Tutsakların ölümüne alışmayın!

 İHD Amed Şubesi Hapishaneler Komisyonu Üyesi Av. Ercan Yılmaz

 İHD Amed Şubesi Hapishaneler Komisyonu Üyesi Av. Ercan Yılmaz

  •  İHD Amed Şubesi Hapishaneler Komisyonu Üyesi Av. Ercan Yılmaz, hasta tutsakların ölümüne alışılmaması gerektiğini; bu konuda siyasi iktidar üzerinde daha fazla baskı kurmaya ihtiyaç olduğunu söyledi.

ATK’nin ölüm kapısında ‘hapishanede kalamaz’ raporu vermesinin artık bir anlamı kalmadığını vurgulayan İHD Amed Şubesi Hapishaneler Komisyonu Üyesi Av. Ercan Yılmaz, "Yaşanan ölümler doğal değil. Tüm ölümlerden ATK’de çalışan hekimlerin hem mesleki açıdan hem de cezai anlamda sorumlulukları var” dedi.

Türk cezaevlerinde baskı, şiddet ve hak ihlalleriyle birlikte  hasta tutsakların ölüme terk edilmesi de artık sıradanlaştırılıyor.  Türk makamları verileri paylaşmadığı için tam sayı tespit edilmemekle birlikte İHD'nin ulaşabildiği kadarıyla 600'den fazla ağır olmak üzere 2 bine yakın hasta tutsak var. Tutsaklara cezalandırma sisteminin bir parçası olan Adli Tıp Kurumu (ATK) da kamu hastanelerinin verdiği “cezaevinde kalamaz” raporlarına rağmen aksi yönde karar vererek, hasta tutsakların yaşam hakkını gasp ediyor. ATK tarafından verilen sağlık raporlarıyla tahliyelerinin önüne geçilen hasta tutsaklardan 83 yaşındaki Mehmet Emin Özkan’ın durumu, en çarpıcı örneklerden. 1996’da tutuklanan Özkan, işlemediği bir suç nedeniyle yargıladığı Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce (DGM) ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edildi. 27 yılı ulaşan tutukluluğu sürecinde tansiyon, zehirli guatr, kemik erimesi, duyma-görme eksikliği ve hafıza kaybı sağlık sorunlarına yakalanan Özkan, 5 kez kalp krizi geçirip dört defa anjiyo oldu. Özkan hakkında Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulu, 2015'te vücut fonksiyonlarının yüzde 87’sinin işlevsiz hale gelmesi dolayısıyla “cezaevinde kalamayacağı" yönünde rapor verdi fakat birçok defa sevk edildiği ATK, tersi yönde verdiği raporlarla cezaevinde kalmasında “sakınca yok" dedi. Hakkında beyanlarda bulunan iki itirafçı yıllar sonra “işkence altında” ifade verdik demeleri üzerine Özkan’a yeniden yargılama yolu açılsa da hakkında tahliye kararı çıkmadı. 

İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi Hapishaneler Komisyonu üyesi Av. Ercan Yılmaz, durumunu yakından takip ettikleri Özkan üzerinden hasta tutuklular sorununu ve ATK’nin üstlendiği misyonu; Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı da ATK’nin kararlarını  değerlendirdi.

27 yılın 10 yılı ağır hastalıkla

27 yıldır cezaevinde tutulan Özkan’ın son 10 yılını ağır hastalıklarla geçirdiğini; bu süre zarfında hapishanedeki revire 300 defa çıkarıldığını; cezaevi dışındaki hastanelere de 300’den fazla götürüldüğünü hatırlatan Yılmaz, gittiği her hastanede cezaevinde kalamayacağı yönünde rapor verilse de savcılık ve ATK raporlarıyla cezaevinde tutulduğunu söyledi.

İşkence yasağı ihlal ediliyor

ATK'nin, "Sağlık erişim hakkı” ve “özel yaşam hakkı”nın çok ciddi şekilde ihmal eden bir kurum haline geldiğini kaydeden, Yılmaz, “Gardiyanların koluna girerek hastaneye getirip götürebildiği, mahkeme salonuna ya sandalyede getirilen ya da SEGBİS ile katılabilen Özkan, ne işitebiliyor ne de kendini ifade edebiliyor. Acilen tahliye edilmesi gerekirken savcıların ve ATK’nin yaklaşımı gayri insanidir. Özkan’ın durumunu defalarca yetkili makamlara iletmemize rağmen sonuç alamadık. Bunca hastalıklarına rağmen Özkan’ın içerde tutulması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin birçok kararında değindiği ‘işkence yasağını ihlali’ durumudur” dedi.

Siyasi ve konjonktürel yaklaşım

Yılmaz, tıpkı Özkan gibi Civan Boltan, Sıddık Güler ve Aysel Tuğluk gibi diğer siyasi hasta tutsaklara yönelik aleyhte kararlarda kendisini gösteren bu durumun, siyasi iktidar ve Adalet Bakanlığı’nın konjonktürel yaklaştığının göstergesi olduğunu ifade etti. Yılmaz, şunları söyledi: “Aysel Tuğluk, Demans haslığı olan bir kişidir. Hastalığın tedavisi için üç haftalık bir gözlem süresi belirlenmişti, ancak üç gün içerisinde işlemlerinden sonlandırılıp cezaevine gönderiliyor. Bu nedenle hazırlanacak rapor özensiz olacak ve hastalığı tüm boyutlarıyla ele almayacak. Oysa hastalığı ilerlemiş ve artık kendi günlük ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda. Yine Kocaeli Üniversitesi’nce hazırlanmış ‘cezaevinde kalamayacağı’ yönünde bir raporu var. Kaçma şüphesi veya hakkındaki delilleri karartma gibi herhangi bir olasılık da yok. Bu şekilde hapishanede tutulmaya devam edilmesi, siyasi saikledir.” 

Raporlardan sonra ölüyorlar

ATK’nin hasta tutsaklar hakkında hazırladığı sağlık raporlarına karşı yargı yolunun bulunmadığnı anımsatan Av. Yılmaz, birçok hasta tutsağın haklarında hazırlanan raporlardan kısa bir süre sonra yaşamını yitirmesinin, bu raporların bilimsel ve objektif olmadığını gösterdiğinin altını çizdi. Halil Güneş’in ATK’nin cezaevlerinde kalmasının sağlığı üzerinde risk teşkil etmediği yönündeki raporundan sonra içeride; Bedri Çakmak’ın ise tahliyesinden kısa bir süre sonra yaşamını yitirdiğini hatırlatan Yılmaz, ATK’nin ölüm kapısında ‘hapishanede kalamaz’ raporu vermesinin, artık bir anlamı kalmadığını vurguladı. Yılmaz, "Yaşanan ölümler doğal değil. Tüm ölümlerden ATK’de çalışan hekimlerin hem mesleki açıdan hem de cezai anlamda sorumlulukları var” dedi.

Neredeyse her hafta iki tutsak

Ölümlerin önüne geçmek için İHD, Barolar, meslek ve ilgili sivil toplum örgütleriyle birlikte konuyu sürekli gündemde tutmaya çalıştıklarını söyleyen Yılmaz, şunları ekledi: “Bu gündem yıkıcı bir hal almaya başladı. Hemen hemen her hafta cezaevinden iki mahpusun yaşamını yitirdiğine dair haberler alıyoruz. Bu meselenin insanı bir mesele olduğunu; sağlığa erişim hakkının kişilerin ideoloji, etnisite ve cinsiyetleriyle ilgili olmadığını ve insan olmaktan kaynaklı bir hak olduğunu, siyasi iktidarı baskı altına alarak kabul ettirmek gerekiyor. Hasta mahpuslara yaklaşım tamamen politiktir; etnik kimlik ve ideolojilerinden bağımsız değildir. Bu meselenin insani çerçevede çözülebilmesi için bütün kamuoyunun gündemine alması ve siyasi iktidarı, Adalet Bakanlığını daha fazla baskı altına alması lazım. Bu insanların ölümüne alışılmaması gerekiyor.” 

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı

ATK tekeli ciddi bir sorun

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ise hasta tutsakların yaşadığı birçok sorundan haberdar olduklarını belirterek, “Cezaevi idareleri gibi hastanelerden de kaynaklı sorunlarla karşı karşıyayız. Ne yazık ki bununla ilgili bazen etik ihlallerle de karşılaştığımız oluyor. İnsanlara kelepçeli muayenenin dayatıldığını görüyoruz. Bunun ciddi anlamda hem insanlık onuruna aykırı bir durum hem de hasta mahremiyetini etkileyen bir yanı var. Bu durumdan kaynaklı da tutuklular hastanelere gitmekten kaçınıyor” dedi. 

Tutsakların hastalık durumlarının değerlendirilmesinde ATK’nin adres olarak gösterilmesini eleştiren Prof. Fincancı, “Yerellerden bilimsel ortamlar ve üniversiteler kullanılabilecekken ATK’lerin tek adres olarak gösterilmesi ciddi bir sorundur. ATK, ne yazık ki Adalet Bakanlığı’nın bağlı bir kuruluşudur. O yüzden tarafsızlık ve bağımsızlık ilkesini zedeleyen bir yerde durduğunu biliyoruz. Aysel Tuğluk örneğinde olduğu gibi aslında bilimsel anlamda değerlendirmede ciddi eksiklikle karşı karşıya kaldık. Taraf olmayan, bağımsız bir yapılanmaya ihtiyaç var” şeklinde konuştu.

Kanayan yara cezaevleridir

"Bu ülkenin kanayan yarası hapishanelerdir" diyen Prof. Fincancı, üstelik insan hakları ve alandaki mesleki örgütlerin bu konuda gözlem, değerlendirme yapabilmesinin ve veriler sunabilmesinin önünün kesildiğini; yıllardır cezaevlerine giremediklerini söyledi. Cezaevinde ölüm meydana geldiğinde her koşulda şüpheli olarak kabul ettiklerini belirten Prof. Fincancı, şunları ekledi: "Çünkü devletin koruması altındaki insanların ölümünden söz ediyoruz. Demek ki koruma yükümlülüğüyle ilgili bir iddia ortaya çıkabilir. Devletin bir iddiayı bertaraf edebilmesinin yolu ise etkili ve kapsamlı bir soruşturma ve belgeleme süreci işletmesidir. Bunu da bağımsız heyetlerle yapması gerekir ama ne yazık ki böyle olmuyor. Cezaevlerinden ardı ardına ölümlerin gelmesi, bu insanların sağlığa erişimleriyle ilgili sorunların olduğunun göstergesidir. Bağımsız kurumların kurulması, bağımsız heyetlere denetleme izni verilmesi gerekiyor. Bir de bu insanların hastalıklarıyla ilgili değerlendirmelerin bağımsız ve bilimsel ortamda yapılması gerekiyor.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.