You are on page 1of 38

Tarih İncelemeleri Dergisi

XXXI / 1, 2016, 129-166

SOYADI KANUNU VE KANUNUN UYGULANMA SÜRECİ

Sabit Dokuyan*

Öz
Osmanlı Devleti sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ilk andan itibaren her alanda,
gelişmiş toplumları yakalamak adına ciddi girişimler yapma yolunu seçmiştir. Özellikle toplumsal
alanda yapılan inkılâplar; çağdaşlaşmanın yanı sıra, yaşam standartlarının artırılması ve sosyal
düzenin sağlanmasını amaçlamıştır. Yapılan inkılâplar arasında Soyadı Kanunu da kendisine yer
bulmuştur. İlk olarak Medeni Kanun içerisinde bahsi geçen mevzuu ancak 1934 yılında
kanunlaşabilmiştir. Kanun, resmi işlerin ve sosyal işleyişin düzenlenmesi amaçları dışında, ilgili
dönemde öne çıkmakta olan Türkçenin sadeleştirilmesi anlayışının da bir parçası olarak kabul
edilmelidir. 1930’lu yıllarda Avrupa’da yaygınlaşan milliyetçilik anlayışı Türkiye’de de
kendisine, bu tarz uygulamalarla yer bulmuştur. Soyadı Kanunu’nun daha kolay anlaşılabilmesi
ve uygulanabilmesi için bir de nizamname yayınlanmıştır. Ardından kanun uygulanmaya
başlanmıştır. İki yıl devam eden kanunun uygulama sürecinde küçük sorunlar yaşansa da başarılı
bir şekilde soyadı verme işlemleri tamamlanabilmiştir. Soyadı Kanunu ile birlikte; lakapların
kaldırılması ve Mustafa Kemal’e Atatürk soyadı verilmesi gibi iki tamamlayıcı kanun da bu
süreçte hayata geçirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Türkiye Cumhuriyeti, Soyadı Kanunu, Lakaplar, Atatürk, Soyadı
Nizamnamesi
Abstract
Surname Act and Its Implementation Process
The State of Republic of Turkey which is established after Ottoman Empire chooses the way
making serious initiatives for coming up with developed communities in all areas at the
beginning. The reforms which are made especially for society aim to increase living standards and
maintain social order besides modernization. The reforms include the surname act. The issue
which is mentioned firstly in Civil Law becomes a law in 1934. The law apart from the aims
putting order to official transactions and social operations, it is accepted that the piece of the
understanding of simplification of Turkish language. The understanding of nationalism which is
widespread in Europe in 1930 appears that kind of implementation in Turkey. A regulation is
published for more understanding and implementing the surname act. After this regulation, it is
started to implement the surname act. It is completed successfully giving surname even though
having some problems in the implementation process which is biyearly. The two complementary
laws are carried out like abolishing nickname and giving Atatürk surname to Mustafa Kemal with
the surname act in this process.
Keywords: Republic of Turkey, Surname Act, Nicknames, Atatürk, Surname Regulation

*
Yrd. Doç. Dr., Düzce Üniversitesi, Tarih Bölümü, Düzce. sabitdokuyan@gmail.com
Sabit Dokuyan

Giriş
Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu andan itibaren yeni bir düzen
oluşturma gayretleri çerçevesinde toplumun her kademesinde ve her ihtiyacıyla
alakalı olmak üzere birçok yenilik ve değişim süreçleri içerisine girmiştir.
Eğitim, hukuk, sağlık, siyasal yapı ve ekonomi alanlarında yapılan
düzenlemelerle yeni devlet; kalıcılık yakalama, vatandaşının refahını ve
gelişmişlik düzeyini artırma çabaları sarf etmiştir. İşte bu gayretlerden birisi de
Soyadı Kanunu’nun çıkarılması sürecinde gösterilmiştir. Kanunun çıkarılması
ve uygulanması sırasında yaşananlar başlı başına bir araştırma konusu teşkil
etmektedir.
Soy isim kullanma meselesinin Türk tarihindeki varlığı üzerine kısa bir
giriş yapılacak olursa; kanun çıkmadan önceki dönemlerde daha çok lakaplar,
şöhretler ve bir şekilde şahsın ait olduğu aile isimlerinin sıkça kullanıldığı
görülmektedir. Türkler tarih boyunca ilk olarak boy isimleriyle anılmışlar,
sonraki süreçte aile isimleri(soy) kullanılmaya başlanmıştır. Kimi zaman aile
isimlerinin ardına “oğlu” kelimesi de eklene gelmiştir. Osmanlı döneminde
“oğlu” yerine “zade” kullanılmaya başlanmıştır. Bu süreçte soyadları ya da
lakaplar isimlerin önlerinde kullanılmıştır. Son döneme doğru ise Avrupa
özentisi ile soyadları isimlerin sonunda kullanılmaya başlanmıştır 1 . Anadolu
şehir, kasaba ve köylerinde soyadları az çok yerleşmesine rağmen idareci ve
aydınlar soyadı kullanmamışlardır. Osmanlı’da derebeylik anlayışının
olmamasından dolayı devlet, soy ve aile isimlerini sürekli yadırgayarak kimi
zaman baskı altına almıştır. Devlet, şahısların ölümüyle birlikte isimlerinin
kaybolması taraftarı olmuştur2.
Soyadı verilmesi ihtiyacının nerden kaynaklandığına gelinecek olunursa;
öncelikle 1930’lu yılların genel psikolojisine iyi bakmak gerekmektedir. İlgili
yılların başlarında Türkiye’de milletçilik anlayışının temelinde dil önemli bir
yer kaplamaktaydı. O kadar ki, Türk olmak Türkçe konuşmakla eş değer olarak
görülmeye başlanmıştı. Mustafa Kemal’in 1931 yılı Şubat ayında Adana’ya
yapmış olduğu ziyaret esnasında kullanmış olduğu dil ile ilgili ifadeler bu
konuda önem arz etmektedir: “Türk demek dil demektir. Milliyetin çok belirgin
niteliklerinden biri dildir. Türk milletindenim diyen insanlar, her şeyden evvel
ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne,
topluluğuna mensubiyetini iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.3”

1
Avşar ve Kaya 2013, s.77.
2
Aydemir 2011, s.443.
3
Akalın 2004, s. 30. Ayrıca Bakınız: Pozantı, 17-23 Mayıs 2000, s. 3.
http://www.atam.gov.tr/duyurular/milliyetcilik-milli-birlik-ve-beraberlik,
http://www.adanadan.biz/, http://turkoloji.cu.edu.tr/CUKUROVA/makaleler.GT: 23.05.2016

130
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

Yine aynı dönemde dilde birlik sağlamak ulusal birliği sağlayabilmek


adına önemli bir adım olarak anlamlandırılmıştır. Mustafa Kemal konuyla ilgili
olarak, yukarıda bahsi geçen Adana konuşmasında, şu ifadeleri kullanmıştır:
“Hâlbuki Adana'da Türkçe konuşmayan 20.000’den fazla vatandaş vardır. Eğer
Türk Ocağı buna müsamaha gösterirse; gençler, siyasal ve sosyal bütün
kuruluşlar bu durum karşısında duyarsız kalırsa, en aşağı yüz seneden beri
devam edegelen bu durum daha yüzlerce sene devam edebilir. Bunun neticesi ne
olur? Efendiler! Herhangi bir felaketli gününüzde bu insanlar, başka dille
konuşan insanlarla el ele vererek aleyhimize hareket edebilirler. Türk
Ocaklarımızın başlıca vazifesi bu gibi unsurları, bizim dilimizi konuşan hakiki
Türk yapmaya çalışmaktır. Bunlar Türk vatandaşlarıdır. Bugün ve yarın
talihimiz ve kaderimiz birdir4.”
Dil konusundaki bu bakış açısının ilk yansımalarından birisi alfabe
değişikliğinin yapılması ile kendisini göstermiştir. Sonraki süreçte, dil
meselesinin detaylı takibini yapmak amacıyla, 1932 yılında, Türk Dili Tetkik
Cemiyeti kurulmuştur. Bu cemiyet Türkçeyi zenginleştirmek için yoğun gayret
sarf etmiştir 5 . Öncelik olarak dilde sadeleşme ve diğer dillerin etkisinden
kurtarılmış temiz bir Türkçe meydana getirmek hedeflenmiştir. Atatürk
döneminde dilde yapılan sadeleştirme çalışmaları çerçevesinde, Türkçe
içerisinde yer alan yabancı kelimeleri karşılayacak kelimeler bulmak üzere
çeşitli yöntemler kullanılmıştır. Bunlardan ilki; yabancı bir kelimeye karşılık
Türkçe kök ve eklerden yararlanarak yeni kelimeler türetmek olmuştur. Diğer
bir yöntem ise, yabancı kelimeyi karşılayacak olan fakat zamanla unutulmuş
bulunan Türkçe kelimeleri yeniden canlandırmak şeklinde kendisini
göstermiştir. Ya da Anadolu ağzında yaşamaya devam eden kelimeler
kullanılarak kelime açıkları kapatılmaya çalışılmıştır. Son yöntem ise Türkçenin
lehçelerinden ödünç alınarak ve halk tarafından yadırganmayacak sözcükler
kazandırarak dili evirmek olmuştur 6 . Burada bahsettiğimiz, Türkçe ile ilgili
ihtiyaçların gündeme gelmesi ve milliyetçilik faktörleri konumuzun esasını
oluşturan kanunun çıkması sürecinde de kendisini açıkça gösterecektir. Öyle ki,
kanunun çıkması sonrasında Türkçe soyadları tespit etmek ve üretmek için ciddi
çalışmalar gerçekleştirilecek, Türkçe soy isim alınması özendirilecektir.
Kanunun çıkarılmasının; mevcut siyasi anlayışın etkileri dışında, bir
ihtiyacın yansıması olduğu gerçeği de unutulmamalıdır. Şapka inkılâbı, kılık
kıyafet düzenlemeleri, tekke-zaviye ve türbelerin kapatılması, uluslararası
ölçüm birimlerine ve takvime geçiş gibi sosyal alanı ilgilendiren inkılâpların bir

4
Akalın 2004, s. 30.
5
Bayraktar 2012, s.142-143.
6
Bulut 2014, s.139-140.

131
Sabit Dokuyan

parçası da Soyadı Kanunu olmuştur. Osmanlı’da; aile adı, doğum yeri ve tarihi
gibi ayrıt edici faktörlerle sosyal hayat düzenlenmeye çalışılmıştır. Fakat bu
yaklaşımlar; nüfus düzenlemesi, askerlik ve ekonomik ilişkilerde büyük
sıkıntılara neden olmuştur. Tanzimat ile birlikte batı tarzı okulların açılmaya
başlanması soyadı ihtiyacını daha da artırmıştır. Doğum yerleri ve aile isimleri
bir müddet bu okullarda kullanılmıştır7. Örneğin Mustafa Kemal askeri okulda
“Mustafa Kemal Selanik” olarak tanınmıştır. Fakat bu uygulamalar çok dar bir
çevrede gerçekleşmiş ve tüm toplumu kapsayacak özelliğe sahip olamamıştır8.
Kanunun çıkarılmasında etkin olan diğer bir unsur ise ülkenin sahip
olduğu nüfus miktarının tam olarak tespit edilerek kayıt altına alınması
olmuştur. 1920’den itibaren ve daha savaş devam ederken, nüfusu kayıt altına
almak için birçok girişimde bulunulmuştur. Şöyle ki; 28 Eylül 1920’de
çıkarılan “Nüfus Vukuatının İki Ay Müddetle Cezai Nakdiden Muafiyetine Dair
Kararname” ile daha önceden kaydı olmayan ve iki ay içerisinde nüfus kaydı
yaptıranlardan herhangi bir ceza alınmaması kararlaştırılmıştır. 17 Nisan 1922
tarihli bir kanunla ise nüfus kaydı yaptırmayanlara verilen cezalar 5 katına
çıkarılmıştır. 1924 yılına ait “Köy Kanunu” ile de köyde olan ölüm-doğum-
evlenme ve boşanma olaylarının kayıtlara geçirilmesi istenmiştir. 1926 yılına ait
Medeni Kanun nüfusa kayıt işlerini mecburiyete tabi tutmuştur. 1927 ve 1935
yıllarında yapılan genel nüfus sayımları da kayıt dışı nüfusu kayıt altına almayı
amaçlamıştır. 5 Temmuz 1934 tarihli “Gizli Nüfusların Yazımı Hakkında
Kanun” da konunun ne kadar ciddiye alındığının bir diğer göstergesidir9. Birkaç
örnek ile açıklamaya çalıştığımız nüfus kaydının tam ve sağlıklı bir şekilde
yapılmasına yönelik uygulamaların en öne çıkanlarından birisi de soyadı
almakla ilgili olan çalışma olmuştur. Devlet; adını-soyadını-doğum ve ölüm
tarihini-evlenme ve boşanma hallerini bilmediği bir nüfusun yönetilmesindeki
zorlukları dikkate alarak ve geleceğe dair planlamalarda sağlıklı bir yapılanmayı
oluşturabilmek öngörüsüyle, Soyadı Kanunu çerçevesinde, kendi nicel verilerini
net bir şekilde görmek istemiştir.
1926 yılına gelinene kadar soyadı konusuyla ilgili ciddi bir adım
atılmamıştır. İlk olarak o yıl yürürlüğe giren Medeni Kanunla birlikte, aile
isimlerinin alınması kabul edilmiştir ama bunun uygulamaya konulması biraz
daha zaman almıştır10. Medeni Kanun’un ilk kabul edilmiş halinde; isim, aile
ismi ve soy isimleri taşımayla alakalı maddeler şunlardır:

7
Acun 2010, s.253.
8
Mumcu 1982, s.169.
9
Çakmak 2009, s. 93-95.
10
Avşar ve Kaya 2013, s.78.

132
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

25. madde: “İsmi ihtilâfa mahal veren kimse, hâkimden hakkının


tanınmasını talep edebilir. İsmi gasp olunması ile mutazarrır olan kimse bunun
men’ini ve taksir vukuu takdirinde maddî tazminat talebi hakkında halel
gelmemek üzere maruz kaldığı haksızlığın mahiyeti icap ediyorsa manevî
tazminat namı ile bir meblâğ itasını da talep edebilir.” 26. madde: “Muhik
sebeplere binaen bir kimse isminin değiştirilmesini isteyebilir. İsmin değişmesi
nüfus siciline kayıt ve ilan olunur. Şahsın ismi değişmekle ahvali değişmez. Bir
ismin değişmesinden mutazarrır olan kimse ıttıla gününden itibaren bir sene
içinde tebdil kararına itiraz edebilir.” 126. madde: “Hüsnüniyetle evlenen
kadın, feshine hükmedilmiş olsa bile evlenme ile iktisap ettiği vaziyeti muhafaza
eder; fakat evlenmeden evvelki aile ismini tekrar alır.” 141. madde: “Boşanan
kadın, evlenme ile iktisap ettiği şeraiti muhafaza eder. Şu kadar ki, evlenmeden
evvel taşıdığı aile ismini tekrar alır. Eğer kadın evlenmenin hini akdinde dul idi
ise, kendi aile ismini taşımasına boşanma hükmü ile birlikte müsaade
edilebilir.” 153. madde: “Kadın, kocasının aile ismini taşır.” 257. madde:
“Evlatlık, kendisini evlatlığa alanın aile ismini taşır ve onun mirasçısı olur.”
259. madde: “Soyu belli olan çocuk babasının isini taşır ve onun vatandaşlık
haklarına malik olur.” 312. madde: “Babaya nispeti babalık hükmü ile veya
tanınmak sureti ile taayyün eden çocuk, babanın aile ismini taşır ve onun
vatandaşlık hakkını iktisap eder11.”
Görüldüğü üzere Medeni Kanun’un genel felsefesine uygun olarak aile
çerçevesinde isim alınması ve değiştirilmesi konusunda birkaç mevzua
değinilmiştir. Fakat kanun; tam manasıyla bir soyadı alma zorunluluğu, soyadı
alma şekli ve kullanımı ile ilgili net bir yargı belirtmemiştir. Bu nedenle Soyadı
Kanunu çıkana kadar konuyla alakalı ciddi bir gelişme olmamıştır.

Soyadı Kanunu’nun Mecliste Görüşülmesi ve Kabulü


Soyadı Kanunu meselesi ilk olarak 1933 yılında Meclis içerisinde
encümenler aşamasında görüşülmeye başlanmıştır. 13 Mart günü soyadı
hakkında kanun lâyihası Dahiliye ve Adliye Encümenlerine havale edilmiştir12.
Dahiliye Encümeni’nin 11 Aralık 1933 tarihinde Meclise sunduğu mazbatada
özetle şu ifadeler yer almıştır: Bizde soyadları mevcuttur fakat kullanılması
isteğe bırakılmıştır. Medeni memleketlerde bu işin sisteme oturtulmasına karşın
ülkemizde bir düzen mevcut değildir ve bu işin intizama kavuşturulması
encümenliğimiz olarak kabul görmüştür. Hükümet soyadının isimden önce
konulmasını istemektedir fakat soyadının isimden sonra gelerek kullanımının

11
TBMMZC, 17 Şubat 1926, s.19-27-28-29-39 ve 43; Ayrıca Bakınız: Resmi Gazete, 4 Nisan
1926, s. 4-17-19-21-39 ve 46.
12
TBMMZC, 13 Mart 1933, s.2.

133
Sabit Dokuyan

daha uygun olacağı düşünülmektedir. Ayrıca hükümet teklifinde yer almayan;


“Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı milliyet isimlerinin alınamayacağı”
hükmü teklife eklenmiştir. Diğer yandan 7. maddede hükümetin “bu sene
sonuna kadar soyadı alınması zorunluluğu” ifadesi “bir sene sonraya” şeklinde
değiştirilmiştir. Adliye Encümeni de bir mazbata hazırlamıştır ve kısaca
şöyledir: Kanun son derece elzemdir ve bir toplumda işlerin sürdürülebilmesi
için şahısların birbirinden kolayca ayırt edilmesi gerekmektedir. Türkiye’de
özellikle şehirlerde soyadı uygulaması yaygınlaşmamıştır ve bu durum resmi-
özel işlerin sürmesinde sıkıntılar doğurmaktadır. Soyadın sonda kullanılması
uygundur. Soyadı alınması süresi ise iki yıl olmalıdır. Hükümetin; “Kanunun
yürütmesinde Maliye, Adliye ve Millî Müdafaa vekâletleri memurdur” teklifi
yerine ise sadece Dahiliye Vekaleti’nin sorumlu olması ifadesinin konulması
uygun olacaktır… Her iki encümenin de çalışmaları sonrasında hazır hale
getirilen kanun teklifi 1934 yılı Haziran ayında Meclis gündemine alınmıştır.
Dönemin Başbakanı İsmet İnönü, TBMM’ye Soyadı Kanunu’nun gerekçesini
özetle şu şekilde sunmuştur: Türkiye’de soyadı kullanımı isteğe bağlı şekildedir.
Köylerde hemen herkesin bir soyadı vardır. İlgili kanunla sadece bu soyadlarına
resmiyet kazandırmış olunacaktır. Olmayanlar ise yeni soyadları tespit
edeceklerdir. Köy muhtar ve azaları bu işin yürütülmesinde en çok vazife sahibi
olacak kimselerdir13.
Soyadı Kanunu görüşmeleri 16 Haziran 1934 günü Meclis oturumunda
başlamıştır. Görüşmeler çeşitli konuların tartışılması eşliğinde devam etmiştir.
Değişiklik için çok geç kalındığı, soyadının isimden önce mi sonra mı geleceği,
kanunun uygulanmasının sınırlı kalabilme riski taşıdığı, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olan kimselerin tescil edilmiş aile isimlerinin mevcut olabileceği ve
bu durumun kanunun işletilmesi sırasında dikkate alınması gerektiği gibi daha
birçok konu, vekillerin gündeme aldığı tartışma mevzuları arasındadır14.
Mecliste, kanun görüşmeleri sırasında ilk olarak Bursa Milletvekili Refet
Bey söz almıştır. Kanun için geç kalındığını ve en azından Medeni Kanun’u
takiben çıkarılması gerektiğini ifade etmiştir. Konunun Adliye Vekilliği
tarafından çalışılmasını umduğunu fakat Dahiliye Vekilliğinin bu işi
yürüttüğünü belirtmiştir. Medeni Kanun’da yer alan soyadıyla ilgili maddeleri
zikreden vekil, Medeni Kanun’da “soyadı” yerine “aile ismi” tabirinin
kullanıldığını aktarmıştır. Medeni Kanun’da da zikredildiği gibi aile isimleri
vardır ve gerçekten de birçok aile tescil edilmiş aile isimleri kullanmaktadır.
Ankara’nın Helvacı Mahallesi’nden getirtilen nüfus defterinde kayıtlı olan 77
ailenin 50 tanesi oranın yerlisidir ve tamamının aile isimleri mevcuttur. Göçmen

13
TBMMZC, 16 Haziran 1934, s.87-97.
14
Atabay 2007, s.240-241.

134
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

olarak gelenlere ise aile isimleri olmasına rağmen; “Çerkez muhaciri” ve


“Rumeli muhaciri” gibi isimler verilmiştir. Bunların aile şöhreti olarak
muhacirliği kaydetmek devlet adına bir hata olmuştur. Vekil ayrıca, dört adet
köy nüfus kaydını da incelediğini ve buralarda yaşayan hemen herkesin aile
isminin tescilli olduğunu gördüğünü belirtmiştir. Türk milleti asil bir millettir ve
aile ismi olmaması imkânsızdır. Refet Bey, kanun teklifinin sadece soy adlarla
ilgili olduğunu, öz adların da tadiline gerek bulunduğunu dillendirmiştir. Arapça
ve Farsça diye birçok gülünç ve anlamsız isim şahıslara verilmiştir. Bu tip
isimlerden kurtulmak gerekmektedir. Bazı anlamsız isimlerin büyük şehirlerde
moda olduğu görülmektedir. Örneğin; Huride, Zerefşan, Küşayiş, Suhandan
gibi. Türkçeleştirme çalışmaları yapılırken ilim adamları Türkçe isimler
üzerinde de çalışmalıdırlar. Sonuç olarak aile isimleri vardır ve bunu yok sayıp
yenisini buldurmak isteği karışıklığa neden olacaktır. Aile isimleri çeşitli
kaynaklardan beslenmektedir. Bazı isimler memuriyetlerden kaynaklıdır
(Kadızade, İmamoğlu, Çavuşoğlu). Bazıları sanat ve meslek kaynaklıdır
(Çakmakcıoğlu, Demircioğlu, Çobanoğlu). Şahıs isimlerinden kaynaklı olanlar
(Hacı Alioğlu, Hacı Bayramoğlu), sıfatlardan kaynaklananlar (Ayoğlu), kişisel
özelliklerden alınanlar (Kara Memetoğlu, Uzunoğlu), şehir isimlerinden
türeyenler (Konyalıoğlu), kavmiyetten alınanlar (Macaroğlu, Türkmenoğlu),
manasız olanlar (Zobutoğlu, Barbutoğlu), tarihten gelenler, hayvan isimlerinden
alınanlar (Öküz, Tilki), coğrafya isimleri (Kaya) gibi çeşitli soy isim belirleme
yolları kullanılmıştır. Bu şekilde belirlenen ve hali hazırda kullanılan aile
isimleri olmayan en fazla %5 civarında aile vardır. Sadece bu küçük gruba soy
isim verilip diğerlerine dokunulmamalıdır. Vekil son olarak soyadlarının
isimden önce kullanılmasında bir sakınca olmadığını ve bunu öz addan sonra
kullanmanın halk tarafından kabul görmeyeceğini de iddia etmiştir15.
Dâhiliye Vekili Şükür Kaya, konuyla ilgili söz almış ve özetle şu
açıklamayı yapmıştır: Halkımız arasında her ailenin az çok ismi vardır ama
bunlar ya fazla yaygınlaşmışlar ya da tamamen unutulmuşlardır. Kanun ile
gelecek olan soyadı kesin olacak ve her yerde her vakit aynı soy isimle tanınmış
olunacaktır. Türklerde soy ismi yok demiyoruz ama olan veya olmayanlar bunu
netleştirmelidirler. İlk büyük ihtiyaç orduya asker alımında kendini
göstermektedir. Her yıl 30-40 bin asker alınmaktadır. Alınacak soy isim resmi-
gayri resmi tüm işlerde kullanılmalıdır. Özellikle muhacirler, aile isimleri
verilmeden geçiştirilmiştir. Bu şekilde olanlar da bir zamanlar vatan saydığımız
yerlerde yaşamaktaydı. Bu kimselere muhacir yerine soyadları vermek daha
uygundur. Ülke genelinde yaklaşık 1.600.000 muhacir vardır ve bunların aile
isimleri kayıtlara geçmemiştir. Kanunun daha fazla bekletilmesine ve zaman

15
TBMMZC, 16 Haziran 1934, s.19-24. Ayrıca Bakınız: Akşam, 17 Haziran 1934, s.1.

135
Sabit Dokuyan

kaybına gerek yoktur. Bu kanun 15 aydır Dahiliye ve Adliye encümenlerince


tetkik edilmiştir. Maddeler görüşülürken eksik olan yerler tamamlanacaktır16.
Tokat Milletvekili Nazım Bey ise; Medeni Kanun’da yer alan isimle ilgili
maddelerden kısa bir özet geçmiş ve ardından resmi işlerde ve her alanda
kullanılacak bir soyadı alınması için bu kanunun çıkarılması gerektiğini
belirtmiştir. Gaziantep Milletvekili Reşit Bey, özellikle Türklüğün şerefine
yakışmayan ve müstehcen isimlerin kaldırılmasının öneminden bahsetmiştir.
Konuşmaların ardından Refet Bey’in; “Kanun Layihasının Encümene İadesi”
isteği oylanmış ve reddedilmiştir. Maddelerin görüşülmesine karar verilmiştir17,
fakat bu iş 18 Haziran Pazartesi gününe kalmıştır.
18 Haziran günü Soyadı Kanunu’nun maddelerinin görüşülmesine
başlanmıştır. Birinci madde olan; “Her Türk öz adından başka soyadını da
taşımaya mecburdur” maddesi üzerine söz alan Bursa Milletvekili Refet Bey:
Mevcut nüfusun yaklaşık %95’inde aile isminin var olduğunu, bunlarında
%80’inin kayıtlarla tescil edildiğini, kalan kısmın ise aile isimleri olup da
kaydettirmeyenler ve ya hiç aile ismi kullanmayanlar olabileceğini belirtmiştir.
Kayıtlı olanların, herhangi bir işleme tabi tutulmadan, bu aile isimlerinin tasdik
edilerek kullanma zorunluluğuna tabi tutulmasının yeterli olacağını söylemiştir.
Kaydettirmeyenler kaydettirmeli ve geriye kalan çok az aile adı olmayanlar için
ise (yaklaşık %3-5)yeni isimler tespit ve tescil edilmelidir. Dahiliye Vekili
Şükrü Kaya bu konuşma üzerine söz alarak; halkın aile isimlerine sahip
oldukları konusunda kendilerinin de haberdar olduklarını fakat bu aile
isimlerinin kimi zaman birbirinin benzeri ve yaygın olmasından doğan
sıkıntıların giderilmesi, herkesin soyadını kullanmakta zorunlu kılınması için bu
kanunun görüşüldüğünü söyleyerek Refet Bey’in önerisi karşıtı yorum
yapmıştır. Çanakkale Milletvekili Ziya Gevher’in; alınacak soyadlarının Türkçe
olmasıyla ilgili takriri ise, ilgili mevzunun başka bir maddeyle alakalı olduğu
düşünülerek o madde geldiği zaman görüşülmek üzere ertelenmiştir. Ardından
birinci madde olduğu gibi kabul görmüştür18.
21 Haziran Perşembe günü kanun maddeleri görüşülmeye devam
edilmiştir. İkinci maddede yer alan soyadın sonda kullanılacağı teklifi
tartışılmadan kabul görmüştür. “Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve
millet isimleri ile umumî edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan
soyadları kullanılamaz.” şeklindeki 3. madde görüşülmeye başlanmıştır. Ordu
Vekili Hamdi Bey; aşiret isimlerinin hangileri olduğunun tespit edilmesindeki
zorluklardan bahsederek, bunun ayrımının nasıl yapılacağını Dahiliye Vekiline

16
TBMMZC, 16 Haziran 1934, s.24-26.
17
TBMMZC, 16 Haziran 1934, s.27-29.
18
TBMMZC, 18 Haziran 1934, s.20-23.

136
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

sormuştur. Bakan cevaben; aşiret isimleri ile ilgili bir cetvelin mevcudiyetinden
bahsetmiş ve bu adların kullanılmasına son verilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Eskiden aşiret ismi iken sonradan bir yerleşim yeri ismi olmuş olan kelimelerin
ise varlığına dokunulmayacağını belirtmiştir. Konuyla ilgili söz alan Giresun
Vekili Hakkı Tarık Bey; rütbe isimlerinden hangilerinin kullanılmayacağına
açıklık getirilmesini istemiştir. Uzun yıllardır “Bayraktaroğlu” olan bir kimse bu
kökleşmiş aile adını atacak mıdır? Vekil, bazı kimselerin sahip oldukları iğrenç
ya da gülünç sayılabilecek aile isimlerini taşımaktan memnun olduklarını ve
bunu değiştirmek istemeyeceklerini belirterek, soruna bir çözüm bulunmasını
istemiştir. Dahiliye Vekili cevaben genel hatlarıyla şu ifadeleri kullanmıştır;
tarihten gelen “Bayraktaroğlu”, “Silahtaroğlu” gibi soyadların kullanılmasında
sıkıntı olmayacak, günümüz rütbelerinin ise kullanılması yasak olacaktır.
Memuriyet kişiye baki verilmez. Bir kişi “Yüzbaşıoğlu”dur ama rütbe
yükseldikçe soyadı değiştirmek isteği hasıl olacaktır ve bu da mümkün değildir.
Ayrıca halk içinde kötü sayılan iğrenç ve gülünç isimlerin konulması kişi
tarafından talep edilse bile ilgili memur tarafından reddedilecektir. “Oğulları”
meselesine gelince, bir soydan geldiğini ispat edenlerin o soyadını isimlerinin
sonunda kullanmalarına bir mani yoktur (Germiyanoğulları, Isfendiyaroğullar,
Aydınoğulları gibi)19.
Kırşehir Vekili Lütfi Müfit, konuyla alakalı söz almıştır ve soyunu ispat
için elde belge bulunmasının imkânsız olduğunu ifade etmiştir. Bakan ise
cevaben; ispat edemeyenlerin bu hakları kullanamayacaklarını belirtmiştir.
Bursa Vekili Refet Bey; bazı soyadlarının ticari değerleri olduğu için
değiştirilmesinin yanlış olacağını iddia etmiştir. “filanoğulları” ismiyle mal
ticareti yapan, senelerden beri bu şekilde markalaşan ve güven kazanan bir
kişinin soyadının değiştirilmesinin bir hak olarak görülemeyeceğini ifade
etmiştir. Çok abes adlar (domuz, serseri gibi) dışında bir memurun bir kimseye
şu ismi taşıyamazsın deme hakkı olamayacağını da söylemiştir. Rütbelerin
soyadı olması konusunda da uygulayıcılar arasında ortak bir tutumun
yakalanamayacağını belirtmiştir. Bir yerde eski bir memurluk unvanı soyadı
olarak sayılmaz iken başka yerde bu kabul edilebilecektir. Bu da kargaşaya
neden olacaktır. Yabancı millet isimlerinin kaldırılmasına da karşı çıkan vekil,
bir kişinin kendi milli ismini taşımak istemesine saygı duyulmasını, kendisinin
de bir kimsenin hangi milletten olduğunu bilmek istediğini ve o soyadın
kullanmasında bir mahzur olamayacağını eklemiştir. Soyadı değiştirme
noktasında, memurların değil de mahkemenin başvuru merkezi olmasını da
talep etmiştir. Dahiliye Vekili Kaya cevaben; mahkeme işinin çok uzun
süreceğini ve sorunun içinden çıkılmaz bir hal alacağını söylemiştir. Yabancı ve

19
TBMMZC, 21 Haziran 1934, s. 3-5.

137
Sabit Dokuyan

millet isimlerinin de değiştirilerek Türkçeleştirilmesiyle, memlekette ayrılığın


kaldırılacağını eklemiş ve Osmanlı’nın bunu yapmadığı için parçalandığını
iddia etmiştir20.
Madde konuşmalar sonunda kabul edilmiş ve 4. maddeye geçilmiştir.
Madde: “Soyadı seçme vazifesi ve hakkı evlilik birliğinin reisi olan kocaya
aittir. Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa
bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır. Koca ölmüş ve karısı evlenmemiş
olursa veyahut koca akıl hastalığı ve akıl zayıflığı sebebi ile vesayet altında
bulunuyor ve evlilikte devam ediyorsa bu hak ve vazife karınındır. Kocanın
vefatıyla karı evlenmiş veya koca evvelki fıkrada zikredilen sebeplerle vesayet
altına alınmış ve evlilik de zeval bulmuş ise bu hak ve vazife çocuğun baba
cihetinden olan kan hısımlarından en yakın erkeğe ve bunların en yaşlısına, yok
ise vasiye aittir.” şeklinde teklif edilmiştir. Yapılan konuşmalar sonunda madde
olduğu gibi kabul edilmiştir21.
5. madde olarak: “Mümeyyiz olan reşit soyadını seçmekte serbesttir. Akıl
hastalığı ve akıl zayıflığı dolayısı ile vesayet altına alınmış olan reşidin adını
babası, yok ise anası, bu da yok ise vasisi seçer.” ifadesi görüşülmeye
başlanmıştır. Çanakkale Vekili Şükrü Bey maddeyle ilgili söz alarak; reşit olan
herkesin soyadı alma hakkına sahip olmasının sıkıntı yaratacağını söylemiştir.
Bir babanın dört reşit oğlu olması durumunu örnek veren vekil, bunların her
birinin soyadını ayrı almasının karışıklığa neden olacağını ifade etmiştir. Bu tip
durumlarda kişiler reşit olsa da babaları soyadını belirlemelidir. Dahiliye Vekili
bu yoruma cevaben; buna imkan olmadığını, kardeşlerin ortak isim isterlerse
daha iyi olacağını fakat ayrılmış ve yeni aile kurmuş bir kişiye de illa aynı
soyadını taşıma zorunluluğu getirilemeyeceğini belirtmiştir. Sabi olanların ise
zaten babasını soyadını taşıyacağını eklemiştir. Ardından 5. madde kabul
edilmiştir22.
“Bir mahalle veya köyde aynı soydan gelmeyenler bir soyadı
kullanamazlar.” ifadesinin yer aldığı 6. madde teklifi konuşulmaya
başlanmıştır. Hakkı Tarık Bey söz alarak kanununun en sıkıntılı maddesi olarak
bu maddeyi göstermiştir. Bir mahallede kimin hangi soyadını aldığının nasıl
tespit edileceğini, aynı soyadı taşıyan iki kişinin bir mahallede yaşamaya
başlamasıyla bu sorunun nasıl halledileceğini merak ettiğini belirtmiştir. Adliye
Encümeni adına söz alan Tokat Milletvekili Nazım Bey; daha önceden aynı aile
isimleri taşıyanların isim değişikliğine gitmelerine gerek olmadığını, sadece
yeni isim alacaklar için bu maddenin uygulanacağını belirtmiştir. Hakkı Tarık

20
TBMMZC, 21 Haziran 1934, s.6-7.
21
TBMMZC, 21 Haziran 1934, s.9-12.
22
TBMMZC, 21 Haziran 1934, s.12-13.

138
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

yeniden söz alarak, erken davrananın soyadını kapabileceğini ve aslında uzun


zamandır aile ismi olan bir soyadının sahibinin ise bundan mahrum
kalabileceğini iddia etmiştir. Konuşmaların ardından bu madde kabul
edilmeyerek kanundan çıkarılmıştır. Bir sonraki madde 6. madde yerine
kaydırılmıştır. Yeni 6. madde teklifi şu şekildedir: “Hükümet, tarihte ün almış
olanlara ilişik anlatan adların, hilâfına iddia ile kullanılmamasını mahkemeden
isteyebilir.” Kocaeli Milletvekili Salahattin Bey bu maddenin 3. madde ile
irtibatının kurularak daha kullanışlı hale getirilmesi için bir takrir vermiştir.
Takrire göre 6. madde şu şekilde olmalıdır: “En büyük mülkiye memurunun
vereceği müzekkere üzerine Cumhuriyet Müddeiumumîsi, 3. maddedeki
memnuiyete uygun olmayarak soyadı kullananların bu adı değiştirmelerini ve
tarihte ün almış olanlara ilişik anlatan adların, hilafını iddia ile
kullanılmamasını mahkemeden isteyebilir. Kanunla taayyün eden unvanlar
mahfuzdur.” Adliye Encümeni bu takriri olumlu karşılamıştır. Dahiliye Vekili
de kabul ettiğini bildirmiştir. Ardından maddenin yeni hali kabul görmüştür23.
7. madde teklifi görüşülmeye başlanmıştır. Madde: “Bu kanunun neşri
tarihinden itibaren iki yıl içinde gerek soyadı olmayanlar ve gerekse soyadlarını
değiştirmek isteyenler taşıyacakları adı hükümetin tayin edeceği şekilde nüfus
kütüklerine geçirilmek üzere bildirirler. Bu iş için verilecek her nevi evrak pul
resminden muaftır.” şeklinde sunulmuştur. Bazı vekiller soyadı alma işleminin
pul parasından muaf tutulmasının yanı sıra nüfus cüzdanı değişikliği ve evlilik
cüzdanı değişikliği için de alınacak ücretlerin alınmamasını talep etmişlerdir.
Dahiliye Vekili alınan soyadlarının elde bulunan nüfus tezkereleri üzerine
ekleneceğini bildirerek bunun için ek ücret talep edilmeyeceğini belirtmiştir.
Ardından madde kabul edilmiştir24.
Bundan sonraki maddelerin kabulünde meclis daha seri davranmış ve
kanunun geriye kalanını şu şekilde kabul etmiştir: Madde 8: “Soyadı seçme
işlerinde çıkacak ihtilafları halletmek ve kendiliklerinden soyadı seçmeyenlerle
anası babası belli olmayan çocuklara ad takmak ve bir adın kanunun istediği
şekle uygun olup olmadığı hakkında karar vermek salahiyeti ana kütüğün
bulunduğu yerin en büyük mülkiye memuruna aittir.” Madde 9: “Valiler ve
kaymakamlar soyadlarının nüfus kütüklerine ve doğum kâğıtlarına
doldurulması işinde diğer devlet dairelerinde münasip gördükleri memurları iş
bitinceye kadar yardımcı olarak nüfus dairelerinde çalıştırmaya
salahiyetlidirler.” Madde 10: “Bu kanunun tayin ettiği müddet geçtikten sonra
soyadlarını değiştirmek isteyenler Kanunu Medeni’sinin bu baptaki
hükümlerine tabi olurlar.” Madde 11: “Soyadlarını nüfus kütüğüne ve doğum

23
TBMMZC, 21 Haziran 1934, s.13-15.
24
TBMMZC, 21 Haziran 1934, s.15-17.

139
Sabit Dokuyan

kâğıtlarına yazma işinde ihmali görülen memurlar hakkında kaymakamlar bir


haftalığa, valiler on beş günlüğe kadar maaş kesme cezası verebilirler. Bu
kararlar kati olup ilk ödenecek maaştan kesilir.” Madde 12: “Kanunun tayin
eylediği zaman içinde soyadını memurlara bildirmeyenlerden beş liradan on
beş liraya kadar ve bu iş için hükümetçe verilecek vazifede ihmali görülen
muhtarlar ve ihtiyar heyetleri azasının her birinden ve belediyelerce memur
edilenlerden on liradan elli liraya kadar hafif para cezası alınır. Bu cezalar
mahalli idare heyetleri kararıyla verilir ve vali veya kaymakamların tasdiki ile
katileşir.” Madde 13: “Bu kanunun tatbik yollarını gösterir bir nizamname
yapılacaktır.” Madde 14: “Bu kanun neşri tarihinden altı ay sonra meriyete
girecektir.” Madde 15: “Bu kanunun hükümlerini yerine getirmeye Dahiliye
Vekili memurdur25.” Kanun 2525 kanun numarasıyla 2 Temmuz 1934 tarihli
Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir26.

Soyadı Kanunu’na Bağlı Olarak Çıkarılan Diğer Kanunlar


Soyadı Kanunu’na ek olarak çıkarılmış olan ilk kanun, Cumhurbaşkanı
Gazi Mustafa Kemal’e Atatürk soyadını veren kanundur. Bu kanun çıkmadan
önce Cumhurbaşkanı’nın soyadının ne olacağı gündemi oldukça meşgul
etmiştir. Bazı dil ve tarih uzmanları konu ile ilgili toplantılar düzenlemiş ve
çeşitli soyadları ortaya koymuşlardır 27 . İlgili çalışmalar çerçevesinde: “Etel,
Etealp, Korkut, Arız, Ulaş, Yazır, Emen, Coğaş, Salır, Begit, Ergin, Tokuş,
Beşe, Türkata, Türkatası gibi soyadı önerileri öne çıkmıştır28. Etel, Atilla’nın
esas adıdır ve aynı zamanda “büyük nehir” anlamına gelmektedir. Arız, Türk
tarihindeki kahraman adlarından birisidir. Aynı şekilde Ulaş, Yazır, Salır da
Türk kahramanları arasında yer almaktadır. Begit, sağlam anlamına gelirken,
Ergin; irfan sahibi, Beşe; seçkin manası taşımaktadır. Saffet Arıkan konuyla
ilgili yapılan bir toplantıda, “Türkatası” soyadını teklif etmiştir. Paşa ise bu
konuyu Konya Milletvekili Naim Hazım Onat’a bırakmıştır. Onat, zikredilen
kelimelerin söylenişinde ve yazılışında tam bir akıcılık olmadığını belirtmiş ve
tarihte kullanılan “Atabey” nasıl ki bir şehzadenin ya da hükümdarın hocası, yol
göstericisiyse, Türk’e her alanda atalık etmiş ve Türkleri kurtarmış olan
Mustafa Kemal de bu milletin atasıdır diyerek O’na “Atatürk” denilmesinin
uygun olacağını ifade etmiştir29.

25
TBMMZC, 21 Haziran 1934, s.17.
26
Resmi Gazete, 2 Temmuz 1934, s.1.
27
Avşar ve Emre Kaya, 2013, s.80.
28
Acun 2010, s.253.
29
Yalçın vd. 2008, s.264.

140
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

Soyadı belirlendikten sonra sıra bunun Meclis gündemine taşınıp


kanunlaşmasına gelmiştir. Malatya milletvekili olan Başbakan İsmet İnönü ve
22 milletvekili tarafından verilen bir kanun teklifi ile “Kemal” öz adlı
cumhurbaşkanına “Atatürk” soyadının verilmesi konusu meclis gündemine
getirilmiştir. Teklifi daha önceden görüşen Dahiliye Encümeni’nin konuyla
ilgili mazbatasında şu ifadeler yer almıştır: “…Türk ulusuna tam istiklâlini
kazandıran ve ulusa gerçek tarihinin ve öz dilinin yolunu gösteren Ulu Cumhur
Reisimize ‘Atatürk’ soyadının verilmesi çok yerinde görülmüş ve teklif cümlece
kabul olunmuş bulunmakla Yüksek Heyetin iyi görüşüne sunulmasına karar
verilmiştir.” Meclis görüşmelerinin yapıldığı 24 Kasım 1934 günü konuyla ilgili
kısa bir konuşma yapan Başbakan İnönü, Büyük Önderin soyadının
verilmesinin Meclisin bir ödevi ve hakkı olduğunu düşündüklerini söylemiştir
ve sözlerini şu şekilde tamamlamıştır: “İnanıyoruz ki; ulusun en değerli varlığı
olan Cumhur Reisimizin adını söylerken derin saygı ve sevgi duygularımızı
birlikte sezdirmiş olacağız. İnanıyoruz ki ‘Atatürk’ adı ile büyük Türk ulusu en
büyük oğluna en büyük, en saygılı hitabını yapmış olacaktır.” Konuşmanın
ardından 3 maddelik kanun oy birliği ile kabul edilmiştir30.
Kanunun kabul edildiği haberi ertesi günlü Zaman Gazetesi’nde: “Gazi
Hz.’ne ‘Atatürk’ Soyadı Verildi” başlığıyla İsmet Paşa’nın konuşmasının
ardından teklifin oy birliği ve alkışlarla kabul edildiği duyurulmuştur31. Atatürk
aldığı bu yeni soyadını kullanmakta fazla gecikmemiş, kısa süre içerisinde
imzalarında soyadını kullanmaya başlamıştır. İlk olarak ise Meclise ve
Başbakanlığa göndermiş olduğu tezkere ve kararnamelerde “K. Atatürk”
imzasını kullandığı görülmektedir32.
Diğer bir kanun ise Atatürk soyadının başkası tarafından kullanılmasını
yasaklayan kanun olmuştur. Kocaeli Milletvekili İbrahim Süreyya tarafından
verilen kanun teklifinde, Atatürk soyadının hiçbir kimse tarafından öz ad ya da
soyadı olarak kullanılmaması istenmiştir. Dahiliye Encümeni tarafından
hazırlanan 1 Aralık 1934 tarihli mazbatada; Atatürk soyadının başkaları
tarafından kullanılmaması gerektiğine dair kanun teklifinin, teklif sahibi
İbrahim Süreyya tarafından ortaya konulan gerekçesi özetle şu şekildedir:
Türkler, ülkeye hizmet edenlerin adlarını çocuklarına takmayı adet
edinmişlerdir. Biz, Atatürk’e verilen soyadının kendisi gibi eşsiz kalmasını
istemekteyiz. Vekilin verdiği gerekçeli kanun teklifi encümen tarafından küçük
ifade değişiklikleriyle kabul görmüştür ve Meclise havale edilmiştir33.

30
TBMMZC, 24 Kasım 1934, s. 4-5.
31
Zaman, 25 Kasım 1934, s. 1.
32
Zaman, 27 Kasım 1934, s. 1.
33
TBMMZC, 17 Aralık 1934, s. 33-34.

141
Sabit Dokuyan

17 Aralık 1934 günlü Meclis görüşmeleri sırasında konu gündeme


alınmıştır. Takrir sahibi İbrahim Süreyya konuyla ilgili söz almış ve genel
hatlarıyla şu ifadeleri kullanmıştır; Atatürk adı sevgiyle kaynaklı olarak
insanlara isim olarak takılabilme ihtimaline sahiptir. Ayrıca başka herhangi bir
eşya ya da mekân ismi olarak da kullanılmasının önüne geçilmesi
gerekmektedir. Bir süthaneye “Atatürk süthanesi” dendiği duyulmuştur. Atatürk
isminin önüne ve sonuna eklemeler yaparak kullanılması da doğru değildir.
Örneğin “Türkata” gibi kullanımların da önüne geçilmelidir. Konuşmaların
ardından kanun maddeleri oylamaya sunulmuştur. Birinci maddede Atatürk
soyadının hiç kimse tarafından ad ya da soyadı olarak kullanılamayacağı, ikinci
maddeyle bu soyadının başına veya sonuna eklemeler yapılarak kullanılmasının
da mümkün olmadığı kabul görmüştür. Üçüncü maddeye göre kanunun hükmü
24 Kasım 1934 tarihinden itibaren başlatılacak ve dördüncü maddeye göre ise
kanununun yürütülmesinden Dahiliye Vekili sorumlu olacaktır34. 2622 sayılı bu
kanun 24 Aralık günü Resmi Gazete’de yayınlanmıştır35.
Soyadı Kanunu’nun diğer bir tamamlayıcısı ise; “Efendi, Bey, Paşa Gibi
Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun” olmuştur. Dahiliye Encümeni,
lakapların kaldırılmasıyla ilgili hazırlamış olduğu mazbatada özetle şu ifadeleri
kullanmıştır: Türk inkılâbının temelinde demokrasi ve eşitlik ilkeleri vardır.
Kimse diğerinden üstünlük arz edecek bir lakaba sahip olamaz. Ortaçağda çıkan
ve çeşitli kaynaklardan beslenen sınıf ayrımına sebep olan lakaplar Türkleri de
etkilemiştir. Türk inkılâbını eksik gösteren ve halk arasında eski sınıf
ayrımlarını hatırlatan lakaplar derhal atılmalıdır. Bay ve bayan gibi hitap
ifadeleri Türkçe olup özel konuşmalarda kullanılmaya devam edilebilir. Başta
İstiklal Madalyası olmak üzere, savaşlarda ve üstün başarılarda kazanılan
nişanlar hariç, her türlü nişanın taşınması uygun değildir. Yabancı devlet
nişanlarının da takılması yasaklanmalıdır. Kimi zaman hak etmeyenlere verilen
ve rütbe farklarını net olarak ortaya koymayan “Paşa” unvanının kaldırılması
medeni devletlere ayak uydurmak için önemlidir36.
Bakanlar Kurulu 25 Kasım 1934 tarihli toplantısında “Efendi, Bey, Paşa”
gibi unvan ve lakapların kaldırıldığına dair kararnameyi imzalamıştır37. Kanun
layihası 26 Kasım 1934 günü Meclise getirilmiştir. Konuyla ilgili söz alan
Dahiliye Vekili Şükrü Kaya; eski devirlerden kalma ve demokrasiye uymayan
bazı unvan, lakap vb. eklemelerin bulunduğunu belirtmiş ve bu gibi eklemelerin
derhal kaldırılmasının yapılan inkılaplara uygun olacağını eklemiştir. Ardından

34
TBMMZC, 17 Aralık 1934, s. 12-13.
35
Resmi Gazete, 24 Aralık 1934, s. 1.
36
TBMMZC, 26 Kasım 1934, s. 15-16.
37
BCA, 1579/30..18.1.2/ 49.78..16.

142
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

maddeler görüşülmeye başlanmıştır. 1. madde teklifi: “Efendi, bey, beyefendi,


paşa, hanım, hanımefendi ve hazretleri gibi lâkap ve unvanlar kaldırılmıştır.
Erkek ve kadın vatandaşlar, kanunun karşısında ve resmî belgelerde yalnız
adları ile anılırlar.” şeklindedir. Giresun Milletvekili Tarık Us maddeye “ağa”
kelimesinin de eklenmesini istemiştir. Dahiliye Encümeni bu teklifi olumlu
karşılamıştır. Isparta Vekili Kemal Turan ise, “hacı” kelimesinin kalkıp
kalkmayacağını sormuştur. Dahiliye Encümeni adına verilen cevapta; Soyadı
Kanunu’yla dinî maksat ifade eden kelimeler yasaklandığı için burada bu
ifadenin eklenmesine gerek duyulmadığı belirtilmiştir. Tekirdağ Vekili Celal
Nuri bazı isimlerin iki cinsiyette de kullanıldığını (İsmet ve Hikmet gibi) ve bu
adların ayırt edilebilmesi için bey-beyefendi gibi ifadelerinin kullanılmaması
halinde ayrımın nasıl yapılacağını sormuştur. Dahiliye Vekili bu soruya
encümenin mazbatasını okuyarak cevap vermiştir. Bu mazbatada bay-bayan
kelimelerinin yasak olmayacağı belirtilmektedir. Konuşmaların ardından hacı,
hoca, hafız, ağa ve molla gibi unvan ve lakapların da kanuna eklenmesi ile ilgili
takrirler okunmuştur. “Ağa” kelimesi konusunda hem fikir olunmuştur. Hacı,
hoca, hafız ve molla kelimeleri oylamaya konularak kanuna eklenmesi kabul
edilmiştir. Maddenin son hali şu şekildedir: “Madde 1: Ağa, hacı, hafız, hoca,
molla, efendi, bey, beyefendi, paşa, hanım, hanımefendi ve hazretleri gibi lâkap
ve unvanlar kaldırılmıştır. Erkek ve kadın vatandaşlar, kanunun karşısında ve
resmî belgelerde yalnız adları ile anılırlar.” Dahiliye Vekili bu lakapların resmi
işlerde ve kanun karşısında kullanılmasının yasaklandığını, özel hayatta
insanların birbirine ağa, bey, hoca diye hitap edebileceğini belirtmiştir. Madde
son haliyle kabul edilmiştir38.
Görüşülen ikinci madde ise şu şekildedir: “Sivil rütbe ve resmî nişanlar
ve madalyalar kaldırılmıştır ve bu nişan ve madalyaların kullanılması yasaktır.
Harp madalyaları bundan müstesnadır. Türkler yabancı Devlet nişanları da
taşıyamazlar”. Hakkı Tarık Us yabancı nişanların hiç alınmaması yönünde bir
takrir verse de madde aynen kabul edilmiştir. Üçüncü maddenin teklif edilmiş
hali ise şöyledir: “Askeri rütbelerden adın başına gelmek üzere müşirlere
mareşal, ferik ve livalara general denilir. Generallerin derecelerini gösteren
unvanlarla diğer askerî rütbelerin karşılıkları Âli Askerî Şûra kararı ve İcra
Vekilleri Heyetinin tasdiki ile konulur”. Bu maddeye “amiral” kelimesinin de
eklenmesi talep edilmiştir. Madde, Milli Müdafaa Encümeni’ne gönderilmiş ve
son halinin gelmesi beklenmiştir. Encümen maddenin son halini hazırlayarak
göndermiştir ve şu şekildedir: “Askerî rütbelerden adın başına gelmek üzere
kara ve havada müşirlere mareşal, birinci ferik ve livalara general, denizde
birinci ferik, ferik ve livalara amiral denilir. Generallerin ve amirallerin
derecelerini gösteren unvanlarla deniz müşirleri unvanlarının ve diğer askerî
38
TBMMZC, 26 Kasım 1934, s. 2-9.

143
Sabit Dokuyan

rütbeleri karşılıkları Âli Askerî Şûrası karar ve İcra Vekilleri Heyetinin tasdiki
ile konulur.” Madde son haliyle kabul edilmiştir. Kanunun yayınlandığı tarihten
itibaren geçerli olacağıyla ilgili 4. madde ve kanunun Bakanlar Kurulunca
uygulanacağıyla ilgili 5. madde de kabul edilerek kanun Meclisten geçmiştir39.
Kanunun kabul edildiği basın aracılığıyla halka duyurulmuştur. Milliyet
Gazetesi’nin 27 Kasım 1934 tarihli sayısında sınıf farkını gösteren unvanların
yıkıldığı, kanunun Meclisteki görüşmeleri detaylı olarak sunulmuştur40. Zaman
Gazetesi de aynı günlü sayısında konuyu sayfalarına taşımıştır. Mecliste yapılan
görüşmeler ve söz alan vekillerin konuşmaları gazetede yer almıştır. Kanun
metni ise ilk sayfadan verilmiştir. Kanunun kabulünden sonra meclis
koridorlarında vekillerin birinden bahsederken “Bey” kelimesini
kullanmadıklarını, bunun yerinde “Tarık Us arkadaşımız” diyerek
“arkadaşımız” kelimesini kullanmaya başladıklarını aktarmıştır41. Kanun ayrıca
29 Kasım 1934 tarihli Resmi Gazete’de 2590 sayılı kanun olarak yayınlanmış
ve uygulamaya konulmuştur 42 . Zaman Gazetesi Resmi Gazete’nin kanunu
yayınlayacağını okuyucularına aktararak halkı bilgilendirmiştir43.
Lakapların ve unvanların kaldırılması sonrasında bu kanuna uygun
olmayan İstanbul’daki semt, mahalle ve sokak isimlerinin değiştirilmesine karar
verilmiş ve bunun için bir liste hazırlanmaya başlamıştır. Konuyla ilgilenecek
bir de komisyon kurma çalışmaları yürütülmüştür. Komisyonun eski ve yeni
isimlerin yazıldığı bir cetvel hazırlayarak belediye reisliğine vermesi
planlanmıştır. Şehir meclisi bu cetveli görüşüp karara bağlarsa uygulamaya
geçilecektir44. Lakaplar konusuyla ilgili elimizdeki son belge ise 1942 yılı 24
Temmuz gününe aittir. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Şerafettin Yaltkaya
tarafından Mersin’in Mut ilçesi müftülüğüne gönderilen yazıda: 2590 sayılı
kanunla ağa, hacı, hafız, hoca, molla, efendi bey, beyefendi, paşa, hanım,
hanımefendi ve hazretleri gibi lakap ve unvanların kaldırılmış olmasına rağmen
başkanlığa gelen bazı resmi yazılarda bu tabirlerin kullanıldığı belirtilerek
konuyla ilgili hassas olunması istenmiştir45.

Soyadı Nizamnamesi
Soyadı Kanunu’nda da yer aldığı üzere, kanunun uygulanışı ile ilgili
detayların belirleneceği Soyadı Nizamnamesi’nin hazırlıklarına başlanmıştır.

39
TBMMZC, 26 Kasım 1934, s.9-14.
40
Milliyet, 27 Kasım 1934, s.1.
41
Zaman, 27 Kasım 1934, s.1-7.
42
Resmi Gazete, 29 Kasım 1934, s.1.
43
Zaman, 29 Kasım 1934, s.2.
44
Zaman, 23 Aralık 1934, s.3.
45
BCA, ?/51..0.0.0/4.36..15.

144
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

Nizamnamenin yayınlanma süreci biraz uzamış ve bu durum basına da


yansımıştır. 9 Temmuz tarihli Akşam Gazetesi’nde yer alan habere göre,
nizamname hazırlama süreci devam etmektedir. Soyadı Kanunu’nun ise
çıkışından 6 ay sonra tatbik edilmeye başlanacağı ve bir buçuk yıl içerisinde
herkesin soyadlarını kaydettirmek zorunda olduğu, kaydını yaptırmayanların 5
ile 25 lira arasında ceza ödeyecekleri belirtilmiştir46. Gazete 15 Kasım günü ise,
Dahiliye Vekaleti tarafından hazırlanan Soyadı Nizamnamesi’nin hazırlık
sürecinin tamamlandığını ve metnin Devlet Şurası’na verilmek için
Başbakanlığa gönderildiğini duyurmuştur 47 . Zaman Gazetesi de nizamname
konusunu sayfalarına taşımış, 27 Kasım günlü nüshasında Soyadı
Nizamnamesi’nin kısa süre içerisinde çıkarılacağı haberini okuyucularına
duyurmuştur. Haberde birkaç da detay veren gazeteye göre: ‘yan, yen, is, vis, iç,
of, baf, ef” gibi heceler soyadların sonunda yer almayacaktır. Bu hecelerle biten
soyadları, Ermeni ve Yahudi vatandaşlar tarafından kullanılmaktadır. Türk
tebaasına mensup kimseler de bu kurala uyarak yabancı soyadları
alamayacaklar ve Soyadı Kanunu’na uygun şekilde bir aile adı seçmek
durumunda olacaklardır 48 . Bekleme süreci nihayet son bulmuş ve 20 Aralık
günü Soyadı Nizamnamesi’nin tamamlandığı ve kısa sürede yayınlanacağı
okuyucuya duyurulmuştur49.
Soyadı Nizamnamesi ilk olarak 15 Aralık 1934 tarihli Bakanlar Kurulu
toplantısında kabul edilmiştir. Fakat daha sonra bu nizamname üzerinde
değişiklikler yapılarak 24 Aralık günü tekrar onaylanmıştır. Resmi Gazete’de
yer alan bu ikinci onaylanan nizamnamedir. İlk nizamname Dahiliye
Vekaletince teklif edilmiş ve Şurayı Devlet tarafından tasdik edilmiştir.
Kararname altında Cumhurbaşkanı Atatürk de dahil olmak üzere imza atan
bakanların tamamı imzalarını yeni soyadlarını kullanarak atmışlardır 50 . Daha
sonra tadil edilen bu nizamnamenin yeni haliyle karşılaştırılabilmesi için ilgili
değişikliğin yapıldığı maddelerin ilk halleri ve yapılan değişiklikler burada
verilecektir. Üzerinde oynama yapılan maddeler 6, 7 ve 8. maddelerdir. Bu
maddelerin ilk halleri şu şekildedir:
6. madde: “Soyadı ya yalnız olarak veyahut ‘oğlu’ ile birlikte kullanılır.
Tarihte ün almış olanlara ve kanunla verilen unvanlara ilişik bildiren
soyadlarında oğlu ekinin kullanılması mecburidir.” 7. madde: “Soyadlarına
‘yan, of, ef, vic, iç, is, dis, pulos, aki, zade, mahdumu, veled ve bin’ gibi başka
milliyet anlatan ve başka dillerden alınan ekler ve kelimeler takılamaz. Takılmış
46
Akşam, 9 Temmuz 1934, s. 1.
47
Akşam, 15 Kasım 1934, s. 1.
48
Zaman, 27 Kasım 1934, s. 1-2.
49
Zaman, 20 Aralık 1934, s. 7.
50
BCA, 1720/30..18.1.2/50.85..16., Ayrıca Bakınız: Zaman, 21 Aralık 1934, s. 2.

145
Sabit Dokuyan

olanlar kullanılamaz. Bu eklerin yerine ‘oğlu’ konulur.” 8. madde: “Arnavud


Oğlu, Kürd Oğlu’ gibi umumi surette başka milliyet gösteren, ‘Çerkez Hasan
Oğlu, Boşnak İbrahim Oğlu’ gibi başka milliyete ilişik anlatan, ‘Zoti, Grandi’
gibi başka dillerden alınmış olan soyadları kullanılamaz ve yeniden
takılamaz.”. Nizamnamenin ilk halindeki 6. madde son halinde “Soyadı ya
yalnız olarak veyahut ‘oğlu’ ile birlikte kullanılır” şekline getirilmiştir. 7.
maddenin yeni hali ise: “Yabancı ırk ve millet isimleri soyadı olarak
kullanılamaz” şeklindedir. 8. madde tamamen kaldırılmış ve 9. madde 8. madde
yerine kaydırılmıştır. Bundan sonraki madde numaraları da birer alta kayarak
devam etmiştir. Böylece ilk halinde 55 madde olan nizamname bir madde
eksilmiştir51.
Kabul edilen 6 bölüm ve 54 maddeden oluşan 24 Aralık 1934 tarihli
nizamname 52 , 27 Aralık günü Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Bu
nizamnamenin önem arz eden maddeleri özet şekliyle şöyledir: Soyadı alma
işlemleri 2 Temmuz 1936 tarihinde son bulacaktır. Söyleyişte ve yazışta sadece
soyadı kullanılabilecektir veya imza atarken öz adın baş harfi ve soyadın
tamamının kullanılması doğru olacaktır. Belirtilen tarihe kadar soyadı
almayanlara kaymakam ve valiler soyadı seçeceklerdir. Kanun çerçevesinde
yeni soyadı verilenler ancak mahkeme kararı ile soyadlarını
değiştirebileceklerdir. Soyadları Türk diline uygun olmalıdır. Soyadları yalnız
olarak veya “oğlu” eklemesiyle kullanılabilecektir. Yabancı ırk ve millet
isimleri soyadı olarak kullanılamaz. Bir aşirete veya kabileye ilişik anlatan
soyadları kullanılamaz ve yeniden takılamaz. Eski ve yeni devlet kadrosundaki
rütbe ve memuriyet bildiren soyadları kullanılamaz ve yeniden konamaz. Edebe
uymayan, gülünç ve hakaret içeren soyadları kullanılamaz. Tarihte ün yapmış
kişilerle olan bağ ispat edilmez ise bu isimler soyadı olarak kullanılamaz. Bir
soydan gelen aileler ortak bir soyadı belirleyebilirler. Soydaş olmayanlar ortak
soyadı alamazlar. Bir köyde, bir kasabada, bir şehirde bir soydan olmayanlar
aynı soyadını seçmiş olurlarsa, ilk müracaat eden için bu ad kabul olunup
diğerlerininki değiştirilir. Soyu belli olanlar baba soyadını, belli olmayanlar
anne soyadını alırlar. Evlat edinilen kişi yeni ailesinin soyadını alır. Kadın
evlenince kocasının soyadını alır. Kocası ölünce eski soyadına geri dönebilir.
Dul kadın evlenirse yeni kocasının soyadını alır ve bir daha eski kocasının
soyadına dönemez. Boşanan kadın kocasının soyadını taşımaz. Baba reşit
olmayan çocuklarının soyadını seçer. Kişi mümeyyiz ve reşit ise kendi soyadını
seçer. Eşler ayrılmış olsa dahi çocukların soyadını baba seçer. Koca ölmüş ya da

51
Karşılaştırma yapmak için bakınız: BCA, ?/ 272..0.0.0/63.190..9. Resmi Gazete, 27 Aralık
1934, s.7-9. ve Zaman, 22 Aralık 1934, s.7.
52
BCA, 1759/30..18.1.2/50.87..15.

146
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

akıl hastalığına sahipse soyadını kadın seçer. Fakat kayıtlı bir soyadı varsa o
kullanılır. Bir çocuğun annesi başkasıyla evliyse, babası ölmüş ya da akıl
hastalığına sahipse soyadını babanın kan bağı olan en yakın kişi belirler. Aynı
evde yaşayan ve aynı soydan olan akrabaların soyadını seçip yazdırmak aile
reisi olan erkeğe aittir. Kimsesi olmayan ve soyu belli olmayan çocukların
soyadlarını; köylerde muhtar ve ihtiyar heyeti azaları, mahallelerde ise belediye
temsilcileri belirler, bu soyadları kaymakam yahut vali tarafından onaylanır.
Belirlenen tarihler içerisinde soyadı almayanlara kaymakamlar yahut valiler ya
da bunların görevlendireceği kimseler soyadı verirler. Soyadı seçimi sürecinde
yaşanacak ihtilaflar kaymakamlar, valiler ve bunların görevlendireceği kişilerce
çözülür. Soyadı seçecek kişi bu soyadını muhtar ve ihtiyar heyetine,
mahallelerde belediye mümessiline yazdırmalı; imza, mühür veya parmak
basmayla bunu tasdik etmelidir. Köylerde yaşayan yerli ve yabancılar ayrı
kâğıtlara yazılacaklardır. Göçebeler de bir yerde kayıtlı olsun ya da olmasın o
an bulundukları yerlerde kayda geçirilip, kayıtları varsa bağlı bulundukları
nüfus daireleri de buraya eklenecektir. Her belediye, mahalleler için belirlediği
temsilciler aracılığıyla orada yaşayanların tamamını kayda geçeceklerdir.
Göçebe ve yabancılarda kayıt altına alınacaktır. Muhtarlar, ihtiyar heyeti,
mahalle temsilcileri hazırladıkları belgelerin altını imzalayarak ilgili
kaymakamlıklar ve belediye başkanlıklarına teslim edeceklerdir. Yeni doğanlar
ve Türk vatandaşlığına geçenler soyadı verilmeden nüfus defterlerine
kaydedilmeyeceklerdir. Süreç içerisinde ihmali görülen memurlara
kaymakamlar tarafından bir hafta, valiler tarafından on beş gün maaş kesme
cezası verilebilecektir. Süresi içerisinde soyadı almayanlara 5 ile 15 lira
arasında para cezası verilecektir. İhmali görülen görevlilere ise 10 liradan 50
liraya kadar para cezası verilebilecektir53.

Soyadı Kanunu’nun Uygulanmaya Başlanması


Bilindiği üzere Soyadı Kanunu 2 Temmuz 1934 tarihinde Resmi
Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunda yer alan ilgili maddeye
göre de 6 ay sonra yani 2 Ocak 1935 günü uygulamaya başlanılacaktır ve süreç
1.5 yıl devam edecektir. Hükümet kanun uygulamaya başlanmadan önce işlerin
daha rahat ve düzenli yürütülebilmesi için birkaç girişimde bulunmuştur.
Bunlardan birincisi resmi kurumlara yazılar göndererek soyadı alma
işlemleriyle ilgili uyarılarda bulunmak olmuştur. Elimizde Başbakanlık
tarafından Diyanet İşleri Başkanlığı’na 31 Ekim 1934 tarihinde gönderilen bir
tezkere mevcuttur. Bu tezkere içerisinde özetle şu ifadeler yer almıştır: Soyadı
Kanunu’nun uygulanma müddeti her ne kadar bu işin tamamlanması için uzun

53
Resmi Gazete, 27 Aralık 1934, s. 7-9. Ayrıca Bakınız: Zaman, 30 Aralık 1934, s. 1-2.

147
Sabit Dokuyan

bir süre olsa da halk böyle işlerde vazifesini ifayı son zamana bırakmaya
meyillidir. Halkın soyadı işlemlerine daha ilk anlarından itibaren ilgi
göstermesini özendirmek için devlet görevlilerinin 1935 yılı ocak ayı sonuna
kadar soyadlarını almaları Dahiliye Vekaletince lüzumlu görülmüştür.
Başbakanlıktan gelen yazı dönemin Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Bey (daha
sonra Börekçi soyadını alacaktır) tarafından il müftülüklerine yollanmış ve
yazının ilçe müftülüklerine de yollanması istenmiştir 54 . İstanbul Üniversitesi
rektörlüğü de soyadı alma işlemlerinin en kısa zamanda bitirilmesi yönündeki
tavsiyeye uyan bir girişimde bulunmuştur. Rektörlük bütün fakültelere bir yazı
göndererek herkesin Aralık ayı sonuna kadar soyadı almasını istemiştir. Milli
Eğitim Müdürlüğü de okullara ve müdürlüğe bağlı dairelere gönderdiği yazıda
soyadı alma işlerinin kısa zamanda halledilmesini istenmiştir55.
Konuyla ilgili olarak Hükümetin yaptığı diğer bir girişim ise kanunun
uygulanmaya başlayacağı tarihten daha önceki bir tarihte soyadı tesciline
başlanmasının yolunu açmak olmuştur. Her ne kadar başlangıç tarihinin 2 ocak
günü olacağı, daha öncesinde işlem yapılmayacağı ve işlerin kolaylaştırılması
için matbuu bir beyanname hazırlandığı 2 Aralık 1934 tarihinde basına yansısa
da56, soyadı verme işlemleri biraz öne çekilmiştir. Ankara’dan gelen bir emirle 9
Aralık itibariyle soyadı tescilinin başlayabileceği belirtilmiştir. Yeni soyadı
alanlar sabah itibariyle nüfus müdürlüğündeki memurlara tescil işlemlerini
yaptırabileceklerdir. Başvuruda: “……soyadını aldım. Kendimden başka karım
ve ……çocuğum vardır (bekarsa bekar olduğunu beyan edecek). Nüfusa bu
suretle tescil edilmemi talep ederim.” şeklinde bir beyanname verilecektir. Bu
beyannamelere pul yapıştırmaya gerek yoktur. Beyanname vermeye giden
kimse kendisinin veya aile efradının hüviyet varakaları varsa onları da
yanlarında götüreceklerdir. Tescil işlemi hem kütüğe hem de varakalara
yapılacaktır. Her kasaba, her köy ve büyük şehirlerdeki her nahiye bir nüfus
bölgesi olarak tayin edilmiştir. Her mıntıkada bir soyadı sadece bir kişiye
verilebilecektir. Bu kural katidir. Bu konuda hatası olan memurlar mesul
sayılacaktır. Birden fazla aynı soyadı verilmişse beyannameyi önce verenin
soyadı tescil edilip diğeri iptal edilecektir57.
Soyadı beyannamesi verilmesi sürecinde işlemin ücretsiz yapılacak
olması, soyadlarının yenilenmesi sonrasında tabela ve levhalardaki soyadlarının
değiştirilmesinde damga vergisi alınması konusunu gündeme getirmiştir. Soyadı
değişikliği için yapılan işlemlerden nasıl ki pul parası alınmıyorsa bu değişiklik

54
BCA, ?/51..0.0.0/12.101..10.
55
Zaman, 28 Kasım 1934, s. 3.
56
Zaman, 2 Aralık 1934, s. 3.
57
Zaman, 9 Aralık 1934, s. 3.

148
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

esnasında da para tahsili yapılmaması vatandaş tarafından talep edilmiştir 58 .


Ardından beklenen karar çıkmış, tabelalar ve levhalar üzerindeki soyadı
değişiklikleri ile ilgili olarak damga vergisi alınmaması kararlaştırılmıştır 59 .
Alınan kararın İstanbul’da uygulanışı basına yansımış ve İstanbul belediye
şubelerine konunun bildirildiği okuyuculara aktarılmıştır60.
Hükümetin sürece diğer bir dahli ise alınacak soyadların tespiti
konusunda kılavuzlar hazırlatmak ve bu çalışmaları teşvik etmek şeklinde
gerçekleşmiştir. Kanunun çıkmasıyla birlikte insanlar daha önce ihtiyaç
duymadıkları, baba-dede adları ve unvanlarla idare ettikleri isim hitabını
mecburen bir soyadı çerçevesinde yenilemek zorunda kalmışlardır. Ve bu
amaçla da bir soyadı belirleme yükümlülüğü altına girmişlerdir. Türkçe
isimlerin bulunmasına yardım etmek kaygısıyla birçok isim kılavuzları
yayınlanmıştır. Fakat kontrolsüz yapılan bu çalışmalarda; Türkçe olmayan, kimi
zaman kaynağı bilinmeyen yahut Çince ya da Moğolca kökenli birçok isim
Türkçe kılavuzlarında yer almıştır61.
Dahiliye Vekaleti tarafından Milletvekili ve Türk Dil Kurumu üyesi
Besim Atalay’a hazırlattırılan “Türk Büyükleri veya Türk Adları” adlı kitap
nüfus müdürlüklerine gönderilerek soyadı seçiminde yardım edilmeye
çalışılmıştır. 5.600’den fazla isim bu eserde zikredilmiştir. Eser ayrıca Arapların
gülünç bulduğu için kullanmadığı isimlerin Türkler tarafından kullanıldığına da
vurgu yapmıştır. Kitap, Türkçe kelimelere getirilecek “men-man” ekleriyle çok
sayıda isim elde edilebileceği ve bunların soyadı olarak kullanılabileceği
tavsiyesinde de bulunmuştur 62 . 23 Kasım 1934 tarihinde yayınlanan Zaman
Gazetesi’nde yer alan bir habere göre ise; Türk Dil Kurumu soyadı seçiminde
halka kolaylık olsun diye alfabetik sıraya göre düzenlenmiş bir isimler broşürü
yayınlamaya hazırlanmaktadır. En doğru soyadları bu broşürde yer alacaktır63.
27 Kasım günü itibariyle Dil Kurumu tarafından hazırlanan alfabetik soyadı
listeleri gazetelerde yer almaya başlamıştır. Bunlardan biraz farklılık arz eden
soyadlarından bazıları şöyledir: Alabay, Alak, Alanhuya, Alanta, Alataş, Alsaç,
Altaca, Amonak, Analay, Anbuzuk, Andariman, Angay, Anucur, Anak,
Arsakay, Artain, Aşkan, Ata İbiş, Avşar, Artuk, Atalmış, Atılmış, Atila, Ayaz,
Ayçiçek, Asana, Atsak, Aydan, Aymaz, Ayna, Azak, Boğaç, Boldaz, Bolukçu,
Borak, Bozacı, Bozkurt, Budulgan, Borlukçu, Botasun, Buluç, Bulut, Burkay,
Börü, Buyançuk, Budunoğlu, Buzunoğlu, Bürkek, Bürkük, Büzrüç, Şımay,
Şıramun, Şıt, Şorman, Tabazık, Tacı Kayan, Tağhan, Tahmaz, Taka, Takak,

58
Zaman, 22 Aralık 1934, s.3.
59
Zaman, 28 Aralık 1934, s.3.
60
Zaman, 30Aralık 1934, s.3.
61
Ölmez, 2000, s.108-109.
62
Atabay, 2007, s.243.
63
Zaman, 23 Kasım 1934, s.2.

149
Sabit Dokuyan

Talan, Tamaç, Tamırak, Tanşehuay, Tangudur, Taragay, Targıt, Taşın, Tataş,


Tatu, Tayşı, Taz, Tekle, Temügenuçin, Tibin, Tice, Tokmak, Tolmaç, Tomar,
Tubay, Tuhtakaya, Turbil, Tuman, Türkmen, Tutakbala, Tükek, Türe, Türk64.
Gazetede yayınlanan bu soyadı listeleri “Soyadları Karışmak Korkusu”
başlığını taşıyan bir köşe yazısında eleştirilmiştir. Zaman Gazetesi’nde 9 Aralık
1934 tarihinde yayınlanan bu yazıda, tavsiye edilen soyadları içerisinde çok
komik olanlarının bulunduğu belirtilmiştir. Milletvekili Besim Atalay’ın bularak
yayınlattığı düşünülen bu soyadlarının Atalay’ın esprili tavrını yansıtması
ihtimalinin olduğu tahmin edilmektedir. Gazete, soyadı gibi ciddi bir işin espri
kaldıramayacağı uyarısında bulunmuştur. Gazetenin dikkat çekmeye çalıştığı
diğer bir husus soyadlarının alınması süreciyle ilgilidir. Ülke yaklaşık 17
milyon insandan oluşmaktadır ve ortalama iki-üç milyon soyadına ihtiyaç
vardır. Fakat halk soyadı seçme konusunda serbest bırakılmıştır. Böylece
birbirinin aynı olan soyadları çokça verilmiş olacak, bir yüz yıl sonra bu
insanlar birbirinin akrabası olduğu şüphesine düşecek ve daha birçok sorun
yaşanacaktır. Bunun için problem daha karmaşıklaşmadan Dahiliye
Vekaleti’nin müdahalede bulunması tavsiye edilmiştir65.
Soyadı alma ve tescil işlemlerinin başlaması ile birlikte gündem bu
konuyla ilgili haberlere kaymıştır. Basında, halkın tercih ettiği soyadları
yayınlanmaya başlanmıştır. Yayınlanan soyadı haberlerinden örneklem
oluşturması bakımından bir kısmı aşağıdaki gibidir:
- Soyadı Kanunu’nun tatbikine geçilmemesine rağmen, halkın soyadı
alma konusunda harekete geçtiği bildirilmiştir. İstanbul’daki memur, doktor gibi
önemli şahıslar soyadları belirlemeye başlamışlardır. Örneğin doktor Akil
Muhtar kendisine “hür ve serbest” manasına gelen “Özden” soyadını almıştır.
Ertan, Sayrun, Özge, Bilge, Evren İstanbul’da alınan soy adlardan bir kaçıdır66.
- Ankara’da soyadı alma işlemleri büyük bir hızla devam etmektedir.
İktisat Bakanlığı Deniz Müsteşarı Sadullah “Güney”, Deniz Nakliyat Genel
Müdürü Ayetullah “Altug”, şube müdürlerinden Avni “Bilgin”, İbrahim ise
“Kender” soyadlarını almışlardır67.
- İstanbul’da soyadı alanlardan bazıları şunlardır: Sümerbank Vezne Şefi
Muavini Ali ve Devlet Matbaası Makine Şefi Şükrü kardeşler “Aygen”,
Sümerbank odacılarından İslam “Akgün”, Beşinci Alay tüfekçisi İnebolulu

64
Zaman, 27 Kasım 1934, s.2; Zaman, 28 Kasım 1934, s.5. Zaman, 2 Aralık 1934, s.7; Zaman, 9
Aralık 1934, s.6.
65
Zaman, 9 Aralık 1934, s. 1.
66
Zaman, 27 Kasım 1934, s. 1-2.
67
Zaman, 28 Kasım 1934, s. 2.

150
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

Ahmet “Akyal” soyadlarını almışlardır. Yaman, Urgün, Kurt, Acar, Ertam ve


Atila diğer alınan soyadları olmuşlardır68.
- İstanbul Belediye Reisi muavinlerinden Nuri “Türkkan”, Daimi
Encümen Azasından Nakiye “Elgün”, tüccardan Dervişzade İbrahim “Dayan”,
Konya Halk Fırkası Başkanı Ferit “Uğur”, Konya Valisi Cemal “Bardakçı”
soyadlarını almışlardır. Ragıp Kemal isimli birisi ise kendi büyükbabalarından
kalma olan “Ayrancıoğlu” soyadını almak istemiş fakat başkası tarafından
alındığını öğrenmiştir. Bu soyadını alabilmek için mahkemeye başvurmaya
hazırlanmaktadır. İstanbul Milletvekili Şükrü, Milli Mücadele sırasında
kendisini gizlemek için takma ad olarak kullandığı “Ugus” kelimesini soyadı
kabul etmiştir. Gazete okuyucu mektuplarından birinde yer alan ve soyadı
tavsiyesi isteyen bir mektuba verilen cevapta ise; Anadolu Ajansı’nın verdiği ve
gazetenin yayınladığı soyadı listelerini inceleyerek gönlünün istediğini seçmesi
tavsiye edilmiştir69.
- Gaziantep’ten polis memuru Hanefi “Doğan”, İstanbul Aksaray’da
elektrikçi Hikmet “Başar”, Kumkapı’dan kaptan Fevzi “Örskan”, Av Vergileri
Müdürlüğü Müzayede Katibi Kadri “Ataay”, Şehzadebaşı’dan kömürcü Veysel
“Ülges”, Haydarpaşa Lisesi Başmuavini Halit “Sarıkaya” soyadlarını
almışlardır. Diğer bazı soy isimleri ise şöyledir: Ünal, Işıksal, İyidoğan,
Kozluca, Oral, Oran, Tuncay, Ergon, Akbulut, Ongur, Oygur, Ömsüz, Omay,
Onur, Ogur, Yanmaz, Arslan, Doğan, Güzel, Çinkılıç, Üstün, Dirilik, Başar70.
- Bursa Askeri Lisesi öğretmeni Şemsi “Güneşhan”, Gümrük Muhafaza
Baş Müdüriyeti’nden Hakkı “Erden”, Gümrük Muhafaza Baş Müdüriyeti’nden
kâtip Necati “Oğuz”, aynı daireden Hüseyin “Öztürk”, yine aynı daireden Rıza
“Us”, askeri fabrikadan Kozanalı Kenan “Oskay” soyadlarını almışlardır.
Ayrıca: Sönmez, Koca Kaya, Evrem, Zeren, Çakar, Türk, Balıaç, Salğar, Ak
Alın, Karul, Olcay alınan diğer soyadlarından birkaçıdır71.
- Gazete, okuyuculardan birisinin “Elgin” sözcüğünün “hasis” manasına
geldiğini iddia ederek şikâyette bulunmasına şöyle cevap vermiştir: “El” ya da
“Al” kökü: “hile, hakikat, el, meydan, ateş, hafif kırmızı renk, memleket, almak
mastarının kökü” anlamlarına gelmektedir. “Gin, gan, gun, gün, gen” kelimeleri
ise; “güneş, sahip, ışık, Allah” gibi manalara gelmektedir. İki kelimenin
birleşmesinden oluşan “Elgin” ise; necip, hasis, garip manalarını taşımaktadır.
Buna benzer olarak “Alan” kelimesi de hem “saha” hem de “ahmak, perişan”

68
Zaman, 29 Kasım 1934, s. 7.
69
Zaman, 2 Aralık 1934, s. 5 ve 6.
70
Zaman, 9 Aralık 1934, s. 5.
71
Zaman, 20 Aralık 1934, s. 7.

151
Sabit Dokuyan

anlamlarına gelmektedir. Bu nedenle yüzeysel bir bakışla kelimeleri anlamak


yanlış olacaktır. Diğer anlamlarına da bakmakta fayda vardır72.
- Karaman’da yaşayan gazete muhabiri M. Ayhan “Ayhan”, Yeniköy’de
Arpacı Ali Sokak’ta yaşayan Ali, eşi Fahriye, kızı Emel ve üvey kızı Mefharet
“Ergör”, Erzincan Askerlik Şubesi Başkanı Münir “Bingöl”, Eminönü polis
memurlarından üçüncü komiser Lami “Özer”, Haliç Şirketi memurlarından
Hüseyin “Tahmay”, Liman Şirketi memurlarından Nizamettin, eşi ve kızı
Nudiye “Ertan” soyadını almıştır. Diğer tercih edilen soyadlarından bazıları
şunlardır: Gökhan, Gündoğdu, Yavuz, Şimşek, Akyıldız, İrtem, Erez, Doğan,
Torun, Arın, Aydemir, Baran73.
- İstanbul Asliye 5. Hukuk Mahkemesi yazganlarından Emel, babası
Kemal ve kardeşi Ragıp “İnal”, Fatih Çarşamba Caddesi’nden manav Sabri,
annesi Rukiye ve kardeşi Hasibe “Kalis”, Galatasaray’dan Mazhar “Erman”,
Konya defterdarı Lütfi “Akyüz”, İstanbul Laleli apartmanlarından Abdurrahman
Tevfik “Göney”, Yeniköy Nahiyesi ikinci komiseri Kaşif “Güngen” soyadı
almıştır. Arttırma Müdüriyeti muhasibi mesulü Avni “Uluç” soyadı için vermiş
olduğu beyannamede; eskiden beri “Uluç” soyadı kullandıkları için ailesinin
aynı soyadı devam ettirmesi isteğini belirtmiştir. Alınan diğer soyadlarından
bazıları şunlardır: Güner, Paze, Baykal, Can, Gümüşlü, Baran, Öge, Kıvanç, Demir74.
- Karagümrük nüfus memuru Mahir “Ersin”, Kadıköy Dispanseri Hekimi
Doktor İsmail Hakkı ile oğlu Şark Demiryolları Yedikule Deposu tabibi Ahmet
Rafet “Bayülgen”, Gümrük Muhafaza Müdürlüğü odacısı Şakir “Karlayan”,
Hadımköy eşrafından Mehmet “Erden”, Harbiye topçu binbaşılarından Murat
“Atasay” soyadını almışlardır. Diğer alınan soyadlarından birkaç tanesi şu
şekildedir: Sezer, Özyeğen, Sözüak, Keskin, Cengiztan, Özel, Elbek, Us, Dicle,
Gündoğdu75.
- İstabul Tahmis Caddesi’nden peynirci Refik, annesi, babası ve
kardeşleri “Erdoğan”, Edremit’te posta şoförü İbrahim ve ablası Naciye
“Özcan”, İstanbul ikinci noteri Hasan “Ark”, Ticaret ve Sanayi Odası muhasebe
memuru Zühdü “Turhan”, Emniyet Müdürlüğü santral memurlarından Fehmi
“Uraz”, Senbenova Lisesi sekizinci sınıf öğrencisi Nihat “Yavuz”, Emniyet
Müdürlüğü depo dairesi odacısı Şerife “Caner” soyadlarını almışlardır. Diğer
bazı soyadları da şöyledir: Açarı, Türe, Gürkan, Ucgan, Çetin Kaya, Lahsoy,
Özen, Yarış, Acor, Duman, Tunç, Öz Erolen, Palabıyık, Gürsel76.

72
Zaman, 20 Aralık 1934, s. 7.
73
Zaman, 21 Aralık 1934, s. 6.
74
Zaman, 23 Aralık 1934, s. 6.
75
Zaman, 24 Aralık 1934, s. 6.
76
Zaman, 26 Aralık 1934, s. 6.

152
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

- Merkez Bankası İstanbul veznedarı Hakkı “Demirsoy”, Biga Ziraat Fen


memuru Bekir “Altınbaşak”, Hadımköy inhisarlar odacısı Haşim “Demirkay”,
Konya defterdarı Lütfi “Çığırkan”, Konya Vakıflar Müdürü Tahir “Sirkeci”,
Konya ikinci noteri Fuat “Özkut, Konya maliye memurlarından Saim “Koçak”
soyadlarını almışlardır. Alınan diğer soyadlarından bazıları: Girgin, Aydoğan,
Özüak, Özcan, Aslan, Ergün’dür77.
- Fatih’te polis komiserlerinden emekli İbrahim “Subaşı”, Şark
Demiryolları katar müfettişi İsmail “Ergiray”, Haliç Şirketi kontrol kalemi
memuru Melek “Yıldırım”, Üsküdar nüfus memuru Salih “Dinç”, Emniyet
Müdürlüğü ikinci şube ikinci komiserlerinden Abdurrahman “Tosun”, Giresun
Baytar Müdürü Vehbi “Erder” soyadlarını almışlardır. Diğer soyadlarından
bazıları şöyledir: Ülgen, Burak, Sak, Emer, Bal, Kutlu, Arhon, Akman78.
-Ziraat Vekâleti mahzeni evrak memuru Feyzi “Sobay”, Ortaköy Çıracı
Sokak’tan Arif “Yeter”, hukuk talebesinden S. Rüştü “Sümer”, İstanbul gümrük
muhafaza mimarı Kemal “Ural”, ikinci komiserlerden Saffet “Derman”,
Samatya Tramvay Caddesi’nden Mehmet Raşit “Acar” soyadlarını almışlardır.
Diğer soyadlarından bazıları: Eligüzel, Tayar, Şipal, Aksoy, Taş, Yürük, Aykut,
Kıral, Torum, Celasun, Bayrak, Alparslan, Kutluay, Kural şeklindedir79.
- Merkez Bankası İstanbul şubesi muhasebe memuru Kemal “Tugrul”,
İstanbul Alemdar belediye tahsil şubesi tahakkuk memuru Zühtü “Çakar”, Kilis
Kemaliye Mektebi başmuallimi H. Fahri “Tuna” soyadlarını almışlardır. Ayrıca:
Kacar, Eren, Akgül, Atilla, Gülserin, Gülseren, Okan, Altuğ alınan diğer
soyadlarından bazılarıdır80.
- Ortaköy Pişmişoğlu Caddesi’nden Mahmut Nedim “Şimşek”, Evkaf
tahsildarlarından Rıfat “Olgun”, Afyon istasyon hareket memuru Hayri ve
kardeşi Cemal “Üner”, İstanbul Postahanesi gelen dairesi baş memuru Neşet ve
ailesi “Yeteroğlu”, İstanbul Bedrihani ailesi üyeleri “Çınar” soyadı almışlardır.
Ayrıca: Anasır, Sağıroğlu, Değirmencioğlu, Göreli, Erdoğdu, Gönenç, Ürkmez,
Atılgan, Oğuzer soy isimleri tercih edilmiştir81.
- Kırıkkale fon merkezinden kâtip Hamdi “Atak”, İstanbul inhisarlar baş
murakıplık heyetinden Cevdet Hamdi “Balım”, Şirketi Hayriye İdaresi Boğaz
İskelesi memurlarından Burhan “Acar”, Samsun’dan doktor M. Hulki, eşi
Zehra, annesi Nazife, kızları Nihal, Güzin, Naime, Fahriye ve talebe Yüce Ülkü
Lisesi öğrencisi Hilmi “Öner”, Erzincan Valisi Fahri “Özen”, Erzincan Halk

77
Zaman, 27 Aralık 1934, s. 6.
78
Zaman, 28 Aralık 1934, s. 6.
79
Zaman, 30Aralık 1934, s. 5.
80
Zaman, 31 Aralık 1934, s. 6.
81
Zaman, 2 Ocak 1935, s. 7.

153
Sabit Dokuyan

Fırkası Mutemedi Mustafa “Altunok”, Erzincan’dan polis muavini Mehmet


“İpek” soyadlarını almışlardır. Diğer soyadlarından bazıları: Özkurt, Altay,
Öztelli, Ahisha, Ralor, Kocaman, Özdal, Müren, Alev, Akman şeklindedir82.
- Muallim Tahir Nadi “Ozanözgü”(bu soyad nevi şahsına münhasır şair
demektir), Kadıköy Müftüsü Bahaettin ve ailesi “Süneren”, Haliç Şirketi iskele
memurlarından Süleyman “Yazan”, İstanbul Tramvay Şirketi memuru Zeynel
“Bilman”, Diyanet İşleri memurlarından Mehmet, eşi Mahmure, oğlu Enver,
kızı Seher “Baydar”, Bostancı’da oturan Kavurzade B. İbrahim’in torunları
Halim, İbrahim, Saim kardeşler “Kavur” soyadları almışlardır. Danışman,
Gerçek, Bayrakçı, Azak, Erpınar, Şensaltık, Lüle diğer alınan soyadlarındandır83.
- Akşehir İnhisarlar Müdürü İbrahim “Uysal”, Zonguldak inhisar
idaresinden Rıza, oğulları Bahri ve Suat “Akgün”, Akşehir inhisarlar muhasebe
katibi M. Arif “Yavuz” soyadlarını almışlardır. Diğer soyadları: Oytay, Üge,
Akın, Özdemir, Akman, Oruçoğlu, Cabgu şeklindedir84.
Soyadı Kanunu’nun uygulandığı günlerde birçok kimse soyadını Mustafa
Kemal’den almak için büyük çaba sarf etmişlerdir. Paşa, karşısındaki kişilerin
başından geçen olayları dinlemiş ve buralardan elde ettiği harf ve hecelerden bir
soyadı türetmiştir. Bu yöntem sonucunda çokça garip soyadları ortaya çıkmıştır.
İsmet Paşa’ya “İnönü” soyadını vermiştir. Fevzi Paşa aile geleneği olduğu için
“Çakmak” soyadında ısrar etmiştir. Atatürk bundan hoşlanmasa da saygı
duyarak kabul etmiş ama bir komutan için bu soyadın hiç hoş olmadığını da
dillendirmiştir 85 . Ali Fethi Bey’e “Okyar” soyadını vermiştir. Konuyla ilgili
hazırladığı el yazılı kâğıtta; “ok” kelimesinin “akil” ve “zekâ”, “yar”
kelimesinin ise “yardımcı, dost, arkadaş” anlamlarına geldiğini ve iki kelimenin
kaynaşması ile “akil insan” anlamına gelen Okyar soyadını verdiğini belirtmiştir
(EK 1). Kazım Bey’e “Dirik”, Mazhar Müfit Bey’e “Kansu”, Tahsin Bey’e
“Uzer”, Salih Bey’e “Bozok”, Sabiha Hanım’a “Gökçen” 86 , Büyük Millet
Meclisi Başkanı General Kazım Bey’e Özalp, Antalya Milletvekili Cemal Bey’e
“Tunca” soyadı da Atatürk tarafından verilmiştir 87 . CHP Adana il başkanı,
“Ahmet Süreyya” olan ismini Atatürk’ün isteği üzerine “Örge” olarak
değiştirmiş, “Çavdaroğlu” olan soyadını da kendisi değiştirerek “Evren” yapmış
ve bunu mahkeme vasıtasıyla tescil ettirerek “Örge Evren” olarak kayıtlara
geçirmiştir. Trakya Genel Müfettişi Tali Bey de Atatürk tarafından soyadı
takılanlardandır ve “Öngören” soyadını almıştır88.

82
Zaman, 18 Ocak 1935, s.6.
83
Zaman, 27 Ocak 1935, s.6.
84
Zaman, 28 Ocak 1935, s.6.
85
Atay 2009, s.638-639.
86
www.isteataturk.com.(SGT: 28.10.2015)
87
Zaman, 27 Aralık 1934, s.1-2.
88
BCA, ?/490..1.0.0/41.173..5.

154
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

Devletin önemli kademelerinde yer alan kimselerin aldıkları soyadlarını


merkeze bildirmeleri o dönemin iş ve işlemleri arasında yer almıştır. Bu amaçla
beyan edilen soyadlarından bazıları şöyledir: Birinci Umum müfettişi A. Hilmi
29 Ekim 1934 tarihinde Diyarbakır’dan Başbakanlığa yaptığı beyanla bundan
sonra “Ergeneli” soyadını kullanacağını ve imzalarını A. Ergeneli şeklinde
atacağını bildirmiştir (EK 2) 89 . Milli Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Genel
Müdürü Hasan Âli “Yücel” soyadını almıştır 90 . 12 Aralık 1934 tarihinde
hükümette yer alan bakanların yeni soyadlarıyla birlikte bir listesi
hazırlanmıştır. Bu listeye göre Başbakan: İsmet İnönü, Adliye Vekili: Şükrü
Saraç, Milli Müdafaa Vekili: Zekai Apaydın, Dahiliye Vekili: Şükrü Kaya,
Hariciye Vekili: T. Rüştü Aras, Maliye Vekili: Fuat Ağralı, Kültür Vekili:
Abidin Özmen, Bayındırlık Vekili: Ali Çetinkaya, Ekonomi Vekili: Celal
Bayar, Esenlikler Vekili: Refik Saydam, Gümrük ve İnhisarlar Vekili: Rana
Tarhan, Ziraat Vekili: Muhlis Erkmen olarak kayda geçirilmiştir91. Edirne Valisi
Salim Özdemir 31 Aralık 1934 tarihinde Başbakanlığa gönderdiği bir yazı ile
resmi ve özel yazışmalarda artık yeni aldığı “Günday” soyadını kullanacağını ve
imzasının “Ö. Günday” şeklinde olacağını bildirmiştir92. Erzincan Milletvekili
Saffet Bey, 3 Ocak 1935 tarihinde Başbakan İsmet İnönü’ye yazmış olduğu bir
bilgilendirme yazısı ile artık “Arıkan” soyadını aldığını ve imzasını “S. Arıkan”
şeklinde atacağını belirterek, örnek imzasını da yazısının sonuna eklemiştir93.
CHP Genel Sekreteri Recep Bey “Peker” soyadını aldığını 11 Aralık 1934
tarihinde, Maraş CHP il başkanı Halit Bey “Onaran” soyadını aldığını 5 Aralık
1934 tarihinde, Stockholm büyükelçisi Ragıp Raif Bey “Kösearif” soyadını
aldığını 11 Haziran 1936 tarihinde bildirmiştir94.
Soyadı Kanunu’nun uygulanması sürecinde, uygulamanın amacına
ulaşması için iktidar sahibi CHP ve Halkevleri de gidişata müdahil olmuştur. 20
Nisan 1935 tarihinde CHP Genel Sekreterliği tarafından CHP il ve ilçe yönetim
kurullarına ve Halkevlerine gönderilen bir yazı ile parti ve evlerde görevli olan
kimselerin almış oldukları soyadlarının merkeze bildirilmesi istenmiştir. Ayrıca
parti idare heyetleri başkanlarının görevleri başında olmadığı vakitlerde
yerlerine kimlerin vekâlet edeceğinin de bildirilmesi talep edilmiştir. Bu istek
üzerine hem parti örgütlerinden hem de Halkevlerinden çok sayıda cevap
alınmıştır. Bu cevaplardan birkaç tanesi özetle şu şekildedir: Tokat ili CHP
vilayet idare heyeti 31 Mayıs günlü yazmış olduğu cevapta Tokat merkez,

89
BCA, 10427/30..10.0.0/124.886..5.
90
Zaman, 28 Kasım 1934, s. 3.
91
BCA,?/490..1.0.0/41.173..5.
92
BCA, 10428/ 30..10.0.0/124.886..6.
93
BCA, 10429/30..10.0.0/124.886..7.
94
BCA, ?/490..1.0.0/41.173..5.

155
Sabit Dokuyan

Erbaa, Zile, Niksar, Reşadiye ve Artova parti yönetim kurulu üyelerinden


soyadı alanların listesini göndermiştir. Heyet başkanı, bu listeler içerisinde hâlâ
soyadı almamış olanlar ve iki defa uyarılmalarına rağmen cevap vermeyen
ilçelerin listesinin olmadığı belirtilmiştir. Soyadı almayanlar için sıkı takibat
yapıldığı ve liste tamamlanmadan gönderilmesinin ise cevabın geciktirilmemesi
amacını taşıdığı, kalan kısmın en kısa zamanda gönderileceği eklenmiştir.
Adana ili parti idare heyetinden gelen cevap ise 26 Nisan tarihlidir. Cevap
metnine ekli olarak il ve ilçe idare heyeti üyelerinin listesi verilmiştir. Kazalarda
görevli olan heyet üyelerinin çoğunun soyadı almadığı ve bu alım işlerinin
çabuk bitirilmesi, listelerin vilayete gönderilmesinin istendiği aktarılmıştır.
İdare heyeti başkanlarının yerine kimin vekâlet edileceğinin ise kesinlik
taşımadığı ve duruma göre en uygun kişiye vekâlet verileceği eklenmiştir.
Halkevleri de çeşitli zamanlarda cevaplar göndermiştir. Malatya Halkevi
başkanlığı tarafından 8 Mayıs tarihli verilen cevapta Halkevi başkanı ve yerine
vekâlet edecek olan şahısların ismi yazılmıştır. Başkan Osman Taner’dir ve
vekili ise Faruk Yakın’dır. Ankara Halkevi başkanı ve Erzurum milletvekili
olan Nafi Bey de 6 Mayıs tarihli cevabında soyadının “Kansu”, kendisine
vekâlet edecek kişinin ise “Tüzün” soyadlı Ragıp Bey olduğunu bildirmiştir.
Adana Halkevi başkanlığından gelen 2 Mayıslı cevapta ise; başkanın ismi
Kasım Zeki Ener olarak bildirilmiş, Halkevlerinde vekâlet uygulamasının bir
standardının olmamasından dolayı bununla ilgili bir isim verilmemiştir95.
CHP Genel Sekreterliği tarafından 1 Mart 1936 tarihinde CHP il yönetim
kurulu başkanlıklarına gönderilen bir yazı ise özetle şu şekildedir: Soyadı
Kanunu bir süs değildir. Bu inkılâp partinin, rejimin ve Türk halkının her
bakımdan kuvveti açısından çok önemli bir yere sahiptir. Soyadı tescili süresi
sonuna yaklaşılmasına rağmen soyadı almayan çokça vatandaş bulunmaktadır.
Her iyi ve ileri işte önde olan parti bu işi de sahiplenmelidir. Halkevleri de bu işi
kuvvetli telkin yoluyla desteklemelidir. Soyadı Kanunu metni çokça
gönderilmiştir. Bunlar dağıtma ya da okutma yollarıyla halka iletilmelidir.
Halka süreç ve yapılacaklar sıkça anlatılmalıdır. Böylece hükümetin yardımcısı
rolü üstlenilmiş olunacaktır. İşin ehemmiyeti mutlaka vurgulanmalıdır.
Halkevleri; öğretmenleri ve konuyu anlatabilecek kimseleri yönlendirerek okul
çocuklarına, çeşitli halk toplanma mekânlarındaki (kahvehaneler, fabrikalar,
askeriye) vatandaşlara ve okuma odalarındaki insanlara durumu anlatmalıdır.
Halkın daha önceden sahip oldukları soyadları ya da aile adlarının kanun
çerçevesinde, eğer uygunsa, aynen kullanılabileceği, yasaklara takılıyorsa küçük
tadillerle korunabileceği anlatılarak işin kolaylığı vurgulanmalıdır. Örneğin;
“Kütükçüzade Neriman” yerine “Neriman Kütükçü” kullanılabilecektir. Soyadı

95
BCA, ?/490..1.0.0/15.81..2.

156
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

bulmakta zorluk çeken kimseler, Halkevlerine gönderilen konuyla ilgili


kitaplardan ve halkevlerinin hazırlayacağı listelerden faydalanabilmelidirler96. 1
Mart tarihli bu yazıya birçok CHP il yönetim kurulundan cevap gelmiştir. 20
Mart günlü Samsun’dan gelen cevapta; 100 adet kanun örneği geldiği ve bunun
örgütlere dağıtıldığı, gerekenin yapılmaya çalışıldığı bildirilmiştir. 21 Mart
1936 tarihli Trabzon’dan gelen cevap ise özetle şu şekildedir; Partililer ve diğer
yurttaşların soyadlarını hemen almaları için örgüte genelge yayınlanıp Soyadı
Kanunu örnekleri dağıtılmıştır. Mart ayı sonuna kadar bu önemli kanunun
başarıya ulaşması hedeflenmektedir.97.
İktidar partisinin konuyla alakalı olarak dikkat çeken diğer bir yazısı ise
kanunun uygulanma süresinin bitmesine yakın günlerde CHP Genel Sekreterliği
tarafından CHP başkanlıklarına gönderilmiş olunan 2 Haziran 1936 tarihli bir
yazıdır. Bu yazıda; soyadı tescillerinin yapılması için belirlenen sürenin 2
Temmuz günü biteceği hatırlatılmıştır ve bu sürenin bitimine çok az kaldığı
belirtilmiştir. Soyadı uygulamasının Türk Milleti için büyük bir inkılâp olduğu
tekrar dile getirilerek, idare amirleri ile birlikte bu işin sıkı takip edilmesi ve
sonuçları ile ilgili olarak merkeze bilgi verilmesi istenmiştir98.
Artık soyadı almak için belirlenen kanuni süre sona ermiş ve illerden
soyadı uygulamalarıyla ilgili son raporlar gelmeye başlamıştır. Bu cevaplardan
da iki tanesi örnek olarak buraya alınmıştır. İlk olarak Gümüşhane CHP il
başkanı imzasıyla CHP Genel Sekreterliğine gönderilen 22 Haziran 1937 tarihli
yazıda; il dâhilinde soyadı almayan kalmadığı, kendisi tarafından soyadı
seçmeyenlere ise en büyük mülki memurlar tarafından soyadlarının takılarak
tescil edildiği bildirilmiştir. Benzer bir yazı ise Balıkesir CHP il başkanlığından
da gelmiştir. 7 Mayıs 1937 tarihli yazıda il genelinde soyadı verme işleminin
tamamlandığı bildirilmiştir99.

Kanunun Uygulanması Sonrasında Ortaya Çıkan Sorunlar ve Çözümler


Soyadı Kanunu’nun uygulanma süreci 2 Temmuz 1936 tarihinde sonra
ermiştir. Bu tarihten itibaren soyadı alınması sürecinde ortaya çıkan sorunların
çözümleri ile ilgili düzenlemeler yapılmaya çalışılmıştır. Uygulanacak cezalar
ve alınan soyadlarının kullanılması gerekliliği ile ilgili resmi yazışmaların
çokluğu dikkat çekmektedir. İlk olarak 31 Mart 1937 tarihinde Dahiliye
Vekaleti tarafından yayınlanan bir tamim göze çarpmaktadır. Bu tamimde; reşit
olmayan çocuklarını ve evlilikleri devam eden eşlerini soyadı beyannamesine

96
BCA, ?/490..1.0.0/3.12..18.
97
BCA, ?/ 490..1.0.0/18.92..3.
98
BCA, ?/490..1.0.0/3.12..45.
99
BCA, ?/490..1.0.0/23.117..1.

157
Sabit Dokuyan

yazdırmayan aile reislerine ceza verilmemesinin kararlaştırıldığı bildirilmiştir.


Soyadı Kanunu’nun 4. maddesine göre eşi ve çocuğunu kaydettirmesi gereken
şahıslardan bazıları nüfus beyannamelerine sadece kendi isimlerini yazarak
başvuruda bulunmuşlardır. Normal şartlarda bu kişilere 5 ile 15 lira arasında
para cezası verilmesi gerekmektedir. Fakat bu konuda tam bir uygulama birliği
sağlanamamıştır. Dahiliye Vekaleti tarafından yayınlanan tamimle, bir aile
reisinin aldığı soyadının eş ve çocukları için de zorunlu olarak kullanılacak
olmasından kaynaklı olarak, eş ve çocuklarının ismini yazmayanlara ceza
verilmemesine hükmedilmiştir. İlgili cezanın, herhangi bir şekilde kendisi ve
aile bireyleri için soyadı almayanlara uygulanmasının daha doğru olacağı
belirtilmiştir100.
Cezai işlemlerle ilgili diğer bir tamim yine Dahiliye Vekaleti tarafından 6
Nisan 1937 tarihinde yayınlanmıştır. Tamime göre; haklı bir mazereti bulunan
kimseler, belirlenen tarihler arasında soyadı alamadılar ise bu vatandaşlara cezai
hükümlerinin uygulanması doğru bulunmamıştır101. 19 Mayıs 1937 tarihli diğer
bir tamimde ise; Soyadı Kanunu mucibince görev ihmali ya da soyadı almama
neticesinde ceza alan kimselerden cezasını ödemeyenlerin vali veya
kaymakamlar tarafından Cumhuriyet savcılarına yazılacak müzekkere üzerine
Türk Ceza Kanunu’nun 19 ve 24’üncü maddelerine göre hafif hapis cezası ile
cezalandırılmaları uygun görülmüştür102.
29 Haziran 1937 tarihli Dahiliye Vekaleti tamiminde; süresi içinde soyadı
almayanların ve görevini ihmal eden görevlilerin para cezası ile
cezalandırılacağı, bu cezaların mahalle idare heyetleri tarafından belirleneceği
ve valiler ile kaymakamlar tarafından onaylanacağı hatırlatılmıştır. Ayrıca
soyadı almayan kimselere vali ve kaymakamlar öncülüğünde soyadları
verilmesi gerekliliği de vurgulanmıştır. Bu çerçevede; bazı yerlerde nüfusa
kayıtlı olduğu halde bulunamayan kimseler olduğu ve yine öldüğü halde
kayıtlardan düşürülmeyen kimseler bulunduğu bildirilmiştir. Ayrıca yurtdışında
olup da ne durumda olduğu bilinmeyen kimseler de mevcuttur. Bu konularla
ilgili nasıl muamele edilmesi gerektiği sürekli olarak bakanlığa sorulmaktadır.
Bu tip kimselere resen soyadı takılması Bakanlık tarafından sıkıntı yaratacağı
gerekçesi ile olumlu görülmemiştir. İlgili vatandaşların hayatta olanlarının ve
bulunanlarının bulundukları zaman kayda geçirilmesinin daha uygun olacağı,
ayrıca altı aylık zaman aşımı süresi dolduktan sonra da bu kimseler hakkında bir
ceza takibi yapamaya gerek kalmayacağı ilgililere bildirilmiştir 103 . 23 Ekim

100
Resmi Gazete, 31 Mart 1937, s. 2.
101
Resmi Gazete, 6 Nisan 1937, s. 1-2.
102
Resmi Gazete, 19 Mayıs 1937, s. 2.
103
Resmi Gazete, 29 Haziran 1937, s. 3.

158
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

1937 tarihinde yayınlanan diğer bir Bakanlık tamimde ise; eşinden boşanan
kadının boşandığı kocasının soyadını kullanamayacağının Soyadı Kanunu’nda
belirtildiği hatırlatılmış ve bu durumda olan bir kadının babasından gelen bir
soyadı da yok ise, bir sene içerisinde pulsuz bir beyanname ile yeni bir soyadı
talep edebileceği belirtilmiştir104.
Soyadı Kanunu’nun uygulandığı yasal süre içerisinde soyadı almayanlar
için uygulanacak cezalar mevzusunda tutuklu ve hükümlülerin durumu da
gündeme gelmiştir. Konuyla ilgili bir tamim yayınlayan Adalet Bakanlığı;
belirlenen sürelerde soyadı almayanların gerekçelerinin ihmal ve kasıt
içermemesi durumunda ceza verilmemesi gerektiği yönündeki daha önceki
tamimin dikkate alınacağını iletmiştir. Ayrıca soyadı alma işleminin bitiş
tarihinden sonraki altı ay içerisinde karara bağlanmayan davaların zaman
aşımına uğrayacağının dikkate alınması hususunun mahkûm ve tutuklular için
de uygulanabileceği belirtilmiştir105.
Dahiliye Vekaleti tarafından daha önce bildirilmesine rağmen, Soyadı
Kanunu’na göre soyadı alınması için verilen yasal müddet bittikten sonra 6 ay
içerisinde karara bağlanmayan cezaların zaman aşımına uğraması
uygulanmasına bazı yerlerde uyulmamıştır ve cezalar altı ay geçmesine rağmen
verilmeye devam edilmiştir. Bakanlık, bu konuya gereken dikkatin
gösterilmesini yayınladığı 8 Mart 1938 tarihli tamimle duyurmuştur106. Konuyla
ilgili bu uyarılar sonrasında farklı bir problemin daha ortaya çıktığı
görülmektedir. Bu kez de bazı kaza idareleri uyarıları dikkate alarak zaman
aşımına uğradığı halde verilmiş olan cezaları iptal yoluna gitmeye
başlamışlardır. Fakat verilen kararların bozulması ancak Danıştay tarafından
gerçekleştirilebileceği için ilk hatayı ikinci bir hatayla düzeltme yoluna
gidilmemesi Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan 25 Haziran 1938 tarihli
tamimle duyurulmuştur107.
Her ne kadar soyadı alma işlemleri yasal olarak sona ermiş olsa da ve
soyadı almayanlara valiler ve kaymakamların soyadı vermesi kuralı uygulamaya
konulsa da ilgili işlerin 1938 yılına gelinmesine rağmen bazı yerlerde hâlâ
yerine getirilmediği görülmektedir. Konuyla ilgili şikâyetler Dahiliye
Vekaleti’ne bildirilmiştir. Diğer yandan görevliler tarafından verilen soyadların
bazılarının başka kimselere de verildiği yönündeki geri dönüşler olduğu da
anlaşılmaktadır. Bazı yerlerde ise tebliğ edilmesine rağmen doğum
ilmühaberine bu soyadları işlenmemiştir. Bakanlık ilgili şahısların soyadlarının
kütüklere işletilmesi işlerinin derhal bitirilmesini istemiştir. Soyadı seçmeyenler

104
Resmi Gazete, 23 Ekim 1937, s. 2.
105
Resmi Gazete, 13 Ağustos 1937, s. 1.
106
Resmi Gazete, 8 Mart 1938, s. 2.
107
Resmi Gazete, 25 Haziran 1938, s. 25.

159
Sabit Dokuyan

için ise bir ay içerisinde soyadları verilerek defterlere işleme süreci


tamamlanmalıdır. Diğer yandan soyadı aldığı halde kayıtlı olduğu yere bunu
bildirmeyenler de bir ay içerisinde bu işlemleri nihayete erdirmelidirler.
Yapılacak teftişlerde bu iş ve işlemleri tamamlamayanlar hakkında kanuni
tatbikat başlatılacağı da ilgililere duyurulacaktır108.
Diğer bir mevzu ise alınan soyadlarının kullanılmasında şahısların
isteksiz davranması ile ilgilidir. Süreç tamamlanmasına ve soyadları alınmasına
rağmen devlet kademelerindeki memurlar ve vatandaşlardan bir kısmı kimi
zaman resmi işlemler esnasında soyadı kullanmamakta ısrarcı olmaktadırlar.
Konuyla ilgili olarak 5 Nisan 1937 tarihinde Dahiliye Vekaleti tarafından
Başbakana gönderilen bir yazıda; soyadı alma işlemlerinin bitmesine rağmen
yazışmalarda halen soyadı kullanmayanlar olduğu aktarılmıştır ve bu konuda
ilgililerin dikkatinin Başbakanlık tarafından çekilmesi istenmiştir. Bunun
üzerine Başbakan İsmet İnönü’nün bakanlıklara ve resmi makamlara hitaben
yazmış olduğu 9 Nisan 1937 tarihli bir tamimde; soyadı tescil tarihinin
dolmasına rağmen hâlâ bazı yazışmalarda soyadı kullanılmadığıyla ilgili olarak
Dahiliye Vekaleti’nden kendisine bildirimler olduğunu belirtmiş ve bu kanunun
uygulanmasında gereken dikkatin gösterilmesini istemiştir109.
Dahiliye Vekaleti 25 Mayıs 1937 tarihinde yayınladığı bir tamimle;
soyadı alma süresinin sona ermesine rağmen ve alınan soyadlarının söyleyiş,
yazma ve imza işlerinde kullanılması gerektiği halde buna riayet edilmediği,
özellikle resmi yazışmalarda hassasiyet gösterilmesi gerektiği bildirilmiştir110.
Başbakanlık tarafından yayınlanan 28 Nisan 1938 tarihli diğer bir tamimde ise;
Başbakanlığa gelen evraklar içerisinde hâlâ soyadı yazılmayan evraklar
bulunduğu, yasal zaman içerisinde soyadı almamak nasıl yasak ise alınan
soyadının kullanılması gerekliliği de ilgili kanunda vurgulanmaktadır. Bu
nedenle evrakların geri iadesine mahal vermemek için yazışmalarda mutlaka
soyadının kullanılması istenmiştir111.
Alınan soyadlarının kullanılmasıyla ilgili diğer bir tamim ise 16 Temmuz
1937 tarihli ve Devlet Demiryolları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğüne
aittir. Tamime göre; işletme nizamnamesinde yer alan ve nakliye edilecek olan
mallarla beraber gönderilecek nakliye evrakları üzerine mutlaka alıcının isminin
yazılması gerekmektedir. Soyadı Kanunu ile isimlerle birlikte soyadları da
yazılması zorunlu hale gelmiştir. Fakat bu uygulamaya dikkat edilmediğinden
nakliye işleri aksamakta ve gereksiz yazışmalarla süreç uzamaktadır. Bu
sorunların yaşanmaması için soyadının ilgili iş ve işlemlerde kullanılması
108
Resmi Gazete, 5 Nisan 1938, s. 1.
109
BCA, 10440/30..10.0.0/124.886..17.
110
Resmi Gazete, 25 Mayıs 1937, s. 2.
111
Resmi Gazete, 28 Nisan 1938, s. 2.

160
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

gerekliliği vurgulanmıştır112. Adalet Bakanlığı da 2 Ekim 1939 tarihli bir tamim


aracılığıyla adli işlerin gecikmemesi ve gereksiz yazışmalar yapılmaması için
yut dışında ve yabancı sefaretlerde bulunan kimselerle ilgili adli evraklarda
ilgili şahsın soyadının kullanılması konusunda titiz davranılması istenmiştir113.

Sonuç
Soyadı Kanunu çeşitli uygulama sıkıntılarına ve eleştirilere rağmen
hayata geçirilmiştir. Toplumsal hayatın düzene kavuşturulması temel amacıyla
gerçekleştirilen bu inkılâp kimilerince takdir edilirken, kimiler tarafından da
ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Romanya’da yayınlanan Adverol adlı bir
gazete 1934 yılı sonlarında Türkiye’deki Soyadı Kanunu uygulamalarını
değerlendirmiştir. Gazete’de özetle şu ifadeler yer almıştır: Türkler geçmişe ait
ne varsa kaldırıp atmakta ve yeniliği andıran her şeyi millete mâletmeye
çalışmaktadır. Türkler Arap harfleri yerine Latin harflerini alınca büyük
değişme dedik. Bu değişim burada kalmadı, artık isimlerinin yerine Türkçe
isimler koyuyorlar. Dil temizleme savaşı veren Türkiye, Soyadı Kanunu ile yeni
ve büyük bir değişim içerisine girmiştir. Kurentul adlı diğer bir gazete de
“Kemal” isimli bir yazı yayınlamıştır. Bu yazı ise genel hatlarıyla şöyledir:
Türkiye’deki Soyadı Kanunu uygulamasının Romanya’da kimileri tarafından
acayip karşılanmasına rağmen Mustafa Kemal’in bir filozof ve tarihçi olarak
hareket etmesi takdir edilmelidir. Türkler yalnız iyi bir savaşçı değil aynı
zamanda çalışkan ve doğru bir ulustur. Yazı şu cümlelerle son bulmuştur:
“Herkesin gördüğü ve kıskançlıkla beğendiği bir şey varsa o da, Türk
değişiminin muvaffakiyetidir. Demokrasinin tembel ve miskince sallanışı
arkasından gitmeye mahkûm olan bizler için, Atatürk’ün her teşebbüsü, bir ışık
gibi doğmaktadır114.”
Atatürk hayattayken çok fazla eleştirilmeyen Soyadı Kanunu, onun
ölümü sonrasında çeşitli eleştirilere uğramıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı
sırasında Türkiye’de Atatürk milliyetçiliği dışında hayat bulan milliyetçilik
hareketleri soyadı konusunu yeniden gündeme getirmiştir. Dr. Rıza Nur 1942
yılında yaptığı bir eleştirisinde, öncelikle soyadı anlayışına karşı çıkmış ve
Türklerde soyadının ismin önüne gelmesi gerektiğini belirtmiştir. Man-men
eklerinin kullanılmasını da eleştirerek bu uygulama yüzünden Türkler,
Almanlara benzer soyadı taşımaya mecbur bırakılmışlardır. Kanunlaşan
soyadlarının çoğu da zaten Türkçe değildir. Remzi Oğuz Arık da kanunu
eleştirmiş ve yeterince Türkçeleştirilmemiş soyadlarının yaygınlığından

112
Resmi Gazete, 16 Temmuz 1937, s. 3.
113
Resmi Gazete, 2 Ekim 1939, s. 2.
114
Zaman, 21 Aralık 1934, s. 6.

161
Sabit Dokuyan

bahsetmiştir. Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu ise; Soyadı Kanunu ile sanki Türklerde
soyadı olmadığı kanısının oluşturulmaya çalışıldığını ve bunun da yanlış bir
tutum olduğunu belirtmiştir115.
Soyadı Kanunu, çıkışı itibariyle, izah ettiğimiz farklı nedenlerden
kaynaklanmış olsa da sonuçları itibariyle çok önemli bir inkılap hareketi niteliği
taşımıştır. Modern ve iyi işleyen bir toplumsal düzenin devamlılığının
sağlanmasının yanı sıra, Atatürk ilkeleri içerisinde de yer alan halkçılığın bir
gayesi olarak zikredilen “eşitlik” anlayışının yerleşmesinde soy isim uygulaması
gerçek bir yenileşme adımı olmuştur. Devletin resmi dili olan Türkçe’nin,
kişilerin isimlerinde kendisine yer bulması ve kullanılan dilin etkinliğinin-
yaygınlığının artırılması konularında da ilgili kanun büyük önem arz etmiştir.
1930’lu yıllarda vatandaşların büyük bölümünün kırsalda ikamet etmesi
ve kanunun gerekliliklerini yerine getirmede kimi zaman isteksiz
davranmalarına rağmen, üstten gelen ve kesin anlam taşıyan tavizsiz
uygulamalar sonrasında soyadı alınması işlemlerinde büyük yol kat edilmiştir.
Kalan eksiklikler ise sonraki dönemlerde halledilerek nüfusun tam manasıyla
kayıt altına alınması konusunda ciddi bir başarı sağlanmıştır. İlk etapta
gösterilen tepkiler ise zaman içerisinde bir kabullenişle sonuçlanmıştır ve
vatandaşlar soy isim uygulamasını tam olarak benimsemişlerdir.
Kanunun uygulanmasında CHP ve basının oynamış olduğu hayati rolü de
unutmamak gerekmektedir. İktidar partisi ve partiye bağlı organların kanunun
hayata geçişi sırasındaki çabası, basının da bu mevzuyu sürekli olarak
gündemde tutması sürecin işleyişini kolaylaştırmış ve hızlandırmıştır. Böylece
kırsal kesime sıkışmış ve devletle irtibatı çoğu zaman kopuk olan halkın
devletiyle bir nevi tanışması sağlanmıştır. Bu tanışmanın gerçekleşmesinde
okumuş ve modern dünyayı tanıyanların olumlu yaklaşımları çok önemli bir
değere sahip oluştur.
Kanunun içerisinde yer almasına rağmen günümüzde, gülünç ve şahsı
toplum içerisinde zor durumda bırakabilecek soyadlarının da verilmiş olduğu
görülmektedir. Bu tip soyadlarını, kanunun çıktığı dönemde, şahısların kendi
istekleri ile almış olmaları çokta anlaşılır değildir. Bir tahminden öteye
geçmemekle birlikte; kanunla belirlenmesine rağmen istenilen süreler içerisinde
soyadı almayan kimselerle ilgili olarak soyadı tespiti için görevlendirilen
memurların bu soyadlarını vermiş olmaları ihtimal dahilindedir. Bazı
soyadlarının da söyleyen ya da yazan kişiler tarafından, yanlış telaffuz edilmesi
yahut yazılmış olması da diğer bir ihtimali akla getirmektedir.

115
Atabay 2007, s. 245-247.

162
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

KAYNAKLAR

A. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Belgeleri


BCA, Dosya: 1579, Fon Kodu: 30..18.1.2, Yer: 49.78..16.
BCA, Dosya: ?, Fon Kodu: 51..0.0.0, Yer: 4.36..15.
BCA, Dosya: 1720, Fon Kodu: 30..18.1.2, Yer: 50.85..16.,
BCA, Dosya: ?, Fon Kodu: 272..0.0.0, Yer: 63.190..9. ,
BCA, Dosya: 1759, Fon Kodu: 30..18.1.2, Yer: 50.87..15.
BCA, Dosya: ?, Fon Kodu: 51..0.0.0, Yer: 12.101..10.
BCA, Dosya: ?, Fon Kodu: 490..1.0.0, Yer: 41.173..5.
BCA, Dosya: 10427, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer: 124.886..5.
BCA, Dosya: 10428, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer: 124.886..6.
BCA, Dosya: 10429, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer: 124.886..7.
BCA, Dosya: ?, Fon Kodu: 490..1.0.0, Yer: 15.81..2.
BCA, Dosya: ?, Fon Kodu: 490..1.0.0, Yer: 3.12..18.
BCA, Dosya: ?, Fon Kodu: 490..1.0.0, Yer: 18.92..3.
BCA, Dosya: ?, Fon Kodu: 490..1.0.0, Yer: 3.12..45.
BCA, Dosya: ?, Fon Kodu: 490..1.0.0, Yer: 23.117..1.
BCA, Dosya: 10440, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer: 124.886..17.

B. Resmi Yayınlar
TBMM Zabıt Ceridesi
Resmi Gazete

C. Süreli Yayınlar
Akşam Gazetesi
Milliyet Gazetesi
Zaman Gazetesi
Pozantı Gazetesi

D. Kitap ve Makaleler
Acun 2000 Fatma Acun (editör), Atatürk ve Türk İnkılâp Tarihi, Siyasal
Kitabevi, Ankara.
Akalın 2004 Şükrü Haluk Akalın, “Atatürk’ün Dil Politikası”, BAL-TAM
Türklük Bilgisi, Sayı: 1/1, Prizren, 2004, s. 28-32.
Atabay 2007 Mithat Atabay, “Soyadı Kanunu ve Bu Konuda Yapılan
Tartışmalar,” İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih
Dergisi, Sayı: 42, İstanbul, s. 231-248.
Atay 2009 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Pozitif Yayınları, İstanbul.

163
Sabit Dokuyan

Avşar ve Kaya 2013 Zakir Avşar ve Ayşe Elif Emre Kaya, “Cumhuriyet
Türkiye’sinin Halkçılık Uygulamaları: Soyadı Kanunu
Örneği”, Turkish Studies, Sayı: 8/5 Bahar, s. 73-90
Aydemir 2011 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Cilt: 3, Remzi Kitabevi,
İstanbul 2011.
Bayraktar 2012 Özlem Bayraktar, “Güneş Dil Teorisi: ‘Batı’ ve ‘Türk’
Arasındaki Sınırı İdare Etmek”, Spectrum: Journal of Global
Studies Special Issue, Autumn, Volume 4, Issue 1, s. 137-149.
Bulut 1982 Mesut Bulut, “Atatürk’ün Türkçeye Yönelik Özleştirme/
Sadeleştirme Çalışmaları ve Bu Bağlamda Yaşanan Dil
Tartışmaları Üzerine Bir Değerlendirme”, Turkish Studies,
Sayı: 9/11, s. 131-147.
Çakmak 2009 Fevzi Çakmak, “Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Nüfusu Kayıt
Altına Almaya Yönelik Girişimler”, Çağdaş Türkiye Tarihi
Araştırmaları Dergisi, VIII/18-19, Bahar-Güz, s. 89-115
Mumcu 1982 Ahmet Mumcu, Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi, İnkılap
ve Aka Yayınları, İstanbul.
Ölmez 2000 Mehmet Ölmez, “Dil Devrimi Sonrası Ad ve Soyadlarımız”,
Türklük Bilgisi Araştırmaları/ Journal of Turkish Studies, Cilt:
24/II, s. 107-117.
Yalçın vd. 2008 Durmuş Yalçın, Yaşar Akbıyık, Yücel Özkaya vd., Türkiye
Cumhuriyeti Tarihi, Cilt: 2, ATAM Yayınları, Ankara.
www.isteataturk.com.(SGT: 28.10.2015)
http://www.atam.gov.tr/duyurular/milliyetcilik-milli-birlik-ve....(SGT: 23.05.2016)
http://www.adanadan.biz/.(SGT: 23.05.2016)
http://turkoloji.cu.edu.tr/CUKUROVA/makaleler(SGT: 23.05.2016)

164
Soyadı Kanunu ve Kanunun Uygulanma Süreci

EKLER

EK 1116

116
www.isteataturk.com.(SGT: 28.10.2015)

165
Sabit Dokuyan

EK 2117

117
BCA, 10427/30..10.0.0/124.886..5.

166

You might also like