arasındaki saat farkından kaynaklanmaktadır. Biliyorsunuz aramızda 7 saat<br />

fark var. Orada 3 olunca, burada sabahleyin saat 10 mesai başlangıcı oluyor. Bunu<br />

düzeltmeyi unutmuşlar. Diğer bir konu bu 42 listede, 1 tane albay o da benim. 2<br />

Binbaşı, 5 Yüzbaşı, 4 Üsteğmen, 8 Teğmen <strong>ve</strong> 22 Astsubay var. Ve bunların çoğu<br />

Mersin ile İskenderun arası yaklaşık 200-250 kilometre, Mersinde. Bir oturumda<br />

hazırlanmış, bu personelin haberi yok. Hiçbirini tanımıyorum. 2’si hariç. 2’si alayda<br />

görev yaptığı için tanıyorum. Diğerleri ile hiç tanışmadan <strong>ve</strong> genç rütbelerine<br />

bakmadan bu listeye dahil ediyorum. Tabi Sayın Heyette biliyor, başka bir suçtan,<br />

başka bir iddiadan, başka bir iftiradan tek kişilik cunta olarak, tek bir albay olarak<br />

hükümeti devirmeye teşebbüs ile yargılanıyorum. Yani çok kudretli bir albayım.<br />

Dolayısı ile böyle 2 sayfalık bir listeye benim hazırlayıcı olarak bu iddianamede dahil<br />

edilmem beni bir hayli rahatsız etti. Bu kapsamda, bu senaryoyu yazanlara<br />

seslenmek istiyorum. Daha önceki senaryoda olduğu gibi başrolde oynamaya devam<br />

etmek istiyorum. Bu figüranlığı kabul etmiyorum. Yüce Heyette kabul ederse, yarın<br />

sonucunu göreceğiz. Bu tiyatrodaki figüranlık rolümün de, rolümden bugün istifa<br />

ediyorum. Eğer ben böyle bir liste hazırlasaydım, bir albaya yakışır şekilde 200’e<br />

yakın subay astsubayımın bulunduğu eğitim alayından, binbaşıları yarbayları dahil<br />

ederdim. 22 Astsubay, çoğu genç subay olmak üzere Akdeniz Bölgesinde<br />

İskenderun da görev yapan Deniz Kuv<strong>ve</strong>tlerinin 1000’e yakın personelinin ancak<br />

yüzde 3’ü, 4’ünün müzahir olduğu, müzahir demek; ses çıkartmaz <strong>ve</strong>ya en iyimser<br />

bakışla destekler anlamındadır. Desteklediği bir darbeden de sonuç alınamaz. Bu<br />

tarihte İskenderun da görevli olduğum Mahkemenin 5-6 Mayıs 2011’de aldığı bir<br />

karar ile Genelkurmaya sorduğu soruya, yazıya cevaben gelen yazıda da<br />

vurgulanıyor. O dönemde İskenderun’da olduğum <strong>ve</strong> Irak’taki gelişmeler nedeni ile<br />

bölge dışında, geçici görevle <strong>ve</strong>ya başka bir nedenle bir yere gönderilmediğim ortaya<br />

konmuş. Yine polisin tespit tutanağı var. Ki suç unsuru içeriyor. Bu polisler, 2 polis<br />

kendisini Hakim yerine koymuş. Bu tespit tutanağında listenin altına Deniz Piyade<br />

Kurmay Albay Yarbay M. Nuri Alacalı ismini yazmışlar. Yani son anda isimler<br />

karışmış. Aynı listeden bir binbaşı, kurmay yüzbaşımız sorumlu o dönemde. Bir<br />

albayımız sorumlu. Birde amiralimiz sorumlu. Yani 1-2 sayfalık bir kağıt parçasından<br />

5 kişi tutukluyuz. Ne ilk kaydedeni, ne son kaydedeni ben değilim. Parmak izim yok,<br />

avuç izim yok, bilgisayarımda bulunmamış. Dolayısı ile bu kadar saçma sapan bir<br />

suçlama ile karşı karşıyayız. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bir kararı var, belgeyi<br />

şöyle tanımlıyor. Hukuki bir sonuç doğurmaya <strong>ve</strong>yahut bir durumu belirlemeye <strong>ve</strong>ya<br />

ispat etmeye yarayan yazı. Ayrıca evrak ile belge <strong>ve</strong>ya varakanın hukuki bir hüküm<br />

ifade etmesi için, yani yasal delil niteliği taşıması için o tarihte evrakı hazırlayan kamu<br />

görevlisinin yetkili <strong>ve</strong> ehil olup olmadığının tespitine imkan sağlayacak şekilde o<br />

evrak üzerinde mutlaka tarih olması gerekiyor. Bu Anayasa Mahkemesinde raportör<br />

olarak çalışan bir Hakimin doktora tezinden alınmış bir bilgi. Dolayısı ile üzerinde<br />

tarih olmayan, benim hazırladığımı ortaya koyan, aramızda hiç illiyet bağı kurulmayan<br />

bir 2 sayfalık yazı ile suçlanıyoruz. Bu açıdan isimsiz, imzasız ihbarlar <strong>ve</strong> listeler<br />

yasal delil niteliği taşımaz. Bu Yargıtay içtihatları ile de sabittir. Yine CMK 170/2


gereğince ihbarda <strong>ve</strong>ya şikayette bulunanların mutlaka kimlikleri, şikayet tarihleri,<br />

yüklenen suçun işlendiği yer <strong>ve</strong> tarih dahil bütün unsurları iddianamede yar almalıdır.<br />

Bunların hiçbiri yer almıyor. 11 nolu CD ile ilgili onlarca lehimize bilirkişi raporu var.<br />

Hepsinde bu CD’nin düzmece olduğu, üst <strong>ve</strong>rileri ile oynandığı tek tek vurgulanıyor.<br />

Bunlara savunmamı yaparken detaylarına gireceğiz. Geçmişte yaşanan askeri<br />

darbelerin <strong>ve</strong> son yüzyıldaki kalkışmaları inceledim. Hiçbirinden, hiçbirinde müzahir<br />

personel listesi, kritik personel listesi, görevlendirmeye yetkili personel listesi diye bir<br />

liste yok. Silahlı kuv<strong>ve</strong>tlerde bu tabirler zaten kullanılmıyor. Bunlar iftira çetesinin<br />

uyguladığı <strong>ve</strong> binlerce masum Türk subayını, Türk Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tleri personelini<br />

iftiranın içine çekmek için kullandıkları sahte listeler. Yine aynı darbeler tarihinde<br />

İstanbul’da <strong>ve</strong>ya Marmara Bölgesinde bir darbe planlanacak Ankara merkezi<br />

hükümetin olduğu yerde hiçbir tedbir getirilmeyecek, böyle bir darbe girişimi de yok.<br />

Dolayısı ile mantık <strong>ve</strong> akıldışı bir suçlama ile bizi tutuklu olarak yargılıyorsunuz. Bu<br />

kapsamda geçen 6 aylık dönemde 20 dilekçe ile 10 ayrı konuda 50 kez talepte<br />

bulundum. Sadece 1 tanesi Genelkurmay Başkanlığına soruldu. Diğerlerine hiçbir<br />

işlem yapılmadı. Delil toplanmaktan bahsediliyor. O zaman bu taleplere neden işlem<br />

yapılmadığını da öğrenmek istiyoruz. Adil yargılanma, dürüst yargılanma isimli 3-4<br />

yazarın, uzmanın hazırladığı bir doküman var. Bu dokümanda adil yargılamayı<br />

etkileyen en olumsuz, en tehlikeli ihlaller nelerdir diye bir soru soruluyor <strong>ve</strong> cevabı da<br />

şu. Duruşma sırasında, aksini ispat mümkün olmayacak şekilde, polisin deliler<br />

üzerinde sahtecilik yapması, delillerin tek yönlü olarak <strong>ve</strong> hatta önyargılı bir şekilde<br />

değerlendirilmesi, bunu net olarak tespit tutanaklarında görüyoruz. Hazırlık<br />

soruşturması sırasında şüpheli lehine delil toplanmasına imkan <strong>ve</strong>rilmemesi, bu<br />

tesadüfen lehimize olan delillerin de saklanmasını içeriyor. Duruşmanın aleni<br />

olmaması, şehirden 70-80 kilometre dışarıda yapılması gibi. Bu ihlallerin hepsi şu<br />

huzurunuzdaki davada yüzde yüz uygulanıyor. Bu kapsamda İstanbul Emniyetinde<br />

Terörle Mücadelede Şubede görevli 2 kamu görevlisi polisin tespit tutanağına<br />

baktığımızda sonunu şöyle bitiriyor. Suç unsuru ihtiva eden eylemleri yöntem olarak<br />

benimseyen, illegal olarak oluşturulmuş organize bir oluşum, yapılanma tarafından<br />

ortaya konduğu, Dursun Çiçek isimli şahsında bu yapı içerisinde görevli olduğu<br />

değerlendirilmektedir şeklinde. Bu değerlendirme aynı zamanda Yargıyı etkileme,<br />

aynı zamanda iftira, görevi kötüye kullanma suçları değil midir Dolayısı ile numarası<br />

309439 <strong>ve</strong> 309593 olan bu 2 görevli hakkında, kamu görevlisi hakkında bir kez daha<br />

yazılı olarak suç duyurusunda bulunmuştuk. Tekrar suç duyurusunda bulunuyorum.<br />

TCK 94, şuan yaşadığımız durumu açıklayan bir madde. Bir kişiye karşı insan onuru<br />

ile bağdaşmayan <strong>ve</strong> bedensel <strong>ve</strong>ya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama <strong>ve</strong> irade<br />

yeteneğinin olumsuz etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları<br />

gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında 3 ile 12 yıl arasında hapis cezası hükmü olur.<br />

Şuan bizim maruz kaldığımız işkence bu. Suçun diğer bir kamu görevlisine karşı ki<br />

bizde kamu görevlisiyiz, işlenirse bu ceza 8 ile 15 yıldır. Sayın Başkanım, bize<br />

uygulanan madde, bize uygulan ceza bu değil midir Adil <strong>ve</strong> dürüst yargılama<br />

Mahkemenin bağımsızlı <strong>ve</strong> tarafsızlığı adına yapılan yargılamanın Anayasa, İnsan<br />

Hakları Sözleşmesi, CMK hükümlerine göre yapılması esastır. Tabi iç hukuk siyasi<br />

iktidarın tarafından sürekli olarak değiştirildiği için, Avrupa İnsan Hakları<br />

Sözleşmesinin 14-6/3, 6/3-e, 8 <strong>ve</strong> 45. maddeleri bizim maruz kaldığımız yargılama<br />

sürecinin adil <strong>ve</strong> dürüst olmadığını açıkça ifade etmektedir. Yasal delil niteliği<br />

olmayan sahte dijital <strong>ve</strong>riler ile hukuk alet edilerek Türk Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tleri milletin<br />

ordusu olmaktan uzaklaştırılarak adete, İmamın ordusu <strong>ve</strong>ya bir partinin ordusunu<br />

haline getirilmek isteniyor. Beyin ne ile doldurulursa ağızdan o dökülür. Geçmişte de<br />

gündeme getirildi. Bir cemaatin sözcüsü gibi konuşan bir kişi hükümetin başarısını


YAŞ sürecine bağlayarak beyninde nelerin olduğunu ağzından kaçırmıştır. Dolayısı<br />

ile suç çetesi <strong>ve</strong> bu organizasyon birlikte çalışmaktadır. Uygun duruşma salonu<br />

olmadığı gerekçesi ile 1 aylık, 2’şer aylık aralar ile duruşma yapılması yaşanan<br />

hukuksuzluk <strong>ve</strong> adaletsizliğin temelidir. Mahkemenin bağımsızlığı <strong>ve</strong> tarafsızlığı<br />

ilkesinin öznel <strong>ve</strong> nesnel olmak üzere 2 temel unsuru vardır. Bu 2 unsurda burada<br />

ihlal edilmektedir. Masum insanları, mağdur edenlerin her gün suçu <strong>ve</strong> günahı<br />

artmaktadır. Maddi gerçeklere değil yalan <strong>ve</strong> iftiralara kulak <strong>ve</strong>renlerin daima<br />

masumdan yana olan Yüce Türk Milletinin insanlık <strong>ve</strong> adalet dolu vicdanına bir kez<br />

daha şikayet ediyorum. Hakim <strong>ve</strong> Savcılar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 21/1<br />

maddesine göre üstün ahlaki vasıflara, yüksek bir hukuki görev için gerekli niteliklere,<br />

hak, adalet duygularına sahip hukuk adamı olması gerekir. Yargıçlar tarafsızlık <strong>ve</strong><br />

bağımsızlıklarını tehlikeye düşüren örtülü, gizli <strong>ve</strong>ya açık bir görev üstlenemezler.<br />

Hak <strong>ve</strong> hukuka saygılı, dürüst <strong>ve</strong> etik değerlere bağlı ettikleri yemine sadık bir tutum<br />

<strong>ve</strong> davranış göstermek zorundadır. Heyet olarak Yargıç olmanın hukuki <strong>ve</strong> insani<br />

gereklerini, isimlerinizi aldığınız Ömer, Ali <strong>ve</strong> Murat gibi tarihi anlamı olan <strong>ve</strong><br />

kültürümüzde hak, hukuk <strong>ve</strong> adaleti, adaletli tutum <strong>ve</strong> davranışları ile örnek olan<br />

atalarımıza laik olduğunuzu gösterme zamanıdır. İddianamede şahsım ile hiçbir illiyet<br />

bağı kurulmayan bu meçhul listeyi içeren Word dosyasını herkes hazırlayabilir. Böyle<br />

bir görev almadım, böyle bir görevi tebliğ etmedim. Bunu ifade eden hiçbir delilde<br />

yoktur. Hakkımdaki iftirayı destekleyecek hiçbir tanık <strong>ve</strong> yasal delil yoktur. 11 nolu CD<br />

hakkındaki bilirkişi raporları İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının itiraz<br />

gerekçeleri, Mahkemeye sunulan hukuki <strong>ve</strong> fiili gerçekler 20’ye yakın <strong>ve</strong>rdiğimiz<br />

dilekçeler, Anayasanın 19’uncu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 5 <strong>ve</strong> 6’ıncı,<br />

CMK’nın 100-104’üncü <strong>ve</strong> Yargıtay İçtihatları ile bu açıklamalarımızın dikkate<br />

alınarak, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin hukuktaki hakkaniyet <strong>ve</strong> eşitlik ilkesinin<br />

bir gereği olarak tahliyeme <strong>ve</strong> beraatıma karar <strong>ve</strong>rilmesiniz arz ediyorum.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Size söz hakkı <strong>ve</strong>receğim. Bu taraf bitti her halde değil<br />

mi Soldaki. Tamam oradan gelelim, size <strong>ve</strong>relim.”<br />

Sanık Abdurrahman Başbuğ:”Talebimi CD ortamında yapacağım. CD<br />

hazırlanırken, öncelikle Ben Abdurrahman Başbuğ, iddianame no:184. bu çalışmamı<br />

yapmaktaki asıl gayem tabi ki adaletin tecellisini görmek. Adaleti görmek <strong>ve</strong> özellikle<br />

de gözleri olup duymayan, kulakları olup görmeyen, özellikle kamuoyunu bizim<br />

hakkımızda farklı yönlendiren <strong>ve</strong> benim gözümde de büyük günah işleyen malum<br />

medyayadır. İnanıyorum ki Allahtan umut kesilmez. Onların gözündeki perde, onların<br />

kulaklarındaki perde de bu sayede belki çözülür. Tamam. Ben plan semineri nedir<br />

Burada ne yapılır Sıkıyönetim planı nedir Bilmem. Hiçte işim olmadı. Bu sebeple<br />

de şimdiye kadar anlatılanlardan hiçbir şey anlamamaktayım. Çünkü mesleğe<br />

başladığım 1992 senesinden beri yaptığım tüm görevlerimde, seferdeki görevim,<br />

barıştaki görevimin aynısı idi. Bu nedenle bütün emeğim, çabam, gayretim <strong>ve</strong> suçla<br />

mücadeleye <strong>ve</strong> özellikle çıkar amaçlı <strong>ve</strong> örgütlü suçlarla mücadeleye ayrıldı. Benim<br />

örgütlü suçlarla mücadelede temayüz etmemi sağlayan özelliğim, bu suçlara yönelik<br />

elde edilen delillerin analizini yapma yeteneğimdir. Suç nedir Suç unsurları<br />

nerelerde olur <strong>ve</strong> nasıl bulunur Suç analizi nedir, ne maksatla yapılır Hangi kriterler<br />

esas alınır Ben bunları bilirim <strong>ve</strong> kendimi bunlara yönelik geliştiririm. Suç analizi,<br />

elde olan ya da bazı bilgisayar programlarının <strong>ve</strong>rdiği <strong>ve</strong>rileri aktarmak değil, bu<br />

sonuçlarla gerçek kişiler arasındaki bağı, suçun maddi unsurları ile beraber ortaya<br />

koymak <strong>ve</strong> öncelikle İddia Makamının ihtiyaçlarını karşılamaktır. Bu şekilde birçok<br />

adli olayın analizini yaparak, adaletin tecellisine yardımcı oldum. Teyit için uzağa<br />

gitmeye gerek yok. Beşiktaş Adliyesinde de beraber çalıştığım Savcı <strong>ve</strong> Hakimler<br />

bulunmaktadır. Onlara sorabilirsiniz. Jandarma’da, Polisteki yapılanmanın aksine,


istihbarat <strong>ve</strong> tahkikat birimleri ayrıdır. Yani istihbaratı toplayan birim, işin tahkikat <strong>ve</strong><br />

operasyon boyutuna karışmaz, karışamaz. Hatta tahkikat birimleri de, branşlarına<br />

göre diğer tahkikat birimlerinin görev alanlarına karışmaz, karışamaz. Bunu şu<br />

sebeple izah ettim. Polis’te durum farklı, hatta KOM birimleri bırakın kendi<br />

istihbaratını toplamayı, TEM tahkikatlarına dahi bakıyorlar. Bunun detaylarını<br />

savunmamda ayrıca açıklayacağım. Polis tutanakları, jandarma ile polis arasındaki<br />

bu farkı bilmeden <strong>ve</strong> bizim yapılanmamız da sanki polisinki ile aynıymış gibi kaleme<br />

alınmış. Muhtemelen bu polisler ya meslekte yeni, ya da bilerek böyle bir algı<br />

oluşması için çaba sarf etmiş. Bu yargılama ile ilgili soruşturma başladığından beri<br />

de, sabırla, metanetle <strong>ve</strong> son zamanlarda da ailemin maruz kaldığı bu manevi<br />

çöküntünün yanında, hem de en yakınlarında olmam gereken zamanda, yaşadıkları<br />

sağlık <strong>ve</strong> diğer sorunlara çaresiz kaldıkça, lanet okuyarak, tutuklu bir halde <strong>ve</strong> biçare<br />

beklemekteyim. Şimdi bu girişten sonra CD’ler <strong>ve</strong> imajları ile TÜBİTAK bilirkişi<br />

raporlarının incelenmesine geçiyorum. CD’leri gazeteciden teslim alma tutanağı.<br />

E<strong>ve</strong>t, gördüğünüz gibi 29.01.2010 tarihinde yapılmış, bu tutanak üzerinde özellikle<br />

kırmızı ile de işaretledim. Belki görmüyorlardır. Üzerinde FEYK yazılı 66X48x22<br />

küsuratına varana kadar, ebatlarında, çizmeli çekmeli valiz ile diyerek, bu tutanakta<br />

valizin bile bilinen tüm özellikleri yazılmış. Ama nedense CD’lerin seri numaraları<br />

yazılmamış. Ben bulamadım, yok. Ve yine nedense CD’lerin teslim alınması<br />

safhasında, alınması gereken, ilk <strong>ve</strong> son kez alınması gereken imajlar da başka bir<br />

tarihe bırakılmış, alınmamış. Şimdi CD’lerden alınan imajlara geçelim. Onlar da<br />

başka bir garabet meselesi. 1. imaj alma işlemi 30.01.2010 tarihinde yapılmış, bu<br />

arada da klasör <strong>ve</strong> dizin numaralarını özellikle yazdım. Hani sağdan soldan<br />

uydurmadım. Nasıl olsa bize inanmıyorsunuz. Bari kendi elinizdeki evraklara inanın<br />

diye. Burada 31. 2010 tarih <strong>ve</strong> teknik takip no diyerekten imaj alma tarihi var. Bu yine,<br />

bu imaj alma tutanağında CD’lerin seri numarası yok. İmaj alma tutanağında CD’lerin<br />

seri numaralarının neden yazılmadığını hala bilmiyorum. Bilen varsa açıklarsa<br />

memnun olurum. 2. imaj alma işlemi yine 28.05.2010 tarihinde 2. Heyet<br />

görevlendirme sırasında yapılıyor. Klasör <strong>ve</strong> dizin orada var. Mühürlü bez torba<br />

huzurda açıldı. CD’lerin usulüne uygun olarak imajları alındı diyor. Ne yazık ki bu imaj<br />

alma tutanağında da CD’lerin seri numaraları yok. Yani CD’lerin gazeteciden teslim<br />

alınması ile 1 <strong>ve</strong> 2. imaj alma işlemlerinde, CD’lerin seri numaraları yazılmayarak, bu<br />

CD’ler ile şu anda yargılaması yapılan <strong>ve</strong> hatta tutuklu olduğumuz CD’ler arasındaki<br />

bağ kopmuş, ya da kopartılmış. Ve bu CD’lerin, O CD’ler olduğuna dair herhangi bir<br />

dayanak kalmamıştır. Nasıl mı Şimdi geçiyoruz. CD’lerden alınan imajlara<br />

baktığımızda sol tarafta yeşil bloklu olanlar 30.01.2010 tarihinde alınan imajlar, sağ<br />

tarafta imajların Hash değerleri, sağ taraftakiler de 28.05.2010 alınan imajların Hash<br />

değerleri. Burada dikkatimi çeken bir şey var 4, 6, 8 <strong>ve</strong> 18 numaralı CD’lerin Hash<br />

değerleri her iki imaj alma işleminde de aynı, geriye kalıyor diğer CD’ler malum 11,<br />

16 <strong>ve</strong> 17’nin içerisinde bulunan CD’ler farklı. Ben biliyorum, benim görevim bu, ben<br />

bilişim uzmanıyım. İyi kötü de görevimi yapıyorum. Bir imaj alma işleminde, bir CD’de<br />

aynı imaj alma programı ile ki aynı olduğu diğerlerinden belli, diğer aynı olanlardan<br />

belli. Aynı algoritmayı kullandığından dolayı, imaj alma işleminde bu her iki taraftaki<br />

Hash değerleri aynı olmalıydı. Gördüğümüz gibi farklı. İçlerinde 11, 16, 17’nin neden<br />

geldiğime zaten geleceğim. CD içerikleri değişmediği sürece tekrar bir imaj almaya<br />

ihtiyaç yoktur. CD içerikleri değişmemiş ise neden imaj alınmıştır. Yeniden imaj<br />

alınmışsa, 4, 6, 8 <strong>ve</strong> daha doğrusu her imaj alma işleminde farklı bir Hash değeri<br />

<strong>ve</strong>riliyorsa, 4, 6, 8 <strong>ve</strong> 18 nolu CD’lerin Hash değerleri neden aynıdır. Bu imaj alma<br />

programı her şeyi aynı olan CD’de aynı Hash değerini <strong>ve</strong>riyorsa, bu 13 CD’nin içeriği<br />

mi değişti Tabi 11, 16, 17’de bunun içerisinde gördüğümüz gibi. Lütfen, 11, 16 <strong>ve</strong> 17


nolu CD’lerin de Hash değeri değişen bu CD’ler içinde olduğunu unutmayalım. Şimdi<br />

TÜBİTAK 1. raporuna geliyoruz. TÜBİTAK 1. raporundaki ilgili evraklar, klasörleri yan<br />

tarafta yazılı, 04.02.2010 tarihli Başsavcılığın Hayrettin Bahşi’yi TÜBİTAK’a<br />

görevlendirtme yazısı, maalesef görevlendirme isteği değil. Onu görevlendirin demiş<br />

4’ünde. 9’unda TÜBİTAK görevlendirdim demiş. 4’ünde tekrar geri dönüyoruz<br />

görevlendirme tutanağı yapılmış. 4’ünde teslim tesellüm <strong>ve</strong> 19’unda yani 15 gün<br />

sonra 19 tane CD’yi inceledim, getirdim demiş. Doğru biraz ev<strong>ve</strong>l de Cengiz Köylü<br />

anlatmıştı. Yaklaşık 5 dakika sürüyor. 04.02.2010 tarihli, teslim tesellüm tutanağında,<br />

Hayrettin Bahşi’ye teslim edilen CD’lerin nereden bulunduğu belli olmayan, çünkü<br />

teslim, malum gazetecinin teslim safhasında yok. İmaj alınma safhasında yok. Bir<br />

anda CD’lerin seri numarası karşımıza çıkıyor. İlk <strong>ve</strong> son olarak 04.02.2010. Başka<br />

da bir yerde zaten CD seri numarası bulamazsınız. Bu sefer de CD imajlarını<br />

yazmıyor. Heyet teslim ediyor, al diyor bunları incele, şunlar da imajları. E bunlar seri<br />

numaraları, hani imajların seri numaraları Hash değerleri Yok. Hangi imaj incelendi<br />

onu da bilmiyoruz. Bu teslim tutanağında özellikle 11 <strong>ve</strong> 17 nolu CD’lerin seri<br />

numaralarının aynı olması da dikkat çekici elbette. Zaten biraz ev<strong>ve</strong>lde anlatılmıştı.<br />

Numarası burada, OR.K ibareli 11 nolu CD, K üzeri ibareli 17 nolu CD yazıyor. Yine<br />

bahsettiğim gibi klasör <strong>ve</strong> dizin numaraları var. Yalan söylemiyoruz. Devletin onlarca<br />

yıllık emeğini yapmış insanlarına yalan söylüyor muamelesi yapıldığı için, <strong>buraya</strong><br />

çekildiği için. Tekrar ediyorum sizin <strong>ve</strong>rileriniz bunlar, benim <strong>ve</strong>rilerim değil. İster<br />

istemez normal bir insanın aklına şu soru gelmektedir; 1) CD seri numaraları nereden<br />

bulunmuş. 2) Neden CD seri imajlarının Hash değerleri bu teslim tesellüm tutanağına<br />

işlenmemiştir. Yani biz işlettik, incelettik diyorlar da, neyi incelettiniz acaba Acaba<br />

başka bir şey mi incelettiniz Bilirkişiden, tabi bilirkişi raporunu yazmış. Yazacak<br />

getirecek ama bilirkişiden bazı taleplerde bulunulmuş. Bunları, bunları, bunları getir<br />

bana demiş. Bilirkişi her ne hikmetse, dosyanın hangi işletim sisteminde<br />

oluşturulduğu, dosyaların hangi ofis <strong>ve</strong>ri dosyalarında oluşturulduğu sorusuna cevap<br />

<strong>ve</strong>rmemiş. Muhtemelen benden önceki sanık arkadaşımızın da söylediği gibi<br />

<strong>ve</strong>rsiyonlar çok bariz herhalde, bir şeyler varmış ki <strong>ve</strong>rmemiş. Cevap bile <strong>ve</strong>rmemiş<br />

ya da Savcının sorduğu soruda, Savcımızı kaale almamış. Yapılan görevlendirmede<br />

sadece CD’lerde bulunan dijital <strong>ve</strong>rilerin üst <strong>ve</strong>rileri istenmiş, Cd’lerin<br />

dezenformasyon maksadı ile manipülatize edilerek üretilip üretilmediklerinin<br />

araştırılması istenmemiş, bilirkişi tarafından da buna yönelik çalışma yapılmamıştır.<br />

2. TÜBİTAK raporunda da bu net olarak geçiyor. Diyor ki söz konusu raporda<br />

bahsedilen Ekteki bilgiler, incelenen CD <strong>ve</strong> dosyaların üst <strong>ve</strong>risinden oluşmaktadır.<br />

Raporda bahsedilen kullanıcıların gerçek kişiler olduğuna dair bir tespit<br />

yapılmamıştır. Ayrıca istenmemiş olsa da şimdiye kadar yaptığım tam tüm<br />

çalışmalarda da gerekli idi. Çünkü bir çeşit parmak izine dönüşür bu <strong>ve</strong>riler. Bir<br />

bilirkişi incelemesinde genel kural olan CD <strong>ve</strong> dosyaların boyutları, sayıları, kullanılan<br />

programlara göre dökümleri gibi temel <strong>ve</strong> parmak izi sayılabilecek dosya bilgilerine<br />

de yer <strong>ve</strong>rilmemiştir. Bilirkişi raporunda 102 ayrı HTM uzantılı dosyada, 1377 dijital<br />

dosyanın incelemesi bulunmuştur. Bunlardan hangi, ne kadarında, ne kadar olduğu<br />

belli. Bu öneriden 1110’unu Hayrettin isimli kullanıcı, 267’sini de Erdem isimli<br />

TÜBİTAK kullanıcısı incelemiş, öyle gözüküyor <strong>ve</strong>rilerimize göre. Şimdi bunlardan<br />

Hayrettin isimli kullanıcı, Erdem dedik. Suç unsuru içerdiği iddia edilen, CD’ler<br />

içerisinde bulunan 17 dijital dosyanın analizinin ise yapılmadığı görülmüştür. Tekrar<br />

ediyorum 17 dijital dosyanın 1. TÜBİTAK raporunda incelemesi yok. Bunun tabi<br />

sebeplerine geleceğiz. Şimdi bunlardan, 17 dosyanın içerisinden bazıları benim çok<br />

dikkatimi çekti. Neden Faydalanılacak medya mensupları, gözaltına alınacak medya<br />

mensupları var, savunma sanayi var yani TÜBİTAK’ın fişlendiği iddia edilen <strong>ve</strong>ri,


Yargıç <strong>ve</strong> Savcılar, Yargıtay Üyeleri çok garip değil yani bilirkişi, medya, Savcılar.<br />

Bilirkişilerin kurumu, medya mensupları <strong>ve</strong> adliye mensuplarının adlarının bulunduğu<br />

dijital dosyaların da, bu incelenmeyen ya da incelendiği belgelenemeyen dosyalar<br />

arasında bulunması dikkat çekmektedir. Bu sonuca göre 2 ihtimal akla gelmektedir.<br />

1. ihtimal, 1. TÜBİTAK heyetine incelenmesi yapılmadığı tespit edilen, bizim<br />

tarafımızdan biraz ev<strong>ve</strong>l gösterdiğimiz, 17 dijital dosyanın bulunmadığı CD <strong>ve</strong> imajları<br />

<strong>ve</strong>rilmiştir. 2. ihtimal, analizi yapılmayan dijital dosyaların, üst <strong>ve</strong>ri bilgilerinde <strong>ve</strong>ya<br />

içeriklerinde CD’lerdeki zaman çelişkilerini ortaya çıkartacak <strong>ve</strong>riler bulunduğu için,<br />

Heyet tarafından bu dosyalar rapora dahil edilmemiştir. Nitekim 28.05.2010 tarihinde<br />

2. kez imaj alınmış olması da zaten bunu desteklemektedir. Nitekim Hash değerleri<br />

değişmiş, CD içeriği değişmiş demektir. Suç unsuru içerdiği iddia edilen CD’lerden<br />

tamamı, 11 nolu CD içerisinde bulunan <strong>ve</strong> suç unsuru içerdiği iddia edilen 22 dijital<br />

dosyanın analizinin de 2 kere yapıldığı görülmüştür. Anlaşılan heyet çok titiz<br />

çalışmış, kimi dijital dosyaları da iki kez analiz etme ihtiyacı hissetmiş. Ayrıca bu<br />

dosyalar dezenformasyon maksadı ile manipülatize edilerek üretilme ihtimali olan<br />

dosyalardan olması da dikkat çekicidir. Bu sonuca göre, ya Hayrettin Bahşi<br />

Başkanlığındaki TÜBİTAK heyetine, incelemesinin iki kere yapıldığı tespit edilen 22<br />

dijital dosyanın 2 defa bulunduğu yani mükerrer bulunduğu. CD <strong>ve</strong> imajları <strong>ve</strong>rilmiş<br />

<strong>ve</strong> sonradan bu durum düzeltilmiş ya da CD’deki dijital dosyaların sayısını, incelenen<br />

dijital dosya sayısı tutsun diye. Hani 17 çıktı 22 girdi gibi. Analizi yapılmayan 17 dijital<br />

dosyanın yerine, 2 kere analizi yapılmıştır ki bu durumda aradaki fark olan 5 dijital<br />

dosya hangisidir ben çözemedim. Keza yine 28.05 tarihindeki yeniden alınan 2. imaj<br />

da yine bunu desteklemektedir. Erdem isimli kullanıcı, TÜBİTAK kullanıcı Hayrettin<br />

Bahşi <strong>ve</strong> Erdem, Erdem isimli kullanıcı tarafından incelemesi yapılan 267 dijital<br />

dosyadan, 110 tanesinin üst <strong>ve</strong>ri bilgileri değiştirilmiştir. E<strong>ve</strong>t tekrar ediyorum. Belki<br />

duymadınız tekrar ediyorum. Erdem isimli kullanıcı tarafından incelemesi yapılan 267<br />

dijital dosyadan 110 tanesinin üst <strong>ve</strong>ri bilgileri değiştirilmiştir. Erdem isimli kullanıcının<br />

parmak izi <strong>buraya</strong> dökülmüştür. Değiştirilen üst <strong>ve</strong>ri aynen bütün 110 dosyada da<br />

şöyledir; C/doküman settings/Erdem/aplicationdata/Microsofttemplint/normaldoc.<br />

Bizzat TÜBİTAK kendi incelediği raporların içerisinden çıkardım bunu. Bu 110 dosya<br />

burada gördüğünüz gibi tekrar geriye geliyorum. 3 nolu CD’de var 4’te var. 6, 8, 10,<br />

12 <strong>ve</strong> 14’de var. İşte klasör 48 dizin 443 <strong>ve</strong> 44’deki örneğini <strong>ve</strong>riyorum ben size. 110<br />

tanesi, 110 tanesinin de hangi dosyalar olduğunu, bilgileri burada bulunmaktadır.<br />

Yazmış, kırmızı ile çizdim belki okunmuyordur. ETECtemplate diyor aynen yazıyor.<br />

110 tane dosyanızda, sizin kendi dava dosyanız içerisinde bulunan <strong>ve</strong>rilerde var.<br />

Bilirkişi görevlendirmesin de, Erdem isimli kullanıcının, bu kullanıcının tespit<br />

edilebildiği kadarı ile yani benim bu imkanlarla, bu fırsatlar ile çözebildiğim kadarı ile<br />

en az 110 tane dijital dosyanın üst <strong>ve</strong>ri bilgisini değiştirmiş olmasının sebebini hala<br />

anlamış değilim. 1. TÜBİTAK raporundan sonra tamamı 11 nolu CD’nin içinde<br />

bulunan <strong>ve</strong> 6 dijital dosyanın da adının değiştirildiği tespit edilmiştir. Bunlar çok<br />

ilginçtir yine benim dikkatimi çektiği için söylüyorum. Bursa Bölgesinde yer alan<br />

kiliseler <strong>ve</strong> adresleri. İstanbul ilinde yer alan sinagoglar <strong>ve</strong> adresleri, İstanbul’da<br />

bulunan ilaç depoları, İstanbul’da bulunan özel hastaneler. Dikkatimi çekenlerden<br />

niye diyeceksiniz, nasıl oluyorsa, Bursa <strong>ve</strong> İstanbul bölge komutanlıkları aynı<br />

maksatla, ayrı ayrı çalışma yapıyor <strong>ve</strong> bunlar 1. TÜBİTAK raporunda ayrı, bize<br />

<strong>ve</strong>rilen CD’lerde ayrı ad alıyor. Ve yine <strong>ve</strong> yine <strong>ve</strong> yine, bu dijital dosyaların isimlerinin<br />

neden değiştirildiğini bilmiyorum ben çözemedim. İnşallah çözecek biri çıkar. Şimdi<br />

gelelim TÜBİTAK 2. rapora, ilgili belgeler, yine 18.10. tarihinde görevlendirilmiş,<br />

görevlendirme talebinde bulunulmuş bu sefer görevlendirme yapılmamış. 25’inde<br />

bilirkişi listesini TÜBİTAK göndermiş, 24’ünde bilirkişi görevlendirme yazısı var,


diyerek gidiyor, klasör dizinleri belli. TÜBİTAK’dan 2. bilirkişi heyeti görevlendirilmesi<br />

için isim istenmiş, müteakiben de seçim yapılmıştır. Bu görevlendirme, 1.<br />

görevlendirmeye oranla, hatta 1. görevlendirtmeye göre oranla hukuki açıdan daha<br />

uygun bir zeminde gerçekleşmiştir. Yeniden rapor isteme sebebi, bilirkişi raporlarında<br />

farklı bilgiler <strong>ve</strong> kısmi çelişkiler bulunduğu anlaşılmakla, farklı bilgilerin izah edilip,<br />

çelişkilerin sebebinin tespit edilebilmesi için yeni bir bilirkişi heyeti görevlendirilmiştir,<br />

olarak açıklanmıştır. Bilirkişi görevlendirme tutanağı. Tutanakta dikkatimi çeken, bu<br />

heyet kendimiz biz imaj aldık demişti. Biraz ev<strong>ve</strong>l seri numaralarını zaten işlemiştim.<br />

Nedense bilirkişiler, bunu bütün her şeye hassasiyet göstermişler. Bu hassasiyetlerini<br />

tutanakta CD’lerin seri numarasını yine yazmayarak, ihtiyaç duymamışlar herhalde.<br />

Bu hassasiyeti göstermemişler, yok. Yine CD seri numarası yok. Hani demiştim ilk <strong>ve</strong><br />

son kez bir defa diye. Bu bilirkişi heyetinden 7 talepte bulunulmuş. 1. talep, Bir<br />

CD’nin orijinalliğinden ne kastedilmektedir. Orijinal CD ile orijinal olmayan CD ne<br />

anlama gelir. 1 CD <strong>ve</strong>ya içindeki bilgilerin orijinalliği <strong>ve</strong>ya gerçekliği nasıl<br />

kanıtlanabilir Soru yanlış. Soru tekrar ediyorum, yanlış. Hatta yönlendirici, bilirkişiler<br />

burada bir merkeze kanalize edilmiş. Çünkü sahte CD’den kasıt, CD’nin materyal<br />

olarak sahteliği değil, içeriğinin orijinal olup, olmadığıdır. Yani hiç alakası olmayan<br />

insanların dezenformasyon yani maksatlı bilgilendirme, kasıtlı bilgilendirme, bazı<br />

medyanın hala yaptığı gibi amacı ile manipülatif olarak üretip, başkaları yapmış gibi<br />

iz bırakılmasının araştırılması çok mu zordu Yok, maalesef değil, ben burada<br />

yalandan 4 tane, bir bilgisayarda yalandan bir programla bile bunu yapabiliyorum<br />

maalesef. Soru yanlış sorulduğundan, cevabı da yanlış <strong>ve</strong>rilmiş. Bilirkişi heyeti demiş<br />

ki, belirli bir firma tarafından üretilen, üzerinde kullanım <strong>ve</strong> yasal hakları olan <strong>ve</strong><br />

bandrol taşıyan CD, DVD için orijinal tanımı kullanılır. Sahtelikten kasıt ne idi<br />

Materyal olarak değil içeriğinin sahteliği idi. Yani dezenformasyon maksatlı,<br />

manipülatif belge olup olmadığı idi. Cevap böyle, ne yapalım soru böyleymiş. Soru 2)<br />

Çok okumayacağım. CD’lerde son kullanıcı dokümanlar diyerek başlıyor, bunlarda<br />

diyor değişiklik yapılmış mıdır Şu yapılmış mıdır, bu yapılmamış mıdır Soru öyle bir<br />

yönlendiriyor ki, öyle bir yönlendiriyor ki bir yere kanalize ediyor. Kanalize ettiği için<br />

de cevap yanlış. Bahse konu 11 <strong>ve</strong> 16 nolu CD’lere sonradan ekleme yapılıp,<br />

yapılmadığı değil. Tekrar ediyorum, bahse konu sonradan ekleme yapılıp yapılmadığı<br />

değil. Bu CD’lerin tamamen sonradan üretilip üretilmediğidir. Soru yanlış<br />

sorulduğunda cevapta yanlış <strong>ve</strong>rilmiş. İlgili CD’ler incelendiğinde, CD’lerdeki<br />

dosyalara ait son kullanıcı dokümanlarının saat bilgisi bilmem ne, yazar bilgisi, en<br />

son kaydetme zamanı, kaç işlem yapıldığı gibi üst <strong>ve</strong>rilerde değişiklik yapıldığına dair<br />

herhangi bir vurgu tarafımızca rastlanmamış. Çünkü diyor, CD’ye diyor ekleme<br />

yapılmamış ki, e biz CD’ye ekleme yapılmış demiyoruz. CD tamamen sonradan<br />

oluşturulmuş diyoruz. Fakat her şeye rağmen, her şeye rağmen muhtemelen<br />

TÜBİTAK heyeti <strong>buraya</strong> geldiği zaman da Savcı bize böyle sorduğu için böyle cevap<br />

<strong>ve</strong>rdik diyebilmek için, şu gerçeği göz ardı edememiş. Üst <strong>ve</strong>rilerde değişiklik<br />

yapılaması teknik olarak mümkündür. E<strong>ve</strong>t, TÜBİTAK bir maddi gerçeği ortaya<br />

koymuş. Öyle ki şu anda önünüzde bulunan bilgisayarlarınızda, herhangi bir<br />

dosyanın üzerinde sağ tıklayın Window 7 ise çok daha güzel yapıyor. Üst <strong>ve</strong>ri<br />

bilgilerini temizle, özelliklerden alt tarafta tümü belge özellikleri temizleyi tıklayın. Ne<br />

varsa temizliyor atıyor. Öyle ki temizleyip attığı zaman elinizdeki dosyada, dosyanın<br />

üretim tarihi CD’nin saatine geliyor. Son değiştirme tarihi geçmişteki bir tarihte<br />

kalıyor. Bu bahsedilen ucubeler de böyle. Windows 7 ortamında temizle, arkasından<br />

Windows xp ile aç, yeni ofis <strong>ve</strong> Word, Ofis <strong>ve</strong> Word’de benim adım şu olsun,<br />

değiştirmek 10 saniye, adım şu olsunu değiştirmek 10 saniye, 10 saniyelik zamanı<br />

harcamışlar arkadaşlar bizim için sağolsunlar. Buraya getirdiler. Soru 3. Soru,


incelenen raporlarında diyor, işte tarihler yazdırma tarihleri biraz ev<strong>ve</strong>l arkadaşımız<br />

da söyledi, tekrar söylüyorum. Yani bu sorunun bir ihtiyacı da yok. Çünkü her bir<br />

şekilde her maksatta da kullanılabilir. Burada maddi bir sonuca gidilmez. 4. soru, bir<br />

CD’deki gerçek olan doküman arasına, bir CD’deki bakın yönlendiriciliğe bakın. Yani<br />

CD var diyor bunun gerçek arasına başka söz konusu dokümanların bilgilerine<br />

bakılarak, diyebilmem askeri bilgilerden yararlanılarak hazırlanmış dokümanların<br />

CD’deki gerçek bilgilerin arasına serpiştirilmesi ya da var olan, 1. soru yani tekrar<br />

diyor arasına katabilir miyiz Doğru soru tekrar yanlış <strong>ve</strong> yönlendirici maksatlı.<br />

Tahmin ediyorum Savcımız bilgisayar ile çok alakası olmadığını, buradaki Savcımızın<br />

huzurunda ifade <strong>ve</strong>ren arkadaşlarda söyledi, ben çok şey bilmiyorum. Bu CD’den de<br />

ben anlamam demiş. E ne bunları sor, bunları yap diyen insanlara tekrar bir daha<br />

bakmamız gerekiyor. Savcımızdan bir şey olduğunu zannetmiyorum. Çünkü<br />

gerçekten bilmediğini değerlendiriyorum. Ama biliyormuş gibi yapması da<br />

başkalarının eline bu soruları bilirkişiye sor demesidir. Rapor konusu yapılan<br />

CD’lerde böyle bir işlem yapılmış mı diyor. Soru yanlış <strong>ve</strong> yönlendirici dedik.<br />

Herhangi bir CD içerisine sonradan ekleme yok. Bunu kimse söylemiyor. Kimse iddia<br />

etmiyor. Hiç kimse söz konusu, tamamı sonradan üretilmiş <strong>ve</strong> diğer CD’lerden gerçek<br />

dijital dosyalar da içine kopyalanmış CD’lerdir. Yani o CD tamamen sonradan<br />

üretilmiş. Haliyle cevapta yönlendirmeye göre yazılmış. Demiş ki, sonradan ekleme<br />

olsaydı, biz bulurduk. Öyle ikinci kez yazma işlemi gerektirir. Ayrıca önceki rapor<br />

aklanmak istercesine, 1. Heyetin raporu aklanmak istercesine yorumlara gidilmiş,<br />

hem de önceki heyet tarafından yapılmayan, biraz ev<strong>ve</strong>l açıklamıştım. Ya da<br />

mükerrer yapılan dosya analizleri gibi gerçeklerde göz ardı edilerek. Yani bizim diyor<br />

tarafımızdan baktık diyor, Hayrettin Bahşi’lerin yaptığı incelemenin bilgileri tutarlı<br />

diyor. Bu nasıl tutarlılık, bu nasıl şey anlamış değilim. Çünkü 17 tane dijital dosya<br />

yok, 22 tane dosya fazladan var. Ama yapmışlar arkadaşlar da bir farklılık<br />

görememişler nasıl olduysa. 5. Soru, diğer sorular yönlendirici ama 5. soruda bir yer<br />

var ki, bu CD’ler ile diğer CD’ler arasındaki farklılıklar nelerdir Bu farklılıklar neye<br />

işaret etmektedir Soru gayet güzel, gerçekten takdir ederim. Muhtemelen Savcı Bey<br />

bu soruyu sonradan kendisi ekletmiş belli, her halinden belli, görüntüsünden de belli.<br />

Fakat cevaplarda karmaşık <strong>ve</strong> anlaşılmaz bir üslup kullanılmış. O komediye de<br />

birazdan gireceğiz. 1. TÜBİTAK raporunu aklamak istercesine, zorlama yorum <strong>ve</strong><br />

analizlere yer <strong>ve</strong>rilmiş <strong>ve</strong> maddi gerçeği ortaya çıkaracak analizler yapılmamış. Yani<br />

kullanıcı profilleri, dosya kayıt yolları, şirket, başlık, yazar, son kaydeden gibi <strong>ve</strong>riler,<br />

bu 11, 16, 17 nolu CD gibi diğer tüm kullanıcı yollarını ben bir havuza atınca, 11, 16,<br />

17’deki kullanıcılar, kullanıcı yollarındaki isimler, kendiliğinden bir kenara ayrılı<strong>ve</strong>rdi.<br />

Kendiliğinden, ben ayırmadım. Program kendiliğinden onu ayırı<strong>ve</strong>rdi. Soru 6, tüm<br />

bilirkişi raporundaki sonuçlar incelenerek, buradaki bulgular ile TÜBİTAK raporundaki<br />

bulguların karşılaştırılması. Soru doğru, soru güzel. Dedim ya 5. sorunun son<br />

şıkkından itibaren soru 6, 7 çok güzel muhtemelen Savcı Bey eklemiş. Onların da<br />

eklerini herhalde kahinler yazmış. Soru doğru fakat cevaplarda karmaşık <strong>ve</strong><br />

anlaşılmaz yine bir üslup kullanılmış yani yuvarlanmış, ge<strong>ve</strong>lenmiş. 1. TÜBİTAK<br />

raporunu aklamak istercesine <strong>ve</strong> madde gerçeği ortaya çıkartmayacak analizlere yer<br />

<strong>ve</strong>rilmiş soru yorumsuz bırakılmış. Analize yer <strong>ve</strong>rmiş ama yorumsuz bırakmış 1.<br />

heyetin böyle bir tespit yapmadıklarından bahisle konu açıklığa kavuşturularak<br />

kapatılmıştır. Dijital dosyalardaki kullanıcı <strong>ve</strong> gerçek kişilere ilişkisi konusunda bu<br />

soruya yönelik <strong>ve</strong>rdiği cevapta diyor ki; söz konusu raporda bahsedilen ekteki bilgiler<br />

incelenen CD <strong>ve</strong> içerisindeki dosyaların üst <strong>ve</strong>risinden oluşmaktadır. Raporda<br />

bahsedilen kullanıcıların gerçek kişiler yani şu anda karşınızda bulunan 196 kişiler<br />

olduğuna dair bir tespit yapmadı diyor. TÜKİTAK heyeti diyor böyle bir tespit


yapmadı. Bunu TÜBİTAK 2. heyeti de söylüyor. 1. heyetin <strong>ve</strong>rilerinden de zaten bu<br />

görülüyor. Yani bilirkişi heyeti bunu burada bunu söyleyerek gerçek kişiler<br />

olmadıkların gerçek kişiler olduğuna dair bir tespit yapmadıklarını söyleyerek, maddi<br />

bir gerçeği ortaya koyuyor e<strong>ve</strong>t. Madem 1. heyet tarafından bu tespit yapılmadı ben<br />

size soruyorum. Herkese soruyorum. Cevabı olan varsa söylesin. Dosya üst<br />

<strong>ve</strong>rilerindeki yazar, son kaydeden, şirket gibi bilgiler ile gerçek kişiler yani bizler<br />

arasındaki bağlantıyı kim, nasıl kurdu. İddianame ekibi acaba bilimsellikle alakası<br />

olmayan alternatif bir gerçek kişiler tespit yöntemi kullandı da bunu bize göstermek<br />

mi istemiyor Şimdi gerçek yöntemle yok. TÜBİTAK yok diyor bulmadım diyor. Ben<br />

ona dair bir tespit yapmadım diyor. Yoksa bu yöntem dünyanın hiçbir demokratik<br />

hukuk ülkelerinde kullanılmayan <strong>ve</strong> bilimsellikle alakası olmayan kehanet yöntemimi<br />

Ne ile bulundu Yok, ben bulamadım. Ben her yerini karıştırdım. Bilirkişi heyeti bu<br />

tespiti yapmak için, yani gerçek kişilerle dijital <strong>ve</strong>riler arasındaki tespiti yapmak için<br />

gerekli metaları ortaya koymuş. Demiş ki; bir sürü saymış saymış iki tanesini en<br />

<strong>buraya</strong> çektim, hani zaman almayalım diye. Kamera kayıtları, bina giriş çıkış kayıtları<br />

bu cevapta bahsedilen gerçeklik dokümanların içeriğinin gerçekliği ile ilgili olmayıp<br />

teknik <strong>ve</strong>rileri kapsamakta, teknik <strong>ve</strong>rilerin gerçeği. Yani bu tespiti yapmadığını<br />

söylüyor, kendiside söylüyor. 7. soruya gelelim. Bilirkişiler CD’lerdeki bilgi <strong>ve</strong><br />

belgelerin gü<strong>ve</strong>nilir olup olmadıklarını, görevlendirme yazısında sorulmamış olsa bile<br />

yani bundan ev<strong>ve</strong>l diyor ben sana sormamış olabilirim unutabilirim diyor, senin diyor<br />

tecrüben var. Nasıl tecrübeyse. Tespit için her türlü teknik bilgiyi ortaya koyabilirsiniz<br />

diyor. Soru önemli hem yerinde hem de doğru. Ama ne yazık ki maddi gerçeğin<br />

ortaya çıkarılmasına katkı sağlayacak, yani adil yargılanmanın en önemli ihtiyacı olan<br />

bu maddi gerçeği ortaya çıkartmayı sağlayacak, ila<strong>ve</strong> hiçbir analız yapılmamış. Hiçbir<br />

analiz yok. Yapılan analizlerde sözde analizler birazdan geleceğiz. Maksada hizmet<br />

etmeyen istatistik <strong>ve</strong> tablosu olmaktan öteye gidememişler. Bu soru cevapsız<br />

bırakılmış yani Savcı sormuş ama biraz ev<strong>ve</strong>l diğer heyetin iki tane soruya cevap<br />

<strong>ve</strong>rmediği gibi bunlarda bu soruya cevap <strong>ve</strong>rmemişler. Savcı sen sorarsan sor biz<br />

cevaplamıyoruz demişler. Çünkü cevapladıkları zaman maddi gerçek biranda ortaya<br />

çıkı<strong>ve</strong>recek, cevapladıkları zaman bu ülkeyi bizim üzerimizden dönüştürmeye çalışan<br />

bütün hainler hedeflerine ulaşamamış olacak. İşte birkaç örnek yaptığımız analız<br />

diyor TÜBİTAK analizi bunu yanlış anlamayın TÜBİTAK analiz bu. Gün bazında<br />

oluşturulan dosya sayısı grafiği, maddi gerçeği nasıl açıklıyor bakın. Veya gün<br />

bazında oluşturulan son kayıt edilme tarihi grafikleri farklı farklı birkaç tane daha<br />

koydum ki hepsine iki yansıda geçiştireyim diye. Klasör <strong>ve</strong> dizi numaraları burada<br />

mevcut gördüğünüz gibi çok önemliymiş gibi. Rapor ekleri TÜBİTAK heyeti tarafından<br />

hazırlanan bilimsel analiz raporundan ziyade sanki TÜİK yani Türkiye İstatistik<br />

Kurumu tarafından hazırlanan yıllık salaklılık üretiminin aylara göre dağılımı istatistik<br />

raporu gibi. Şu ay bu kadar üretilmiş, bu ya bu kadar üretilmiş, bana ne ondan bana<br />

kim üretmiş gerçek tespit yapacaktı ne oldu Analiz bilimsel analiz yorum yapacaktı.<br />

İddia Makamının eline malzeme <strong>ve</strong>recekti. Burada unutmamamız gerekin bir şey var.<br />

TÜİK istatistik yapar. TÜBİTAK bilimsel araştırma. Geldiği durumda ortada. E<strong>ve</strong>t<br />

sonuç bölümünde bilirkişi heyeti sorulan sorular ışığında yaptığı analiz <strong>ve</strong> incelemede<br />

zorlama dayanaklarla 1. raporu aklama gayreti içerisine girdiğinden bu CD’ler<br />

arasındaki bağı <strong>ve</strong> farklılıkları gösterecek bilimsel bir analiz ortaya koyamamış,<br />

koymamıştır. Ve özelliklede ısrarla vurgulamıştır. Önceki heyetin üst <strong>ve</strong>ri bilgileri<br />

tutarlı, nasıl tutarlı Erdem isimli kullanıcı değiştirmiş görmemiş. Nasıl tutarlı 17 tane<br />

<strong>ve</strong>ri hiç yapılmamış görmemiş. 22 tane <strong>ve</strong>ri tekrar eklemiş görmemiş ama tutarlı. Öyle<br />

diyorlar. Nede olsa bilim adamı. Bilirkişi heyetinden taleplerde CD’leri içerisinde<br />

sonradan ekleme yapılmış mı Sorusuna odaklanılacak şekilde sorular sorularak


ilirkişiler bu amaçla görevlendirildi görüntüsü yaratılmaya çalışılmış <strong>ve</strong> başarılmışta.<br />

İçerikleri sorunlu 11, 16 <strong>ve</strong> 17 nolu CD’lerde bulunan bazı dijital dosyaların diğer<br />

CD’lerden kopyalandığı, bazılarının diğer CD’lerden elde edilen kopyalar üzerinde<br />

çalışılarak oluşturulduğu, bazılarında tamamen yeni üretim oldukları gerçeği göz ardı<br />

edilmiş, ettirilmiştir. Örnekleri çok <strong>ve</strong>rdiler ben çok <strong>ve</strong>rmeyeceğim hatta<br />

<strong>ve</strong>rmeyeceğim. Bilirkişi raporunda 1. raporun tutarlı olduğu defaten vurgulanmış.<br />

Yani inatla tutarlı diyor hala. Ama nedense 1. raporda analiz sonuçları olamayan <strong>ve</strong><br />

yukarıda açıklanan 17 dijital dosyadan kendileri tarafından analizi yapılan 12’sinin 1.<br />

raporda yer almadığı hususu görülememiştir. Şimdi burada 5 tanesini 17 dosyada<br />

kapattım. Çünkü ona birazdan ayrıca geleceğim. Malum dosyalar yine söylediğim gibi<br />

Yargıtay üyelere Yargıç <strong>ve</strong> Savcılar, medya mensupları diyerek geliyor. Yine<br />

nedense o 17 dijital dosyadan 5’inin analizini de yine kendi tarafından da<br />

yapılmamıştır. Şu 5 dosyanın analizini de 2. heyet yapmamıştır ya da gerçekten<br />

onlarda yoktu. Tabi bilemiyoruz. Ne <strong>ve</strong>rildiğinden haberimiz olmadığı için, neyin<br />

analizini yaptıklarını da bilemiyoruz. Bu durum insanın aklına ister istemez bazı<br />

sorular getirmektedir. Örneğin hadi 2. heyetinde görmediği 5 dosyadan vazgeçtik<br />

peki 2. heyetin analizini yaptığı 12 dosyanın 2. heyetin analizini yaptığı 12 dosyanın<br />

1. raporda yer almasını düzeltiyorum, almamasını nasıl açıklamak gerekir. Rapora<br />

esas CD <strong>ve</strong> imajlarında yok muydu O 12 dosya önceki incelemede var idi ise 2.<br />

heyet bunu tespit edemedi mi yoksa içerik ya da üst <strong>ve</strong>ri bilgilerinde<br />

yadsınamayacak hatalar vardı da görmezden mi gelindi Ne dersiniz O 12 dosya<br />

önceki incelemede de yok idi ise, şimdi var idiyseydi yok idiyse, 2. heyetin incelediği<br />

bu CD’ler sonradan mı üretildi Yukarıda açıklandığı üzere imajların yeniden alındığı<br />

belirtiliyor ama çoğunun Hash değeri aynı. Aynı olmayanların da sebebi belli. Eğer<br />

sonradan üretildiyse 1. heyetin incelediği CD <strong>ve</strong> imajlara ne oldu Adli Emanetimizde<br />

var olanlar bunlar mı Yani gerçekten onlar olduğuna dair burada kalıbını basacak<br />

biri varsa buyursun ben inanmıyorum. 2. heyet raporları arasındaki çelişkileri<br />

incelemekle yeni analizler yaparak maddi gerçeği ortaya koymak yerine, sadece<br />

arkadaşlarını korumak gayesi ile mi hareket etti İnsanın aklından çıkmıyor çünkü bu<br />

soru. Yaptıkları analiz belli TÜBİTAK’ımızla gurur duyuyor idik, bu analizlere kadar.<br />

Çünkü raporun sonuç bölümünde raporlar arasındaki çelişkileri incelemek <strong>ve</strong> yeni<br />

analizler yaparak maddi gerçeği ortaya koymak çabası yok. Sadece 1. heyeti aklama<br />

çabası var. Erdem isimli TÜBİTAK kullanıcısının yaptığı hata da yani bu hata artık<br />

hatamı desek gaflet mi, dalalet mi, hıyanet mi Bilemiyorum. Nedense bu heyet<br />

tarafından tespit edilememiş. Tutarlı diyor ya tespit edilememiş ya da göremezlikten<br />

gelinmiştir. Nasıl olsa demişler bunu anlamazlar, çözemezler 40.000 sayfa var kim<br />

çözecek ki Allah yardım ediyor işte. Bütün bunların tekbir açıklaması olabilir. O da<br />

arkadaşlarını koruma güdüsü. Şimdi iki raporu mukayesesine bakacak olursak<br />

TÜBİTAK görevlilerince incelenen söz konusu CD’lerden özellikle bu 11, 16 <strong>ve</strong> 17<br />

nolu CD’lerin gazetecinin teslim ettiği CD’ler olmadığı, bu CD’lerde bulunan içerik ya<br />

da üst <strong>ve</strong>rilerinde sorunlar görülen bazı dijital dosyaların değiştirilerek yeniden<br />

üretildikleri yönünde kuv<strong>ve</strong>tli bulgular var. Bilmiyorum o bulgu nerede diyen varsa<br />

ben tekrar gösterebilirim. Öyle ki ilk heyete yapılan CD teslim tutanağı haricinde, CD<br />

seri numaraları hiçbir tutanağa yazılmamış. Biraz ev<strong>ve</strong>l de söylemiştim, ilk <strong>ve</strong> son.<br />

Yazılan tutanakta da 11 <strong>ve</strong> 17 nolu şaibeli CD’lerin seri numaralarının aynı olması bu<br />

bulguları kat be kat güçlendirmektedir. Öyle ki ellerinde bu kadar 2 tane bulmuşlarsa<br />

2’yi bulan 100’üde bulur, özelde ürettirir, bir şey de yapar. Ama sonuçta hiç dikkatimi<br />

çekmemişti hep farklı zannediyordum demek ki aynıymış mı diyorum acaba,<br />

bilmiyorum. İnşallah kısmet olacak çıkacağım, onları da öğreneceğim. Bu CD aynı<br />

olduğuna göre bunlarda onu zaten güçlendirmekte bu bahsettiğim iddiaları. Bu


kapsamada CD’lerin üzerinde yapılan ilk değişikliğin, gazetecinin CD’leri Savcılığa<br />

tesliminden hemen sonra yapıldığı değerlendirilmektedir. Çünkü teslim safhasında<br />

imaj alma yok, teslim safhasında imaj yoksa delilde yoktur. Eğer amasında evde eğer<br />

Savcı, heyet evde o imajı almamışsa o delil delil olamaz zaten. Benim <strong>ve</strong>rdiğim<br />

CD’nin imajını aldığını kim biliyor Burada gazetecinin teslim ettiği CD’nin imajlarının<br />

alındığını kim biliyor Allah’tan başka CD’ler üzerindeki 2. değişiklik 30.01.2010 yani<br />

1. imaj alma işleminden sonra gerçekleştirildiği değerlendirilmektedir. Çünkü biraz<br />

ev<strong>ve</strong>l bahsettiğim 17 dosyadan 12 tanesi bu aşamada eklenmiştir. 28.10, 28.05.2010<br />

tarihinde de bu maksatla yeniden imaj alma ihtiyacı olmuştur. 11,16 <strong>ve</strong> 17’ninde<br />

içinde bulunduğu 16 tane CD. CD’ler üzerindeki son değişiklik son imajın alındığı<br />

28.05.2010 tarihten sonra 11 nolu CD’ye 5 tane dijital dosya eklemek <strong>ve</strong> 22’sinide<br />

çıkartmak suretiyle yapıldığı değerlendirilmektedir. Yani Mahkemenin alın bu sizin<br />

yargılandığınız CD’ler denilen CD haline 28.05.2010 tarihinden sonra dönüşmüştür<br />

maalesef. TÜBİTAK görevlilerince hazırlanan 1. bilirkişi raporunda sadece dosya üst<br />

<strong>ve</strong>ri bilgilerine yer <strong>ve</strong>rilmiş. 2. bilirkişi raporunda ise Savcılar tarafından yaratılan<br />

Savcı demeyeyim artık çünkü Savcımızın burada kabahati olduğunu düşünmüyorum.<br />

Savcımıza bunları sor diyenler tarafından yaratılan, CD içeriğine sonradan ekleme<br />

yapılmış mı Bu husus CD üst <strong>ve</strong>ri bilgilerini değiştirmede mümkün mü Algısı<br />

doğrultusunda 1. bilirkişi raporunu doğrulama, hatalarını gizleme maksadı<br />

gözetilmiştir. Halbuki en başından beri yapılması gereken içinde çok sayıdaki sonraki<br />

yıllara ait <strong>ve</strong>rileri barındırdığı kesin olan 11, 16 <strong>ve</strong> 17 nolu CD’ler ile diğer CD’lerin<br />

mukayese edilerek aralarındaki benzerlik <strong>ve</strong> farklılıkların ortaya konması <strong>ve</strong> bu<br />

suretle söz konusu 3 CD’nin diğer 16 CD’ye eklemlenip eklemlenmediğinin tespiti<br />

olmalıydı. Ancak 1. heyete ne böyle bir görev <strong>ve</strong>rilmiş <strong>ve</strong> nede heyet tarafından böyle<br />

bir çalışma yapılmıştır. Zaten anlattık. 2. heyete bu görev <strong>ve</strong>rilmiş fakat bu kez de<br />

Savcının yanlış <strong>ve</strong> gereksiz yönlendirmesi nedeni ile yine yapılması gereken çalışma<br />

yapılmamış, yapılamamıştır. Ya da her iki TÜBİTAK bilirkişi raporu da hiçbir inceleme<br />

<strong>ve</strong> analiz yapmadan sadece dijital dosyaların üst <strong>ve</strong>ri bilgilerini ortaya koymak<br />

maksadıyla alelacele <strong>ve</strong> gerekli itina gösterilmeden hazırlanılmıştır ki herhalde 163<br />

tutuklamanın olduğu bir dosyada bu durumun ne kadar hazin olduğunu, anlayana<br />

bırakıyorum. E<strong>ve</strong>t, benim tarafımdan yapılan çalışmalar şimdi tamam ama bu CD’lere<br />

yönelik olarak yapılan çalışmalardan çok kısa TÜBİTAK raporlarının durumu ortada,<br />

tekrar anlamayan varsa ben tekrar izah etmeye hazırım. Defalarca zamanım var.<br />

Tarafımca 11, 16 <strong>ve</strong> 17 nolu CD’ler ile diğer CD’ler arasında benzerlik <strong>ve</strong> farklılıkların<br />

ortaya konulması <strong>ve</strong> bu 3 CD’nin diğer 16’sı eklemlenmiş CD’ler olup olmadıklarının<br />

tespit edilmesi için bir takım araştırmalar <strong>ve</strong> analizler yapılmış <strong>ve</strong> çok detaylı bir<br />

mukayeseye tabi tutulmuştur. Bu yapılan çalışmalar tutukluluk sebebiyle kısıtlı olan<br />

imkanlar çerçe<strong>ve</strong>sinde özel analiz programlarından da yoksun olarak yapılmış. Ama<br />

yinede etkin bir sonuç alınmıştır. Bilirkişilerin, Emniyet görevlilerinin kullandıkları <strong>ve</strong><br />

devlete yüklü meblağlara mal olan bu programlarla bu analizleri yapmak çok daha<br />

kolay çok daha mümkündü elbette. Yapılan bu mukayese sonucunda öncelikle 11, 16<br />

<strong>ve</strong> 17 nolu CD’ler ile diğer 16 CD’nin birbirleri ile hiçbir ilgilerinin olmadığı, aynı<br />

zamanda üretilmedikleri, aynı birimlerin olamayacakları sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca<br />

ulaşılan diğer sonuçlar kapsamında 11, 16 <strong>ve</strong> 17 nolu CD’ler daha doğrusu<br />

mahkemenin bize <strong>ve</strong>rdiği CD’ler diyelim. Çünkü o CD’lerin hangi CD olduğunu ne<br />

zaman en son ne zaman üretildiğini bilmiyoruz. 11, 16 <strong>ve</strong> 17 nolu CD’ler içerisinde<br />

toplam 328 dijital dosya var. Ben onlar yapmamış ben zahmet olmasın yaptım.<br />

Buradaki kullanılan programlara göre dökümünü CD’sine göre dökümünü çıkarttım,<br />

328 tane çıktı. Bu 328 dosyadan biraz ev<strong>ve</strong>lki 11 nolu CD’ye 3, 4, 12 <strong>ve</strong> 15 nolu<br />

CD’lerden dijital dosya kopyalanarak <strong>ve</strong> kopyalanan bu dijital dosyalardan bir


kısmının üzerinde düzeltme yapılarak bu CD ile diğer CD’ler arasında bir bağlantı<br />

varmış görüntüsü <strong>ve</strong>rilmeye çalışılmıştır. Şimdi burada 137 dosya diyorum. 137<br />

dosyada suç unsuru yok. Bunlardan 133 tanesi 3, 4, 12 <strong>ve</strong> 15’ten gelmiş. 4 tanesi<br />

yeni oluşturulmuş ama suç unsuru yok. geriye kalan 191 dosya yani 328’den 137’yi<br />

çıkarttığımızda geriye kalan 191 dosyadan 49’unun diğer CD’lerden kopyalanan,<br />

49’unun diğer CD’lerden kopyalanan, 142’sinin ise yeni oluşturulmuş dosyalardan<br />

oluştuğu, dezenformasyon maksadıyla manipülatize edilerek üretildiği tespit<br />

edilmiştir. Yani o bağı kurarken 137 dosya demiş yetmez sonradan yamadınız bak<br />

birde bunlardan yapalım o dosyanın üzerinde ekleme yapalım, hemen 49 tanesi<br />

buydu. 142 tanesi de sonradan sıfır oluşturulandı. 191 tane toplam manipülatize<br />

edilerek üretilen dosya var. Maksatlı olarak üretilen bu 191 dijital dosya üst<br />

<strong>ve</strong>rilerinde bulunan, suç unsuru içermeyen diğer CD’lerdeki dijital dosya değiştirilerek<br />

üretilen 35 dosyanın, 49 dosyanın düzeltiyorum. Yazar, şirket <strong>ve</strong>ya hariç olmak üzere<br />

yazar, son kaydeden yani o son 49 dosya hani üstünde oynama yapılarak<br />

değiştirilen, şöyle geriye gideyim. 49 dosyanın ilk yazarı, ilk oluşturma tarihi bilgisi<br />

hariç olmak üzere, yazar son kaydeden <strong>ve</strong> şirket bilgilerinin hiçbirinin diğer hiçbir<br />

CD’deki bilgilerle uymadığı, hiçbirine uymadığı <strong>ve</strong> dezenformasyon maksadıyla<br />

manipülatize edilerek oluşturulduğu tespit edilmiştir. Şimdi buradan yazar, son<br />

kaydeden <strong>ve</strong> şirket bilgilerine geliyorum. Bunlar burada gördüklerimizin tamamı o<br />

bahsettiğim 142, 191 dosyanın 142 dosyanın her tarafında 191 dosyanın da son<br />

kaydeden tarafında bulunan bilgiler, şirket bilgileri <strong>ve</strong> kimlik bilgileri. Burada<br />

dikkatimizi çeken, dikkatimi çeken bir şey oldu. Hatta kendileriyle de paylaştım.<br />

Hüseyin Topuz ilk kaydeden, Hüseyin Özçoban son kaydeden şirket Hüseyin yani<br />

diyor ki; bu Hüseyin’i yanlış anlarsanız öbür Hüseyin olsun ikisinden biri olsun.<br />

İkisinin bütün hepsi böyle. Şirket Hüseyin olmuş hangisine uygun görürsen diyor onu<br />

algıla. Öyle ki diğerlerinde yokken dönü <strong>ve</strong>riyoruz tekrar bu tarafa, şirket bilgilerine<br />

hop H Yıldırım Aksoy Hüseyin, Hüseyin’i anlattım Mustafa Önsel. Başka şirket<br />

bilgisinde isim var mı Yok. Mustafa Önsel kaçmasın gözden kulaktan kaçak olmasın<br />

aman oradan görülmezse buradan görülsün diye Mustafa Önsel şirketi tarafından<br />

yani öyle oluşturulmuş bir bilgisayarda Murat Özçelik’te orada çalışmış. Gariplikler<br />

daha diğerlerinin tonlarca varda kısa geçmek istiyorum. Manipülatize edilerek<br />

konulan isimler bunlar buyurun. TÜBİTAK size bu <strong>ve</strong>rileri <strong>ve</strong>remedi, ben <strong>ve</strong>riyorum.<br />

Gölcük'le <strong>ve</strong> Eskişehir’de ele geçirilen dijital dosyalarda bulunan maddi hatalar ise 11<br />

<strong>ve</strong> 16 düzeltiyorum. 11, 16 <strong>ve</strong> 17 nolu CD’lerde bulunan hatalarda kat be kat fazla.<br />

Tamamına ait detaylı analiz <strong>ve</strong> mukayese sonuçlarının açıklanması şuanda<br />

açıklasam da bir faydası yok. Ve şuanda yanımda zaten burada TÜBİTAK heyeti<br />

olmadığı içinde bunları söyleyecek bir şey yok. O yüzden evraklarınızdan getirdim ki<br />

kendileriniz de bulabilirsiniz diye. Bu aşamada gerekli faydayı da sağlayacağını<br />

ummuyorum. Bu sebeple de bunların tamamını delillerin değerlendirilmesi<br />

safhasında bırakıyorum. Analiz devam ediyor daha farklı daha fazlasıyla da var.<br />

E<strong>ve</strong>t, sonuç <strong>ve</strong> talep sonuçta bu kadar konuştuysam bazı şeyler hakkım olsa gerek.<br />

Adli emanette bulunan 19 CD <strong>ve</strong> bu CD’lere ait iki ayrı zaman diliminde alınmış<br />

imajlar ile TÜBİTAK görevlilerince bunlar baz alınarak hazırlanan raporlar birçok<br />

şüphe <strong>ve</strong> hata barındırmaktadır. Ve ne yazıktır ki adli bilişimle çok da ilgisi olmayan<br />

biraz ev<strong>ve</strong>l dedik, TÜİK’e benziyor dedik. Bu raporlar yüzünden bu kadar insan<br />

hürriyetinden mahrum bırakılmaktadır. En doğal hakkım olan <strong>ve</strong> tutuklu kalmam için<br />

mantıklı hiçbir sebep bulamadığım bir zamanda, tutuksuz yargılanma istemem ancak<br />

delilleri karartmak için değil, tam tersine maddi gerçeğin biran ev<strong>ve</strong>l ortaya çıkmasına<br />

katkıda bulunmak <strong>ve</strong> gerçek suçluların ortaya çıkartılmasını sağlamak için olabilir<br />

ancak. Tabi eğer bu gerçeğin ortaya çıkması isteniyorsa. Bu şüphe <strong>ve</strong> hatalardan


kurtulmak <strong>ve</strong> maddi gerçeği ortaya koymak maksadı ile adli emanette bulunan 19<br />

adet CD’nin imajlarının, CD’nin imajlarının savunma avukatları nezaretinde alınması,<br />

o CD imajları savunma avukatları nezaretinde alınmadığı sürece bir anlam taşımaz<br />

artık. Bu imajlarla birlikte 30.01.2010 <strong>ve</strong> 28.05.2010 tarihlerinde alınan imajların da<br />

kopyalarının savunmaya <strong>ve</strong>rilmesi. 1. <strong>ve</strong> 2. TÜBİTAK raporlarını hazırlayan TÜBİTAK<br />

görevlilerinin acilen çünkü 192 düzeltiyorum 163 insanın burada tutuklu olmasını<br />

gerektirecek aciliyetten başka bir aciliyet ne olabilir Başka ne bulunabilir ki 163<br />

insan siz bekleyin delillerin değerlendirilmesinde bunları ele alacağız denilebilir. Ben<br />

soruyorum ne olabilir bu kadar şüphe bu kadar hata varken. Bu 1. <strong>ve</strong> 2. TÜBİTAK<br />

raporlarını hazırlayan TÜBİTAK görevlilerinin acilen Mahkemeye çağırılması.<br />

Gelmezler ben vazgeçtim, ben ne zaman gelecekse biran ev<strong>ve</strong>l gelecekse o zamana<br />

kadar kalmaya da razıyım. Yeter ki gelsinler burada kendileri de Savcı bize böyle<br />

görev <strong>ve</strong>rdi biz ne yapalım Diyecekler. Bize onlar sorulmadı ki diyecekler zaten<br />

zeminini de oluşturmuşlar, kendilerini aklayacaklar. Aklamaları önemli değil gerçek<br />

açığa çıkacak. Yeniden <strong>ve</strong> tarafsızlığı herkesçe kabul görecek tabi ihtiyaç kalırsa,<br />

kalacağını zannetmiyorum da çünkü bu heyet bile gelsin ne demek istediğimizi anlar,<br />

anlatır. Hadi varsayalım ki ihtiyaç oldu Mahkememiz bir daha uygun gördü. Yeniden<br />

<strong>ve</strong> tarafsızlığı herkesçe kabul görecek bir bilirkişi heyeti seçilmesi. Dezenformasyon<br />

maksadıyla manipülatize edilerek oluşturulmuş CD’lerle hürriyetleri çalınmış<br />

insanların bihakkın tahliyesine karar <strong>ve</strong>rilmesi. E<strong>ve</strong>t, arz edeceklerim bu kadar.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Aradan sonra devam edeceğiz 15 dakika ara <strong>ve</strong>riyoruz.”<br />

Duruşmaya kısa bir ara <strong>ve</strong>rildi.<br />

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.<br />

Mahkeme Başkanı:”Öğleden sonra Avukat Tolga Akalın’ın da duruşmaya<br />

katıldığı bildirildi. E<strong>ve</strong>t Mustafa Çalış. Beyanda bulunmak istiyorsunuz buyurun.”<br />

Sanık Mustafa Çalış:”E<strong>ve</strong>t.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Şimdi zamanda ilerliyor. Artık hızlıca geçelim.<br />

Müdafilerinize de söz hakkı <strong>ve</strong>relim.”<br />

Sanık Mustafa Çalış:”Tamam Başkanım. Sayın Başkan, Değerli Üyeler, Sayın<br />

Savcım <strong>ve</strong> bu davayı toplumu bilgilendirmek adına burada izleyen basın mensupları.<br />

Davanın bugüne kadar geldiği noktada, geldiği noktada davayı daha iyi anlayabilmek<br />

<strong>ve</strong> şematize ederek özet sunmak maksadı ile her birinize birer tane şema arz<br />

ediyorum. Savcıma da <strong>ve</strong>r bir tane. Sayın Başkan bugüne kadar yapılan duruşmalar<br />

sırasında, başta Sayın Peksak, Üründü <strong>ve</strong> Savcımız olmak üzere, davanın maddi<br />

gerçeğini ortaya çıkarmak <strong>ve</strong> suçu <strong>ve</strong> vasfını ortaya koyabilmek adına çeşitli<br />

sorularda sorulmuş, açıklamalarda bulunulmuş. Sayın İddia Makamının baştan beri<br />

burada bir gizem var, bunun altında bir örtü var, bu seminerde başka şeyler<br />

görüşülmüş iması ile kabul ettirdiği iddianamenin, bugün geldiğimiz aşamasında ne<br />

olduğunu, ne olmadığını çok özet ile <strong>ve</strong> gönderdiğim şema üzerinden anlatmak<br />

istiyorum. Bu şemada ne var Görüldüğü gibi ben bunlara olimpiyat halkaları<br />

diyorum. 3 tane olimpiyat halkası görüyorsunuz. Birincisi; icra diye yazan, tabi kısıtlı<br />

imkanlar ile ancak bu kadar yapabildik. 5-7 Mart tarihlerinde icra edilen egemen<br />

harekat plan semineri. İkinci halkada <strong>ve</strong> solunda görüyorsunuz. Konuşmalardan,<br />

sunumlardan <strong>ve</strong> 2003 tarihinden sonra yapılan çeşitli bilgi <strong>ve</strong> belgelerden<br />

oluşturulduğu ispatlanan sözde balyoz gü<strong>ve</strong>nlik harekat planı. Diğeri de, yine<br />

seminere, 3-a 3 yazan görüldüğü gibi balyoz harekat planının 3a 3 maddesinde.<br />

Nedir bu madde Kendilerini kişiye özel olarak, gizli olarak görev tevdi edilen <strong>ve</strong><br />

onlarında bu görevi kabul ettiği diye başlayan harekatı kendi bölgelerinde planlama,<br />

hazırlık, koordine <strong>ve</strong> icrasından sorumlu personel diye başlayan madde. Ve buna<br />

bağlı olarak da EK-A liste. EK-A listeyi egemen harekat planına bağlayan bölüm ise,


görüldüğü gibi gözlemciler, plana destek görevi olan temsilciler <strong>ve</strong> 1. Ordu<br />

komutanlığında görev yapan komutan <strong>ve</strong> karargah subayları. Şimdi sözde balyoz<br />

planı ile ilgili <strong>ve</strong> 11 numaralı CD içinde bulunan EK-A ile ilgili bugüne kadar söylenen<br />

her şey söylendi. Söylenmesi gereken dijital <strong>ve</strong>ri olduğu, sahteliği, bu konuda hiçbir<br />

şey söylemeyeceğim. Peki nedir o zaman Söz konusu olan seminer. Özellikle Sayın<br />

Savcıma belirtmek istiyorum. Bu seminerin 3 aşaması var. Planlama, icra <strong>ve</strong> sonuç. 3<br />

aşamasında da gizli, gizemli, sis perdesi olan hiçbir husus yok. Peki o zaman nedir<br />

Bakalım planlamaya. Planlamada Genelkurmay Başkanlığının TATPROG’u var. Kara<br />

Kuv<strong>ve</strong>tleri Komutanlığının tatbikatı var, emri var. 1. Ordu Komutanlığının 31 Ocak<br />

2003 tarihli emri var. Bunlara bakıyoruz. Neye uygun Biz askeriz. Türk Silahlı<br />

Kuv<strong>ve</strong>tleri İç Hizmet Kanununu Madde 21. Emirler silsile yolu ile <strong>ve</strong>rilir. Uygun mu<br />

E<strong>ve</strong>t. Peki, 1. Ordu komutanlığının <strong>ve</strong>rdiği emrin içeriğine bakalım. Ne diyor orada<br />

Olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo. Bu bir muamma oldu. 4 aydır bunu<br />

konuşuyoruz. Bunu açıklayacağım. Peki, cereyan tarzı planı var. Bu da başta Sayın<br />

Üründü olmak üzere sorular ile cereyan tarzı planında ne konuşulduğu, kimin ne<br />

söylediği ortaya çıktı. Diğer yandan katılacaklar. Bazı yönlendirilmiş bilirkişiler de<br />

dahil olmak üzere, Sayın Savcılığın İddia Makamında belirttiği gibi seçilmiş, sınırlı<br />

sayıda personel değil, bu emrin ekinde görüldüğü gibi <strong>ve</strong> bunlar arz edildiği gibi daha<br />

önce dosyaya, görevli olan komutan <strong>ve</strong> karargah subayları, üstelik ihtiyaç duyulan<br />

karargah subaylarını, ast birlik komutanlarına <strong>ve</strong>rilen bir emir. Biraz önce halkanın<br />

sağında gösterdiğimiz, bakınız gözlemciler, gözlemciler plana destek görevi olanlar<br />

<strong>ve</strong> 1. Ordu komutanlığı karargah subayları, komutan <strong>ve</strong> karargah subayları. Yani ne<br />

planladıysa bunlar katılmış orada da. Üstelik gözlemcileri 1. Ordunun seçmesi gibi bir<br />

tasarrufu da söz konusu olamaz, askerlik gereği. Temsilcileri de öyle. Peki, planlama<br />

iç hizmet kanununa uygun. Katılanlar niye katılıyor. Kayıtlara geçmesi için<br />

söylüyorum. İç Hizmet Kanunu Madde 14. Her ast emirlere uygun <strong>ve</strong>rilen her görevi<br />

yapmak zorundadır. Değişme, değiştirme imkan <strong>ve</strong> kabiliyeti yoktur. Olamaz, suçtur.<br />

Tekrar geri dönelim, bir geri gelelim. Şimdi icraya bakalım. İcrada ne oldu. Bugüne<br />

kadar ne konuşuldu. 4 aydır sorgulamalarda ne oldu. Olasılığı en yüksek tehlikeli<br />

senaryo. Sayın Başkan, Değerli Heyet, Sayın Savcım. Milli Siyaset Belgesi size<br />

sunuldu. Bir eki de bende var. Nedir o Milli Siyaset Belgesi Türk milletinin tehlikeler<br />

karşısında Anayasal bir kurulumunun <strong>ve</strong>rdiği bir karar. Altında kimin imzası var<br />

Cumhurbaşkanının imzası var, Başbakanının imzası var, ilgili bakanların imzası var.<br />

Ve buradan çıkacak karara göre, çıkan karara göre İçişleri Bakanlığının genelgesi<br />

var. Hiçbir şey bunun dışında yasadışı yollar değil. Peki, TÜMAS ne O da askerlerin<br />

bu Milli Siyaset Belgesine uygun olarak alacağı tedbirleri içeren bir strateji dokümanı.<br />

Bu da ortaya kondu. Şimdi sanıyorum sorularınızda bu çok daha net ortaya çıktı.<br />

Diğer yandan geri bölge emniyet planı, sıkıyönetim planı, sunumlar, bunlar anlatıldı.<br />

Sunumlardaki çelişkiler, gerçek <strong>ve</strong>rilerin kullanılması, bütün bunlar ayrıntıya<br />

girmeyeceğim, sizin tarafınızdan sorular ile kişiler savunmalarında belirttiler, <strong>ve</strong>rdikleri<br />

cevaplarla da açıklamalarda bulundular. Bazıları haddimi aşmış olabilirim dedi,<br />

bazıları o gün cazip olsun diye bu ifadeyi kullandım dedi, bazıları efendim sunum<br />

başka yerden geldi, onu kullandım dedi. Sonuçta açığa çıkmamış hiçbir şey yok.<br />

Gizem kalktı. Seminerde ne konuşulduğu da üstelik ses kayıtları ile elinizde. Ve bu<br />

çelişki olduğu zamanda siz zaten sordunuz. Ses kaydınızda bu var, bunu açıkla<br />

dediniz. Kişilerde açıkladılar. Burada siyasi olarak algılanabilecek konuları da<br />

gündeme getirdiniz. Bunu burada, şu konuyu özellikle belirtmek istiyorum. Türk<br />

Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tleri İç Hizmet Kanunu madde 43. Türk Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tleri personeli,<br />

siyasetin üstünde <strong>ve</strong> dışındadır. Ve öylede kalmalıdır. Bunun aksine hareket edenler<br />

iç hizmet, yine Askeri Ceza Kanunu madde 148. Onun gereği yapılır. Sonuç olarak


seminer sırasında her şey açığa çıktı. Artık gizem, örtü, sis perdesi kalmadığını<br />

düşünüyorum. Diğer yandan EMASYA. Bir EMASYA’da ilgili sorular soruldu,<br />

açıklamalarda bulundu, bunu da biraz önce arz ettiğim gibi neye bağlı olduğu, yani<br />

Başbakanlığın genelgesi olduğu, altında Başbakanın imzası olduğu ortaya kondu. Ve<br />

buna bağlı olarak da malumlarınız geçen şubat ayında yürürlükten kaldırıldı ilgili<br />

genelge. Bir de dış tehdit. Orada sondaki T harfi yanlış anlaşılmış. Bir kod diye<br />

algılamayın. Düşman imkan kabiliyeti kabul ihtimal derecesidir, bunun askerler<br />

içindeki tanımı. Yani dış tehdit değerlendirilirken herhangi bir ülke ile ilgili<br />

değerlendirme yapılırken bu tanım kullanılır. Burada da hedef açığa çıkmıştır artık.<br />

Yunanistan’dır, Yunanistan silahlı kuv<strong>ve</strong>tlerinin imkan kabiliyetlerinin değerlendirildiği<br />

bir sonuçtur. Devam edelim. Devam edin Murat Bey. E<strong>ve</strong>t şimdi planlamaya gördük.<br />

Kanuna uygun, emirlere uygun, icrayı sorguladınız. Soracağım, peki bu planlama<br />

makamları sonuçtan haberdar olmuşlar mı E<strong>ve</strong>t olmuşlar. Ne zaman olmuşlar<br />

Genelkurmay gözlemci raporu, 26.03.2003. Altında kimin imzası var Sayın Savcım<br />

Islak imzadan söz ediyorum. Yaşar Büyükanıt ikinci Başkan. Hilmi Özkök o dönemde<br />

Genelkurmay Başkanı. Planlama görevi <strong>ve</strong>ren de ikisi TATPROG’da. Sonucundan<br />

haberdar olan da ikisi. Ve 2003 tarihinde bu. Islak imzada. Peki ne diyor orada<br />

Özetle, olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo kapsamında diyor, sıkıyönetim planları<br />

diyor, EMASYA görüşüldü diyor <strong>ve</strong> bu değerlendirmeler kapsamında çok başarı bir<br />

seminer olduğu, bunu da karargaha yayınlıyorum diyor. Hilmi Özkök Paşanın bundan<br />

haberdar olması mümkün mü İkinci Başkanının olmaması mümkün mü İkinci<br />

Başkanın imzası varken orada. O halde ne oldu Planlamadan haberdar oldu. Diğer<br />

bir kuv<strong>ve</strong>t, hani Sayın Savcılık diyor ya Genelkurmay Başkanı <strong>ve</strong> Kara Kuv<strong>ve</strong>tleri<br />

Komutanı durumu engelledi, peki öyle mi Kara Kuv<strong>ve</strong>tleri Komutanlığına Mart<br />

2003’te ne yapıyor 1. Ordu komutanlığı, planlama direktifinde geçtiği şekli ile <strong>ve</strong><br />

seminer cereyan tarzı planına uygun olarak bir rapor <strong>ve</strong>riyor. Tarih Mart 2003. Kara<br />

Kuv<strong>ve</strong>tleri Komutanı o dönem Aytaç Yalman. O dönem Kurmay Başkanı İlker<br />

Başbuğ. Bu isimleri daha sonrada kullanacağım onun için özellikle belirtmek<br />

istiyorum. Ast birliklere de yayınlıyor. Yani bu sonucunda da bir gizem yok.<br />

Planlamasında gizem yok, konuşulanlar ortada, sonucunda da üst birlikler haberdar<br />

ediliyor. Devam edelim. Hayır, 1 dakika tamam. Şimdi, şimdi Sayın Başkan bu gizem<br />

olmadığına göre <strong>ve</strong> Sayın Üyeler <strong>ve</strong> Sayın Savcım bu konuşulanlar ile ilgili seminer<br />

ile ilgili artık her şeyi açığa çıkardığına göre <strong>ve</strong> siz de daha önceki duruşmalar<br />

sırasında bizim kurumlara gü<strong>ve</strong>nsizliğimiz söz konusu olamaz. Biz tabi ki gü<strong>ve</strong>niriz<br />

diye bir ifadede bulundunuz geçtiğimiz duruşmalarda. Şimdi Sayın İddia Makamına<br />

da sormak istiyorum. Kurumlar ne demişler. Kurumlar Genelkurmay Başkanlığına 22<br />

Şubat tarihinde yok diyor. Kara Kuv<strong>ve</strong>tleri bilirkişi heyeti 28.06’da yok diyor.<br />

Salonda söz almadan konuşanlar oldu, söyledikleri anlaşılamadı.<br />

Sanık Mustafa Çalış:”Neye yok diyor. <strong>Balyoz</strong> darbe planı ile ilgili planda yok.<br />

Böyle bir yapılanmada yok. Böyle bir oluşumda yok. Böyle bir örgütte yok diyor. Peki,<br />

ne oluyor, yetiyor mu Hayır. Bugünkü Genelkurmay Başkanımız Sayın Orgeneral<br />

Işık Koşaner de 6 Nisan 2011 tarihinde bu sefer internet sayfasına koyuyor. Diyor ki;<br />

2003 tarihinde yapılan bu seminerde suç unsuru olan herhangi bir şey yoktur. Peki,<br />

sadece bu kadar mı MİT’te diyor aynı konuyu. Bilgi, belge, duyum bile yok diyor.<br />

Devletin istihbaratını planlayan, üreten teşkilatı olan bir kurum, üstelik Sayın<br />

Başbakana direk bağlı olan bir kurum. Diyor ki; böyle bir yapılanma söz konusu değil.<br />

Böyle bir plandan da haberimiz yok. Aynı şeyi Emniyet Genel Müdürlüğü söylüyor.<br />

Bütün bunlara rağmen, başlangıçta Sayın İddia Makamı bu belgelere itibar etmiyor.<br />

Etmediği içinde iddianameyi ortaya koyuyor. Belki şimdi şunu düşünebilir. Diyebilir ki;<br />

28 Haziran tarihinde bilirkişi raporu geldi ama bilirkişi raporlarında çelişkiler vardı,


doğrudur. 71. sayfada kendisi söylüyor İddia Makamı çelişki olduğunu. Yetinmiyor,<br />

ayırma kararlarında çelişkiyi gideremediğini kendisi söylüyor. E çelişkiden sanık<br />

yaralanacağına göre, iddianameyi açarak, davayı açarak bu defa bu kurumlara itibar<br />

etmediğini, gösterdiğini düşünüyorum ben. Peki, sizlerin önüne dosya geldi. Bugün<br />

itibari ile soruyorum, bugün itibari ile. Kara Kuv<strong>ve</strong>tlerinde bulunduğu söylenen raporu<br />

istediniz geldi, elinizde. İnternetteki o açıklamalar elinizde. Bu komutanlar gelseler ne<br />

söyleyecekler Veya neyi bekliyoruz. Hangi sözü söylemesini, hangi açıklamada<br />

bulunmasını bekliyoruz. 4 ayrı Genelkurmay Başkanı kurumsal olarak yok diyor.<br />

2003’te yok diyor. 2010’da yok diyor. 2011’de yok diyor. Peki, bunlar bu kadar yok<br />

varken, biz neyin aramasındayız. Neyi arıyoruz Gerçeği arıyorsak gerçek burada.<br />

Bu konuda bir örnek <strong>ve</strong>rmek istiyorum. İsmini burada zikretmeyeceğim ama siz iyi<br />

biliyorsunuz. Geçtiğimiz aylarda, ünlü bir kişi ile ilgili Ankara’da örgüt üyesi midir,<br />

lideri midir diye soruşturma açıldı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı son derece<br />

yerinde <strong>ve</strong> doğru bir karar ile Emniyet Genel Müdürlüğüne sordu. Emniyet Genel<br />

Müdürlüğü dedi ki; böyle bir örgütlenme yoktur. Takipsizlik kararı <strong>ve</strong>rdi Sayın Başkan.<br />

O halde kurumsal kimliklerin bu yapılarına inanmak, itibar etmek <strong>ve</strong> bunlara işlem<br />

yapmak gerekir. Peki diğer yansıya geçelim. E<strong>ve</strong>t. CD ile ilgili bir şey<br />

söylemeyeceğim. Onlar ayrıntılı olarak açıklandı. Şu EK-A ile birinci yansıya tekrar<br />

geçelim. Üç şeye. E<strong>ve</strong>t. Şimdi Sayın Başkanım. Bugüne kadar CD’ler ile ilgili her şey<br />

söylendi. Ben iddianame ile ilgili söylüyorum. Sayın Savcıma bakarak da söylüyorum.<br />

Lütfen sayfa 47, 49, 50’yi <strong>ve</strong> 671. sayfayı lütfen talepte bulunmadan önce bir daha<br />

okuyun. Orada diyor ki, çıktısını ilk defa ben aldım. 671’de diyor ki; çıktılar imzasız,<br />

sorgulama sırasında. Soruşturma safhasından söz ediyorum. Ama 101. sayfada ki<br />

ben daha önceki savunmamada Sayın Savcı burada değildi 5 Mayıs’ta. Onun için,<br />

belki onun için tekrar olacak ama. Sizin için tekrar olacak. Orada diyor ki; örgüt, 101.<br />

sayfada <strong>ve</strong> aralarında dayanışma var, bunların hepsi asker, depoları var, teçhizatları<br />

var. EK-A’cılar için. Ama dönüyor 955. sayfada Nejat Bek adına imzalanmış Word<br />

belgeyi imzalayarak, üstüne basa basa söylüyorum, hiçbir somut belge olmadan,<br />

kaldı ki bu konuda İlkay Sezer Avukat gerekli müracaatta bulundu. Sizde bu konuda<br />

bir karar oluşturdunuz. Belki olmamasına rağmen, imzalayarak diyerek bu kadar<br />

insanın burada mahkum edilmesini sağlıyor. Bu bir suç değil mi Türk Ceza Kanunu<br />

271. ne diyor. O zaman ya imzalı belgeyi koyacağız ortaya ya da bu imzayı yok farz<br />

edeceğiz. Şimdi bu imza deyince, bakın bağlantı noktası orası. Ben sosyal hayattan<br />

da birtakım örnekler <strong>ve</strong>rmek istiyorum. Özellikle Sayın Savcıma, bu iddiada bulunan<br />

kendisi. İmza; bir kişinin iadesinin beyanı değil midir Siz imzasız bir senedi tahsil<br />

edebilir misiniz Bankamatikte şifre oluşturmadan paranızı çekebilir misiniz<br />

Bankaya gittiğinizde oradaki görevli memurun imzanızı almadan para <strong>ve</strong>rdiğine tanık<br />

oldunuz mu Veya kolluğa görev <strong>ve</strong>rirken şifahi, bakın şifahi, yani ses kaydınız ile<br />

inkar edemeyeceğiniz şekilde bir görev <strong>ve</strong>rip de yaptırmadığınız, imzalı olmadan<br />

görev <strong>ve</strong>rebilir misiniz E para çekmiyorsunuz, görev <strong>ve</strong>remiyorsunuz. E peki burada<br />

evraklarda da imza yok. Hiçbirisinde. Ama bakın seminer ile ilgili her şey ıslak imzalı.<br />

Raporlarda imzalı, konuşmalar, ses kayıtları ile sabit. Peki, burada yok. Sayın<br />

Yargıçlar size de sözüm var. Bakın hiçbir Mahkeme kararını imzasız olarak<br />

gönderebilir misiniz Uygulatabilir misiniz Cumhurbaşkanının imzalamadığı bir<br />

kararname Resmi gazetede yayınlanabilir mi Bir yere atanabilir misiniz Burada<br />

Başbakan bile imzalamış olsa yetki Cumhurbaşkanında olduğu için onun imzası<br />

olmadan olabilir mi Kaldı ki bu konuda Sayın Başbakan Wikileaks ile ilgili belgeler<br />

ile ilgili dava açıyor. Son derece yerinde <strong>ve</strong> doğrudur. Her önüne gelen bir başkasını<br />

suçlamak amacı ile imzasız Word dokümanları ile birisini suçlamamalıdır. Arkasında<br />

delili, maddi delili mutlaka olmalıdır. Onun hukuki değerlendirmesine girmeyeceğim.


Sonuç olarak bu imza ile ilgili 96 kişi, listede 97 var ama saydığınız zaman atlama var<br />

biliyorsunuz, 96 kişi var. Bu EK-A liste, malumlarınız bir örgüt tanımını yaparak<br />

<strong>buraya</strong> konmuş. Peki ne demiş bu örgüt, tanımı yaparken Yasalara aykırı olarak,<br />

üzerine basa basa söylüyorum. Türk Ceza Kanunun 220. maddesi yok farz edilerek,<br />

Terörle Mücadele Kanunun 1 <strong>ve</strong> 7. maddeleri yok farz edilerek bir terörist tanımı<br />

yapılmış. Hukuk adamı yasalara bağlı olmak zorunda. Ve siz hep söylediğiniz gibi <strong>ve</strong><br />

doğrudur, adaleti dağıtacaksınız. Dağıtmak için kılı kırk yaracağınıza benim hiç<br />

şüphem yok. Elinde sonunda o noktaya gelinecek. Ama bu aşamada, bu adalet<br />

terazisini doğru tutmak, hassas tartmak <strong>ve</strong> birtakım mağduriyetleri önlemek<br />

gerekmez mi Şimdi bu imza ile ilgili, 96 kişi ile ilgili örgüt oluştururken demiştik, nedir<br />

bu Aralarında dayanışma var. Dikkat buyurun. 96 kişinin arasında dayanışma var<br />

diyor. Bundan sonraki yansıyı koyar mısın Çok tabi, çizemedik. Harita üzerine<br />

koymak istedik. Bu, hayır hayır. Bundan sonrası. Şimdi Sayın Başkanım, Sayın<br />

Heyet, Sayın İddia Makamı. Lütfen üstündeki cümleye bakın. Bu iddianamede, 2002-<br />

2003 yılları. Ne diyor burada EK-A görevlendirmeye yetkili personel. Altında da<br />

diyor ki, biraz önce arz etmiştim, 3-a 3’e bağlıyor planı, sözde planı. Kendilerine gizli<br />

kişiye özel olarak görev <strong>ve</strong>renler, <strong>ve</strong>rilenler. Ve onlarda kabul etti. İddianamenin 440.<br />

sayfasında da diyor ki; Çetin Doğan Paşa bunları tek tek aradı, görüştü, onları kabul<br />

ettiler. Şimdi bakalım. 2002-2003 yıllarında ben çok özetini aldım burada.<br />

Amerika’da, Almanya’da İspanya’da, Bosna-Hersek’te, Harp Akademilerinde,<br />

Erzincan’da, Ku<strong>ve</strong>yt’te, Bangladeş’te, İtalya’da, dünyanın pek çok ülkesinde bulunan<br />

<strong>ve</strong> bu da savunmalar sırasında önünüze konan listede yer alan kişiler tek tek<br />

aranıyor, aralarında dayanışma var deniyor <strong>ve</strong> bir darbe planlamasından suçlanıyor.<br />

Bir şey daha var, bununla ilgili. Şimdi şu ikinci maddeye geçmem özellikle. Ne diyor<br />

ikinci paralel maddede Harekatı kendi bölgelerinde planlama, hazırlık, icra. Sayın<br />

Başkan, Sayın Üyeler. Burada Almanya’da, İtalya’da, Bangladeş’te bulunan bir ataşe,<br />

bir öğrenci subay, kendi bölgesi orası. 2002-3 yıllarında buralar dönmemiş. Neyi<br />

planlayacak, neyi icra edecek, neyin hazırlığını yapacak <strong>ve</strong>ya bu konuda<br />

dayanışmayı gösteren bir telefon kaydı, bir ses kaydı, bir delil var mı Nasıl<br />

dayanışma var dersiniz, EK-A’daki kendi aralarındaki personel arasında diye. Ve bu,<br />

bakın ne ile suçlanıyor. Ben Mustafa Çalış Gelibolu’da İstihbarat Şube Müdürüyüm.<br />

Aramda dayanışma var, Bangladeş’teki subay ile Amerika’daki subay ile dayanışma<br />

var. Neyin planlamasını yapıyorum. Başkent Ankara’daki Türkiye Cumhuriyeti<br />

Hükümetini Devirmenin planlamasını yapıyorum. Sayın Başkan, Sayın Üye. Bu insan<br />

aklı ile alay etmek demektir. İnsan aklını hiçe saymak demektir. Erzincan’da bulunan<br />

bir hava savunma üst teğmeni ile harekatı kendi bölgesinde icra edecek deyip,<br />

Ankara, İstanbul’dan planlama yaptırmak <strong>ve</strong> bunu iddianamede bir suç olarak<br />

görmek akıllara ziyan, insaf diyorum, insaf. Ama burada bir şey daha aklıma geliyor.<br />

Nasrettin Hoca, göle yoğurt çaldı tutturamadı ama bu iftira çeteleri hazırladıkları bir<br />

CD ile bu kadar insanın, bu kadar absürt olaylarla bir örgüt haline getirdiler <strong>ve</strong><br />

yargılatıyorlar, üstüne tutuklatıyorlar. Sayın Başkan bu son noktada EK-A ile ilgili<br />

bölümle ilgili arz ediyorum. Lütfen, imzasız olduğu açıkça ortada olan, elinizde 955’de<br />

Eklerde böyle bir imza söz konusu değil. Tebliğ edilmemiş, ses kaydı bulunmayan,<br />

aralarında hiçbir sosyal irtibat bulunmayan, askeri hiyerarşi dışında <strong>ve</strong> görev<br />

konusunda hiçbir konu bulunmayan, ilişkisi bulunmayan EK-A örgüt suçu çok Ağır bir<br />

suç. Ve benim değerlendirmeme göre eninde sonunda oraya geleceksiniz diye<br />

düşünüyorum. Eninde sonunda gelinecek. Şu aşamada bile görev konusunu tekrar<br />

düşünmek gerekir diye değerlendiriyorum. Çünkü örgüt olmadığı sürece bu davaya,<br />

bu Mahkemenin bakması hukuken mümkün değil. Ha bunu diyebilirsiniz ki, delil<br />

değerlendirme aşamasından sonra değerlendirebiliriz der, tabi ki o da sizin


vicdanınıza kalmış. Son bölümde neler var. EK-A ile ilgili, EK-A’cıların öyle tabir<br />

ediliyor, artık alıştık. Hiç kimseye tebliğ edildiğine dair ses kaydı, telefon, ıslak imza,<br />

elektronik imza, bir kabul, bir tanık beyanı, hiçbir şey yok. Üstelik Sayın İddia<br />

Makamının yaptığı burada güzel bir şey daha var. Onun da hakkını yemeyelim. Nedir<br />

bu EK-B listede yer alan kişilerden 46 tanesini sorgulamış. Doğru bir şey yapmış <strong>ve</strong><br />

onları sorguladıktan sonra kovuşturmaya yer olmadığı kararı <strong>ve</strong>rmiş. Neye<br />

dayanarak Sayfa 48’e dayanarak. O daha önce okunduğu için söylemeyeceğim. E<br />

peki, EK-B için gerekçe olan bu 48. sayfadaki değerlendirme, EK-A’cılar için nasıl<br />

gerekçe olmaz Hani Anayasanın eşitlik ilkesi Sonuç olarak Sayın Başkan, her şey<br />

açığa çıkmıştır diye düşünüyorum. Seminer hem planlama açısından, hem icra<br />

açısından, hem sonuçları açısından komuta kademesinin bilgisi dahilindedir <strong>ve</strong><br />

yasalara iç hizmet kanununa, ilgili maddelerine uygundur. Benim de şahsi olarak<br />

herhangi bir yasadışı sunumum, konuşmam söz konusu değildir. Zaten kayıtlar da<br />

elinizdedir. Bütün bu değerlendirmeler ışığında, kurumlara da inanmak gerektiğini,<br />

örneğini de anlattım, düşünerek, bu işi kısa sürede çözmeniz, sonucunda nasıl olsa<br />

olacak bir olayın, başlangıcında bu mağduriyetlere son <strong>ve</strong>rerek sonuçlandırmanızı<br />

arz <strong>ve</strong> talep ediyorum.”<br />

Sanık Hüseyin Hoşgit:”Sayın Başkan, Salı günü en son ben savunmamı<br />

yapmıştım. Çapraz sorguda Sayın Hakim Üründü, Gölcük’ten çıkan balyoz davası<br />

belgelerine ilişkin olarak sorular sormuştu. Bunlardan bir tanesi Amiral Ahmet<br />

Şenol’un, Ramazan ayında bazı günlerde oruç tuttuğu tespit edilmiştir, şeklindeki<br />

bilgi notunu yazan, Deniz Kurmay Kıdemli Yüzbaşı Cem Kızıl’ı tanıyor musunuz<br />

Tanımıyorum demiştim. Amiral Ahmet Şenol size mi bağlıydı Hayır, benimle hiçbir<br />

vazife bağlantısı yoktu. Şeklinde yaptım. Bundan sonra bu imzasız bilgi notunu yazan<br />

Deniz Kurmay Kıdemli Yüzbaşı Cem Kızıl’ın komutanı olduğu, TCG Kartal size mi<br />

bağlı Demişti. Ben de e<strong>ve</strong>t demiştim. Burada bir yanlış oldu. Çünkü ben 2 kez Ege<br />

Deniz Bölge Komutanı oldum. 1.si 1999-2000, 2. si de 2002-2003, 2003-2004<br />

senelerinde, arada Güney Deniz Daha Komutanı Kurmay Başkanı idim. Bu kurmay<br />

başkanlığım zamanında, Foça’da bulunan 4 Hücumbot yeni kurulan, Keşif Karakol<br />

Filo Komutanlığına bağlanmıştı. Yani ikinci kez Ege Deniz Bölge Komutanlığına tayin<br />

olduğumda, bununla hiçbir bağlantım yoktu. Dolayısı ile bu konunun düzeltilmesini<br />

talep ediyorum. arz ederim.”<br />

Sanık Ali İhsan Çuhadaroğlu:”Sayın Başkanım, çok kısa bir iki konuyu<br />

açıklayacağım. Bu duruşmalar esnasında tartışma konusu olan, yasal <strong>ve</strong> rutin bir<br />

vazifemiz olan plan semineri, bir karar <strong>ve</strong>rme <strong>ve</strong>ya karar alma çalışması değildir.<br />

Burada karar alınmaz, karar <strong>ve</strong>rilmez. Tamamen askeri bilimsel <strong>ve</strong> akademik bir<br />

çalışmadır. Seminerde yapılan takdim <strong>ve</strong> tartışmalar, kişilerin bilgi, beceri <strong>ve</strong><br />

düşüncelerini yansıtır. Ve asla peşin kabulü bir karar değildir. X şahsının düşüncesi<br />

diğerleri için de bağlayıcı <strong>ve</strong> emredici asla değildir. Bunlar seminer sonucunda ordu<br />

komutanlığınca kuv<strong>ve</strong>t komutanlığına, seminer sonuç raporu olarak görüş <strong>ve</strong> öneriler<br />

şeklinde sunulur. Üst komutanlık tasnif ettiği takdirde, planlarda gerekli değişiklik<br />

yapılır. 2. açıklayacağım konu, olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo sıkça tartışıldı. Bu<br />

da kesinlikle bir plan değildir. Hazırlayan makamın bir tahayyülüdür. Bu tahayyül<br />

anılan. Baştan alıyorum kesiklik olduğu için. Bu tahayyül o dönem için, ordu plan<br />

semineri için Irak’a müte<strong>ve</strong>ccih ABD liderliğinde çok uluslu bir savaş, Güneydoğu<br />

Anadolu ağırlıklı olmak üzere Türkiye genelinde PKK terörü ile yıkıcı <strong>ve</strong> bölücü<br />

örgütlerin eylemlerinin yoğunlaştığı bir ortamda Yunanistan’ı 12 mil kararından<br />

caydıracak, Türk Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tlerinin bütünü ile icra edeceği askeri harekatta 1. Ordu<br />

cephesinin nasıl şekillenebileceğine ilişkin bir tahayyüldür. Hakikat değildir. Olabilir<br />

denebilecek bir hikayedir. Bununda ilgili somut bir örneği de arz etmek istiyorum.


2000 yılında, 1. Orduda Hilmi Özkök zamanında, bir deprem semineri yapıldı. Bu<br />

deprem seminerinin senaryosu ne idi İstanbul, Kocaeli, Yalova, Adapazarı, Tekirdağ<br />

bölgelerini de etkileyen, 7.3 büyüklüğünde, adalar bölgesi merkezli bir depremin<br />

olduğu, 80.000 den fazla vatandaşın hayatını kaybettiği, büyük çoğunluğunun göçük<br />

altında olduğu, 200.000 vatandaşın da evsiz barksız kaldığı şeklinde idi. Peki, böyle<br />

bir deprem oldu mu Hayır. Olabilir mi, olasılığı yüksek midir E<strong>ve</strong>t, çünkü bilim<br />

adamları bu şekilde söylüyor. İşte olasılığı en yüksek tehlikeli senaryoya böyle bir<br />

örneği sunabiliriz. Olasılığı yüksek bir deprem riski var iken, Türkiye Cumhuriyeti<br />

Devleti <strong>ve</strong> onun en organize gücü Türk Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tleri elini kolunu bağlayıp, oturup<br />

bekleyebilir mi Hayır. Hele bir deprem olsun ondan sonra çaresine bakabilir miyiz<br />

diyebilir mi O da hayır. O halde doğal afet yardım planlarını geliştirmek <strong>ve</strong><br />

güncellemek için bu çalışmayı yapmak onun gerekli, rutin <strong>ve</strong> doğal bir vazifesidir.<br />

Lütfen akıl <strong>ve</strong> vicdanınıza sesleniyorum. Hayali, sahte <strong>ve</strong> ihanet senaryolarının bir<br />

parçası olmayınız. Hakikati görünüz. 1. Ordu plan semineri bir darbe planlaması<br />

iftirasına kurban edilmesin. Bu seminerde maksadını aşan <strong>ve</strong>ya beğenilmeyen birkaç<br />

söylem olması bir darbe ucubesi yaratmaya dönüşmesin. Ben <strong>ve</strong> silah arkadaşlarım,<br />

şeref <strong>ve</strong> onurumuzla milletimize hizmet ettik. Mükafat beklemiyoruz. Ama suçsuz<br />

yere 9 aya yakın tutuklu kaldım. Düşmanım olsa bile haksız yere bir kişinin,1 gün<br />

dahi tutuklu kalmasını vicdanım kabul etmez. Sizlerden samimi talebimi <strong>ve</strong> bizlere bu<br />

iftirayı atanları ortaya çıkarmanızı diler ki bu konuda daha önce çeşitli <strong>ve</strong> ayrıntılı<br />

açıklamalar yapıldı. Yüce dinimize <strong>ve</strong> milletimize <strong>ve</strong> hukukumuza burada uygun<br />

kararlar <strong>ve</strong>rmenizi bekliyorum. Saygılar sunuyorum.”<br />

Sanık Mehmet Yoleri:”Benim de ismim geçti Mustafa Önsel arkadaşım<br />

tarafından, kendisine teşekkür ederim. Savunmamda da belirttiğim gibi Gazi Mustafa<br />

Kemal Atatürk’ün bir askeriyim. Oğlum arkada Şeref Mert Yoleri, ben burada<br />

olmaktan şeref, onur <strong>ve</strong> gurur duymaktayım. Arz ederim.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Peki, sanıklardan söz isteyen yok başka, geçiyoruz.<br />

Müdahillerden söz isteyen var mı Veya müdahiller <strong>ve</strong>killerinden, yok. Sanıklar<br />

müdafileri. Açalım sesini.”<br />

Sanık Dursun Çiçek müdafi İrem Çiçek:”Meslektaşlarımdan izin isteyeceğim 5<br />

dakika. Yarın burada olmayacağım için bir istisna olarak araya girsem olur mu<br />

Mahkeme Başkanı:”Peki, yani bu şekilde yarın gelemeyecek, mazereti olanlar<br />

varsa, herhalde onlara öncelik <strong>ve</strong>rilmesinde itirazınız olur mu”<br />

(Mikrofona konuşulmadığı için anlaşılamadı.)<br />

Sanık Dursun Çiçek müdafi İrem Çiçek:”Tamam, o zaman öyle başlayıp,<br />

sonra böyle gelelim.”<br />

(Mikrofona konuşulmadığı için anlaşılamadı.)<br />

Sanık Dursun Çiçek müdafi İrem Çiçek:”Peki.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Siz başladınız. Siz o zaman bitirin. Buradan devam edelim<br />

buyurun.”<br />

Sanık Dursun Çiçek müdafi İrem Çiçek:”Bir şey rica edeceğim. Bir ışıkları<br />

açabilirsek, sabahtan beri açtırmaya çalışıyorum ama.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Yansının iyi görünmesi için kapatılması.”<br />

Sanık Dursun Çiçek müdafi İrem Çiçek:”Yansı bu saatten sonra olmayacağı<br />

için. Peki.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Açılsa da o ışıkların ısınıp <strong>ve</strong>rimli hale gelmeleri zaman<br />

alıyor.”<br />

Sanık Dursun Çiçek müdafi İrem Çiçek:”Peki, peki tamam. Peki Sayın Başkan.<br />

Bizler <strong>ve</strong> sizler burada toplanmış, kurulan senaryonun figüranları olarak rollerimizi<br />

oynuyoruz. Oynanan bu oyunun senaristlerini görmemek için ise ya kör olmak lazım,


ya da aptal. Ben burada bulunanların ne aptal ne de kör olduğunu düşünmüyorum.<br />

13. Ağır Ceza Mahkemesinin, bizlerden gizlediği, Sabri Uzun’un ifadesi ise oynanan<br />

oyunun en önemli belgelerinden biri. Bugün konuşmayı yapıyorum. Çünkü bu ifadeye<br />

ulaşabildim. Normalde 13. Ağır Ceza Mahkemesi bizden bunu gizledi fakat elimde <strong>ve</strong><br />

Mahkemeye de sunacağım. Eski İstihbarat Başkanı Sabri Uzun, mülkiye müfettişliği<br />

raporuna yansıyan ifadesinin bir bölümünü, geçtiğimiz günlerde bir bölümünü<br />

hepimiz gazetelerden okuduk. Elimde bulunan şimdi Merkez Emniyet Müdürü, eski<br />

İstihbarat Başkanının mülkiyet müfettişleri tarafından 20.09.2010 tarihinde alınan<br />

ifadesinin bir bölümünü okuyorum. Ben 14.06.2001 günü göre<strong>ve</strong> başladığımda bir<br />

şube müdürü önüme bir şema getirdi. Şemanın en başında Ergenekon terör örgütü<br />

diye yazıyordu. Şemanın en üstteki sorumlusu Orgeneral Çetin Doğan’dı. Tekrar<br />

ediyorum ki Sayın Çetin Doğan da bunu dile getirdi. Yıl 2001, Çetin Doğan’a bağlı<br />

çalışan olarak görünen 5-6 Korgeneral vardı listede. Bu korgenerallerden birisi de<br />

Çorlu’da görevli korgeneraldi. Bunların altında da Tuğ <strong>ve</strong> Tümgeneraller vardı.<br />

Toplam 22-25 kişilik bir şemaydı. Bu şemayı getiren arkadaşa şunu söyledim.<br />

Şemanın hukuki bir geçerliliği yoktur. Adli işlemlerde, ifade tutanakları geçerlidir. Bu<br />

şema hangi ifadeye ya da beyana dayanıyor. Bu arkadaşımız Tuncay Güney diye bir<br />

şahsın ifadesine dayanıyor dedi. Tuncay Güney’in ifadesini getirttim. Güney’in ifade<br />

tutanağında, ne Çetin Doğan’ın ismi vardı. Ne de şemada görünen diğer generallerin<br />

ismi. Yalnızca Veli Küçük’ün ismi vardı. Veli Küçük ile ilgili olarak da sadece<br />

Küçük’ün bir gazetede çalışan emekli bir general ile arkadaş olduğu yazıyordu. Şimdi<br />

anlıyorum ki, şu anda gündemde olan Ergenekon operasyonu, beni ikna etmiş<br />

olsalardı. O tarihte yapılacaktı. Ben oyuna gelmediğim için, o tarihte yapılmadı.<br />

Sonrasında görevinden alınan Sabri Uzun, cümlelerine şöyle devam ediyor. Bir kişi<br />

hakkında cemaat operasyon yapacaksa, onun etrafındaki insanları tamamen<br />

uzaklaştırır <strong>ve</strong> o kişi yalnızlaştırılır. Daha sonra gerek internet, gerek yazılı <strong>ve</strong> sözlü<br />

medya üzerinden bu kişi itibarsızlaştırılır. Ben bunları yaşadım. Bütün bunlar tek bir<br />

karargahta hazırlanıp, uygulanmaktadır. İşin esasında bu operasyon kişilere değil bir<br />

siyasi iradeyi kuşatmak için yapılmaktadır. Ben bu cemaatin bir komutan ile ilgili<br />

yaptığı yasadışı işi bizzat tespit edip, ilgili bir makama, kişiye özel yazı ile bildirdim.<br />

Ne o yazının içeriğini, ne de o makamı yetki <strong>ve</strong>rilmeden asla açıklayamam. Öncelikle<br />

şunu ifade etmek istiyorum. Sabri Uzun <strong>ve</strong> Orhan Aykut’un ifadeleri çok önemlidir.<br />

Dolayısı ile duruşmaya tanık olarak dinlenilmesini önemle talep ediyorum. <strong>Gerçekler</strong>i<br />

dile getiren, cemaatin şeytanlığını işaret eden bu ifadeden sonra aynı Hanifi Avcı gibi,<br />

Sabri Uzun’u da susturur musunuz bilmem. Ancak bu ifadeden anlaşılıyor ki, henüz<br />

1. Ordu Komutanlığı tarafından seminer yapılmamışken, iddianamede suç tarihi<br />

olarak belirtilen tarihten çok önce Türk Askerinin, Cemaat polisleri tarafından hedefe<br />

konulduğu bal gibi, buz gibi ortadadır. İfade tutanaklarını 3 nüsha halinde size<br />

sunuyorum. Bizler bir teğmenin telefonuna, Fatih Emniyetine yerleştirilen telefon<br />

listelerini gördük. Alenen korunan iftiracı cemaat polislerini gördük. İsimsiz imzasız<br />

ihbar mektupları gönderenlerin, Beşiktaş Savcıları tarafından nasıl izlerinin yok<br />

edildiğini gördük. El ele <strong>ve</strong>rilerek gerçekleştirilen bu operasyonun özeti Frederic<br />

Bastiat’ın sözlerinde gizli, hukukun yozlaşması ile birlikte, devletin gü<strong>ve</strong>nlik<br />

fonksiyonu da bozulma sürecine girmiştir. Hukuk kendi asli amacının tam aksi<br />

istikametine yöneltilerek, her türlü hırs <strong>ve</strong> açgözlülüğün silahı haline<br />

dönüştürülmüştür. Sonunda suçu denetim altına alarak, azaltması gereken hukukun<br />

kendisi, cezalandırılması gereken kötülüklerin kaynağı haline getirilmiştir. Bu tablo<br />

karşısında bir avukat olarak hepimize sabır diliyorum <strong>ve</strong> tüm sanıkların beratını talep<br />

ediyorum.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Peki, açıklamada mı bulunacaksınız Tabi buyurun.”


Sanık Şükrü Sarıışık:”Sayın Başkan ben, <strong>ve</strong>rir misin bir dakika müsaade etti<br />

Sayın Başkanım.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Açıklamada bulunacak, ismini herhalde kendinin işaret<br />

edildiğini düşündü orada.”<br />

Sanık Şükrü Sarıışık:”Efendim yapılan açıklama 14 Haziran 2001 tarihini<br />

ilgilendiriyor. Zannedersem o tarihte Sayın Çetin Doğan, Ege Ordu Komutanı. Doğru<br />

mu Komutanım Ben de 14 Haziran 2001 tarihinde ki ifadesinde 5-6 tane<br />

korgeneralden <strong>ve</strong> bunlardan bir tanesi de Çorlu’daki 5. Kolordu Komutanlığından<br />

bahsediyor. Ben o tarihte 14 Haziran 2001 tarihinde Kıbrıs Türk Barış Kuv<strong>ve</strong>tleri<br />

Komutanıyım <strong>ve</strong> henüz daha Çorlu’ya gelip, Çorlu görevini teslim almış değilim. Bu<br />

görevi, o yılın Ağustos ayında teslim aldım. Yani bu kadar yanlış, bu kadar çelişkili bir<br />

ifade söz konusu, yani buradaki düzmecenin ne kadar açık olduğunun en bariz<br />

örneği de budur.<br />

(Söz almadan konuşuldu. anlaşılamadı.)<br />

Sanık Şükrü Sarıışık:”Efendim.”<br />

(Söz almadan konuşuldu. anlaşılamadı.)<br />

Sanık Şükrü Sarıışık”E<strong>ve</strong>t, yani ben onu kastetmek istiyorum. Tabi ben bir<br />

kere ben değilim. Buradaki yanlış algılamayı, arkadaşlar yüzüme baktı herkes, bana<br />

baktılar tarihleri kaçırmış olabilirler. Ben olayı ayrıntısını açıklamak amacı ile bu<br />

açıklamayı yaptım. Özelikle belirtmek istiyorum. Teşekkür ederim.”<br />

Mahkeme Başkanı:” Şükrü Sarıışık açıklamada bulundu.Avukat Bey, buyurun<br />

sıra ile”<br />

Sanıklar Kadir Sağdıç <strong>ve</strong> Mehmet Fatih İlğar müdafi Av. Murat Ergün:”Sayın<br />

Başkan, ben bugün talepte bulunmayacağım. Çünkü yarın savunmalara devam<br />

edeceksiniz. Savunmalar da sıra, ilk sıra benim mü<strong>ve</strong>kkilim Kadir Sağdıç’ta.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Tamam.”<br />

Sanıklar Kadir Sağdıç <strong>ve</strong> Mehmet Fatih İlğar müdafi Av. Murat Ergün:”Kadir<br />

Sağdıç’ın savunmasının ardından konuşurken, hem savunma gerekçelerimi, hem<br />

son kısmında talebi yapacağım. Vakit almak istemiyorum.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Geçelim o zaman. Buyurun.”<br />

Bir kısım sanıklar müdafi Av. Ramazan Bulut:”Sayın Başkan, Sayın Üyeler,<br />

Sayın İddia Makamı, 15 mü<strong>ve</strong>kkilim var. Taleplerin hepsi için geçerlidir. En fazla 1<br />

dakika alacaktır. Mü<strong>ve</strong>kkillerimden 8 kişi Hakan Akkoç, İkrami Özturan, Cemal<br />

Candan, İlkay Nerat, Orkun Gökalp, Refik Hakan Tufan, Zafer Karataş, Fuat Pakdil.<br />

EK-A listelerde ismi geçmektedir. Ve bunlardan yine Hakan Akkoç, İkrami Özturan,<br />

Cemal Candan, İlkay Nerat, Orkun Gökalp’in EK-A’da isimleri geçmesine rağmen atılı<br />

suç tarihi öncesi <strong>ve</strong> sonrasında yurtdışında olduklarına dair belgeleri dosyaya ibraz<br />

ettik. Aynı zamanda Sayın Mahkeme, Genelkurmay Başkanlığından <strong>ve</strong> İstanbul<br />

Emniyet Müdürlüğünden de bu hususları teyit eder şekilde belgeleri de geldi,<br />

dosyadadır. Hatta bir takım sanıklardan pasaport aslında dosyaya ibraz etmiş<br />

bulunuyoruz. Dolayısı ile EK-A’da isimlerinin geçmesi ile ilgili iddianamenin 48.<br />

sayfası 3. paragrafında geçen hususların, bu mü<strong>ve</strong>kkiller yönünden de geçerli<br />

olacağını değerlendiriyoruz. Diğer 3 mü<strong>ve</strong>kkilim İhsan Balabanlı, Bekir Memiş <strong>ve</strong><br />

İsmet Kışla seminer katılmak <strong>ve</strong> bir kısmı da seminer hazırlıklarına katılmakla<br />

suçlanmaktadır. Gerek sanıklar, gerek müdafiler seminerin bir suç olmadığını, 162<br />

kişinin suç olmuş olsaydı burada yargılanması gerektiğine dair görüşlerini sundular.<br />

Bu da aleni bir seminerdir. Bunun da suç teşkil etmeyeceğini düşünüyoruz. Yine<br />

mü<strong>ve</strong>kkillerden Mustafa Önsel, Hanifi Yıldırım <strong>ve</strong> Yüksel Gürcan ise jandarma<br />

kuv<strong>ve</strong>tlerine ait personeldir. Zaten mü<strong>ve</strong>kkillerimden Mustafa Önsel savunmasında<br />

bütün detayları ortaya koydu. Eğer birkaç şey söylersem gül üstüne gül koklamak gibi


olur. Yalnız bir hususu hatırlatacağım. Mü<strong>ve</strong>kkilim Mustafa Önsel, sözde bu listeleri 3<br />

ay gibi bir sürede hazırlamış olarak gözüküyor. Zira mü<strong>ve</strong>kkilimin görevi yani<br />

jandarma bölge komutanlığında başlama tarihi 12 Ağustos’tur ki intibak dönemi de<br />

vardır. Harp Akademilerinden yeni mezundur. Kaldı ki jandarma bölgelerin böyle bir<br />

liste hazırlama gibi bir görevi yoktur. Olsa olsa tevhid makamıdır. Zaten listedeki<br />

çelişkiler ortada. Mü<strong>ve</strong>kkilimden, mü<strong>ve</strong>kkillerimden Halil Helvacıoğlu’nu da gerçekten<br />

nasıl savunacağımı bilmiyorum. Çünkü isnat edilen suçu da anlamış değilim.<br />

Yalnızca isminin general, amiral listelerinde geçmesinden başka bir şey yok.<br />

Yanılmıyorsam istihbarat başkanı olması hasebi ile eğer böyle bir liste hazırlanmışsa,<br />

bu mutlaka emir <strong>ve</strong>rmiştir, şeklinde bir yanılgı ile emniyet güçlerinin bir kurgusu ile<br />

burada olduğunu düşünüyorum. Dolayısı ile bütün mü<strong>ve</strong>kkillerimin bihakkın<br />

tahliyesine karar <strong>ve</strong>rilmesini talep ediyorum, Saygılarımla.”<br />

Sanıklar Metin Yavuz Yalçın, Behzat Balta, Tuncay Çakan müdafi Av. Salim<br />

Şen:”Sayın Başkanım, Pazartesi günü mü<strong>ve</strong>kkilim savunmasının arkasından<br />

belirttiğim tüm gerekçeleri tekrar ediyorum. Tutuklama sebepleri ortadan kalkmıştır.<br />

Geçen sene tahliyelerinin halinde o tahliyeleri sırasında adli kontrol tedbirleri<br />

uygulanmıştı. O tedbirlerin geçersiz kaldığına ilişkin herhangi bir <strong>ve</strong>ri yoktur. Tekrar<br />

bir adli kontrol tedbiri uygulanabilir. Bir oluşumun içinde olduğumuzdan bahsediliyor.<br />

Bunu da takdirlerinize sunuyorum. Mü<strong>ve</strong>kkilim Behzat Balta’nın mesela böyle bir<br />

örgütün içinde olan bir kişinin, bu seminerden çok kısa bir süre sonra, kendi isteği ile<br />

istifa edip, silahlı kuv<strong>ve</strong>tlerden ayrılmış olmasını da değerlendireceğinizi umuyorum.<br />

Daha önce beyan ettiğim tüm gerekçeler doğrultusunda mü<strong>ve</strong>kkillerimin bihakkın ya<br />

da bir adli kontrol tedbirlerine hükmedilmek suret ile tahliyelerine karar <strong>ve</strong>rilmesini<br />

talep ediyorum, saygılar sunuyorum.”<br />

Sanıklar Recai Elmaz <strong>ve</strong> Ahmet Topdağı müdafii Av. Haluk<br />

Demirkılıç:”Müdafisi bulunduğum sanık Recai Elmaz, Kırklareli’nde görev yapmak<br />

dışında <strong>ve</strong> EK-A listede adı geçmesi dışında, hiçbir yerde adı geçmemekte, hiçbir<br />

şey yani suç olmayan seminerde de yok, konuşmada yok. Belki İstanbul’a bile<br />

gelmedi seminer dönemlerinde. Tamamen Kırklareli’nde kalıyordu. Buna rağmen<br />

burada 4-5 aydır tutuklu olarak bulunmaktadır. Son derece mağdurdur. Bihakkın,<br />

olmazsa adli kontrol tedbiri uygulanarak tahliyesini talep ediyorum. Müdafisi<br />

bulunduğum sanık Ahmet Topdağı ise sadece seminere katılmış, ismi orada geçmiş,<br />

hiçbir sunumu yok, konuşması yok. Sırf bu yüzden yine Kırklareli’ndeki tugay<br />

listesinde adı geçtiği için tutukludur. Bu aşamaya kadar ısrarla biz varsa bir delil onun<br />

savunmasını yapalım dedik. Varsa bir suç işlediklerine inanıyorsanız bir soru sorun<br />

dedik. Savunmalarını da yaptılar, ifadelerini de <strong>ve</strong>rdiler. Ama henüz bir delilden,<br />

<strong>ve</strong>yahut da bir soru ile karşı karşıya kalmadık. Daha fazla mağdur edilmemeleri için,<br />

ailelerinin, çolunun çocuğunun, bihakkın öncelikle tahliyelerine, olmazsa adli kontrol<br />

tedbirleri uygulanarak tahliye edilmelerini arz <strong>ve</strong> talep ederim.”<br />

Sanık Taylan Çakır müdafii Av. Hasan Adil Atabay:”Sayın Başkan, Değerli<br />

Üyeler, ben de çok kısa mü<strong>ve</strong>kkilimin isnat edilen suçu kesinlikle işlemediğini<br />

belirtiyorum. Bu konuda mevcut belgeler ile ilgili birçok açıklamalarda bulunuldu.<br />

Bunların sahteliği konusunda bütün detaylar sunuldu. Bize de inşallah yarın sıra<br />

gelmesini umut ediyoruz. Geldiği takdirde, biz de bazı açıklamalarda bulunacağız.<br />

Ayrıca mü<strong>ve</strong>kkilimin dosyaya gelen Genelkurmay Başkanlığı <strong>ve</strong> pasaport şube<br />

müdürlüğünden gelen yazılarda da görüldüğü gibi suçun işlendiği tarihte yurtdışında<br />

olduğunun kanıtlandığı ortadadır. Ayrıca sağlık nedenleri ile ilgili rapor da sunmuştuk.<br />

Henüz adli tıp kurumu raporu gelmedi. Mevcut delil durumu, CMK 100. maddesi<br />

anlamında tutuklama şartlarının olmadığını belirtiyor. Mü<strong>ve</strong>kkilimin dosyadaki delil<br />

durumu dikkate alınarak bihakkın, olmadığı takdirde CMK 109. maddesinde sayılan


adli kontrol hükümlerinden birisi uygulanmak sureti ile tahliyesini talep ediyor.<br />

Tahliyesine ilişkin dilekçeyi Mahkemenize sunuyorum. Saygılarımla efendim.”<br />

Sanık Ahmet Şentürk müdafi Av. Zeki Arslan:”Sayın Başkan, konuşmamın<br />

süresi yaklaşık 4 dakika. Mahkemenize biz şuana kadar Savcılık safhası da dahil<br />

olmak üzere mü<strong>ve</strong>kkilimin 28 Şubat 2003 tarihinde emeklilik nedeni ile görevini fiilen<br />

bıraktığını <strong>ve</strong> ertesi gün 01 Mart 2003 tarihinde, yani seminer, bahsedilen<br />

seminerden aşağı yukarı 1 hafta önce, toplam 20, 45 gün izne ayrıldığını ifade ettik<br />

<strong>ve</strong> iznin bitiminde de 15 Nisan 2003 tarihinde resmen emekli olduğundan daima<br />

bahsettik şuana kadar. Mahkemeniz de bu iddiamızın doğruluğunun tahkiki<br />

bakımından 13 Nisan 2011 tarihinde <strong>ve</strong>rilen ara kararı ile Kara Kuv<strong>ve</strong>tleri<br />

Komutanlığına müzekkere yazmış <strong>ve</strong> bu durumu sormuş idi. Kara Kuv<strong>ve</strong>tleri<br />

Komutanlığından Mahkemenize 27 Nisan 2011 tarihli yazı <strong>ve</strong> ekleri maalesef son<br />

taleplerin alındığı 5 Mayıs 2011 günü yetişmemiş. 6 Mayıs, 1 gün sonra havale tarihi<br />

ile dosyaya girmiştir. Bu yazı <strong>ve</strong> Ekleri halen dosyada mevcuttur. Gelen yazıda, 1)<br />

Ahmet Şentürk’ün, 28 Şubat 2003 tarihinde emeklilik müracaatında bulunduğu <strong>ve</strong><br />

emeklilik dilekçesi de yazı ekinde sunulmuş. 2) Sicil amiri olduğu 19 subay, 65<br />

astsubaya ilgili yönetmelik gereği, yani 28 Şubat 2003 tarihinde ayrılış sicili <strong>ve</strong>rdiği ki<br />

bu, buna dair ilgili sicil yönetmeliğinin ilgili bölümünü biz dosyaya sunduk. Sicil<br />

amirinin görevden ayrılması halinde <strong>ve</strong>rmesi gereken bir sicil <strong>ve</strong> ayrıldığı gün bu sicili<br />

<strong>ve</strong>rdiği belirtiliyor. 3. olarak da Tugay Kurmay Başkanlığı görevini yine 1 Mart 2003<br />

tarihinden itibaren başka, aynı tugayda görevli başka bir personele devrettiği <strong>ve</strong> buna<br />

ilişkin görevlendirme yazısı da yine gelen yazı ekinde sunulmuştur. Sayın Başkanım,<br />

Sayın Heyet, Kara Kuv<strong>ve</strong>tleri Komutanlığından gelen bu yazı <strong>ve</strong> ekleri, bizim ileri<br />

sürdüğümüz vakayı doğrulamakta, Ahmet Şentürk’ün 1 Mart 2003 tarihinden itibaren<br />

görevinden fiilen ayrıldığını 15 Nisan 2003 tarihinde de emekli olduğunu<br />

göstermektedir. Tabi ki bu emeklilik kararı daha öncede bahsettik bir anda <strong>ve</strong>rilecek<br />

bir karar değildir. Bu kararı ailesi ile oturmuş, konuşmuş, tartışmış <strong>ve</strong> Aralık 2002’de<br />

bu kararı kesin olarak bu karara ulaşmış <strong>ve</strong> ilgili komutanlığa da bunu iletmiştir. Şimdi<br />

şu soruyu tekrar Sayın Heyetinize, Sayın Savcılığa sormak istiyorum. Aralık 2002’den<br />

itibaren görevinden, Türk Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tlerinden kesin olarak ayrılmaya karar <strong>ve</strong>rmiş<br />

bir kişinin iddia edilen bir yapılanma, darbe planı içerisinde olması, maddeten <strong>ve</strong>ya<br />

mantıken mümkün müdür Elbette değildir. Görüldüğü üzere mü<strong>ve</strong>kkilimin atılı suçu<br />

işlediğine dair en ufak bir şüphe mevcut değildir. Mü<strong>ve</strong>kkilin Ahmet Şentürk’ün<br />

suçluluğuna dair dosyada tekbir delil yoktur Sayın Heyet, Sayın Başkanım. Ayrıca<br />

Ahmet Şentürk’ün 6 Mayıs 2011 tarihinde ifadesi de alınmıştır. Yani tutuklanmanın<br />

yarın değerlendirilecek tutukluluk halinin devamına ilişkin değerlendirmenizde lütfen<br />

bu hususun göz önünde bulundurulmasını talep ediyorum. Ahmet Şentürk hakkında<br />

bütün deliler toplanmış başka bir delilin olduğunu da hiçbir şekilde zannetmiyoruz.<br />

Yani kanunun aradığı şartlar Ahmet Şentürk’ün tutuklanması <strong>ve</strong>ya tutuk halinin<br />

devamı için kanunun aradığı şartlardan hiçbirisi mevcut değildir. Şimdi birde şu<br />

soruyu soralım son olarak 8 seneyi aşkın bir süredir. Silahlı Kuv<strong>ve</strong>tleri ile ilişiğini<br />

kesmiş emekli olmuş. Bursa’nın Mudanya ilçesinde sivil hayata atılmış ticaretle iştigal<br />

eden bir kişi tahliye edildiği takdir de hangi delilleri, nasıl karartacaktır. Ahmet<br />

Şentürk yarın inşallah mesela adli kontrol tedbirleri uygulanmak suretiyle tahliye<br />

edilirse heyetinizce, davanın seyri tehlikeye mi girecektir Sayın Başkan, Sayın<br />

Mahkemenin tahliye talebimizi incelerken özellikle bu hususları göz önünde<br />

bulundurulmasını mü<strong>ve</strong>kkilim Ahmet Şentürk’ün bihakkın <strong>ve</strong>ya kanunda öngörülen<br />

başka bir tedbir uygulanmak suretiyle tahliye edilmesini saygılarımla arz <strong>ve</strong> talep<br />

ederim.”


Bir kısım sanıklar müdafii Av. Hüseyin Ersöz:"Sayın Başkan bende kısa<br />

tutacağım yalnız öncelikle şunu belirtmek ihtiyacı hissediyorum. Meslek etiği <strong>ve</strong><br />

meslek onuru açısından, şu anda altında bulunduğum mikrofonların altında<br />

konuşmayı kendime bir zul kabul ettiğimi bundan sonra bu mikrofonlar kaldırılana<br />

kadar her konuşmamın başında vurgulayacağımı ifade ediyorum. Arkasından Sayın<br />

Başkan tabi geçtiğimiz hafta sizden bir söz talebinde bulunmuştum. Sizinde bana<br />

cevabınız öyle olur olmaz her zaman söz <strong>ve</strong>rilmez şeklindeydi.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Şimdi söz sizin kullanın.”<br />

Bir kısım sanıklar müdafii Av. Hüseyin Ersöz:"Aslında savunma makamı talep<br />

ettiği takdir de ki özellikle 1 numaralı sanığın suç isnatlarının yoğun olarak<br />

yoğunlaştığı bir kişinin müdafiliği görevini yapıyorsanız, o zaman bu konuya ilişkin<br />

olarak çeşitli ayrıntılı açıklamalar yapmanın faydalı olacağını düşünüyorum.<br />

Mahkemenizin de bu şekilde düşündüğünü de aslında eminim.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Bizde söz hakkını kısıtlamıyoruz şu anda söz hakkı sizin<br />

buyurun o zaman söylemek istediğinizi şu anda söyleyebilirsiniz.”<br />

Bir kısım sanıklar müdafii Av. Hüseyin Ersöz:"Ancak Sayın Başkan tabi o<br />

zaman davanın esasına yönelik <strong>ve</strong> bütün herkesi ilgilendiren birtakım<br />

değerlendirmelerde bulunacağımı söylemiştim. Bu değerlendirmeleri bir adım daha<br />

ileri taşıyacağım. Şuana kadar nelerden bahsettik şuana kadar zaman çelişkilerinden<br />

bahsettik, şuana kadar 2003 yılında oluşturulmuş olan CD’ler içerisinde 2004 yılından<br />

tutunda 2009 yılına kadar bir takım bilgilerin yer aldığını söyledik. Bunlar biraz önce<br />

gerek Sayın meslektaşım Çiçek tarafından, gerekse mü<strong>ve</strong>kkilim Sayın Tanyeri<br />

tarafından, bunları doğrulayacak mahiyette bir takım ifadelerden bahsedildi. Ve bu<br />

ifadelerde Mahkemenize sunuldu <strong>ve</strong> bunların hepsi aslında 2003 yılında<br />

oluşturulduğu iddia olunan fakat içerisinde 2004 ile 2009 yılına ait bilgileri içeren<br />

CD’lere ilişkin bir takım zaman çelişkilerine vurgu yapmakta idi. Peki ne oldu bu<br />

yargılama sürecinde Bu yargılama surecinde savunma alınmadan 163 kişinin<br />

Mahkemeniz tarafından tutuklanmasına karar <strong>ve</strong>rildi. Hemen iddianamenin<br />

okunmasından sonra ne oldu Geçtiğimiz celselerde yasadışı dinlemeler<br />

Mahkemenize soru haline getirildi. Bunlar alan dinlemeleriydi. Ne oldu Bilirkişi<br />

raporları kaybedildi <strong>ve</strong> daha sonra bu bilirkişi raporları aniden ortaya çıktı. Ne oldu, 6<br />

tane klasör <strong>ve</strong> hepsi şu anda huzurunuzda bulunan sanıkların lehine olan hususlar<br />

savunmadan gizlendi, bizzat Savcılık Makamı tarafından. Peki, Sayın Başkan<br />

geldiğimiz aşamada bir gerçekle karşı karşıyayız. O gerçekte dosya kapsamındaki<br />

çeşitli bilirkişi raporları ile sabit olduğu üzere CD’lerin 2003 yılında oluşturulduğu<br />

ancak 2003 yılında oluşturulmuş olan CD’lerin gerek bugün Sayın Köylü’nün,<br />

gerekse Başbuğ’un altını çizmiş oldukları hususlarla tekrar ortaya çıktı ki birçok<br />

sahtelik içermekte, birçok zaman çelişkisini içerisinde barındırmakta. Ancak bizim en<br />

son tespit ettiğimiz <strong>ve</strong> Sayın Köylü’nün de kısmen değinmiş olduğu başka bir<br />

gerçeklik var. O gerçeklik size 17 Haziran 2011 tarihli dilekçemizin ekinde sunuldu.<br />

Bu iki tane bilirkişi raporunun Mahkemenize sunulması <strong>ve</strong> aynı zamanda<br />

mü<strong>ve</strong>kkillerimizin tahliyesi yönünde bir talepti. Siz bunu tabi okurken sadece tahliye<br />

talebi olarak tutanaklara geçirdiniz. Ama aynı zamanda bilirkişi raporlarının da<br />

ibrazına ilişkin bir dilekçeydi bu. Sayın Başkan bu iki tane bilirkişi raporu esas itibari<br />

ile maddi, fiziksel bir sahteciliğe işaret etmesi açısından daha doğru bir ifade ile bunu<br />

tespit etmesi açısından önem taşımakta size arz edeceğim, bu iki tane bilirkişi<br />

raporundan bazı satırbaşlarını size okuyacağım. Bunun yanında bunu daha maddi<br />

yani görsel anlamda da size anlatmak istiyorum sadece 5 dakikanızı alacak o yüzden<br />

flash diski eğer şey yapabilirsek açabilirsek bu tarafa <strong>ve</strong>rirseniz. Bu taraftan daha<br />

kolay şey yapabilirim, görebilirim. CD’lerin üzerinde biliyorsunuz birtakım yazılar var.


Ancak değerlendirme dışı bırakılan bir başka husus daha var. O hususta ne Bu siz<br />

oradan açarsanız 19 CD’nin fotoğrafları açın tekrar açın 1 nolu CD’yi açın buradan<br />

bunu tam ekran yapın <strong>ve</strong> yavaş yavaş devam edelim. Sayın Başkan, Değerli Heyet. 1<br />

nolu CD’nin üzerine baktığımız zaman 1 nolu CD’nin üzerinde hemen o bandın<br />

yuvarlak bandın altında geri gelelim. Geri gelin, geri gelin yani geri gelin en baştan<br />

başlayalım hiç fark etmez. E<strong>ve</strong>t, geri gelin yani CD’yi gösterin büyük olarak CD’yi<br />

gösterin bir tanesini gösterin. Gelin bir CD’ye, e<strong>ve</strong>t açın onu bunu tam ekran yapın<br />

tamam. Gördüğünüz gibi tam ortada CD no 82 yazısını görüyorsunuz. Bu dosya<br />

kapsamında suç isnadında bulunulmayan CD’lerden bir tanesi <strong>ve</strong> bunun içerisinde<br />

iddia edilen balyoz harekat planına ilişkin hiçbir doküman yok. Ve gerek Melek<br />

Üçtepe gerekse Sevilay Erkani Bulut kendi ifadelerinde bu CD’leri kendilerinin<br />

hazırlamış olduğunu ifade ediyorlar. Bir sonraki CD’ye geçelim bir sonraki CD’de de<br />

bakın CD no 74-5 var bu da yine içinde suç isnadı bulunulmayan CD’lerden bir tanesi<br />

bir sonraki CD’ye geçelim. 11 nolu CD, üzerinde Or. K. NA’dan başka hiçbir ibare<br />

yok. Yani bir numara söz konusu değil sadece Savcılık aşamasında <strong>ve</strong>rilmiş olan C-<br />

11 ifadesi var bir sonraki CD’ye geçelim. Bir sonrakinin üzerinde CD no 2 olduğunu<br />

yazdığını görüyorsunuz. Bir sonraki CD’ye geçelim, bir sonraki CD’nin üzerinde 74-6<br />

yazdığını görüyorsunuz. Bir sonraki CD’ye geçelim. 74-7 olduğunu görüyorsunuz. Bir<br />

sonraki CD’ye geçelim. 74-8 bir sonraki CD, C16 yine hiçbir ibare söz konusu değil.<br />

Burada da yine Savcılığa teslim edildiği esnada Savcılık tarafından CD’nin<br />

numaralandırılmış olduğunu görüyorsunuz. Bir sonraki CD’ye geçelim. C17 bunun<br />

üzerinde de yine Savcılığın <strong>ve</strong>rmiş olduğu numaradan başka hiçbir numaranın<br />

olmadığını görüyorsunuz. Bir sonraki CD’ye geçelim. CD no 74-4 bir sonraki CD’ye<br />

geçelim. CD no 83. Sayın Başkan, Değerli Heyet bu CD’leri teker teker<br />

incelediğinizde bunların üzerinde yani içerisinde suç isnadı bulunmayan CD’lerin<br />

üzerinde, bu CD’leri hazırlamış olan yani yasal dokümanları hazırlamış olan kişilerin<br />

<strong>ve</strong>rmiş olduğu CD numaralarının olduğunu görüyorsunuz. Ancak araya sıkıştırılmış<br />

olan 11, 16 <strong>ve</strong> 17 numaralı CD’lerin üzerinde Erkani Bulut <strong>ve</strong> Melek Üçtepe<br />

tarafından kabul edilmeyen CD’lerin üzerinde buna benzer numaralandırmaların<br />

olmadığını görüyorsunuz. Ve onların ifadelerini incelediğinizde bu CD’lerin üzerindeki<br />

el yazılarının kendilerine ait olmadığını söylüyorlar <strong>ve</strong> bu CD’leri de kendilerinin<br />

hazırlamamış olduğunu söylüyorlar. Şimdi Sayın Başkan, Değerli Heyet bu ön bilgiyi<br />

size <strong>ve</strong>rdikten sonra bu dikkatlerden kaçan bir husustu fakat bence bu olayın mihenk<br />

taşını oluşturan konulardan bir tanesini oluşturuyoruz. Şimdi daha önce<br />

Mahkemenize sundum. Burada 2 tane elimde bilirkişi raporu var. Bunu daha sonra<br />

bir görsel sunum sadece 2 dakikalık bir görsel halinde size getireceğim. Bunlardan<br />

bir tanesi Amerikalı bir adli analiz uzmanı tarafından hazırlanmış olan bir rapor.<br />

Rapor adli tıp laboratuar raporu olarak geçiyor. Adli tıp laboratuar raporunda biz bunu<br />

nasıl aldık Bunu şu şekilde aldık. Mahkemenizden biliyorsunuz CD’lerin<br />

fotoğraflarını yakından çekilmiş fotoğraflarını seri numaraları görülecek şekilde<br />

istemiştik. Bunu istememizdeki sebep ise gerek Taraf gazetesinde gerekse Zaman<br />

gazetesinde bize bu konuda çok yardımcı oldular o yüzden onlara da teşekkür<br />

etmem lazım aslında. Bu el yazılarının mü<strong>ve</strong>kkilimize mü<strong>ve</strong>kkilimiz Süha Tanyeri’ye<br />

ait olduğu yönünde birtakım değerlendirmeler çıkmıştı. Hatta bir adım daha ileriye<br />

götürülmüştü bu haberlerde <strong>ve</strong> bu el yazılarının bir bilirkişiye incelettirilmesi ki<br />

kendisini Savcı yerine koyuyor buradaki tabi yazar. Taraf gazetesi yazarı bir bilirkişiye<br />

incelettirilmesi <strong>ve</strong> bu el yazılarının mü<strong>ve</strong>kkilim Süha Tanyeri’nin 26 <strong>ve</strong> 66 klasörler<br />

içerisindeki el yazıları ile birebir uyumluluk arz ettiği, benzerlik gösterdiği, bunun<br />

Süha Tanyeri’ye ait olma ihtimalinin çok yüksek olduğu noktasında Taraf gazetesinde<br />

<strong>ve</strong> Zaman gazetesinde bazı haberler yayınlanmıştı. Bunun üzerine bizim elimizde


olamayan yani savunma makamının elinde olamayan ancak İddia Makamının,<br />

Mahkemenizin, Taraf gazetesinin, Zaman gazetesinin <strong>ve</strong> bilumum gazetelerin <strong>ve</strong><br />

yayın organlarının elinde olan bu CD’lerin fotoğraflarını Mahkemenizden talep<br />

etmiştik <strong>ve</strong> Mahkemeniz de bu CD’lerin fotoğraflarını tarafımıza <strong>ve</strong>rmişti. Bu<br />

fotoğraflar bizim elimize geçtiği andan itibaren bizim mukayeseye esas 2 tane el<br />

yazısı örneğimiz oluştu. Bunlardan bir tanesi CD’lerin üzerindeki el yazısı örnekleri<br />

idi. Diğeri ise ek klasörlerin yani 26. <strong>ve</strong> 66. delil klasörünün içerisinde yer alan<br />

mü<strong>ve</strong>kkilimizin mü<strong>ve</strong>kkilimiz Süha Tanyeri’ye ait el yazısı örnekleri idi. Ama burada<br />

can alıcı bir nokta var. Can alıcı nokta da şu; mü<strong>ve</strong>kkilimizin el yazısı örnekleri yani<br />

26 <strong>ve</strong> 66. klasörler içerisindeki not defterindeki örnekler Mehmet Baransu’nun<br />

CD’lerle beraber teslim etmiş olduğu dokümanlardır. Bir başka ifade ile biraz sonra<br />

açıklayacağım bilirkişi raporları ekseninde söz konusu el yazı örneklerinden birebir<br />

yararlanmak daha doğru bir ifade ile bunları bilgisayar ortamına aktarmak <strong>ve</strong><br />

kopyalamak suretiyle bu CD’lerin üzerine geçirilmiştir. Bunu kim söylüyor bunu ben<br />

söylemiyorum. Bunu 2 tane adli analiz uzmanı söylüyor. Bunlardan 1.’si Amerika<br />

Birleşik Devletlerinde olan Grand Siperi adli grafoloji uzmanı Siperi ne diyor;<br />

Kendisine bu el yazısı örneklerini gönderdik <strong>ve</strong> Mahkemenizden almış olduğumuz<br />

fotoğrafları gönderdik CD’lerin fotoğraflarını. Ve kendisi şu değerlendirmelerde<br />

bulundu diyor ki; Or. K. Na <strong>ve</strong> K özel bileşik imajlarından bir imza makinesinde<br />

kullanılmak üzere bir şablon oluşturulmuştur diyor. Ve şablonun dış çizgisini izlemek<br />

üzere bir imza makinesi kullanılmış <strong>ve</strong>sikalar raporda Q1 <strong>ve</strong> Q2 olarak adlandırılan<br />

11 numaralı CD <strong>ve</strong> 17 numaralı CD’dir. Q1 <strong>ve</strong> Q2’deki OR Komutanına <strong>ve</strong> K ÖZEL<br />

kayıtları oluşturulmuştur, değerlendirilmesini yapıyor. Ve <strong>ve</strong>sikalar Q1 <strong>ve</strong> Q2<br />

<strong>ve</strong>sikalar dediği 26 <strong>ve</strong> 66. klasörler içerisindeki mü<strong>ve</strong>kkilimizin el yazısı örnekleridir.<br />

Q1 <strong>ve</strong> Q2 11 <strong>ve</strong> 17 nolu CD’lerdeki incelemeye konu olan yazılar mekanik olarak<br />

üretilmiş, yazılarda görülen nitelik <strong>ve</strong> özellikleri taşımaktadır şeklinde bir<br />

değerlendirmede bulunuyor. Ve bilirkişi ekliyor diyor ki; eğer diyor bu rapor sizin için<br />

yeterli değilse bana 6 hafta öncesinden izin <strong>ve</strong>rin, haber <strong>ve</strong>rin bende geleyim <strong>ve</strong> bunu<br />

sizin huzurunuzda açıklayayım diyor. Efendim biz biliyoruz ki bilirkişilik müessesesi<br />

Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenmiş olan bir müessesedir. Ve almış<br />

olduğumuz bu raporda Ceza Muhakemesi Kanununun 67. maddesinin 6. fıkrası<br />

uyarınca alınmış olan bir rapordur. Ancak bir raporun bir bilirkişi raporu haline<br />

gelebilmesi için o kişinin aynı zamanda İstanbul Adalet Komisyonuna kayıtlı bir<br />

bilirkişi olması gerekir. Bu almış olduğumuz rapor uluslararası bir boyutta bir<br />

rapordur. O yüzden dünyanın her yerinde geçerliliği vardır. Ancak Mahkemeniz<br />

tarafından bu konunun daha ciddi bir şekilde ele alınabilmesi açısından birde İstanbul<br />

Adli Yargı Adalet Komisyonu bilirkişi listesine kayıtlı yeminli bilirkişi olan Yardımcı<br />

Doçent Doktor Jale Bafra’dan da bir bilirkişi raporu aldık. Kendisi İstanbul Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

Adli Tıp Enstitüsü’nde öğretim üyesidir <strong>ve</strong> imza inceleme kürsüsünü kuran kişidir.<br />

Daha önce buna benzer birçok raporları bulunmaktadır. Hatta biraz önce bahsetmiş<br />

olduğum Taraf gazetesi, Star gazetesi <strong>ve</strong> Zaman gazetesi gibi gazeteler bu kişinin<br />

hazırlamış olduğu raporlara referans yaparak haberler yayınlamışlardır. Peki, ne<br />

diyor Yardımcı Doçent Doktor Jale Bafra Türkçeye daha uygun bir tabirle ifade<br />

ediyoruz. Diyor ki; yapmış olduğumuz incelemeler sonucunda yapmış olduğumuz<br />

incelemeler sonucunda C11 <strong>ve</strong> C17 nolu CD görüntüleri üzerindeki OR K NA <strong>ve</strong> K<br />

ÖZEL yazılarının 1502, 1503 <strong>ve</strong> 1510 numaralı yazı örneklerindeki müşterek harf <strong>ve</strong><br />

harf kombinasyonlarından bazıları ile tam bir uyumluluk gösterdiğini ifade ediyor.<br />

Peki, ne diyor devamında Yazı <strong>ve</strong> imzalardaki tam şekilsel uygunluğun kopya ya da<br />

nakil bulgusu olarak değerlendirilmesi gerekmektedir diyor. Yani daha doğru bir ifade<br />

ile Jale Bafra şunun altını çizerek ifade ediyor. 26 <strong>ve</strong> 66. klasörler içerisinde yer alan


<strong>ve</strong> Savcılık Makamı tarafından 1502, 1503 <strong>ve</strong> 1510 numaraları ile numaralandırılmış<br />

olan sayfalardan, çeşitli harfler bilgisayar ortamına taranarak aktarılmış <strong>ve</strong> taranarak<br />

aktarılmış olan bu harfler daha sonra bir imza makinesi kullanılmak suretiyle CD’lerin<br />

üzerine yazılmıştır diyor. Peki, Sayın Başkan.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Kesin bir ifade mi kullanılıyorlar Olabilir mi diyorlar Ben<br />

öyle hatırlıyorum.”<br />

Bir kısım sanıklar müdafii Av. Hüseyin Ersöz:"Sayın Başkan dosyanız<br />

kapsamındaki bakın mesela şöyle.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Siz onu sunmuştunuz da ben okuduğumu son kesin ifade<br />

değil de olabilir şeklinde.”<br />

Bir kısım sanıklar müdafii Av. Hüseyin Ersöz:"Tamam hemen hemen<br />

okuyayım mı hemen bu raporu sunacağım efendim şimdi size.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Tamam.”<br />

Bir kısım sanıklar müdafii Av. Hüseyin Ersöz:"Okuyorum. 2. maddeden.”<br />

Mahkeme Başkanı:”17’sinde <strong>ve</strong>rdiğiniz rapordan öyle hatırlıyorum yanlış<br />

hatırlamıyorsam.”<br />

Bir kısım sanıklar müdafii Av. Hüseyin Ersöz:"Yazı <strong>ve</strong> imzalardaki tam şekilsel<br />

uygunluğun, yazı <strong>ve</strong> imzalardaki tam şekilsel uygunluğun kopya ya da nakil bulgusu<br />

olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. İnceleme konusu yazıların CD ön yüzü<br />

üzerinde mavi mürekkepli bir kalemle oluşturulduğu görülmektedir. Bu nedenle kopya<br />

ya da nakilden ziyade otomatik yazı ya da imza oluşturmaya uygun bir vasıta ya da<br />

aygıtla oluşturuldukları düşünülmelidir. Bunun için yazılardan çeşitli harflerin seçilerek<br />

birleştirilmesi <strong>ve</strong> istenilen yazının bu suretle oluşturulmasından sonra yukarıda<br />

belirtilen makinelerden birinin hafızasına alınıp mürekkepli kalemle kopya edilmesi<br />

tekniği kullanılmış olabilir diyor.“<br />

Mahkeme Başkanı:”Bende öyle hatırlıyorum.”<br />

Bir kısım sanıklar müdafii Av. Hüseyin Ersöz:"Yalnız ekspertiz raporların<br />

hepsinde böyle der Sayın Başkan.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Yok, yok kesin.”<br />

Bir kısım sanıklar müdafii Av. Hüseyin Ersöz:"Ve belgenin üzerinden yani<br />

gerçek belgelerin üzerinden yapılmış olan inceleme her zaman esas alınır.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Biliyorum, biliyorum kriminal raporları da öyle geçer.”<br />

Bir kısım sanıklar müdafii Av. Hüseyin Ersöz:"O yüzden bu talep konuşmamın<br />

sonucunda aslında birde talepte bulunacağım sizden maddi gerçeğin ortaya<br />

çıkartılması noktasında.”<br />

Mahkeme Başkanı:”Tabi buyurun. Devam edin.”<br />

Bir kısım sanıklar müdafii Av. Hüseyin Ersöz:"Sayın Başkan CNC ile yazma<br />

alttaki onun altındaki CNC, CD üzerine CNC ile yazma alttaki klasör yukarı çıkın, e<strong>ve</strong>t<br />

onu aç. Şimdi Sayın Başkan bir açabilirsin 11 nolu CD’yi e<strong>ve</strong>t şimdi size 2 tane video<br />

göstereceğim Sayın Başkan. Bu 2 tane video aslında bilirkişinin oynayabilir. Video<br />

devam etsin. Bu 2 tane video 11 nolu CD ile 17 nolu CD’nin nasıl oluşturulmuş<br />

oldukları noktasında referans olması <strong>ve</strong> size uygulamalı olarak anlatılması<br />

amacıylanmış olan 2 tane videodur. Biraz önce de ifade ettiğim gibi gerek Siperi<br />

gerekse Bafra 26 <strong>ve</strong> 66. Klasörler içerisinde yer alan, şu anda yazıyor galiba değil<br />

mi Tamam. Net göremiyorum ama bu ekranda bir problem var galiba yalnız.<br />

Tamam, tamam bu videoyu tekrar başlatabilir misiniz Şimdi e<strong>ve</strong>t şimdi kalem<br />

yaklaşıyor. Sayın Başkan, Değerli Heyet. Dikkatinizi ekrana celp etmek istiyorum.<br />

Burada ne yaptık Burada aslında çok basit bir uygulama yaptık. Burada şu anda<br />

elimde tutmuş olduğum <strong>ve</strong> biraz sonra Mahkemenize arz edeceğim 2 tane CD<br />

yarattık <strong>ve</strong> bu CD’ler bizzat iki bilirkişinin Siperi <strong>ve</strong> Bafra’nın raporlarında belirtildiği


şekli ile yani mü<strong>ve</strong>kkilimiz Süha Tanyeri’nin 26 <strong>ve</strong> 66. klasörler içerisindeki el yazısı<br />

örneklerinin 1502, 1503, <strong>ve</strong> 1510. sayfalardaki kelimelerin içerisinden seçilerek<br />

alınmıştır. Bu dokümanlar teker teker incelenmiştir. Bu dokümanların hepsi her iki<br />

bilirkişiye de <strong>ve</strong>rilmiştir, gönderilmiştir CD fotoğrafları ile beraber <strong>ve</strong> bunun<br />

neticesinde oluşturulmuştur. Şu anda görmüş olduğunuz görüntüler 11 bittikten sonra<br />

17’yide şey yapabiliriz açabiliriz. Bu el yazısı örneklerinin taranmak suretiyle kaliteli<br />

bir tarayıcı ile taranmak suretiyle, bilgisayar ortamına aktarıldığı <strong>ve</strong> bilgisayar<br />

ortamına aktarıldıktan sonra da bunlar üzerinde çeşitli oynamalar yapıldığını yani<br />

büyültüldüğünü <strong>ve</strong> küçültüldüğünü, arkasından da bunların CD’lerin üzerine bir imza<br />

makinesi ile atılmış olduğunu bize gösteriyor, uygulamalı olarak. Bunun mümkün<br />

olduğunu gösteriyor. Ben bu her 2 CD’yi de Mahkemenize arz ediyorum. Bunların<br />

içerisinde yine size göstermiş olduğum videolar var, bilirkişi raporları var. Bunları da<br />

incelemenizi talep ediyorum. Ve Bafra raporunda şöyle bir değerlendirme yapıyor.<br />

Diyor ki; aslında bu sizin sormuş olduğunuz soruya da ışık tutacak olan bir<br />

değerlendirme diyor ki; bir yazının, bir imzanın, bir harfin hatta bir çizginin bir diğeri ile<br />

tam olarak üst üste oturacak kadar benzemesi ne olağan ne de mümkündür. Bu<br />

konudaki genel geçerli kural üst üste çakışan yazı <strong>ve</strong> imzaların birinin diğerinden<br />

alıntı olduğudur. Sayın Başkan benimde size sunmuş olduğum CD’lerle birlikte artık 2<br />

tane 11 nolu CD’miz 2 tane 17 nolu CD’miz var. Bu çerçe<strong>ve</strong>de bunların her ikisini yan<br />

yana getirip karşılaştırdığınızda aradaki benzerlikleri çok kolay bir şekilde<br />

görebileceksiniz <strong>ve</strong> bunun biraz önce ifade ettiğimiz CD’lerin içerisindeki zaman<br />

çelişkileri yanında, fiziksel anlamda da bir sahteciliğe işaret etmiş olduğunu kolaylıkla<br />

değerlendire bileceğinizi düşünüyorum. Sayın Başkan 17 Haziran 2011 tarihli<br />

dilekçemde bu CD’leri <strong>ve</strong> bilirkişi raporlarını konu etmek suretiyle Mahkemenizden<br />

mü<strong>ve</strong>kkillerimin tahliyesini talep etmiştim. Bugün Sayın Köylü’nün <strong>ve</strong> Sayın<br />

Başbuğ’un yapmış olduğu açıklamalar gerekse meslektaşlarımın yapmış olduğu<br />

açıklamalar <strong>ve</strong> sunmuş oldukları ifadeler Uzun’un <strong>ve</strong> Oktay’ın ifadeleri, maddi<br />

gerçeğe artık tam anlamıyla ulaştığımızı, çok ciddi bir sahtecilik çetesi ile bir dijital<br />

terörle karşı karşıya olduğumuz bize göstermektedir. Bu noktada şu aşamada<br />

Mahkemenizin Anayasanın 34. maddesi çerçe<strong>ve</strong>sinde Sayın Başkan, Değerli Heyet.<br />

Ceza Muhakemesi kanunu demiyorum. Anayasanın 34. maddesi çerçe<strong>ve</strong>sinde bir<br />

karar <strong>ve</strong>rmesi gerekmektedir. Anayasanın 34. maddesi Ceza Muhakemesi<br />

Kanununun üstündedir <strong>ve</strong> Mahkemenizin bu denetimi i<strong>ve</strong>dilikle yapması<br />

gerekmektedir. 34. madde kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular delil olarak<br />

kabul edilemez demektedir. Mahkemenizin Ceza Muhakemesi Kanununa sığınarak<br />

bu değerlendirmeden çekinmesi, kaçması mümkün değildir. Anayasanın amir hükmü<br />

ortadayken, Mahkemenizin i<strong>ve</strong>dilikle bu dokümanların hukuka uygunluğu noktasında<br />

bu sahte delillerin hukuka uygunluğu noktasında bir denetim yapması gerekmektedir.<br />

Bu konuda i<strong>ve</strong>dilikle bir karar <strong>ve</strong>rmesi gerekmektedir. Zira bu karar <strong>ve</strong>rilmeksizin<br />

şuanda huzurunuzda bulunan kişilerin özgürlüklerinin kısıtlanması ciddi bir anlamda<br />

Anayasa ihlali ciddi bir anlamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ihlali <strong>ve</strong> ciddi bir<br />

anlamda da Ceza Muhakemeleri Kanunu ihlalidir. Mahkemenizin Anayasanın 34.<br />

maddesi yanında Ceza Muhakemesi Kanununun 34. maddesinin göndermesi ile 230.<br />

maddesi çerçe<strong>ve</strong>sinde <strong>ve</strong> tutukluluk durumlarının incelenmesi kararlarında bu hukuka<br />

uygunluk denetimini i<strong>ve</strong>dilikle yapması <strong>ve</strong> öncelikle yapması gerekmektedir. Bu<br />

noktada maddi gerçeğin ortaya çıktığı düşünmekteyiz. Ancak mü<strong>ve</strong>kkillerimiz yarın<br />

<strong>ve</strong>receğiniz tutukluluk incelemeden sonra, tutukluluk kararından sonra, serbest<br />

bırakılsa dahi bizler bu sahtecilik çetesinin ortaya çıkartılması için çalışmaya devam<br />

edeceğiz. Bu sebepten sizden 2 tane talebim var. Bunlardan 1.’si bu CD’lerin iç<br />

kısımlarının da fotoğraflarının çekilmek suretiyle tarafımıza <strong>ve</strong>rilmesini istemiştik.


Bunun şöyle bir nedeni var TDK firması ile konuştuğumuzda TDK firması bu CD’lerin<br />

iç kısımlarının fotoğraflarının çekilerek taraflarına gönderilmesi halinde bunların hangi<br />

tarihte üretilmiş oldukları noktasında da bir değerlendirmede buluna bileceklerini bize<br />

söylemiştir. Bu sebepten bu CD’lerin içi kısımlarının yani renkli kısımlarının da<br />

tarafımıza <strong>ve</strong>rilmesi bu noktada önem taşımaktadır. talebim 1. talebim budur. 2.’si ise<br />

Sayın Köylü’nün <strong>ve</strong> Sayın Başbuğ’un altını bugün ısrarla çizdikleri, bizim de bundan<br />

önceki savunmalarımızda ısrarla belirttiğimiz <strong>ve</strong> sizden talepte bulunduğumuz,<br />

sizlerin daha önce taleplerimize karşılık olarak bu CD’lerin içerisinde gizli, devlet<br />

gü<strong>ve</strong>nliğini ilgilendiren bir takım özel kişilerin bilgilerini içeren bir takım bilgiler<br />

olduğundan bahisle <strong>ve</strong>rmeyi reddettiği. Ancak daha sonra kopyalarını istediğimizde<br />

<strong>ve</strong>rdiği doğal olarak da daha önce <strong>ve</strong>rmiş olduğu bu kararın ortadan kalktığını göz<br />

önüne aldığınızda bu durumda dosya kapsamındaki imajların da yine mü<strong>ve</strong>kkillerimiz<br />

yarın serbest kaldıktan sonraki talebimiz budur <strong>ve</strong> Mahkemenizin vicdanen <strong>ve</strong><br />

hukuken buna karar <strong>ve</strong>rmesi gerekmektedir. Bundan sonraki aşamalarda da bu<br />

imajların tarafımıza <strong>ve</strong>rilerek bu sahteciliği yapan kişilerin ortaya çıkartılması<br />

noktasında da Mahkemenize yardımcı olmak istiyoruz. 1. talebim CD’lerin iç<br />

kısımlarının fotoğraflarının tarafımıza <strong>ve</strong>rilmesi, 2. talebimiz ise dosya içerisindeki<br />

imajların tarafımıza <strong>ve</strong>rilmesidir. Arz ediyorum.”<br />

Sanık Halil İbrahim Fırtına müdafii Av. Kazım Yiğit Akalın:"Efendim bende<br />

Hüseyin arkadaşımızın bitirdiği noktadan devam edip bu CD’ler üzerindeki yazıların<br />

neden Süha Tanyeri’ye ait olmadığı <strong>ve</strong> bir makine ile yazılmış olacağı kesin kesin<br />

olarak bir makine ile yazılmış olacağını ortaya koymaya çalışacağız. Şimdi bu<br />

özellikle bunu gündüz Cengiz Sayın Cengiz Köylü’de izah etmeye çalışmıştı.<br />

Buradaki CD’ler üzerindeki kalem oynamaları çok açık bir şekilde şu anda önünüzde<br />

sizin daha yakındır. Daha rahat görüyorsunuzdur. O mürekkep tortusu dediğimiz bu<br />

bu tür kalemlerdeki mürekkep tortusu dediğimiz hep normalde sonda olması gereken<br />

başlangıçtadır. Harflerin yazıldığı noktanın başlangıçlarındadır. Buraya kadar her şey<br />

normal, yani olabilir dedik. Hani Süha Tanyeri’nin bir el yazısı stilidir baştan<br />

bastırarak başlar onun için o tortu başındadır diye düşündük. Tek kafamı kurcalayan<br />

şuradaki R harfiydi. Her şeyi kabul edebiliriz ama o R harfinin gördüğünüz üzere R<br />

harfi sağdan yukarıdan başlamış şekilde aşağı geliyor. Tortu sağa yukarıda çünkü<br />

yani anlayacağımız gibi sağda yukardan başlayıp aşağıya getirerek R harfini<br />

oluşturmuş. Hayır normalde aşağıdan yukarıya olmalı. Ama burada sağdan yukardan<br />

başlayıp aşağıya götürüyor. Sağdan aşağıya başlayıp yukarıya götürüyor aşağı<br />

indiriyor. Bunu dedik hadi gene bir Süha Tanyeri’nin bir yazı stilidir gene sağdan<br />

yukarıdan başlamıştır ama ben yazıhanedeki bütün arkadaşlara denettim. Herkes<br />

başladı herkes aşağıdan yukarıya götürürken, burada yukarıdan aşağıya iniyor. Ama<br />

genede Süha Tanyeri acaba öyle yapmış olabilir mi diye düşündüm Bu sefer delil<br />

CD’lerini açtım. 26. Klasörde Süha Tanyeri’nin el yazısı örnekleri 319. Dizide,<br />

göreceğiniz üzere burada R sol taraftan bağımsız <strong>ve</strong> aşağıdan başlayıp yukarı<br />

götürüp M ile birleştiriyor. Öngörmeyen kelimesindeki R. Aşağıda da sınırlı gene sol<br />

aşağıdan bağımsız, aşağıdan başlayıp L ile birleştiriyor. Yani, başka bir ifade ile<br />

Süha Tanyeri R’leri sağa yukarıdan aşağı doğru yazmıyor. Sol aşağıdan yukarı doğru<br />

yazıyor. Herkesin yaptığı gibi. Sizinde, benimde ilkokulda öğrendiğimiz şekilde. Peki<br />

ne bunu yukardan aşağıya yapıyor. Kim demiyorum. Ne Çünkü bir insanın bunu<br />

böyle yapması mümkün değil. Ancak bir makine yukarıdan aşağıya doğru R’yi<br />

yazacak. Burada O’dan sonra R’ye geleceği zamanı çok dikkatli izlemenizi istiyorum.<br />

Bu makine, bizimde iddia ettiğimiz bunlar makine ile yazılmıştır.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Ona az önce baktık. Orada yazılış şekline de dikkat ettim<br />

yani. Tekrar göstereceksiniz.”


Sanık Halil İbrahim Fırtına müdafii Av. Kazım Yiğit Akalın:"Bir daha hani, belki<br />

oraya atlamışsınızdır.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Yok. Onu özellikle dikkat ettim yani nasıl yazdığını.”<br />

Sanık Halil İbrahim Fırtına müdafii Av. Kazım Yiğit Akalın:"O’yu yazacak şimdi,<br />

sonra R’ye gidecek. R’ye nereden başladığını lütfen efendim. Hop. Sağ yukarıdan<br />

aşağıya doğru getiriyor. Ne o da olabilir, o da olabilir. Ama R imkansız R’nin örnekleri<br />

de var. Göreceğiniz üzere, gördüğünüz üzere daha doğrusu, sadece makine sağ<br />

yukarıdan aşağıya götürüyor. Süha Tanyeri’nin el yazısı değil. Bütün anlatmak<br />

istediklerim bu kadardı, teşekkür ederim.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Bir poşet dosya getirir misiniz, bana”<br />

Sanık Ali Aydın müdafii Av. Oğuzhan Aydın:“Tutuklu sanık mü<strong>ve</strong>kkilim Ali<br />

Aydın’ın bihakkın olmazsa CMK madde 109’daki Adli kontrol tedbirlerinin<br />

uygulanması koşuluyla, tutuksuz yargılanmak üzere tahliyesini talep ediyorum.”<br />

Bir kısım sanıklar müdafii Av İlkay Sezer:“Sayın Başkanım, Sayın Heyet<br />

özellikle bugün yapılan açıklamalar çerçe<strong>ve</strong>sinde CD imajlarının, en baştan beri<br />

istiyorduk, ilk duruşmadan itibaren kabul edilmiyordu. Mahkemenin ara, bu ara<br />

karardan dönerek imajların özellikle tarafımıza başka denetimler yaparak<br />

Mahkemeye sunmak üzere <strong>ve</strong>rilmesi konusunda bir karar <strong>ve</strong>rmesini talep ediyorum.<br />

Sorguları yapılan mü<strong>ve</strong>kkillerim Ayhan Taş, Nejat Bek, Salim Erkal Bektaş, Nurettin<br />

Işık, Hasan Nurgören, Behçet Alper Güney <strong>ve</strong> henüz sorgusu yapılmamış mü<strong>ve</strong>kkilim<br />

Memiş Yüksel Yalçının bihakkın tahliyesine karar <strong>ve</strong>rilmesini talep ediyorum.”<br />

Sanık Mehmet Alper Şengezer müdafii Av. Haldun Kepez:“Geçen hafta Cuma<br />

günü bizde sorgu sonrasında savunmamızı yapmıştık. Orada ayrıntılı olarak<br />

taleplerimizi <strong>ve</strong> savunmalarımızı sunmuştum. Dolayısıyla onları tekrarlamakla<br />

yetiniyorum. Mü<strong>ve</strong>kkilimin yurtdışında görevli olduğu hususu da gözetilerek bihakkın<br />

tahliyesine karar <strong>ve</strong>rilmesini arz ediyorum.”<br />

Sanık Engin Alan müdafii Av. Ayhan Nacak:“Sayın Heyetinize 21.06.2011<br />

tarihinde dilekçemizi <strong>ve</strong>rmiştik. Tahliye dilekçemizi, Sayın Heyetiniz tahmin ediyorum<br />

bu dilekçemizi inceliyor. Bu dilekçemiz muhtevası çerçe<strong>ve</strong>sinde, mü<strong>ve</strong>kkilim<br />

millet<strong>ve</strong>kili olduğunda <strong>ve</strong> dosyada da herhangi bir suç isnadına rastlanılmadığından<br />

dolayı, bihakkın tahliyesine karar <strong>ve</strong>rilmesini talep ediyorum. Ve ayrıca diyorum, <strong>ve</strong><br />

ayrıca diyorum. Burada yargılanan bütün subay <strong>ve</strong> astsubay arkadaşlarımın, Allah’ım<br />

<strong>ve</strong> Kuran’ım üzerine yemin ediyorum ki, hiçbir suçları yoktur. Bir iftiraya kurban<br />

gitmişlerdir. Bunu Sayın Mahkemenizin özellikle değerlendirmesini istiyorum. Bu<br />

kadar efendim.”<br />

Sanık Kubilay Aktaş müdafii Av. Naci Gürkan:“Mü<strong>ve</strong>kkilim soruşturmanın<br />

başından itibaren birkaç kere tutuklandı, tahliye oldu <strong>ve</strong> bu safhalar boyunca<br />

müteaddit defalar sayfalarca gerekçeleriyle tahliye taleplerinde bulunurken,<br />

savunmaya da girerek çok teferruatlı açıklamalarda bulunduk <strong>ve</strong> tahliyesini talep<br />

ettik. Bu aşamada hem sabırları zorlamamak hem savunma sınırlarını zorlamamak<br />

adına gerekçelerden bahsetmiyorum. Tamamen haksız olan tutuklama durumuna<br />

son <strong>ve</strong>rilerek tahliyesine karar <strong>ve</strong>rilmesini talep ediyorum.”<br />

Bir kısım sanıklar müdafii Şule Nazlıoğlu Erol:“Ben mü<strong>ve</strong>kkillerimle ilgili tahliye<br />

dilekçesini Sayın Mahkemenize sundum. Arkadaşlarım, işin gerçeğini burada<br />

defalarca <strong>ve</strong> sanıklar sizlere anlattılar <strong>ve</strong> hatta sanıklar öyle oldu ki, artık bir<br />

bilirkişiden öte bilgilere sahip oldukları için, iyi donanımlı insanlar çünkü, teknik<br />

anlamda sahteciliği ispatlamak için de size burada gösterdiler. Bir belgenin ki, belge<br />

bile değil bu dijital <strong>ve</strong>rinin içeriğindeki bilgilerden bir tanesi bile sahte ise o zaten<br />

sahte demektir. Bu kadar çırpınmaya rağmen, bu kadar sahte bilgi <strong>ve</strong> belgeler<br />

ortalarda saçılmışken, Sayın Başkanın bilirkişi raporunu olabilir, dedi. Cümlesi beni


hayal kırıklığına uğratmadı. E<strong>ve</strong>t, bir tahliye dilekçesi <strong>ve</strong>rdim. Arife tarif gerekmez<br />

diyorum. Bu kadar söyleyeceklerim.”<br />

Sanık Ali Deniz Kutluk <strong>ve</strong> Mustafa Aydın Gürül müdafii Av. Ayşe Gül<br />

Hanyaloğlu:“Sayın Başkanım, yarın sorgulara devam edilecekse benim mü<strong>ve</strong>kkilimin<br />

sırası gelmiştir. O nedenle yarın taleplerimi belirteceğim. Her ihtimale binaen eğer<br />

yarın bize sıra gelmezse tahliyesini talep ediyorum, her iki mü<strong>ve</strong>kkilimin de.”<br />

Mahkeme başkanı:“İsminizi söylemiş miydiniz, az önce Avukat Hanım.”<br />

Bir kısım sanıklar müdafii Şule Nazlıoğlu Erol:“Avukat Şule Nazlıoğlu Erol,<br />

mü<strong>ve</strong>kkilim Mustafa Yuvanç hasta olduğu için katılamamıştı. Sırası geçmişti. Sorgu<br />

sırasında o duruşmaya katıldı. Yarın büyük bir ihtimalle herhalde onun sorgusunu<br />

yapacaksınız, hatırlatmak istedim.”<br />

Sanık Ali Deniz Kutlu müdafii Av. Selçuk Ömer Baş:“Bende Sayın<br />

Hanyaloğlu’nun görüşlerine katılıyorum. Mü<strong>ve</strong>kkilin tahliyesini talep ediyorum.”<br />

Sanık Ahmet Yavuz müdafii Selim Yavuz:“Biz yazılı tahliye dilekçemizi<br />

<strong>ve</strong>rmiştik, onu tekrar ediyoruz <strong>ve</strong> tahliyesini talep ediyoruz mü<strong>ve</strong>kkilimizin.”<br />

Bir kısım sanıklar müdafii Av. Erhan Tokatlı:“Sayın Başkanım, hukuka aykırı<br />

olan bu tutuklama kararından Sayın Mahkemenizin rucu ederek, mü<strong>ve</strong>kkillerimin<br />

tahliyesine karar <strong>ve</strong>rilmesini talep ediyorum. Namık Koç adına <strong>ve</strong>rdiğim dilekçenin<br />

ekinde de, Kara Kuv<strong>ve</strong>tleri Komutanlığından temin <strong>ve</strong> talep ettiğimiz 13 Haziran 2011<br />

tarihli bir resmi yazı söz konusu, onun üstünde ben gerekli açıklamaları yaptığım için<br />

şuan zaman almamak adına teferruatına girmiyorum efendim. Bunu da kayda<br />

geçmesi açısından ifade ediyorum.”<br />

Sanık Yusuf Ziya Toker <strong>ve</strong> Mustafa Çalış müdafii Av. Yahya Koç:“Yüce<br />

Mahkemenin Sayın Heyeti, mü<strong>ve</strong>kkil sanıklardan Mustafa Çalış, kendi savunmalarını<br />

yapmıştı. Daha önce de ayrıntılı savunmaları alınmıştı. Onun o savunmaları<br />

doğrultusunda, Yusuf Ziya Toker’in de daha önce yazılı birçok defalar sunmuş<br />

olduğumuz savunmalar doğrultusunda mü<strong>ve</strong>kkillerimin bihakkın tahliyesine karar<br />

<strong>ve</strong>rilmesini talep ediyorum.”<br />

Sanık Nuri Ali Karababa müdafii Av. Hatice Özgün Duman:“Benim<br />

mü<strong>ve</strong>kkilimin de ifadesi alınmıştır. Hakkında herhangi bir delilde bulunmamaktadır.<br />

Dosya kül halinde de, cüz halinde de incelense bulunamayacaktır. Ben bihakkın<br />

tahliyesini talep ediyorum. Ayrıca yazılı savunmalarımızı da aynen tekrar ediyorum.”<br />

Bir kısım sanıklar müdafii Av. Hakan Tunçkol:“Bizde yarın sorguda sıra<br />

gelebileceği için çok kısa olarak bir helalleşmeden bahsedilebilmesi için, öncelikle<br />

tutuklu sanıkların tahliye olması, bu yargılama <strong>ve</strong> tutuklama nedeniyle rütbe<br />

alamamam, terfi alamamalarımdan dolayı Meclis tarafından da hemen bir yasal<br />

düzenlemenin yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Arz ederim.”<br />

Mahkeme Başkanı:“İsminizi belirtir misiniz”<br />

Bir kısım sanıklar müdafii Av. Hakan Tunçkol:“Avukat Hakan Tunçkol.”<br />

Mahkeme Başkanı:“E<strong>ve</strong>t, buyurun.”<br />

Sanık Lütfi Sançar, Taner Balkış, Mustafa Karasabun müdafii Av. Yakup<br />

Akyüz:“Sayın Başkan, dava hakkında şuana kadar yapılması gereken <strong>ve</strong> davayla<br />

ilgili konuşulması gereken her şey konuşuldu. Öyle zannediyorum ki bu<br />

konuşulanların ışığı altında sizde ilk günkü katı tutumunuzu değiştirmişsinizdir.<br />

Haksız <strong>ve</strong> hukuka aykırı olan bu tutuklamaların kaldırılmasını, savunma hakkımız<br />

geldiği zamanda esas hakkında, savunma hakkımızı kullanacağımızı beyan<br />

ediyorum. Mü<strong>ve</strong>kkillerim <strong>ve</strong> tüm sanıkların bihakkın tahliyesine <strong>ve</strong> beraatlarına karar<br />

<strong>ve</strong>rilmesini saygılarımla diliyorum.”<br />

Sanık Bülent Tunçay müdafii Av. Cengiz Erdoğan:“Sayın Başkanım bende<br />

mü<strong>ve</strong>kkilimin tahliyesine dair karar <strong>ve</strong>rilmesini talep ediyorum. Bu husustaki önceki


dilekçelerimizin de dikkate alınmasını arz ediyorum. Yazılı olarak da zaten<br />

taleplerimize, tahliye taleplerimizle ilgili şey, dileklerimizi yazılı olarak arz ettik, huzura<br />

<strong>ve</strong>rdik. Sorguların biran önce başlaması için, bizde gerekçeli şeyi, şeyimizi ilerde<br />

<strong>ve</strong>receğiz savunmalarımızı arz ediyoruz.”<br />

Sanık Faruk Oktay Memioğlu <strong>ve</strong> Mehmet Yoleri müdafii Av. Eyyup Sabri<br />

Gürsoy:“ Ben öncelikle Faruk Oktay Memioğlu’na İddia Makamının çapraz sorguda<br />

sorduğu soru ile ilgili bir açıklama yapmak istiyorum. İddia Makamı Ege Ordusuyla<br />

ilgili olan, 29.05.1997 tarihinde yapılmış olan 83 <strong>ve</strong> 84 nolu disketteki, Sayın<br />

Komutanım, 3 Ekim 1996 tarihinden itibaren, Ege Orduda, harekata hazırlık<br />

planlarının incelenmesi <strong>ve</strong> diğer hususlar kapsamında yapılan faaliyetleri arz<br />

edeceğim ifadesiyle başlayan takdimindeki, hususlar hakkında görüşlerini mü<strong>ve</strong>kkile<br />

sormuştur. Bu disketler Ege Ordusunun vazife, harekat, istihbarat, lojistik gibi<br />

konularında komutanı bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. İstihbarat bölümünün iç<br />

tehdit başlığı altında ordu sorumluluk bölgesinde, aşığı sağ <strong>ve</strong> sol örgüt, dernek,<br />

tarikat <strong>ve</strong> oluşumların miktarının yerel basının durumunu açıklamaktadır. Bu<br />

istihbarat bilgilerinin nereden alındığı diskette açıkça bellidir. Disketin 5 nolu<br />

paragrafında İzmir <strong>ve</strong> Antalya’da Milli Gü<strong>ve</strong>nlik Kararlarını izleme komisyonu ki<br />

bunlar, Vali, Vali Yardımcısı, İl Jandarma Alay Komutanı, Emniyet Müdürü, Emniyet<br />

Müdür Yardımcısı, MİT temsilcisi, İl Müftüsü <strong>ve</strong> Garnizon Komutanlığı temsilcisinden<br />

teşekkür etmiş <strong>ve</strong> çalışmalarına başlamıştır, şeklindedir. Ordu Komutanlığının sokağa<br />

çıkıp, kişi <strong>ve</strong> kurumlar hakkında bilgi toplama ile ilgili bir istihbarat birimi yoktur. Bu tür<br />

bilgiler Ordu Komutanlığına disketin 5 nolu paragrafındaki makamlar olan, Valilik,<br />

Emniyet, Jandarma <strong>ve</strong> MİT Teşkilatından gönderilmektedir. Disketin 4. Paragrafı<br />

incelenirse Refah Partisinin 24 Mart 1994 Belediye Başkanlığı seçimlerinde ordu<br />

bölgesindeki il <strong>ve</strong> ilçelerde aldığı oy oranlarının incelendiği belirtilmektedir.<br />

İddianamedeki, iddia olunan suç Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren ıskat <strong>ve</strong><br />

vazife görmekten men etmeye teşebbüstür. 1997 yılında Başbakan Erbakan’dır.<br />

İktidarda Refah Partisi Hükümeti vardır. Daha sonra ise Anavatan <strong>ve</strong> DSP iktidara<br />

gelmiştir. İddianamede hangi Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı suç işlemeye<br />

teşebbüs edildiği hususuna açıklık getirilmelidir. Milli gü<strong>ve</strong>nlik kararlarının<br />

uygulanması hangi yasaya göre suç olarak nitelenmekte <strong>ve</strong> sorguya tabii<br />

tutulmaktadır. Hayali balyoz davası ile ne ilgisi vardır. Diğer bir husus Hava<br />

Kuv<strong>ve</strong>tlerinden gelmiş olduğu belli olan CD içindeki bilgiler İddia Makamı tarafından<br />

mü<strong>ve</strong>kkilime sorulmuştur. Oysa İddia Makamının bu CD ile ilgili sorusu varsa, CD’nin<br />

yazıldığı yer olarak gözüken Genelkurmay Başkanlığına sorması gerekir. CD’nin<br />

yapılırken hangi kaynaklardan yararlanıldığı CD içindeki kaynaklar bölümünde<br />

açıklanmıştır. Bunlar Genelkurmay Başkanlığı yayınları Mayıs 2002 <strong>ve</strong> Haziran 2002<br />

olarak açıklanmıştır. Mü<strong>ve</strong>kkilimin bu CD içeriğini bilmemesi gayet doğaldır.<br />

İncelendiğinde de CD içinde suç teşkil edecek bir husus olmadığı kanısındayız. 3.<br />

Husus mü<strong>ve</strong>kkilimin defterinde bulan, yetkisiz müdahale yok, her şey emir komuta<br />

zinciri içinde olacak şeklindeki yazı mü<strong>ve</strong>kkilime sorulmuştur. Mü<strong>ve</strong>kkilim 1. Piyade<br />

Tugay Komutanıdır. Valilikler EMASYA planı çerçe<strong>ve</strong>sinde birliklerden toplum<br />

olaylarına karşı müdahale için kuv<strong>ve</strong>t talep edebilir. Sayın Ordu Komutanının bu gibi<br />

durumlardan haberden olmak istemesi <strong>ve</strong> her şey emir komuta zinciri içinde olacak.<br />

Yetkisiz müdahale yok diyerek tedbir alması kadar doğal ne olabilir. İddia Makamı bu<br />

soruları mü<strong>ve</strong>kkilime sormuş <strong>ve</strong> böylece balyoz savunması çökmüştür. İbaresini<br />

kullanmıştır. Taraf Gazetesi, Samanyolu Haber Televizyonu bu konuyu balyoz<br />

savunması çöktü, şeklinde baş haber olarak <strong>ve</strong>rmiştir. Çöken balyoz savunması değil<br />

tam tersine İddia Makamının hiçbir mesnede dayanmayan iddiaları <strong>ve</strong> davayı<br />

üzerinde kurduğu <strong>ve</strong> sahteliği 200’den fazla delille ki, bugünde 160’ın üstünde delil


olduğu belirtildi. Yer bırakmayacak şekilde ispatlanan 11 nolu CD’dir. Öncelikle İddia<br />

Makamının bu CD’nin sahte olmadığını, gerçek olduğunu ispat edecek deliller<br />

sunma² 耀 gerekir. Mü<strong>ve</strong>kkilim suçsuzdur. Hakkında tüm deliller toplanmıştır.<br />

Tahliyesini talep ediyorum. Mehmet Yoleri için artık söylenecek bir şey yok bütün<br />

vicdanlar sızlamaya başladı. Serbest bırakılmasını talep ediyorum.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Şimdi yarın sabah kalanları devam edelim ama, Avukat<br />

Beylerden yarın gelemeyecek olan varsa sadece onu. Buyurun Avukat Bey, yarın<br />

gelemeyecek olanlara söz <strong>ve</strong>relim. Sabah bitiririz onları, hem sizin acele etme, yani<br />

savunma hakkınız kapsamında aceleye getirmeyelim. Buyurun Avukat Bey kısaca<br />

sizi şey.”<br />

Sanık Şükrü Sarıışık müdafii Av. Osman Topçu:“Bugünkü tarih itibariyle<br />

mü<strong>ve</strong>kkilimin tahliyesi istemine havi dilekçeyi makamınıza sunduk. Dilekçedeki<br />

gerekçelere göre mü<strong>ve</strong>kkilimin bihakkın tahliyesine karar <strong>ve</strong>rilmesini talep ediyorum.”<br />

Salonda söz almadan konuşanlar oldu. Konuşulanlar anlaşılamadı.<br />

Mahkeme Başkanı:“Yarın, yarın sabah yine gelenler olacak onlarda söz<br />

isteyecekler.”<br />

Salonda söz almadan konuşanlar oldu. Konuşulanlar anlaşılamadı.<br />

Mahkeme Başkanı:“Savunmaları önce bitiririz muhtemelen. Buyurun Avukat<br />

Bey siz herhalde yarın gelmeyeceksiniz.”<br />

Sanık Le<strong>ve</strong>nt Görgeç, Ali İhsan Çuhadaroğlu, Ümit Özcan, Nihat Altunbulak <strong>ve</strong><br />

Recep Yıldız Müdafii Av. Kemal Yener Saraçoğlu:“Sayın Başkan, Değerli Heyet<br />

burada tamamıyla görüşüldü. Ben çok kısa olarak her zaman söylediğim önceki<br />

beyanlarımda tekrar ediyorum. Şunu söylüyorum, burada soyut bir darbenin<br />

yargılanması yapılmaktadır. Somut, gerçekte olmayan hiçbir somut delile<br />

dayanmayan hayali bir darbe yargılanması yapılmaktadır. Yani Türkiye<br />

Cumhuriyetinde darbe yargılanması yapıldı, denilmesi sonuçta efkarı umumiye öyle<br />

bir yargılama çıkmaktadır. Tabi biz burada bir somut delil olmadığı için, bu bir<br />

savunma zorluğu da çekiyoruz. Yani benim mü<strong>ve</strong>kkillerimin herhangi bir el yazısı, bir<br />

iletişim tespiti, bir görüntü kaydı yok ki, ben neyi savunacağız. Bunlar mü<strong>ve</strong>kkillerimle<br />

ilişkili diyemiyorum. Tamamıyla dijital kayıtlara dayanıyor. Bu dijital kayıtların niteliği<br />

belli mi, gerçekliği belli mi Hayır. Aksine biz savunmalarımızda, bu dijital kayıtların<br />

içindeki, teknik <strong>ve</strong>riler <strong>ve</strong>ya içinde yazan olayların zaman, olay <strong>ve</strong>ya kişiler açısından<br />

sahteliğini burada açıkça ortaya koyduk. İ<strong>ve</strong>dilikle yapılması gereken diğer<br />

Meslektaşlarımın da taleplerine katılıyorum. İ<strong>ve</strong>dilikle yapılması gereken artık<br />

İstanbul’da onlarca Üni<strong>ve</strong>rsite var, buralardan alınacak teknik heyetlerle bu dijital<br />

kayıtların incelemesi yapılmalıdır. Mü<strong>ve</strong>kkillerimin bihakkın tahliyesini talep<br />

ediyorum.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Peki.”<br />

Sanık Le<strong>ve</strong>nt Erkek müdafii Av. Doc. Dr. Yılmaz Yazıcıoğlu:“Başkan Bey <strong>ve</strong><br />

Üyeler gerçeği isterseniz sadece usulen tutuklamaya itiraz edeceğim. Çünkü<br />

dosyanızdaki belge uyarınca şuan Le<strong>ve</strong>nt Erkek burada tutabilme şansınız hukuk<br />

mantığında yok. Sanığın bir numaralı savunma şekli Alimidir. Yani suç yerinde<br />

yokumdur <strong>ve</strong> müdafiliğini yaptığım Tuğamiral iddianamede EK-B’de Gölcük bölgesi<br />

Müzahir subay <strong>ve</strong> astsubay listelerinin hazırlanması görevi ile görevlendirildiği <strong>ve</strong> bu<br />

kapsamda 07.01.2003 tarihinde Gölcük’te bir CD hazırlamaya başladığı, <strong>ve</strong><br />

19.02.2003’te de Cem Gürdeniz tarafından sonlandırılan CD’yi hazırlamaya başladığı<br />

iddiası ile 07.01.2003. Halbuki size dosyada var. Sizin CMK’dan kaynaklanan yetkiniz<br />

çerçe<strong>ve</strong>sinde, bugün tutuksuz yargılanmasına karar <strong>ve</strong>rmeniz gerekir. Zira 25 Nisan<br />

2011 tarih 305034711 Kara Kuv<strong>ve</strong>tleri, Genelkurmay Başkanlığından size gelmiş.<br />

Diyor ki, Tuğamiral Le<strong>ve</strong>nt Erkek TCG Deniz, Gediz F4 495 komutanı olarak


gemisiyle birlikte 10 Eylül 2002 ile 29 Ocak 2003 tarihleri arasında NATO Akdeniz<br />

daimi Deniz Kuv<strong>ve</strong>ti, Standing naval force medditterranean yeni adıyla işte, Standing<br />

NATO Maritime Group iştirak etmiş <strong>ve</strong> oradadır. Jurnalleri de bunun ekinde size<br />

gönderdik Girit’in açıklarındadır diyor. Aslında bu davanın başında ben geldim dedim<br />

ki Ersan’a lütfen bunu erken bitirmek için, bu dosyadaki iddianame uyarınca zaten<br />

Mahkeme, mahkumiyet kurumaz, kursa da Yargıtay’dan döner. Bir an ev<strong>ve</strong>l karar<br />

<strong>ve</strong>rmesini sağlamak için herkes susma hakkını kullansın <strong>ve</strong> buyurun bakalım, bu<br />

kadar ciddi bir iddianame nerede bitiyor. Fakat hakikatken çok ciddiydi. Bugüne<br />

kadar gelip gidiyorum. Bütün Meslektaşlarımı kutluyorum, hatta burada yargılanan<br />

sanıkları kutluyorum. Hem hukuk gayet iyi hukuk yapıyorlar hem de buradaki bir sürü<br />

açıklığı da ortaya koydular. Ama gelin görün ki Anayasaya aykırı Avrupa İnsan<br />

Hakları Sözleşmesinin 5. Maddesine aykırı, sadece tutuklanabilir denilen <strong>ve</strong><br />

suçsuzluk karinesine aykırı bir şekilde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine aykırı bir<br />

şekilde tutuklama yapılıyor. Tabi ki, sabahleyin söylediğiniz gibi Mahkemenin görevi<br />

önüne gelen davayı görmektir. Tabi ki yargılama yapacak. Kaldı ki, 15 günlük süre<br />

içerisinde bu kadar uzun bir iddianameyi değerlendirerek bunlar açıktır, deme<br />

şansınız <strong>ve</strong> iddianamenin iadesini de gerçekleştirebilmeniz benim kanımca pek<br />

mümkün değildi. Aslında gelinen noktada CMK 223/9’u uygulayarak derhal<br />

beraatlarını da sağlayabilirsiniz. Ama adaleti <strong>ve</strong> hukuku sağlamak adına buradaki<br />

kişileri tutuksuz yargılayabilirsiniz. O sebeple ileride belki Avrupa İnsan Hakları<br />

Mahkemesinde kullanmak amacıyla bir kez daha Le<strong>ve</strong>t Erkek’in tahliyesini talep<br />

ediyoruz.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Peki, burada bitirelim. Yarın sabah kalanlar biliyorlar<br />

kendilerini, onlar.”<br />

Salonda söz almadan konuşanlar oldu. Konuşulanlar anlaşılamadı.<br />

Mahkeme Başkanı:“Yarın devam edelim. Yarın gelecekseniz, o Avukat Beyi<br />

açalım, yarın gelmeyeceğim diyen Avukat Beyi açalım.”<br />

Sanık Halil Kalkanlı, Emin Küçükkılıç müdafii Av. Mustafa<br />

Kavaklıoğlu:“Mü<strong>ve</strong>kkillerimin tahliyesini talep ediyorum. Tahliye reddolacaksa<br />

gerekçelerinin mü<strong>ve</strong>kkillerle ilişkilendirilerek ayrıntılı olarak bildirilmesini talep<br />

ediyorum. Arz ederim.”<br />

Mahkeme Başkanı:“Peki, bu duruşmada Avukat Hüseyin Ersöz, kendileri<br />

tarafından temin edilen iki adet bilirkişi raporunu <strong>ve</strong> iki adet üzerine yazı yazdırıldığını<br />

iddia ettikleri CD’ler ibraz ettiler. Fikri Karadağ yarın duruşmaya katılamayacağına<br />

dair bir dilekçe sundu sağlık sebebiyle. Yine sanıklar Mustafa Korkut Özarslan, Şükrü<br />

Sarıışık, Ayhan Taş, Nejat Bek, Salim Erkal Bektaş, Nurettin Işık, Memiş Yüksel<br />

Yalçın, Hasan Nurgören, Behçet Alper Güney, yine Behçet Alper Güney, Kahraman<br />

Dikmen, Aytekin Candemir, Ayhan Gedik, Şafak Duruer, Mehmet Ferhat Çolpan,<br />

Hakan İsmail Çelikcan, Ahmet Necdet Doluel, Hakan Sargın, Mustafa Koç, Namık<br />

Koç, Nuri Ali Karababa, Ali Semih Çetin, Ramazan Cem Gürdeniz, Cem Aziz<br />

Çakmak, Soner Polat, Taner Gül, Bora Serdar, Yaşar Barbaros Büyüksağnak,<br />

Mustafa Yuvanç, Utku Arslan, Faruk Doğan, Kıvanç Kırmacı, Fatih Uluç Yeğin, Ercan<br />

İrençin, Harun Özdemir, Hasan Gülkaya, Dursun Çiçek, Nuri Ali Karababa, Bülent<br />

Tunçay, Faruk Oktay Memioğlu, Le<strong>ve</strong>nt Erkek müdafileri <strong>ve</strong> bir kısmı da bizzat<br />

kendileri tarafından Mahkememize savunma <strong>ve</strong> tahliye içerikli dilekçeler ulaştırıldılar,<br />

Duruşma 24.06.2011 günü saat 9.30’a bırakılmıştır.” 23/06/2011<br />

BAŞKAN 33944 ÜYE 39800 ÜYE 40001 KATİP 117864

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!