Sayfa |1
TANZİMAT EDEBİYATI ŞİİR ÇEVİRİLERİ
Abdülhak Hamit, Hacle’den, (syf.133, 134)
2
Ey göñlümüñ sa’adeti bir ibtisâmınız;
Bilsem siziñ melek mi ya hûri mi nâmınız?
Cism-i lâtîfinizle gelip türbegâhıma,
N’olsun baña hayat verişten merâmınız?
sehbÂl-i nâzıñız mı bu nur-ı siyeh zuhûr,
Pervâz-ı rûhdan daha ‘ulvi haremiñiz.
Görsem fezâ-yı mahşeri gelmez bu his baña,
Gaşyetti cism ü canımı birden kıyâmıñız.
İkmâl için nevâkısını şâm u subhumuñ,
Vardır siziñ de gün gibi bir bedr-i tâmıñız.
Bilmem sabahıñız ne hıdret-sız olur siziñ için.
Nûr-ı cemâli andırıyor çünkü şâmıñız.
Enfâs-ı ömr ile müteşekkil vücûd ile,
Efkâr-ı ‘aşk ile mütecelli mâkâmıñız.
Zî-rûhu andırır ne görürsem esâs-ı beyt,
Cennet midir siziñ ‘acaba zîr-i bâmınız?
Eş’ara benziyor bu gece sözlerim bütün,
Ölmüş gibi hayâlime sârî nizâmıñız.
Anlar desem mi fikriñizi bir çiçek siziñ,
Ey şi’r olan nügüfte leb-i gonca-fâmıñız.
Lâyık değil isem de Hudâ kısmet eyledi.
Hôş oldu, hûş bu makbereden intikâmıñz.
Eyvâh o da siziñ gibi bir dil-rübâ idi.
Rahmettir ol garibe siziñ ihtirâmıñız.
Kalmaz gider merâret-i ‘ömrüm bu vechile,
Telzîz-i câna şâmil olursa kelâmınız.
Gittikçe artıyor hüznüñüz siziñ,
Gelmez latifeye bu gidiş de devâmıñız.
Heyhât, idâre eyleyecek sizsiñiz beni,
Derler, benim elimde ne menûn zimâmıñız.
Ben, almışım sizi bu rivâyet garîbdir,
Nâil değilken olmaga bir dem selâmıñız.
Hûri olur mu ‘âdeme münkâd sevdiğiñiz.
Memlû geliş nedir baña kevserle câmıñız.
Ben isterim bu şeb biraz ârâm neş’eden,
Bir saltanat hayâline düştü gulâmıñız.
Gerçek mi şüpheyi bu kadar iltizâmıɦız?
Tezyîf için bu hâlimi demdir şeb-i zifâf,
Bir böyle fırsatı sevilir iğtinamıñız.
Vezni: Mef’ûlü/Fâ’ilâtü/Mefâ’îlü/ Fâ’ilün
Sayfa |2
Kelimeler
İbtisâm: Tebessüm etmek. İnce ve hafif gülümsemek.
Cism-i latif: Cisimle alâkası olmayan. Göze görünmeyen.
Merâm: Maksad, niyet, arzu.
Türbegah: Türbe.
Nur-ı siyeh zuhur: Siyah Işık meydana gelme.
Pervaz-ı ruh: ruhun uçuşu.
‘Ulvi: (Ulviye) Yüksek, yüce. * Manevî ve göğe mensub.
Fezayı mahşeri: mahşer yeri
Kıyâm: Ayakta durmak. Ayağa kalkmak. * Ayaklanmak. İsyan. * Bir işe başlamak, devam etmek. * Satılan bir mal hakkında müşteri ile anlaşıp kararlaşma. * Canlanmak
Şam u subh : gece ve sabah vakti.
İkmâl: Tamamlamak. Bitirmek. Mükemmelleştirmek
Nevâkıs: (Noksan. C.) Eksiklikler, noksanlar.
Nur-ı cemâli: yüzündeki parıltı.
Enfas: (Nefes. C.) Nefesler. Soluklar. * Ruhlar. Canlar. * Cevherler. * Duâlar.
Efkar-ı aşk: aşk fakiri.
Müteşekkil: Herhangi bir şekil alan. Birleşmiş, meydana gelmiş olan.
Mütecelli: Tecelli eden, meydana çıkan, görünen. Parlak
Tezyîf: Çürütmek. Küçük düşürmek. Eğlenmek, alaya almak. * Bir şeyin dışını tezyin ve tanzim edip, içini fena yapmak. Kötü ayar etmek. * Tahkir etmek.
Memlû: Doldurulmuş. Dolu.
Nâil: Muradına eren, nâil olan, ele geçiren. Erişmiş.
Münkad: (Kavd. dan) İnkiyad eden, boyun eğen, muti olan, itaat eden.
Telziz-i can: canı tatlı olan.
Zifaf: Gerdeğe girmek. Gerdek.
Meraret-i ömür: acı hayat.
Dil-ruba: f. Gönül alan, gönül kapan.
Leb-i gonca fam: gonca dudağının rengi.
İhtiram: Hürmet olunmak, tazim olunmak, hürmet, saygı.
Hudâ : f. Rabb. Sâhib. Cenab-ı Hak. Hâlık.
Şi’r: (Şiir) Anlama, idrak. * Edb: Edebiyatta kıymeti olan, nazımlı ve kafiyeli
şair sözü
Abdülhak Hamit, Sahrâ’dan, (syf.134)
Nağme 1
Bir zamânlar karâr-gâhım idi
Bedevîler gibi beyâbanlar
Buña mûcib de istibâhım idi:
Nasıl imrâr-ı vakt eder anlar.
Belde halkında görmedim hayfâ,
Sayfa |3
Gördüğüm ünsü?? ehl ü vahşette!
Bedevîler sükûn u râhatte;
Sürdüğü da’ima ganemle sefâ.
Beledi muttasıl esir-i cefâ,
İnti’âş ‘âleminde zulmette!
Biri endişeden âmân bulmaz.
Biri endişeden zaman bulmaz.
Ne hôş eyler muhabbeti ta’rif,
Şu garîb bülbül âşiyânımda.
Ben de gûyâ idim zamanında
Âşiyânımdı bir nihâl-i zârif,
Esti bir zemherir-i zehr-efşân,
Ne çemen kaldı ‘akıbet ne fidân
Feryâd 1
Ne hôş eyler muhabbeti ta’rif,
Şu garîb bülbül âşiyânımda.
Ben de gûyâ idim zamanında
Âşiyânımdı bir nihâl-i zârif,
Esti bir zemherir-i zehr-efşân,
Ne çemen kaldı ‘akıbet ne fidân!
Feryâd 2
Beni gezdikçe gülistânlarda,
Yine âsâr-ı yâd eder meşgûl.
Duyarım nefhasın usûl usûl
Rüzgâr estiği zamanlarda
Yâd u vechiyle döndüğüm yaşlar,
Hep çiçek suyu kokmaga başlar.
Vezni: Fâ’ilâtün/ Fâ’ilâtün/Fâ’ilün
Kelimeler
Karar-gah: f. Karar verilen yer. Karar yeri. * Askerî birlikte kurmay heyetinin
toplandığı yer. Merkez.
Beyaban: f. Çöl. Sahra. * İmar olunmamış arazi. * Kır.
İstibah: Mübah ve helâl sayma. * Bir çok kimsenin kanını dökmeğe izin
verme.
Zemherir: Karakış dönümünden (12 Aralıktan) 31 Ocağa kadar olan şiddetli
soğuk devresi.
Zehr-efşan: f. Zehir saçan.
Nihal-i zarif: İnce, güzel dal.
Garîb: Batan. Gurub eden. * İki omuz arası. * Devenin hörgücüyle boynu
arası.
Âşiyan: f. Kuş yuvası. * Mc: İkâmetgâh. Ev, mesken.
Sayfa |4
İnti’aş: Yorgunluktan sonra canlılık hissetme. Canlılık. * Hastalıktan sonra
iyileşip kalkma. * Geçinme. * (Yıkılan adam) doğrulup kalkma.
İmrar-ı vakt: vakit geçirmek.
Asar-ı yad: hediye.
Vechiyle: Vecih) Yüz, çehre, surat. * Tarz, üslub. * Her şeyin karşısına gelen
ve karşısında olan. Satıh. Ön. Alın. Cephe. * Tarih. * Suret. * Sebeb. * Bir şeyin nefsi ve zatı. * Semt. Cihet. * Münasebet.
Gülistan: gül bahçesi.
Abdülhak Hamit, Bunlar O’dur, (syf. 135, 136, 137)
Bir İğbirâr[1]
1
Bilmem neye bu diğer muğber
Göñlüm gibi hercivâr muğber
Berc u beden u hisâr muğber
Deryâ muğber kenâr muğber
2
Mescidde ne varsa çehre bir hâk
Revzenleri sânki çeşm-i der hâk
Minberle mezâr ser-be-ser hâk
Mihrâb nigûn menâr muğber
3
Mutrip serilip türâbe bî-hûş
Çeng ü def ü nâylar ferâmûş
Sâki gile mend ü bezm hâmûş
Rakkâse-i bâde-hevâr muğber
4
Kalsam n’ola serseri-i mevk
Geçmiş dem-i dilber-i mevk
Dökmüş tüyünü per-i mevk
Ebkâr-ı hayâl-i zâr muğber
5
Cennetse de neş’esiz melekler
Sân her biri ol periyi bekler
Açmışsa da renksiz çiçekler
Gelmemişse de nev-bahârı muğber
6
Çıkmasa da o mahveş deñizden
‘Arzetsin o hâle eş deñizden
Yatmış gitmiş güneş deñizden
Ahterlere hûn-nisâr muğber
7
Sayfa |5
‘Arzettiği renk ile o vaveyl
Yâdımdaki hüsne ‘arz eder meyl
Mehtâb teverrüm eylemiş leyl
Mâtem-zede eşk-bâr muğber
8
Kalsın mı meh ü sitâne hürrem
Hûrşîd ne var tutarsa mâtem
Olmuştu anın gibi benim hem
Mahbûbem olan nigâr muğber
9
Yôk eski safâsı bağ u râgın
Gör bülbülü pençesinde zâgın
Yerden çıkıyor gibi bu bâgın
Sahnındaki rüzgâr muğber
10
Varmış görerek o sevgi hâbe
Olmuş vütevâri-i harâbe
Herşey gibi münkabil türâbe
Geçmiş çâgı cûybâr muğber
11
Leb-teşne çemen nihâl uryân
Kûhsâr iñler sehâb giryân
Kuşlarda da yok sükûta pâyân
Maskatları hâk-sâr muğber
12
Her kûşe neşîmen-i serâir
Gelmekte lisana sân makâbir
Meşhûr-ı sükût hep meşâcir
Vâdide bir âh ü zâr muğber
13
Yek-reng heremle nev-civânî
Sevdâ ile hüsn-i bî-müdânî
Müstakbel o fikri-i câvidânı
Mâzi gibi hep gubâr muğber
Sayfa |6
14
Nerden oluyor bu hüzn târî
Göñlüm ona vâkıf olsa bârî
Benden mi iğbirar sârî
Aslında mı reh-güzâr muğber
15
Bîn kerre ânıñ tutup elinden
Geçdimdi bu reh-güzâr dan ben
Mevki yire belki öyledirsen
Amma ki o yâdigâr muğber
16
Ben sağım o öldü gitti kûskûn
Her gördüğüm olmasın mı ölgûn
Geçmişte idi benimle birgûn
Olmuştu bu yerde yâr muğber
17
Şeb mâtemidir gözümde nâlân
Akşam ise hüzündür nümâyân
Envâr-ı tulû’-ı şem’i zindân
Fikrim gibi târ u mâr muğber
18
Fikrim inecek olursa makdem
Çıktıkça fakat semâdan akdem
Menend-i mezâr öñümde her dem
Her kûşede âşikâr muğber
19
Söyler anı nerde kılsa bîdâr
Hayretle beni tuyûr u eşcâr
Eyler anı nerde görsem ihtâr
Bir duhter-i bî-karar muğber
20
Bir fem ki beyân eder tazallum
Bir tâze çiçek ya bir tebessüm
Bir çehre ki gösterir teverrüm
Bir mevç-ya bir mezâr muğber
Vezni:Mef’ûlü/ Mefâ’lün/ Fe’ûlün
Sayfa |7
Kelimeler
Muğber: tozlu, gücenmiş.
Revzen: (C.: Revâzin) Pencere
Ser-be-ser: f. Baştan başa.
Nigûn: f. Tersine dönmüş, altüst olmuş, başaşağı. * Ters, uğursuz, aksi.
Menar: Nur yeri. Fener kulesi. * Câmi minâresi. * Yol işaretleri.
Mutrib: (Tarab. dan) Çalgıcı, çalgı çalan. Şarkıcı, şarkı söyliyen. Hânende.
Rakkase: Oynayıp dans eden kadın.
Bade: f. şarap, içki. Kadeh. (İçkinin her çeşiti haramdır, büyük günahtır. İnsan sağlığına zararları ilmî bir gerçektir. Aile, cemiyet hayatı ve ahlâk için de
yıkıcıdır. İçkiden ve içenlerden uzak durmak gerekir.)
Ebkar (Bikr. C.) Bekârlar. * Mc: Evvelce kimsenin söylemediği sözler.
Hayal-i zar: zayıf fikir.
Sân: f. "Benzer, andırır" mânâlarına gelerek birleşik kelimeler yapılır.
Ahter: Yıldız. * Mc: Baht, talih.
Eşk-bar: f. Çok ağlayan. Çok gözyaşı döken
Hüzn tari: birdenbire kederlenme.
Gubar: toz.
Ah ü zar: ağlayan, inleyen dost. Zayıf, dermansız.
Hak-sar: f. Toz toprak içinde kalmış. Perişan hâlli.
Kuhsar: f. Dağ tepesi. * Dağlık yer.
Leb-teşne: susamış, kurumuş dudak.
teverrüm: verem olma.
bîdar: f. Uykusuz, uyumayan. Uyanık.
eşcar: (Şecer. C.) Ağaçlar.
ihtar: Hatırlatmak. Dikkati çekmek. Tenbih. Uyarma. Kalbe gelen doğuş, ilham.
menend-i mezar: mezar eşi.
tarumar: f. Dağınık, karmakarışık, perişan.
envar-ı tulu’-ı şem: gece vakti birden ışıklar çıktı, açtı.
Namık Kemal, Vatan Şarkısı, (syf 147,148)
Vatan Yâhûd Silistre’den
Âmâlimiz, efkârımız ikbâl-i vatandır;
Serhaddimize kal’a bizim hâl-i bedendir.
‘Osmanlılarız ziynetimiz kânlı kefendir.
Gavgâda şehâdetle bütün kâm alırız biz.
‘Osmalılarız, cân veririz, nâm alırız biz.
Kân ile kılıçtır görünen bayrağımızda;
Cân korkusu gezmez ovâmızda, dağımızda.
Her köşede bir şîr yatar toprağımızda.
Sayfa |8
Gavgâda şehâdetle bütün kâm alırız biz
‘Osmanlılarız, cân veririz, nâm alırız biz.
‘Osmanlı adı her duyana lerzâ-resândır;
Ecdadımızıñ heybeti ma’rûf u cihândır.
Fıtrat değişir sanma! K3an yine o kândır.
Gavgâda şehâdetle bütün kâm veririz biz.
‘Osmanlılarız, cân veririz, nâm alırız biz.
Top patlasın, ateşleri etrafa saçılsın;
Cennet kapısı cân veren ihvâna açılsın.
Dünyâ da ne bulduk ki ölümden de kaçılsın.
Gavgâda şehâdetle bütün kâm alırız biz.
‘Osmanlılarız, cân veririz, nâm alırız biz.
Vezni:Mef’ûlü/Mefâ’îlü/Mefâ’îlü/Fe’ûlün
Kelimeler
İkbal-i vatan: vatana yönelmek.
Lerza-resan: f. Titreme veren, titreten.
İhvan: ( kelimesinin cem'i) Kardeşler. Eş, dost. * Sâdık arkadaşlar. * Aynı
mezheb veya tarikata mensub olanlar.
Namık Kemal, Vatan Türküsü, (syf. 148)
İşte ‘adu karşısında hazır silâh,
Arş yiğitler vatan imdâdına.
Arş ileri, arş bizimdir felâh;
Arş yiğitler vatan imdâdına!
Cümlemiziñ vâlidemizdir vatan.
Herkesi lutfuyla odur besleyen.
Bastı ‘adu göğsüne biz sağ iken;
Arş yiğitler vatan imdâdına.
Şân-ı vatan, hıfz-ı bilâd u ‘ibâd
Etmededir süngünümüze istinâd
Milleti eyler misiñiz nâ-murâd?
Arş yiğitler vatan imdâdına!
Rehberimiz gayret-i merdânedir
Her taşımız bir nice bîn cânedir.
Câne değil meyli bugün şânedir.
Arş yiğitler vatan imdâdına.
Sayfa |9
Yâre nişândır tenine erleriñ,
Mevt ise soñ rütbesidir askeriñ.
Altı da bir, üstü de birdir yeriñ.
Arş yiğitler vatan imdâdına!
Vezni: Müfte’ilün/Müfte’ilün/Fâ’ilün
Kelimeler
Adu: düşman.
Felah: Selâmet. Saadet. Kurtuluş. Hayır ve ni'metlerde refah, rahatta dâim
olmak. Fevz ve zafer. Necat ve beka. * Sahur yemeği. * Şakketmek.
Şan-ı vatan: vatan şanı.
Hıfz-ı bilad ü ‘ibad: Şehirlerin ve şehir ahalisinin korunması.
Gayret-i merdane: Mertçesine gayret
Mevt: ölüm.
Namık Kemal, Hirrenâme’den (syf.163)
Kedimin her gece böbrekle dolardı sepeti
Yok idi ni’metiniñ rahatınıñ hiç ‘adedi
Çeşmi şehlâ nigehî fârik iken nîk ü bedi
Sardı etrafını bîn türlü ‘adular türedi
Kedimi gaflet ile fare-i idbâr yedi
Buña yandı yüreğim âh kedi vâh kedi
Keyfi gelse bıyıgını oynatark mırlar iken
Kızdırırsañ yüzüñe atlayarak hırlar iken
Kuyrugu geşse de dırlanarak zırlar iken
Sofradan her kediniñ def’ini hazırlar iken
Kedimi gaflet ile fare-i idbâr yedi
Buña yandı yüregim âh kedi vâh kedi
Kaseyi kapsa dökerdi yere hep pâreleri
Ciğere işler idi tırnagının yâreleri
Koşturur oynar idi kukla gibi fâreleri
Deliğe sokmaz idi bir gün o âvâreleri
Kedimi gaflet ile fare-i idbâr yedi
Buña yandı yüregim âh kedi vâh kedi
Not: 1872’de mizah dergisi Diyojen’de yayınlanan ve Sadrazam Mahmud Ne-
dim Paşa’yı yeren hicviye.
Vezni:Fe’ilâtün/Fe’ilâtün/Fe’ilâtün/Fe’ilün
S a y f a | 10
Kelimeler
Şehla: Elâ göz. Koyu mavi göz. Tatlı şaşı. * Mc: Çok güzel.
Nigeh: (Nigah) f. Bakmak, nazar etmek. Bakış.
Farik: (Fârıka) Tefrik eden, farkeden, ayıran. Ayrılmasına, farkolunmasına
sebeb olan alâmet.
Nik ü bed: iyi ve kötü.
idbar: Geriye gitmek. Geri dönmek. * İşlerin ters gitmesi. * Talihsizlik. * Bir
gezegenin diğer oniki burcun tertibine zıt olarak hareketi. (Asıl tertibe göre
gitmesine de ikbal denir.)
Namık Kemal, Gazel’inden, (syf.161)
Tarîk hakta cân ü olmak yâd lâzımsa
Beni hâzir bulursan herçe bâd-ı âbâd derse
Ne minnet intizâr berke ey ahengar gayret
Beni göñlümden al tîg içün pulâd lâzımsa
İdin tehrîb ‘âlem inkisâr kalbîdar halkıñ
Göñül yıkma cihânı eylemek âbâd lâzımsa
Fenânıñ eñ münîr âyînesi mevî sefîd keder
Saña ‘aklıñla pîr olmak yeter irşâd lâzımsa
Bu kânûn meşit ferdî ferde etmiş muhtâc
Saña allah eder her hangi işte dâd lâzımsa
Hatâ-yı ehl-i kisret ol kadardır behs ü hiddet
Rakam kâfî değildir cümlesin te’ dâd lâzımsa
Şehûd erbâbınıñ re’ince reviyyet ‘ayn u ok’dar
Bu dû’a da ederler halkı isteşhâd lâzımsa
Gınâ geldi cihânda pehriniñ sıtıñ kemâlinde
Gelmeli gâh gâh itsin bilenler yâd lâzımsa
Vezni: Mefâ’ilün/Mefâ’ilün/Mefâ’ilün/Mefâ’ilün
Kelimeler
Ahengar: demirci.
Pulad: f. Çelik.
Herçi Bad-ı abad: f. Her ne olursa olsun. İster istemez.
Tehrib: Kaçırma. Kaçırılma. Firar ettirme.
İntizar: Adamak, nezretmek.
S a y f a | 11
İnkisar: (Nazar. dan) Gözlemek. Ümidederek beklemek.
Münir: Nurlandıran, nur veren, ziya veren, ışık veren, parlak.
Sefid: (Sepid) f. Ak, beyaz.
İrşad: Doğru yolu göstermek. Akli ve kalbi, mukni ve te'sirli eserler veya sözlerle gafletten uyandırıp hidâyet yolunu göstermek
Abad: Ebedler. Sonsuz gelecek zamanlar. f. Mâmur, şen. * Çok dolu.
Behs ü hiddet: güler yüzlü ve sert.
Reviyyet: (C.: Reviyyât) Bir işin her cihetini iyice düşünme.
Namık Kemal, Lâzımsa Gazeli’nden (Syf. 160)
Saña senden gelir bir işde ancak dâd lâzımsa
Ümîdiñ kes zaferden gayrdan imdâd lâzımsa
Hayâtından neden hiç iştibâh etmezsiñ ey gâfil
‘Acâyib gördüğüñ her hâli istib'âd lâzımsa
Çocukluktan niçin dûr eylemiş insânı isti'dâd
Eğer her matlabıñ tahsiline feryâd lâzımsa
Tefevvuk-yâb-ı irfan eylemek ahfadı lâzımdır
Hamiyyet mesleğinde gayret-i ecdâd lazımsa
‘Umûmu müstefîd etmez husûsun hakkını ibtâl
Sakın bir ferdi ezme gayret-i efrâd lâzımsa
Seniñ İblîs'ten farkıñ nedir ‘indimde ey gaddâr
Hudâ'nıñ ni'metinden herkesi ib'âd lâzımsa
Kelimeler
İştibah: Şüphelenmek. Şüphe etmek. * Kolay fark olunmaz derecede benzemek.
Matlab: taleb’den. İstek.
Tefevvuk: Üstünlük. Fâik ve daha büyük olma. Üstün gelme.
Yab: f. "Yaften: Bulmak" mastarından emir kökü olup, birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şifayab $ : Şifa bulan, iyileşen.
Ahfad: Torunlar. Hafidler. Evlâd oğulları. Yardımcılar.
Gayret-i efrad: düzenli, nizamlı çalışmak.
S a y f a | 12
Namık Kemal, Gazel’inden, (syf. 162)
Yok istikâ-yı cevr-i felekten nisâbımız
Ser-levhâsında hamd ile başlar kitâbımız
Bizden kelâm-ı tünd işidir tünd söyleyen
Düşmez su’al-i hoşma mugâyyit cevâbımız
Îcâb-ı hâle vâkıf olan ehl-i dikkatiz
Yok kimseden zemâneden hiç ictinâbımız
Sıdk u sebât mesleğimizdir ki eylemez
Biñ tîge karşı gelse tehâlüf zehâbımız
Açmış birer dehân-ı sefâ her habâbda
İkbâl-i dehre handeler eyler serâbımız
Hükm ü kazaya itmez iken ‘arz inkiyâd
Mahkûm hançer sitemiñdir rekâbımız
Şâh-ı gedâ nihadız olur taht-gâh-ı feyz
Ma’mure-yi muhabbetle kalb-ı harâbımız
Çerh eylesuñ cefâsını isterse bî ‘idâd
Rûz-ı cezâda yok mı bizim bir hesâbımız
(Namık) celâl ü câh-ı tenezzülle istemez
Baş eğmez âsumâna ‘uluvv-ı cenâbımız
Bir şehvâ bagda ol ki habiri bulunmaya
Bir feyze tâlîb ol ki haberi bulunmaya
Şâd aferin o devr-i mülk canuna kim
Re’inde müsteşâr ü meşîri bulunmaya
Berk-i belâyı hiçe syar ol garîb kim
Deşt-i fenâda çûb-ı çakîr-î bulunmaya
Mihr olsa gark-ı jank olur o dili ki hüsnünüñ
‘Âyine-i cemâl münîr bulunmaya
Varmaz makâm cema’ o ‘ârif mesîri bulunmaya
Zulmet ki heves de kalur tâ ebed o kim
Göñlünde dag-ı şûle-i pezîri bulunmaya
Sadd-i perm o cisme kim dem mahşerde gamzeniñ
Herrize sende bir sırr-ı tayr-ı bulunmaya
Cânlar fedâ o gasze-i afet nigâha kim
Cân almada şebye o nazîri bulunmaya
Namık hased o rind melâmet nehâda kim
‘Âlim de hakdan özge-i zahîri bulunmaya
Kelimeler
İstika: Olacak veya vuku bulacak diye endişelenme. (Saky. den) Su isteme.
İçmek için su alma. * Kendini zorlıyarak ve sun'i olarak kusma.
Cevr-i felek: dünya sıkıntısı.
Kelam-ı tünd: f. Sert söz.
Mugayyit: değiştiren.
Ehl-i dikkat: Dikkatliler, dikkat sahipleri.
S a y f a | 13
Sıdk u sebat: doğru söz söyleyen.
Tig: f. Kılıç, seyf
Tehalüf: (Half. dan) Hâkimin her iki tarafa da yemin ettirmesi. Birbirine zıt
olmak. Birbirine muhalif olmak, uymamak.
Zehab: Gitmek. * Zihnen bir yola sapmak. Yanlış düşünce. Bir fikre uymak.
Zan.
Dehan: ağız.
İnkiyad: Boyun eğme. Muti olma. Teslim olma. İtaat etme. İmtisal.
Şah-ı geda: fakir huy.??
Nihad: f. Huy, tabiat, hilkat, bünye, yaratılış.
Cah-ı tenezzül: makamdan inme.
zahir: Parlak, parlayan. Hüsün ve safvet üzere olan.
Pezir: f. Kabul eden, olan, olabilen. * "Söz dinleyici, emir tutan" mânasında
birleşik kelimeler yapılır.
Şule: Alev, ateş alevi. Alevlenmiş odun.
Mesir: Seyretmek. * Yol yol alacalı elbise.
Deşt-i fena: geçici dünya.
Ruz-ı ceza: Kıyamet günü. * Haşir günü.
Sadd-i perm: umutları örten.
Namık Kemal, Hürriyet Kasidesi, (143, 144, 145, 146)
Görüp ahkâm-ı ‘asr-ı münharif sıdk u selâmetten
Çekildik ‘izzet ü ikbâl ile bâb-ı hükümetten
Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten
Mürüvvet –mend olan mazlûma el çekmez ‘iânetten
Hakîr olduysa millet şânına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cever sâkıt olmaz kadr ü kıymetten
Vücûduñ kim hamîr-i mâyesi hâk-i vatandır
Ne gâm râh-ı vatan da hâk olursa cevr ü mihnetten
Mu’ini zâlimin dünyâda erbâb-ı denâettir
Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insâfa hizmetten
Hemân bir feyz-i bâkî terkeder bir zevk-i fânîye
Hayâtıñ kadrini ‘âli bilenler hüsn-i şöhretten
Nedendir halkta tûl-i hayâta bunca ragbetler
Nedir insâna bilmem menfa’at hıfz-ı emânetten
Cihânda kendini her ferdden alçak görür ol kim
Utanmaz kendi nefsinden de âr eyler melâmetten
Felekten intikâm almak demektir ehl-i idrâke
Edip tezyîd-i gayret müstefîd olmak nedâmetten
S a y f a | 14
Durur ahkâm-ı nusret ittihâd-ı kalb-i millete
Çıkar âsâr-ı rahmet ihtilâf-ı re’y-i ümmetten
Eder tedvîr-i ‘âlem bir mekînin kuvve-i ‘azmi
Cihân titrer sebât-ı pây-ı erbâb-ı metânetten
Kazâ her feyzini her lütfunu bir vakt için saklar
Fütûr etme sakın milletteki zâ’f u belâ’etten
Değildir şîr-i der-zencîre töhmet ‘acz-i akdâmı
Felekte baht utansın bî-nasîb erbâb-ı himmetten
Ziyâ dûr ise evc-i rif’atinden ıztırâ’îdir
Hicâb etsin tabî’at yerde kalmış kâbiliyetten
Biz ol nesl-i kerîm dûde-i ‘Osmâniyânız kim
Muhammerdir ser-â-pâ mâyemiz hûn-ı şehâdetten
Biz ol ‘âli-himem erbâb-ı cidd ü ictihâdız kim
Cihân-gîrâne bir devlet çıkardık bir aşîretten
Biz ol ‘ulvî-nihâdânız ki meydân-ı hamiyette
Bize hâk-i mezâr ehven gelir hâk-i mezelletten
Nem gam pür-âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet
Kaçar mı merd olan bir cân için meydân-ı gayretten
Kemend-i cân güdâzı ejder-i kahr olsa cellâdıñ
Müreccahtır yine biñ kerre zencîr-i esâretten
Felek her türlü esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten
Anılsın mesleğim de çektiğim cevr ü meşakkatler
Ki ednâ zevki â’lâdır vezâretten sadâretten
Vatan bir bÎ-vefâ nâzende-i tannâze dönmüş kim
Ayırmaz sâdıkân-ı aşkını âlâm-ı gurbetten
Müberrâyım recâ vü havften indimde âlîdir
Vazîfem menfa’atden hakkım agrâz-ı hükûmetten
Civân-merdân-ı milletle hazer gavgâdan ey bî-dâd
Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-ı hamiyyetten
Ne mümkin zulm ile bî-dâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idrâki kaldır muktedirseñ âdemiyetten
S a y f a | 15
Göñülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret
Ezilmez şiddet-i tazyîkden te’sîr-i sıkletten
Ne efsûnkâr imişsin âh ey dîdâr-ı hürriyet
Esîr-i ‘aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten
Seniñdir şimdi cezb-i kalbe kudret ster-i hüsn etme
Cemâliñ tâ ebed dûr olmasun enzâr-ı ümmetten
Ne yâr-ı cân imişsin âh ey ümmîd-i istikbâl
Cihânı sensin âzâd eyleyen biñ ye’s ü mihnetten
Seniñdir devr-i devlet hükmünü dünyâya infâz et
Hudâ ikbâlini hıfz eylesün her türlü âfetten
Kitâb-ı zulme aldı gezdigiñ nâzende sahrâlar
Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten
Vezin:Mefâ’ilün/Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fe’ilâtün
Kelimeler
Sıdk u selamet: Doğruluk ve selâmetlik için oluş.
‘izzet ü ikbal: değerli.
Mürüvvet-mend: insanlık.
Hakir: Küçük. Ehemmiyetsiz. Kıymetsiz. İtibarsız. Kudretsiz.
Rah-ı vatan: Vatan yolu.
Erbab-ı denâet: Alçak ve rezil kimseler.
Sayyad-ı bî-insaf: f. İnsafsız avcı.
Tul-i hayat: hayat boyu.
Nazende-i tannaz: gereksiz nazlanma.
Cevr ü meşakket: eziyetli ve zahmetli.
Hevl: Korku. Korku verici. * Ürkmek. Dehşet. Yılgınlık. İhtilâl-ı dimağ (beyindeki bozukluk) sebebi ile bâzı hayâli suretler tevehhüm ederek ondan korkmak.
Nihad: f. Huy, tabiat, hilkat, bünye, yaratılış.
Himem: Himmetler.
Nesl-i kerim dûde: şerefli ve izzetli soy, sop.
Ser-a-pa: f. Bir uçtan bir uca. Baştan ayağa kadar.
Maye: Damızlık. * Esas. Temel. * Bir şeyin mayalanması ve ekşimesi (tahammürü) için konulan madde. * Para, mal. İktidar. Güç. * İlim. * Dişi deve.
Evc-irif’at: Yüksekliğin son noktası, zirvesi, tepesi.
Za’f: zayıflık, kuvvetsizlik.
Re’y: Görüş, görmek, rey. Hüküm ve itikad. Kıyas etmek. Bir iş hakkında
söylenen söz, fikir.
S a y f a | 16
Metanet: Sağlamlık. Kavilik. Sözünden ve kararından dönmemeklik. İnsanın, fikrinde sabır, azminde kavi ve akidesinde rüsuh sahibi olması. (Mukabili zaaf'dır) (Hak, iman ve İslâmiyet uğrunda metanet göstermek, çok kıymetli bir seciyyedir.)
Tezyid-i gayret: Gayreti artırma.
Namık Kemal, Vâveylâ, (syf. 164)
Sıdk ile terk edelim her emeli her hevesi.
Kıralım hâ’il ise ‘azmimize ten kafesi.
İñledikçe elemimden vatanıñ her nefesi.
Geliñ imdada diyor, bak Allah sesi...
Bize gayret yakışır merhamet Allah’ındır.
Hükm-ı âtî ve fakiriñ ne şehir şâhıñdır
Dinle feryâdını kim terceme-i âhândır
İñledikçe ne diyor bak vatanıñ her nefesi...
Mahveder kendini bülbül bile hürriyet içün
Çekilir mi bu belâ ‘âlem-i pür mihnet içün?
Din içün devlet içün cân çekişen millet içün
‘Azme hâ’il olurmuş bu çürükten kafesi
Memleket bitti yine bitmedi hâlâ sen ben
Bize bu hâl ile bizden büyük olmaz düşmen
Dest-i a’dâdayız : Allah içün ey ehl-i vatan!
Yetişir terk edelim gayrı heva vü hevesi
Vezni: Fe’ilâtün/Fe’ilâtün/Fe’ilâtün/Fe’ilün
Kelimeler
Âhân: Sözü burun içinden söyleyen. Burnundan konuşan.
Ha’il: Korku ve dehşet veren.
Dest: f. El, yed. * Mc: Kudret, fayda, nusret, galebe. * Düstur. * Tasallut. *
İkmâl. * Âlî makam. Meclisin şerefli yeri
Namık Kemal, Vâveylâ II, (syf. 146, 147)
Nevha 1
Feminin rengi aks edip tenine
Yeni açmış güle misâl olmuş
İn'itâfiyle bak ne âl olmuş
Serv-i sîmin safâlı gerdenine
Bu letâfetle ol nihâl-i revân
S a y f a | 17
Giriyor göz yumunca rü'yâma
Benziyor aynı kendi hülyâma
Bu tasavvur dokundu sevdâma
Âh böyle gezer mi hiç cânân
Gül değil arkasında kanlı kefen
Sen misin sen misin ey garîb vatan
Nevha 2
Bu güzellikte hiç bu çağında
Yakışır mıydı boynuna o kefen
Cisminin her mesâmı yâre iken
Tuttun evlâdını kucağında
Sen gider isen bizi kalır sanma
Şühedân oldu mevt ile handân
Sağ kalanlar durur mu hiç giryân
Tende yaştan ziyâdedir al kan
Söyleyen söylesin sen aldanma!
Sen gidersen bütün helâk oluruz
Koynuna cân atar da hâk oluruz
Nevha 3
Git vatan Kâ’be'de siyâha bürün
Bir kolun Ravza-i Nebî'ye uzat
Birini Kerbelâ'da Meşhed'e at
Kâ’inâta o hey'etinle görün!
Bu temâşâya Hakk da âşık olur
Göze bir âlem eyliyor izhâr
Ki cihânda büyük letâfeti var
O letâfet olunsa ger inkâr
Mezhebimce demek muvâfık olur
Aç vatan göğsünü İlâh'ına aç
Şühedânı çıkar da ortaya saç
Navha 4
De ki “Yâ Râb! Bu Hüseyn'indir
Şu mubârek Habîb-i Zî-şân’ın
Şu kefensiz yatan şehîdânın
Kimi Bedr-in kimi Hüneyn'indir
Tâzelensin mi kanlı yâreleri
Mey dökülsün mü kabr-i Eshâb’a
Yakışır mı sanem bu mihrâba
Haç mı konsun bedel şu mîzâba
S a y f a | 18
Dîninin kalmasun mu bir eseri
Âdem evlâdı bir takım cânî
Senden alsın mı sâr-i şeytânî
Kelimeler
Nihalî : Sahan altlığı.
Ravza: Sulu yer, bahçe, bostan, çimenlik yer.
Meşhed: Bir kimsenin şehid düştüğü yer. Şehidlerin mezarlığı olan yer. * İnsanların cemaat olarak hazır olacakları yer. * Şehâdet yeri. Hz. Hüseyinin
(R.A.) Kerbelâdaki şehid düştüğü yer. * İranda bir şehir adı.
Sar-i şeytani: şeytan vesvesi.
Mizab: (C.: Meâzib) Oluk, su yolu.
Ziya Paşa, Gazel, (syf. 176)
Renc-i hâtır vermesin feryâd ü efganlar saña
Gül’izârım sen hemen sag ol fedâ cânlar saña
Çok mudur serderhava-yı zülfüñ olmak rûzigâr
Bir perîsın kim müsahhardır Süleymanlar saña
Cünbiş-i müjigânını hâtır nişân kıl muttasıl
Bergüzâr-ı yârdır, ey dil, bu peykânlar saña
Sen ki şâh-ı hüsn ü ansın elverir mi sevdiğim
Dilşikenlikler, bu nakz-ı ‘ahd ü peymanlar saña
Kandesin ey dâmen-i ümmid bilsem kandesin
Çâkiçâk-i hasret olmuştur girîbanlar saña
Sen hırâm etseñ gelir cûşa melekler şevkten
Yâ nasıl sabretsin insâf eyle insanlar saña
Hey ne sengin-dilsin ey kâfir ki te’sir eylemez
Âhlar, feryâdlar çâk girîbanlar saña
Âşikâne bir zemîn-i tâze gösterdiñ Ziyâ
Gıbta eylersen şâyandır sühandâlar saña
Vezni: Fâ’ilâtün/ Fâ’ilâtün/ Fâ’ilâtün/Fâ’ilün
Kelimeler
renci hatır: gönül sıkıntısı.
nakz-ı ‘ahd: Anlaşmayı bozma, muâhede hükümlerini bozma. Verilen sözde
durmama. (Nebz-i ahd da denir)
S a y f a | 19
peyman: f. And, yemin, muahede, ahitleşmek.(Cihet-ül vahdet-i ittihadımız,
tevhiddir.
Çakçak : Parça parça, yırtık pırtık. * Kılıç ve emsâli şeylerin sesleri.
sengin-dilsin: (C.: Sengdilân) f. Taş yürekli, merhametsiz, acımaz.
zemin-i taze: yeşil yeryüzü, zemin.
Ziya Paşa, Şarkı-yı Sabâ, (syf. 177)
Ey sabâ esme nigârım uykuda
Sevdiğim çeşm-i humârım uykuda
Değme lûtfet gül’izârım uykuda
Çin seherdir nazlı yârim uykuda
Berk-i gülzâr olmasın cümbüşfürûş
Etmesin cuy-ı revân cûş u hurûş
Bir zaman bülbül dahi olsun hamûş
Çin seherdir nazlı yârim uykuda
Târ u mâr olmuş o zülf-ü pürşiken
Serpilip yatmış açılmış pîrehen
Bir gümüş-ü deryâ sanur cismin gören
Çin seherdir nazlı yârim uykuda
Mest idi mecliste bâde şevkine
Sen de mâni’ olma şimdi zevkine
Ey göñül âh etme allah ‘aşkına
Çin seherdir nazlı yârim uykuda
Vezni: Fâ’ilâtün/Fâ’ilâtün/Fâ’ilün
Kelimeler
nigar: f. Güzel yüzlü sevgili. * Nakış. Resim. * Nakşeden. * Put, sânem. *
Resmi yapılmış, resmedilmiş.
çeşm-i hüma: iki gözüm.
berk-i gülzar: gül yaprağı.
cümbüşfüruş: zevk veren.
huruş: f. Coşma. Gürültü. şamata. Telâş.
hamûş: f. Susmuş. Sessiz. Sâkit.
cuy-ı revan: arık, su yolu.
zülf ü pürşiken: çok kıvrılmış zülf. Saç.
pirehen: f. Gömlek.
bâde:şarap, içki. Kadeh. (İçkinin her çeşiti haramdır, büyük günahtır. İnsan
sağlığına zararları ilmî bir gerçektir. Aile, cemiyet hayatı ve ahlâk için de yıkıcıdır. İçkiden ve içenlerden uzak durmak gerekir.)
S a y f a | 20
Kelimeler
çeşme-i pür: gözleri dolmuş. dolu göz.
asude: f. Rahat, huzur içinde. Dinç. Müsterih. Sâkin. * Bir cins helva adı.
terazu-yı adalet: adalet terazisi.
buy-ı vefa: vefa korkusu.
havf: Korku, korkutmak.
vareste: f. Affedilmiş. Halâs bulmuş, kurtulmuş. * Rahat, serbest.
reyn: Leke, kir, pas. * Gönül karası, kalb katılığı, günahın artması. * Uyku,
mestlik galebe etmek. * Çıkması mümkün olmayan şey.
mazarrat: Zararlar. Ziyanlar. Mazârr.
teseyyüb: (Seyyib. den) (Kadın) dul kalma.
sadr-ı cihan: dünyanın başlangıcı.
tahayyür: Beğenip seçmek, muhayyer olmak.
fuzla: (Müe.) Daha, en faziletli. Çok faziletli.
dide-i huffaş: gecenin göz yaşı.
teba’iyyet: Uyma, tabi olma. İtaat, inkıyad ve imtisal etme.
tevcih: Döndürmek, yöneltmek. * Tefsir etmek. * Birisini bir tarafa göndermek. * Rütbe vermek. * Bir kimseye söz atmak. * Edb: İki zıd mânaya gelebilen ve birbirinin zıddı mânada söz kullanmak.
‘inayet: Yardım, lütuf meded etmek. * Mühim bir işle karşılaşıp onunla meşgul olmak.
Tahkir: Hareket etmek. Hor görmek. Küçük görmek. Aşağı ve alçak addetmek.
Si’ayet: Dedikodu, gıybet, koğuculuk.
Necabet: Neciblik, temiz soyluluk. Huy temizliği.
‘işret: İçki. Alkollü meşrubat. * İçki içme. Alkollü içki kullanma.
Tekdir: Azarlamak. * Kederlenme. * Bulanık etme. * Mektebde talebeye verilen ve siciline geçirilen bir ceza. Ta'zir.
Mübeşşer: (Beşâret. den) Tebşir olunmuş. Kendisine müjde verilmiş. İyi haberle sevindirilmiş.
Ser-efraz: f. Başını yükselten, yukarı kaldıran. * Benzerlerinden üstün olan.
* Baş kaldıran. * Başı dik, alnı açık. * Haklı ve galib.
Bister-i kemha: ipek yatak.
Geda: f. Fakir. Kimsesiz. Dilenci.
Meşreb: Huy. Yaradılış. Adet. Ahlâk. * Gidiş. * İçmek. İçilecek yer. * Fehmetmek. * Mânevi haz ve feyz alınan yer ve yol.
Ziya Paşa, Terkîb-i Bend, (syf. 171, 172, 173)
Bir katre için çeşme-yi pür-hûn-ı fenâdan,
Başın alamaz bir dahi bârân-ı belâdan
Âsûde olam dersen eğer gelme cihâna
Meydâna düşen kurtulamaz seng-i kazâdan.
S a y f a | 21
Sâbit-kadem ol merkez-i me'mûn-ı rızâda,
Vâreste olup dâ’ire-yi havf u recâdan
Dursun kef-i hükmünde terâzû-yı adâlet
Havfıñ var ise mahkeme-yi rûz-ı cezâdan
Her kim ki arar bûy-ı vefâ tab'ı beşerde
Benzer oña kim devlet umar zıll-ı hümâdan
Bî-baht olanıñ bağına bir katresi düşmez
Bârân yerine dürr ü güher yağsa semâdan
Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar
Rencîde olur dîde-i huffâş ziyâdan
Her âkile bir derd bu ‘âlemde mukarrer
Rahat yaşamış var mı gürûh-ı 'ukalâdan
Hall etmediler bu lûgazıñ sırrını kimse
Biñ kâfile geçdi hükemâdan fuzelâdan
Kıl san'at-ı üstâdı tahayyürle temâşâ
Dem urma eger ‘ârif isen çûn u çerâdan
İdrâk-i me'âlî bu küçük akla gerekmez
Zîrâ bu terâzû o kadar sıkleti çekmez
Dehriñ ne safâ var ‘acebâ sîm ü zerinde
İnsan bırakır hepsini hîn-i seferinde
Bir reng-i vefâ var mı nazar kıl şu sipihriñ
Ne leyl ü nehârında ne şems ü kamerinde
Seyr etdi hevâ üzre denür taht-ı Süleymân
Ol saltanatıñ yeller eser şimdi yerinde
Hür olmak eğer ister iseñ olma cihânıñ
Zevkinde safâsında gamında kederinde
Cânân gide rindân dağıla mey ola rîzân
Böyle geceniñ hayr umulur mu seherinde
Hayr umma eğer sadr-ı cihân olsa da bi'l-farz
Her kim ki hasâset ola ‘ırk u güherinde
Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzerinde
Onlar ki verir lâf ile dünyâya nizâmât
S a y f a | 22
Biñ türlü teseyyüb bulunur hânelerinde
Âyînesi iştir kişiniñ lâfa bakılmaz
Şahsıñ görünür rütbe-yi ‘aklı eserinde
Ben her ne kadar gördüm ise ba'zı mazarrat
Sâbit-kademim yine bu re'yiñ üzerinde
İnsana sadâkat yakışır görse de ikrâh
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah
Pek rengine aldanma felek eski felekdir
Zîrâ feleğiñ meşreb-i nâ-sâzı dönekdir
Yâ bister-i kemhâda ya vîrânede cân ver
Çün bây ü gedâ hâke beraber girecekdir
Allah'a sığın sahs-ı halîmiñ gazabından
Zîrâ yumuşak huylu atıñ çiftesi pekdir
Yakdı nice cânlar o nezâketle tebessüm
Şîriñ dahi kasd etmesi câna gülerekdir
Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma
Zer-dûz palan vursan eşek yine eşekdir
Bed-mâye olan anlaşılır meclis-i meyde
‘İşret güher-i âdemi temyîze mihektir
Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdîr
Tekdîr ile uslanmayanıñ hakkı kötekdir
Nâdânlar eder sohbet-i nâdânla telezzüz
Dîvâneleriñ hem-demi dîvâne gerekdir
‘Afv ile mübeşşer midir ashâb-ı merâtib
Kânûn-ı cezâ ‘âcize mi has demekdir
Milyonla çalan mesned-i ‘izzetde ser-efrâz
Bir kaç kuruşu mürtekibiñ câyı kürekdir
İmân ile dîn akçedir erbâb-ı gınâda
Nâmus u hamiyyet sözü kaldı fukarâda
İkbâl içün ahbâbı si'âyet yeñi çıkdı
Bilmez idik evvel bu dirâyet yeni çıkdı
S a y f a | 23
Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat müdâlinde
Nâmûs tamâm oldu, hamiyyet yeñi çıkdı
Düşmanlara ahbâbını zemm oldu zarâfet
Dildârdan ağyâra şikâyet yeñi çıkdı
Sâdıkları tahkîr ile red-i kâ’ide oldu
Hırsızlara ikrâm ü ‘inâyet yeñi çıkdı
Hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi
Hâinlere amma ki ri'âyet yeñi çıkdı
Evrâk ile i'lân olunur cümle nizâmât
Elfâz ile terfîh-i ra'iyyet yeñi çıkdı.
‘Âciz olanıñ ketm olunur hakk-ı sarîhi
Mahmîleri her yerde himâyet yeñi çıkdı
İsnâd-ı ta'assub olunur merd-i gayûra
Dinsizlere tevcîh-i reviyyet yeñi çıkdı
İslâm imiş devlete pâ-bend-i terakkî
Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeñi çıkdı
Milliyyeti nisyân ederek her işimizde
Efkâr-ı Frenk'e tebâ'iyyet yeñi çıkdı
Eyvâh, bu bâzîçede bizler yine yandık
Zîrâ ki ziyân ortada bilmem ne kazandık
Vezni: Mef’ûlü/Fâ’ilâtü/Mefâ’ilü/Fâ’ilün
Kelimeler
çeşme-i pür: gözleri dolmuş. dolu göz.
asude: f. Rahat, huzur içinde. Dinç. Müsterih. Sâkin. * Bir cins helva adı.
terazu-yı adalet: adalet terazisi.
buy-ı vefa: vefa korkusu.
havf: Korku, korkutmak.
vareste: f. Affedilmiş. Halâs bulmuş, kurtulmuş. * Rahat, serbest.
reyn: Leke, kir, pas. * Gönül karası, kalb katılığı, günahın artması. * Uyku,
mestlik galebe etmek. * Çıkması mümkün olmayan şey.
mazarrat: Zararlar. Ziyanlar. Mazârr.
teseyyüb: (Seyyib. den) (Kadın) dul kalma.
sadr-ı cihan: dünyanın başlangıcı.
tahayyür: Beğenip seçmek, muhayyer olmak.
fuzla: (Müe.) Daha, en faziletli. Çok faziletli.
S a y f a | 24
dide-i huffaş: gecenin göz yaşı.
teba’iyyet: Uyma, tabi olma. İtaat, inkıyad ve imtisal etme.
tevcih: Döndürmek, yöneltmek. * Tefsir etmek. * Birisini bir tarafa göndermek. * Rütbe vermek. * Bir kimseye söz atmak. * Edb: İki zıd mânaya gelebilen ve birbirinin zıddı mânada söz kullanmak.
‘inayet: Yardım, lütuf meded etmek. * Mühim bir işle karşılaşıp onunla meşgul olmak.
Tahkir: Hareket etmek. Hor görmek. Küçük görmek. Aşağı ve alçak addetmek.
Si’ayet: Dedikodu, gıybet, koğuculuk.
Necabet: Neciblik, temiz soyluluk. Huy temizliği.
‘işret: İçki. Alkollü meşrubat. * İçki içme. Alkollü içki kullanma.
Tekdir: Azarlamak. * Kederlenme. * Bulanık etme. * Mektebde talebeye verilen ve siciline geçirilen bir ceza. Ta'zir.
Mübeşşer: (Beşâret. den) Tebşir olunmuş. Kendisine müjde verilmiş. İyi haberle sevindirilmiş.
Ser-efraz: f. Başını yükselten, yukarı kaldıran. * Benzerlerinden üstün olan.
* Baş kaldıran. * Başı dik, alnı açık. * Haklı ve galib.
Bister-i kemha: ipek yatak.
Geda: f. Fakir. Kimsesiz. Dilenci.
Meşreb: Huy. Yaradılış. Adet. Ahlâk. * Gidiş. * İçmek. İçilecek yer. * Fehmetmek. * Mânevi haz ve feyz alınan yer ve yol.
Ziya Paşa, Tercî’i Bent, 168, 169, 170, 171)
Bu kârgâh-ı sun' ‘aceb ders-hânedir
Her nakş bir kitâb-ı ledünden nişânedir
Gerdûn bir âsiyâb-ı felâket-medârdır
Gûyâ içinde âdem-i âvâre dânedir
Mânend-i dîv beççelerin iltikâm eder
Köhne ribât-ı dehr ‘aceb âşiyânedir
Tahkîk olunsa nakş-ı temâsîl-i kâ’inât
Yâ hâb ü yâ hayâl ü yâhud bir fesânedir
Müncer olur umûr-ı cihân bir nihâyete
Sayfıñ şitâya meyli, bahârıñ hazânedir
Kesb-i yakîne âdem için yoktur ihtimâl
Her i’tikâd akla göre gâ’ibânedir
Yâ Rab! Nedir bu keşmekeş-i derd-i ihtiyâç
İnsanıñ ihtiyâcı ki bir lokma nânedir
S a y f a | 25
Yoktur siper bu kubbe-i fîrûze-fâmda
Zerrât cümle tîr-i kazâya nişânedir
Asl-ı murâd hükm-i ezel bulmadır vücûd
Zâhirdeki savâb ü hatâ hep bahânedir
Bir fâ’iliñ me’âsiridir cümle hâdisât
Ne iktizâ-yı çerh ü ne hükm-i zamânedir
Subhâne men tahayyera fî sun’i hi’l-ukûl
Subhâne men bi kudretihî ya’cizü’l-fühûl
Ecrâm-ı bî-nihâye ile pürdür âsmân
Nisbet olunsa zerre değildir bu hâk-dân
Biñ şems-i tâbdâr ü hezârân meh-i münîr
Yüz biñ sevâbit ü nice seyyâre-i ıyân
Her şems eder tevâbi’-i mahsûsasiyle seyr
Her tâbi’e tevâbi-i uhrâ eder kırân
Her şems eder levâhikına neşr-i feyz-i hâs
Her lâhikıñ tabi’atı emsâline nihân
Her cümle merkezinde eder seyr-i bî-vukûf
Her kıt’a mihverinde bulur feyz-i câvidân
Her cümle-i vesîada mebsût biñ vücûd
Her kıt’a-yı fesîhada meşhûd biñ cihân
Her bir vücûd masdar olur biñ vücûd için
Her bir cihân hezâr cihândan verir nişân
Her zerrede tarîka-i mahsûsa üzre feyz
Her cismde tabîat-ı mahsûsa üzre cân
Her âlemiñ sinîn ü tevârîhi muhtelif
Her bir zemînde başka hisâb üzeredir zaman
Peyvestedir sevâhili girdâb-ı hayrete
Bir bahrdır ki hâsılı bu bahr-ı bî-kerân
Subhâne men tahayyera fî sun’i hi’l-ukûl
Subhâne men bi kudretihî ya’cizü’l-fühûl
Güller güler figânla geçer ömr-i andelîb
Bîmâr ihtizârda ücret diler tabîb
S a y f a | 26
Mânend-i lâşe nâ’ş-ı tüvanger zelîl ü hâr
Kerkes misâl vâris ü gassâl nâ-şekîb
Bâlîn-i nâza hâce-i şehr eyler ittikâ
Hâk-i mezellet üzre yatır aç bir garîb
Pertev-fürûz-ı bezm-i tarab şem-i hande-rîz
Pervâne-i şikeste-per üftâde-i lehîb
Sûm ü basal çü nergis ü lâle güşâde-leb
Mahbûs künc-i mahfaza-i tengnâda tîb
Bister-nevâz-ı ‘izz ü safâ ahmak-ı hasîs
Külhan-nişîn-i züll ü hevân ‘âkıl-i hasîb
Geh devlet-i cihândan eder cehl behre-yâb
Geh lokma-i aşâdan eder ‘akl bî-nasîb
Makbûl-i bezm-i sohbet olur müfsid-i leîm
Menfûr-ı tab’-ı ‘âlem olur nâsih-i musîb
Gâhî muhakkar-ı cühelâ şâir-i beliğ
Gâhî musahhar-ı humakâ fâzıl-ı edîb
Bir ‘âciziñ ma’îşeti noksan-pezîr olur
Bir zâlimiñ umûru eder kesb-i fer ü zîb
Subhâne men tahayyera fî sun’i hi’l-ukûl
Subhâne men bi kudretihî ya’cizü’l-fühûl
Yârab! Nedir bu dehrde her merd-i zû-fünûn
Olmuş belâ-yı ‘akl ile ârâmdan masûn
Yârab! Niçin bu arsada her şahs-ı ‘ârifiñ
Mikdâr-ı fazlına göre derdi olur füzûn
Her hangi sûya ‘atf-ı nigâh etse bî-huzûr
Her hangi şey’e sarf-ı hayâl etse ‘aklı dûn
Mümkün müdür ki hakîkat-i eşyâ-yı vezn ü derk
Mîzan-ı ‘akla dirhem-i tâdil iken zunûn
Güncîde-i basîret olur mu bu ‘acz ile
Haysiyyet-i havâdis ü keyfiyyet-i şu’ûn
Gûyâ ki bunca mihnet ü gam az gelip olur
Bir de tahakküm-i cühelâ ile bağrı hûn
S a y f a | 27
Bilmem ki muktezâ-yı nizâm-ı cihân mıdır
Dâ’im cihânda câhil olur mes’adet-nümûn
Cârî cihân cihân olalıdır bu kâ’ide
Bir akmak-ı denîye olur ehl-i dil zebûn
Nâdânı firâz-ı ‘izz ü saâdette ser-firâz
Dânâ hazîz-i ‘acz ü mezellette ser-nigûn
Nâdânı kâm-perver eder tâli’-i bülend
Ehl-i kemâli sâ’il eder baht-ı vajgûn
Subhâne men tahayyera fî sun’i hi’l-ukûl
Subhâne men bi kudretihî ya’cizü’l-fühûl
Eyler sabâh şâmı vü leyli nehâr eder
Sayfı kılar şitâ vü hazânı bahâr eder
Nez’-i hayât-ı hayy eder emvâta cân verir
Eyler gubârı âdem ü cismi gubâr eder
Cism-i Halîl’e nârı eder nûr kudreti
Nûru Kelîm’e hikmeti hem-reng-i nâr eder
Leylî-i hüsnü çeşmine Şîrîn edip müdâm
Ferhâd’ı derd-i ‘aşk ile Mecnûn u zâr eder
Demlerce bir tama’la kılar kalbi bî-huzûr
Yıllarca bir emelle dili bî-karâr eder
Bir mülkü harîs-i bî-sitemkâr için yıkar
Bir kavmi bir münâfık ile târ u mâr eder
Bir cismi ‘izz ü nâz ile sâd-sâl besleyip
Encâm-ı kâr pençe-i merge şikâr eder
Yüz yılda bir vücûdu kılıp genc-i ma’rifet
Âhir yerin nişîmen-i hâk-i mezâr eder
‘Ârif odur ki mu’terif-i ‘acz olup Ziyâ
Bu hâdisât-ı câriyeden i’tibâr eder
Mülkünde hakk-ı tasarruf eder keyfe mâ-yeşâ
İsterse kevni yok eder isterse var eder
Subhâne men tahayyera fî sun’i hi’l-ukûl
Subhâne men bi kudretihî ya’cizü’l-fühûl
S a y f a | 28
Vezni: Mef’ûlü/Mefâ’ilü/Mefâ’ilü/Fe’ilün
Kelimeler
Kargah-ı sun’: fabrika yapmak.
Adem-i avare: boş gezen insan.
Ribat-ı dehr: uzun süre kalmak.
Müncer: Nihâyet bulmak. * Bir tarafa çekilmek. * Sürüklenme. * Sona eren,
neticelenen.
Kesb: Kazanç. Çalışmak. Sa'y ve amel ile kazanmak. Elde etmek. Edinmek.
Kazanç yolu. * Fık: Bir insanın kendi kudret ve iktidarını bir işe sarfetmesi.
Şita: Kış.
Me’asir: (Me'sere. den) Güzel eserler. Nişanlar. İzler.
Bî-keran: (Bî-girân) f. Sınırsız, sonsuz. * Kenarsız. * Hesabsız.
Vesia: (Vesi’) Vüs'atli, geniş. * Meydanlık.
Tevabi: (Tabi'. C.) Maiyyet. Bir kimseye tâbi olanlar. İman ve İslâmiyet veya
herhangi bir hususta birisine bağlı bulunanlar. * Uşaklar. * Bir merkeze
bağlı olan yerler. * Gr: Evvelki kelimeye göre hareke alan kelimeler.
Lakihın: (C: Levâkıh) Ağaca su yürüten rüzgâr. * Yağmur yağdıran rüzgâr. *
Karnında yavrusu olan hamile deve.
Tabdar ü hezaran: parlak ışık.
Ecram-ı bi-nihaye: Sonsuz varlık.
İktiza: Lâzım gelme, gerekme. * Lâzım, ihtiyaç. Gerek. * İşe yarama.
Hükm –i ezel: ezel kanunu.
Zerrat: (Zerre. C.) Zerreler. Pek ufak parçalar. Moleküller.
Pezir: f. Kabul eden, olan, olabilen. * "Söz dinleyici, emir tutan" mânasında
birleşik kelimeler yapılır.
Laşe: Cife. Kokmuş et parçası. * Fık: Karada yaşayıp boğazlanmaksızın ölen
veya şer-i şerife uygun olmayan şekilde kesilen kanlı hayvan ve bunların tabaklanmamış (dibagat edilmemiş) derileri. * Yenilmesi şer'an haram olan ölmüş hayvan. * Zayıf ve cılız hayvan. * Mc: Kıyıda kalmış kayık veya gemi teknesi.
Tüvanger: f. Paralı, zengin.
Güşade: f. Ferah, şen, Açılmış, açık.
Tahakküm: (Hüküm. den) Tekebbür, zorbalık etmek. Zorla hükmetmek.(Evet imanlı fazilet, medar-ı tahakküm olmadığı gibi, sebeb-i istibdad da
olamaz. L.)
Menfur: Kendisinden nefret edilen, sevilmeyen. İğrenç. * Mebguz.
Sûm: Sarımsak.
Gassal: (Gasl. den) Ölü yıkayıcı.
Sad-sal: f. Asır, yüzyıl.
Mukteza: Lâzım getirilmiş. Lüzumuna binaen istenmiş. İcab eden. Lâzım gelen. (Bak: Dâll-i bi-l iktiza)
Ser-firaz: f. Başını yukarı kaldıran, yükselten. Benzerlerinden üstün olan.
Zar: f. İnleyen, sesle ağlayan. * Zayıf, dermansız.
Encam-ı kar: İşin neticesi, amelin sonu.
Gubar: Toz.
S a y f a | 29
Nâbi-zâde Nâzım, Anadolu Hisarında, (syf. 93, 94)
Bu sükût-u belig hazîn fasih
Hutbe-i bî makalî ruhânî
San’at kudreti eder tavsîh
Bu ne ‘uluvî cihân nûrânî
Ne neşât u safâ-yı vicdânı
Bu ne vahşet içinde insiyyet
Bu ne zulmet içinde nûr-ı bekâ
Bu fedâ-yı semâda biñ hayret
Nice biñ âftâb fikr-i ârâ
Yağdırır nûr-ı hey’etinde şafâ
Taş değil gördüğüñ o seniñ harâb
Şâ’îri mu’accez tabî‘attır
Sanki bir nushe-i fesâhattır
Müteheccir mîsâl-i ‘bâdettir
Her giyâh-ı zemini başka zebân
Her âvuç hâkî bir diğer ‘âlim
Her varak biñ kitâb ile yoksân
Bu fîv-zati fikr edip her dem
Mütehayyir mi kalmasın âdem
Burada menzevi-i sükût u edep
Burada cânişın cânıñ ‘azmet
Zâhir olmuş kemâl-i kudret Rab
Sanki bir kâ’inat-ı pîr hayret
Bırak urur her tarafda harbet
Uğradıkça sabâ bu firdevse
Geçemezdir ‘akla safâsından
Başlayıp her şükûfeyi lemise
Bir terâvet alır temâsından
Hassa olmak diler hevâsından
Ne kadar nazlı nazlı gitmededir
Hele bir ‘atf dikkat et dereye
O’da î’lân hayret etmededir
Sanki meftûn gibi bu mukabbiriye
Göğsü hayret çeker bu musaccireye
Serviler ihtiraz ettikçe
Nagme-i dilferbeb olur pîd
Ebediyyet içinde gittikçe
Gayb olur mûcizen olup o sadâ
S a y f a | 30
O ne kuddusî hevâ ne tatlı nevâ
Vezni:Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fe’ilün
Kelimeler
Belig: Edb: Belâgatli kimse. Meramını tamamen, noksansız ve güzel sözlerle
anlatmağa muktedir olan. * Kâfi derecede olan. Yeter olan.
Mu’accez: Sıkıcı. Bıktırıcı. Usandırıcı. Taciz edici. Rahatsız eden. Yapışkan.
Sırnaşık.
Nâbi-zâde Nâzım, Gazel, (Syf. 309)
Yıkıldı ‘aşkla âbâd gördüğüñ göñlüm
Gubâr-î kalmadı bünyâd gördüğüñ göñlüm
Sadâ-yı pür mekis şükîh sâz eder şimdi
Figân ü nâleye mü’etted gördüğüñ göñlüm
Ne dine hayr eder oldu ne hângâha henüz
Nedim-i meclis zehâd gördüğüñ göñlüm
Kemend ‘aşk da bir şahsûvarıñ oldu şikâr
Bu damgâhda şeyyâd gördüğüñ göñlüm
Henüz o mürşÎd hüsnüñ mürîd gemterîdir
Târik-i ‘aşkda erşâd gördüğün göñlüm
Cemâli mektebine oldu bir bütün şâkirde
Fünun-ı ‘aşkda üstâd gördüğüñ göñlüm
Yolunda bir şeh hüsnüñ nazım-ı zâr gibi
Kul oldu başına âzâd gördüğüñ göñlüm
Vezni: Mefâ’ilün/Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fe’ilün
Kelimeler
Mekis: Vakarlı. Onur sahibi. Ciddi ve ağırbaşlı kimse.
Şahsuvar: (C.: şâhsüvârân) f. Ata iyi binen.
Zehad: Dünyadan, yâni nefsanî, fani ve fena şeylerden çekinmek. Zâhidlik.
Sıkı sıkıya dine bağlılık.
Tarik-i aşk: aşkı bırakan.
S a y f a | 31
Şinâsi, Münâcât, (syf. 189)
Hak Te’âlâ ‘azamet ‘âleminiñ pâdişehi
Lâ-mekândır olamaz devletiniñ taht-gehi
Hâsdır Zât-ı İlâhisine mülk-i ezelî
Bî-hudûd anda olan kevkebe-i lem-yezeli
Eser-i hikmetidir yerle göğüñ bünyâdı
Dolu boş cümle yed-i kudretiniñ îcâdı
‘İzzet ü şânını takdis kılar cümle melek
Eğilir secde eder pîş-i celâlinde felek
Emri vech üzre yer eyler gece gündüz hareket
Değişir tâzelenir mevsim-i feyz ü bereket
Pertev-i rahmetinin lem'asıdır ayla güneş
Tâb-ı hışmından alır alsa cehennem âteş
Şerer-i heybet-i ‘ulviyyesidir yıldızlar
Anlarıñ şûlesi gök kubbesini yaldızlar
Kimi sâbit kimi seyyar be-takdîr-i Kadîr
Tañrı'nıñ varlığına her biri bürhân-ı münîr
Varlığın bilme ne hâcet küre-i âlem ile
Yeter isbâtına halk ettiği bir zerre bile
Göremez zâtını mahlûkunuñ âdî nazarı
Hisseder nûrunu amma ki basiret basan
Vahdet-i zâtına ‘aklımca şehâdet lâzım
Can ü göñlümle münâcât ü ‘ibâdet lâzım
Neş'e-i şevk ile âyâtına tapmak dilerim
Anla var Hâlik'ima gayri ne yapmak dilerim
Ey Şinâsî içimi havf-ı İlâhî dağlar
Sûretim gerçi güler kalb gözüm kan ağlar
Eder ‘isyanıma gönlümde nedâmet galebe
Neyleyim yüz bulamam ye's ile afvım talebe
Ne dedim tebeler olsun bu da fi'l-i şerdîr
Benim özrüm günehimden iki kat bed-terdir
S a y f a | 32
Nûr-ı rahmet niye güldürmeye rû-yi siyehim
Tañrı'nıñ mağfiretinden de büyük mü günehim
Bî-nihâye keremi âleme şâmil mi değil
Yoksa âlemde kulu âleme dâhil mi değil
Kulunuñ za'fına nisbet çoğ ise noksanı
Ya anıñ kahrına galib mi değil ihsanı
Sehvine oldu sebeb ‘acz-i tabiî kulunuñ
Hem O'dur âlem-i ma'nîde şefî'i kulunuñ
Beni ‘afvetmeğe fazl-ı ilâhîsi yeter
Sanma hâşâ kerem-i nâ-mütenâhîsi biter
Vezni: Fe’ilâtün/Fe’ilâtün/Fe’ilâtün/Fe’ilün
Kelimeler
Kevkebe: f. Fevkalâde tantana. İhtişam, debdebe, şöhret. Necim, yıldız. * İnsan cemaatı. Süvari alayı.
Yed: El. * Mc: Kuvvet, kudret, güç. * Yardım. * Vasıta. * Mülk.
Takdis: Büyük hürmet göstermek. Mukaddes bilmek. * Cenab-ı Hakk'ın kusursuz, pâk ve her hususta noksansız olduğunu bildirmek, söylemek ve Allah'a (C.C.) şükretmek.
Feyz: ölmek. Bolluk, bereketlik.
‘ulvi: (Ulviye) Yüksek, yüce. * Manevî ve göğe mensub.
Şamil: Çevreleyen, içine alan, ihtivâ eden, kaplayan. * Çok şeye birden örtü
ve zarf olan. * Fazla şeyleri veya kimseleri ilgilendiren.
Havf: Korku, korkutmak.
Şevk: Diken. * Birinin hiddet ve şevketi görünmek. * Ekin.
Şere-i heybet: yenmeyecek olan.
Pertev: (Pertav) f. Ziya, ışık. * Atılma, sıçrama, hız.
Vech: (Vecih) Yüz, çehre, surat. * Tarz, üslub. * Her şeyin karşısına gelen ve
karşısında olan. Satıh. Ön. Alın. Cephe. * Tarih. * Suret. * Sebeb. * Bir şeyin
nefsi ve zatı. * Semt. Cihet. * Münasebet.
Mütenahisi: Nihayete eren, biten, sonu gelen.
Şinâsi, Kasîde, (syf. 190, 191)
Dilin iradesini başta ‘akl eder tedbir
Ki tercemân-ı lisândır anı eden takrîr
O tercemâna bedeldir kalem gehi elde
Eder tasavvurunu cism-i nâtıkıñ tasvir
Ziyâ-yı ‘akl ile tefrîk-i hüsn ü kubh olunur
Ki nûr-ı mihrdir elvânı eyleyen teşvir
S a y f a | 33
Kitâbsız görülür sun’-ı Sâni’-i Ezeli
Tutar hayâtını şahid vücûd-ı Hakk’a darîr
Yazık ki câhil edip matlabınca şerr ü fesâd
Koyar netice-i efâ’li ismini takdîr
Kader dedikleri halkın murad-ı Hak’tır kim
Ezelde etti bizi her umûrda tahyîr
Erer mi hikmet-i Mevlâ’ya ‘aklı insanıñ
Cihânı şâmil olur mu fürûg-ı şem’-i mûnir
Tehâlüf üzre olurken anâsır u enfüs
Hemîşe birbirinin halini eder tağyir
Megâlib oldu tabii tebâ-yi-i zî-rûh
Kavi zaîfi eder kahr u cebr ile teshîr
Bu cebri men’ için ‘akl-ı beşer kodu kânûn
Ki ettiler âna hükmünce ‘adl ü hak ta’bir
Bu ‘adl ü hakka diyanet demiş kimi ‘âkil
Takıldı nefs ü hevânın boğazına zencîr
Bu ‘adl ü hakkın ‘adûsu yine beşerdendir
Olur muhâfızı amma ki hâme vü şemşîr
Kalem kılıç olup ‘aklın debir ü cellâldı
Biri işaret ederse biri eder tedmîr
Bu sırr-ı hikmeti fehme, gerektir ‘akl-ı Reşid
Ki ‘akl-ı külle verir hayret andaki te’sir
Tasavvur eyle hidîv- â celâl ü ‘izzetini
Seninle etmededir iftihâr tâc u serîr
‘Aceb midir medeniyyet resûlü dense sana
Vücûd-ı mu’cizin eyler taassubu tahzîr
İnanmayım mı göñülden tenâsüh-i rûha
Eğer bu ‘âleme gelmiş denirse sana nazîr
Huzûruñ encümen-i dâniş olmuş ehl-i dile
Kim anda nüsha-yı zâtın olunmada tevkîr
Yeñi fidan gibi gars-i yemîn-i devletinim
Kim eyledi beni mihr-i teveccühün teshîr
S a y f a | 34
Bitince meyve-yi fazlım bahâr-ı ömrümde
Dikildi bağ-ı cihânda ocağıma incir
Eyâ ahâli-yi fazlıñ re’is-i cumhuru
Revâmı kim kalayım ehl-i cehl elinde esîr
Halâsımı umarım ben zamân-ı adlinde
Ederse ‘akl-ı Reşîd’iñ eder buna tedbir
Vezin: Mefâ’ilün/Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fe’ilün
Kelimeler
Takrir: İyi ifade etmek. Bildirmek. * Ağzından anlatmak. * Yerleştirmek. Kararlaştırmak. Yerini belirtmek. * Resmî olarak yazı ile bildirmek. * Tapuda,
mülkünü başkasına sattığını bildirmek. * Siyasî nota.
Tefrik: Birbirinden ayırmak, seçmek, ayırdetmek, ayrı kılmak. * Korkutmak.
Ovdurmak.
Teşvir: İçinde bulunma. İçine alma, içine alıp gizleme. * Satılık olan hayvanı
pazara çıkarıp gösterme.
Şerr ü fesad: Kötülük ve bozukluk. şer ve fesat.
Sani’: (Sun'. dan) Sanatkârca yapan. Yaratan. San'at eseri olarak meydana
getiren. İşleyen, yapan. (Allah)
Debir: f. Müsteşar. * Kâtib, yazıcı.
Heva: İstek. Nefsin isteği. Düşkünlük. Gelip geçici olan heves. Nefsin zararlı
ve günah olan arzuları. C.: Ehviye) İki şeyin arasının uzaklığı. * Yer ile gök
arası. * Yukarıdan aşağıya inmek. * Her bir boş, ıssız yer.
Tahyîr: (Hayır. dan) İki şeyden birisini seçme durumunda bırakma. İstediğini seçmesini teklif etme.
Tevkir: Tazim. Hürmetle anmak. İhtiram etmek. Bina için yemek pişirip yedirmek. Ziyafet vermek.
Serir: Tahta karyola. * Üzerinde oturulan yüksekçe yer. * Taht.
Nazîr: Tâze. * Altın.
Gars: Ağaç fidanı dikmek. * Dikilmiş fidan.
Şinâsi, Medhiye, (191, 192)
Sâf-i Türkçe
Gören saçıñ arasından yüzüñ parıldasın
Sânur ki kâre buluduñ içinde gün doğmuş
Yanıñda kan ile yaş içre kaldığım görüp ol
Demez mi kim birini su kızı suya bognuş
Vezin: Mefâ’ilün/Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fe’ilün
S a y f a | 35
Kıt’a
Arayıp kendime bir eş bula bilsem derdim
Hele sen yüsmayı sevdam da murâda eder
Sâkin olmak dilerim bu sâkî hanım görüp ol
Şimdiden göñlüme bak işte seni pî-verdim
Arz-ı Muhabbet
Eşi yok bir güzeli sevdi begendi göñlüm
Kıskanır kendi gözümden yine göñlüm
Gahi hasret iken ol sîneye sînem kavuşur
Sanma göñlümde olan derd-i muhabbet savuşur
Yâseminden bile zâziktir o bay bas onda
Sarmaşık vâri sarılsam eğilir ol onda
Candan ülfete edeli öyle civân dilber ile
İstemem gayrisini hûr u melek olsa bile
Mest olup neş’e-yi şehvetle o gözler bayılır
Serpilince yüzüne göz yaşım ammar ayrılır
Bagrım ezmez mi süzüldükçe o baygın gözler
Beni imrendiriñ agzındaki tatlı sözler
Kendi hüsnünden utanmış da kızarmış yanagı
Yüzüñ örtüp kapamış saçları baştan aşağı
Uğradım zülf-ü hayâliyle kara sevdâya
Böyle mecnûn dahi düşkün mi idi Leylâ’ya
Cân çekişmekten ise cânımı versem bâri
Cân fedâ eyleme bir iş mi sevince yâri
Beñ şehîd olmadan aşkıyla mezarım kazayım
Taşımı gözlerimiñ kanlı yaşıyla yazayım
Vezni: Fâ’ilâtün/Fe’ilâtün/ Fe’ilâtün/Fe’ilün
Kelimeler
Ülfet: Alışma, alışkanlık. Birisiyle münasebette bulunmak. Ünsiyet. Ahbablık, dostluk. Huy etme. Görüşme, konuşma
Hur u melek: hurıler ve melekler.
S a y f a | 36
Mu’allim Nâci, Köylü Kızlar Şarkısı, (syf. 139)
Tepeden iniyor bakıñ
Şu kızıñ nişanlısı şanlıdır
Yaradan nazardan esirgesin
Koca dağ delikanlıdır
Fese bak fese ne güzel de al
Ne de hôş belindeki morlu şal
Demedim ya ben saña bak da al
O kadar da bakma ziyânlıdır
Ne kadar da kızardıñ amân amân
Neden öyle başına çıktı kân
Beri gel bayılma a kız hemân
Yüreğiñ de pek helecânlıdır
Yakışıklıdır seviyor cihân
Onu ben de pek severim inân
Benim olsa bâri şu kahramân
Olamaz ne çare nişânlıdır
Ne darıldıñ Ahmed'in oynâşı
Darılır mı âdeme kardâşı
Sana beñziyor şu dağın bâşı
Ne zaman bakılsa dumânlıdır
Somurtup oturma darıl da git
Bizi ihtiyâra şikâyet et
Beni istemekte olân yiğit
Daha şânlıdır dahâ ânlıdır
Vezin: Fe’ilâtün/Fâ’ilâtün/Fâ’ilün
Mu’aliim Nâci, Dicle, (syf. 141, 142)
Vatanımdan tebâ’ üd etmiş idin
Sorma amma nasıl tebâ’üd idiş
Soñra Bagdad’a dogru gitmiş idim
Unutulmaz o ‘âşıkâne gidiş
Eşk-i hasret eder-nümâyı hurûş
Ser hevâ-dâr sîne gam-perver
Dil hayâl-i vatandan leb hâmuş
Yine amma kâlem negâm-perver
S a y f a | 37
Bâdıñ ol sûya uğradıkça rehi
Kesilir sath-ı Dicle mahşer-i meve
Sedd-i râh olmak istedikçe gehi
Cenk eder senklerle leşker-i meve
Cûşa başlar görünce seyl-i dilim
Lâübâli revişli enhâri
Akar enhâra mâ-i meyl-i dilim
Severim ser-hoşâne reftârı
Bir gelir şöyle lâtif döner
Gidemez hep bir istikâmette
Her dönüş ‘arz eder cihân-ı diğer
Her cihân başka bir letâfette
Nedir ey cû-yı hoş reviş! Bu şitâb
‘Acebâ Basra körfezinde ne var
Durma git git ki etti Haalik-i âb
Bahr-ı menr-i revâna câ-yı karâr
Ben de başa bir cû-yı cûşânım
Nice vâdîden eyledim cereyân
Firkat-i bahr-ı ile hürûşânım
Bende senden ziyâdeir feyezân
Feyezânıñ tezâyüd ettikçe
Tuna cûş eyliyor hayâlimde
Tunalaştıñ gözümde gittikçe
.......................
.......................
Âh-ı memdûdum oldu hem-râhıñ
Ya tabiî’ değil mi âh ediş
Anı yâd eyleyin dil âgâhıñ
‘Acebâ ‘asrıñ âsârı
Ne bu virâneler sevâhilde
Oldu nakşı hayâlime sârî
Kaldı yer yer harâbeler dilde
Olsa kâşâneler kenârıñda
Tâzelense ümid-i istijbâl
Olsa ma’mûreler civârıñda
Ne güzel arzû! Ne tatlı hayâl
Vezin: Mefâ’ilün/ Mefâ’ilün/Fâ’ilün
S a y f a | 38
Kelimeler
Teba’üd: Uzaklaşma. Uzağa çekilme. * Uzama.
Sedd-i rah: Yol kapayan, yola mâni olan.
Seyl-i dil: gönülden gelen.
Reviş: f. Gidiş, hal, tavır. * Tutum, yol.
Enhari: (Nehr. C.) Nehirler, çaylar, ırmaklar. (Bak: Enhür)
Memdud: (Medd. den) Uzatılmış, yayılmış olan. Çekilmiş.
Tezayüd: (Ziyadet. den) Ziyadeleşme, artma, çoğalma. * Söz ve sair şeyleri
tekellüfle çoğaltma.
Cu-yı cuşanım: coştukça coşan.
Reviş: f. Gidiş, hal, tavır. * Tutum, yol.
Mu’allim Nâci, Görüñ, (syf. 138)
Çıkıñ şu savma’adan zâhidân! Cihân görüñ!
Nasıl güzel geçiyor ‘âlemiñ zamânı görüñ!
Biliñ betâlet-ü gayret nedir, ne hâsıl eder!
Bakıñ şimendifere! Bir de kâravanı görüñ!
Çalışmayıp oturanlar da züll-ü ye’se bakıñ!
Oturmayıp çalışanlarda ‘izz ü şânı görüñ!
“Cihân lisânla döner” derler, öyledir seviniñ!
Ne irtika ediyor milletiñ lisânı görüñ!
Biraz mülâhazanız yok mu? Diñleyiñ okuyuñ!
Ne söylüyor ‘ukâlânıñ suha-verânı görüñ!
Vezin: Mefâ’ilün/Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fe’ilün
Kelimeler
Betalet ü gayret: boşa uğraş.
Züll ü ye’s: ümitsizlik
Mu’aliim Nâci, Gazeller, (syf. 468)
Göñlüme sâkîyi mi’mâr eyledim mey-hânede
Allah Allah Kâ’be i’mâr eyledim mey-hânede
Ol kadar çaktım ki tersâ-zâdegânın ‘aşkına
Berke döndüm neşr-i envâr eyledim mey-hânede
Merkez-î feyzimde oldum müstakar hur-şîd vâr
S a y f a | 39
Encüm-i akdâhı seyyar eyledim mey-hânede
Kâ’be-yî kuyun añıp nûş ettiğim sâgarları
Zemzem-î eskimle ser-şâr eyledim mey-hânede
Gel de cûş-â-cûşunu seyr eyle Mes’ûdî’leriñ
Başka bir âlem bedîdâr eyledim mey-hânede
Vezni: Fâ’ilâtün/Fâ’ilâtün/Fâ’ilâtün/Fâ’ilün
Kelimeler
Nûş: f. İçen, içici. * Tatlı şerbet gibi içilecek şey. * Zevk ve safâ
Zemzeme: nağme, hoş ses. Gürleyen ses.
Ser-şar: f. Ağzına kadar dolu. Dökülecek derecede dolu. * İleri giden, sınırı
aşan.
Recâ’zâde Ekrem, Yâd Et (syf. 123, 124)
Vakta ki gelip bahâr ...Yekser
Eşyâda ‘âyân olur tagayyîr,
Vakta ki hezâr-i ‘aşk-perver
Yapraklar ile edip tesettür
Bilmem kime karşı hasretinden
Bâşlar nev-hâta bî-te’ahir...
Kıl gökyüzünüñ letâfetinden
Sifiyet-i ‘aşkımı tahattur
Yâd-et beni bir dakîka yâd et
Bir leyl-i sükûn-nemada tenhâ
Oldukta nesîminin serâb
Kold-ı çeşmiñ ‘atf-ı semt-i balâ
Sevdalar içinde nûr-ı mehtâb
Oldukça derûnunâ gamm-ı efzâ
Eyle o geçen demi tezekkûr
Pîş-i nazarın da sath-ı deryl
Ettikçe temevvic ü tenevvir
Yâd et beni sâkitâne yâd et
Vakta ki sabâha karşı nâgâh
Bir zevrak ic;inde tek bir insân
Hasretle çekip bir âteşin âh
Titrek ses ile olur gazel-hân
Ol âh hazîn ‘âşîkane
Ol gamlı terâne’i tahassür
Bî şebhe edince kalb ü hâne
Îcâb te’essür ü tekeddür
Yâd et beni gizli gizli yâd et!
S a y f a | 40
Bir kalb rakik-i nâ-tüvânla
Firkatte be çektiğim bilinmez
Hicrânla, sitemle, imtihânla
Amma ki vefâ-yı dil silinmez
Sevdimse seni bu türlü sevdim
Sensiñ baña mâye-i tefekkür!
Ettikçe lisânım üzre dâ’im
Eskâr-ı muhabbetin tekerrür
Yâd et beni sen de gâh yâd et
Vakta ki hulûl edip eylül
Müstagrak-ı hüzn olur tabi’at
Vakte k ibir iğbirâr-ı meçhûl
Eyler dilini esîr –i kasvet
Seyret o sehâbeyi semâda
Ettikçe hazin hazin takattur
Bir rikkat ile hilâf-ı ‘âde
Şâyet ola yaşla gözleriñ pür
Yâd et beni ol zman da yâd et
Vakta ki durup şu kalb-i gam-nâk
Toprakta nihân olur vücûdum
Vakta ki dolup dehânıma hâk
Şevkiñle tamâm olur sürûrum
Tenhâ geceler de bir hayâlet
Manzûruñ olunca bittahayyür
Yum çeşmini bâ-kemâl-i rikkat
Bedbahtî-yi aşkım et tasavvur
Yâd et beni gamlı gamlı yâd et
Vezni: Mef’ulu/Mefâ’îlün/Fâ’ilün
Kelimeler
Hezar-ı aşk: aşk bülbülü.
Efza: f. (Sonlarına eklenen kelimelere) Artıran, çoğaltan mânasını verir. Meselâ: Hayret-efzâ $ : Hayret verici, hayret artıran.
Tezekkur: Unuttuktan sonra hatıra getirmek. Zikretmek. * Bir şeyi ders gibi
tekrar ile ezbere almak. * Birkaç kişi toplanıp iş üzerine görüşmek.
Tekeddür: Bulanık olma. * Kederlenme.
Tefekkür: Fikretmek. Düşünmek. Fikri harekete getirmek.
Takattur: Damla. Damlama. Damla damla akma. * Ud ağacı ile buhurlanma. * Vuruşmağa hazırlanma. * Bir kimse kendini bir yerden atma. * Ağacın dalı kopup düşme. * Bir adamı yanı üzere düşürmek. (Kamus'dan)
Tekerrür: Tekrarlanmak. (Bak: Tekrârat)
S a y f a | 41
Tahassür: Pıhtılaşmak. Kanın pıhtılaşması. (Hasret. den) Hasret çekmek.
Elde edilmesi istenilen ve ele geçirilemeyen şeye üzülmek. Dili tutulup konuşamamak.
Rakik: ince. Köle, cariye. Yufka yürekli.
Terane: Edb: Rübâinin başka bir ismi. * Terennüm. Nağme, âhenk, makam.
* Bir şiiri makam ile okuma, şarkı söyleme.
Dery: Bilmek.
Hilaf: Ters, karşı, zıd. Karşı koymak. Muhalefet etmek.
Kasvet: Katılık. * Sıkıntı. İç sıkıntısı. * Kalb katılığı. (Bak: Kasavet)
İğbirar: tozlanmış. Tozlanan.
Te’essür: İşten alıkoyma. Oyalandırma.
Zevrak: Kayık, sandal. * Mekke'de yapılan ve içine zemzem koymaya mahsus
olan kap, ibrik.
Temevvic: (C.: Temevvücât) Dalgalanmak. Çalkanıp dalga dalga olmak
Nagah: f. Birdenbire, ansızın, hemen. (Nâgeh, nâgehan, nagehâne, nagehânî)
Recâ’i zâde Ekrem, Hasbihâl, Zemzeme I (syf. 127, 128)
Garipser işiten dâsitânıñ ey bülübl!
Gariptir o kadar hâl ü şânıñ ey bülbül!
Safâ-yı tab’ ile bir âşık-ı tabî’atsın
Ki tâze tâze çemendir mekânıñ ey bülbül!
Çemen de hande-i gül mü eden seni nâlân!
Niçindir öyle dem-â-dem figânıñ ey bülbül?
Seniñle hem-dem olursa becâ değil mi ki dil
Esîridir yine bir dilsitânıñ ey bülbül?
Ne dilsitân ki onun râhına fedâdır hep
Bahâr-ı hüsn ü bahâsı zamânıñ ey bülbül?
Beni bitirdi bu sevdâ o za’fla yâ seni
Nasıl tahammül eder aşka cânıñ ey bülbül?
Bulunsa sende nazîri tahammül etmez idin
Benim dilimdeki derd-i nihânıñ ey bülübl!
Çemen çemen ne için devr-i ‘âlem etmezsin
Olup bahârına peyrev cihânıñ ey bülbül?
Vatan bahâra müreccah mı sence de yoksa
Değil mi kâbil-i nakl âşiyânıñ ey bülbül?
Seniñ baña sözünü ben sana hitâb edeyim
Olup bu histe dahi tercümânıñ ey bülbül!
S a y f a | 42
Vezni: Mefâ’ilün/Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fa’lün
Kelimerle
Peyrev: f. Ardı sıra giden, tâbi olan, izinden giden, uyan
Naziri: Tâze. * Altın.
Becâ: f. Yerinde, münasip, lâyık, uygun, şâyeste.
Dem-a-dem: f. Zaman zaman. An be an. Sık sık. Her vakit.
Dasitan: (Dâstân) f. Destan, sergüzeşt. Geçmiş hâdiseleri anlatan nesir veya
nazım halinde yazı. * Şöhret.
Recâ’i zâde Ekrem, Tegazzülden Geçemem, Zemzeme III, (syf.
131)
Bugün garîp göñlümüñ garîp bir melâli var
Memâttan tavahhuşu hayâttan kelâli var!
Yetişti bir hatar-gehe zavallı râh-ı aşkta
Ne gitmeğe cesâreti ne durmaga mecâli var!
Yakarsa düştüğü yeri ta’accüb etme giryeme
Bilir misin cemâliniñ ne âteşîn hayâli var!
Aman ne dil-nişîn belâ... ne tatlı zehr imiş gâmıñ
Ne çekmek isterim ne de geçilmek ihtimâli var!
Gamıñla doldu (Ekrem’iñ) o şî’rlerle tâb’ı kim
Hazîn hazîn tasavvuru yanık yanık me’âli var.
Vezni: Mefâ’ilün/Mefâ’ilün/Mefâ’ilün/Mefâ’ilün
Kelimeler
Melal: usanma, sıkılma.
Hatar-geh: tehlike yeri.
Ta’accüb: şaşma, hayret etme.
Dil-nişin: gönülde yer tutan.
Hazîn: Hüzünlü. Keder meydana getiren. Acı uyandıran.
S a y f a | 43
Recâ’i zâde Ekrem, Güzelim, “Pejmürde”, (syf. 131, 132)
Nedir bu cevr ü tegâfül zaman zaman güzelim?
Kaçıncıdır bu eziyetli imtihân güzelim?
Tükendi sabr u tahammül.. üzüldü cân güzelim.
Bu nâz ise yetişir artık el-amân güzelim!
Bütün gün eşk-i te’essürle gözlerim dolsun...
Bahâr şevk ü ümîdim bütün bütün solsun...
İlel-ebed baña böyle hayât zehr olsun
Saña hülûsuma geldiyse bir ziyân güzelim!
Hayat bende mücerred seniñle kâ’imdir..
Neşat ü lezzet ü şevkim seniñle dâ’imdir..
Sen olmasañ nazarımda güneş de muzlimdir..
Sözüñ hakikati işte budur inan güzelim!
Gamıñla mün'adim oldu tasarrufum özüme.
Seni tefekkür ile uyku girmiyor gözüme.
İnanmak istemiyorsañ eğer benim sözüme,
Buña şehadet eder gökte ahterân güzelim!
Nasîb yok mu baña ba’demâ hitâbıñdan?
Sen olmayım mı daha nagme-yi rübâbıñdan?
Tevehaş eyliyorum hâl-i ihticâbıñdan...
Sen añla.. ben edemem hissimi beyân güzelim.
Bu infi’âle becâ nâ-becâ nihâyet ver...
Yine şikâyete..şükre.. niyâze ruhsat ver!
İ’âde eyleyeyim ne'şemi cesâret ver..
Nazardan eyleme didârını nihân güzelim...
Kusurum añlamadım çünkü etmedim mes’ûl..
Olurdu ma’zeretim belki de karîn-i kabûl.
Seniñ sükûtuna karşı benim melûl melûl..
Yetişmiyor mu saña ettiğim figân güzelim?
Ne hâl ise ben ‘afv et de şerm-sâr eyle..
Küçük düşürmek ile bâri ahz-ı sâr eyle,
Dâhil-i merhametim, vechiñ âşikâr eyle..
Bu şîvedir saña şâyân olân hemân güzelim!
Vezni:Mefâ’ilün/Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fe’ilün
Kelimeler
Tegafül: Bilmez görünmek, anlamazlıktan gelmek. Kasden kendisini gafil
göstermek.
Sabr u tahammül: sabırlı.
S a y f a | 44
Eşk-i te’essür: aşktan alıkoyma.
Mün’adim: Nedimlik eden. Meclis arkadaşı.
Tefekkür: Fikretmek. Düşünmek. Fikri harekete getirmek.
İnfi’âle: Gücenme. Darılma. * Can sıkılma. Teessür. * Hareketlenme. Harici
bir sebeb ve te'sirle hâsıl olan hâl, te'sir ve hareket. * Harici te'sire kabil olmak. * Ruhun kabul ettiği tahavvülât
‘afv: Bağışlamak. Kusur ve günâhı affetmek. Ayakla basılmadık yer. * Malın
iyisi, helâli ve fazlası. * Terketmek. * Mahvetmek.
Şerm-sâr: f. Utangaç, müstahyi, mahcub.
Karin-i kanul: bütün akrabalar.
Niyaz: f. Yalvarma, yakarma. Dua. * Rağbet ve istek. * Hâcet, ihtiyaç.
Becâ nâ-becâ: f. Yerli yersiz.
Vechin: (Vecih) Yüz, çehre, surat. * Tarz, üslub. * Her şeyin karşısına gelen
ve karşısında olan. Satıh. Ön. Alın. Cephe. * Tarih. * Suret. * Sebeb. * Bir şeyin nefsi ve zatı. * Semt. Cihet. * Münasebet.
Recâ’i zâde Ekrem, Şevki Yok, “Pejmürde”, (sfy. 132, 133)
Gül hazîn... sünbül perîşan... bâg-zârıñ şevki yok..
Derd-nâk olmuş hezâr-ı nagme-kârıñ şevki yok..
Başka bir hâletle çağlar cûy-bârıñ şevki yok..
Âh edip inler nesîm-i bî-karârıñ şevki yok..
Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârıñ şevki yok!
Farkı yoktur giryeden rûy-ı çemende jâleniñ
Hûn-ı hasretle dolar câm-ı safâsı lâleniñ
Meh bile gayretle âğûşunda ağlar hâleniñ
Göñlüme te’siri olmaz âteş-i seyyâleniñ
Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok!
Rûha verdikçe peyâm-ı hasretiñ her bir sehâb..
Câna geldikçe temâşâ-yı ufuktan pîç ü tâb..
İhtizâz eyler çemen.. izhâr eder biñ ızdırâb:
Hem tabî’at münfail hicrinle.. hem göñlüm harâb…
Geldi ammâ n’eyleyim, sensiz bahârın şevki yok!
Vezni: Fâ’ilâtün/Fâ’ilâtün/Fâ’ilâtün/Fâ’ilün
Kelimeler
Bag-zar: Bağlık yer, bağ, bostan.
Hezar-ı nagme: Güzel sesli.
Cuy-bar: Akarsu, nehir, dere, çay, ırmak. * Irmak kenarı.
Ruy-ı çemen: Yeşeren.
Aguş: f. Kucak. * Sığınılan yer.
Peyam-ı hasret: Hasret, özleyiş haberi.
İzhar: Toplayıp biriktirme.
S a y f a | 45
İhtizaz: Hafif titremek. Deprenmek. * Şevk ile meyil ve hareket. Harekete
geçme. * Sallanma, sıçrayıp oynama.
Münfail: İnfiâl eden. Te'sir ile harekete geçen. * Muztarib, kederli ve muğber
olan. Bir şeyden canı sıkılan. Alınmış, gücenmiş.
Pîç ü tâb: Iztırab ve sıkıntı.