Academia.eduAcademia.edu
Sayfa |1 TANZİMAT EDEBİYATI ŞİİR ÇEVİRİLERİ Abdülhak Hamit, Hacle’den, (syf.133, 134) 2 Ey göñlümüñ sa’adeti bir ibtisâmınız; Bilsem siziñ melek mi ya hûri mi nâmınız? Cism-i lâtîfinizle gelip türbegâhıma, N’olsun baña hayat verişten merâmınız? sehbÂl-i nâzıñız mı bu nur-ı siyeh zuhûr, Pervâz-ı rûhdan daha ‘ulvi haremiñiz. Görsem fezâ-yı mahşeri gelmez bu his baña, Gaşyetti cism ü canımı birden kıyâmıñız. İkmâl için nevâkısını şâm u subhumuñ, Vardır siziñ de gün gibi bir bedr-i tâmıñız. Bilmem sabahıñız ne hıdret-sız olur siziñ için. Nûr-ı cemâli andırıyor çünkü şâmıñız. Enfâs-ı ömr ile müteşekkil vücûd ile, Efkâr-ı ‘aşk ile mütecelli mâkâmıñız. Zî-rûhu andırır ne görürsem esâs-ı beyt, Cennet midir siziñ ‘acaba zîr-i bâmınız? Eş’ara benziyor bu gece sözlerim bütün, Ölmüş gibi hayâlime sârî nizâmıñız. Anlar desem mi fikriñizi bir çiçek siziñ, Ey şi’r olan nügüfte leb-i gonca-fâmıñız. Lâyık değil isem de Hudâ kısmet eyledi. Hôş oldu, hûş bu makbereden intikâmıñz. Eyvâh o da siziñ gibi bir dil-rübâ idi. Rahmettir ol garibe siziñ ihtirâmıñız. Kalmaz gider merâret-i ‘ömrüm bu vechile, Telzîz-i câna şâmil olursa kelâmınız. Gittikçe artıyor hüznüñüz siziñ, Gelmez latifeye bu gidiş de devâmıñız. Heyhât, idâre eyleyecek sizsiñiz beni, Derler, benim elimde ne menûn zimâmıñız. Ben, almışım sizi bu rivâyet garîbdir, Nâil değilken olmaga bir dem selâmıñız. Hûri olur mu ‘âdeme münkâd sevdiğiñiz. Memlû geliş nedir baña kevserle câmıñız. Ben isterim bu şeb biraz ârâm neş’eden, Bir saltanat hayâline düştü gulâmıñız. Gerçek mi şüpheyi bu kadar iltizâmıɦız? Tezyîf için bu hâlimi demdir şeb-i zifâf, Bir böyle fırsatı sevilir iğtinamıñız. Vezni: Mef’ûlü/Fâ’ilâtü/Mefâ’îlü/ Fâ’ilün Sayfa |2 Kelimeler İbtisâm: Tebessüm etmek. İnce ve hafif gülümsemek. Cism-i latif: Cisimle alâkası olmayan. Göze görünmeyen. Merâm: Maksad, niyet, arzu. Türbegah: Türbe. Nur-ı siyeh zuhur: Siyah Işık meydana gelme. Pervaz-ı ruh: ruhun uçuşu. ‘Ulvi: (Ulviye) Yüksek, yüce. * Manevî ve göğe mensub. Fezayı mahşeri: mahşer yeri Kıyâm: Ayakta durmak. Ayağa kalkmak. * Ayaklanmak. İsyan. * Bir işe başlamak, devam etmek. * Satılan bir mal hakkında müşteri ile anlaşıp kararlaşma. * Canlanmak Şam u subh : gece ve sabah vakti. İkmâl: Tamamlamak. Bitirmek. Mükemmelleştirmek Nevâkıs: (Noksan. C.) Eksiklikler, noksanlar. Nur-ı cemâli: yüzündeki parıltı. Enfas: (Nefes. C.) Nefesler. Soluklar. * Ruhlar. Canlar. * Cevherler. * Duâlar. Efkar-ı aşk: aşk fakiri. Müteşekkil: Herhangi bir şekil alan. Birleşmiş, meydana gelmiş olan. Mütecelli: Tecelli eden, meydana çıkan, görünen. Parlak Tezyîf: Çürütmek. Küçük düşürmek. Eğlenmek, alaya almak. * Bir şeyin dışını tezyin ve tanzim edip, içini fena yapmak. Kötü ayar etmek. * Tahkir etmek. Memlû: Doldurulmuş. Dolu. Nâil: Muradına eren, nâil olan, ele geçiren. Erişmiş. Münkad: (Kavd. dan) İnkiyad eden, boyun eğen, muti olan, itaat eden. Telziz-i can: canı tatlı olan. Zifaf: Gerdeğe girmek. Gerdek. Meraret-i ömür: acı hayat. Dil-ruba: f. Gönül alan, gönül kapan. Leb-i gonca fam: gonca dudağının rengi. İhtiram: Hürmet olunmak, tazim olunmak, hürmet, saygı. Hudâ : f. Rabb. Sâhib. Cenab-ı Hak. Hâlık. Şi’r: (Şiir) Anlama, idrak. * Edb: Edebiyatta kıymeti olan, nazımlı ve kafiyeli şair sözü Abdülhak Hamit, Sahrâ’dan, (syf.134) Nağme 1 Bir zamânlar karâr-gâhım idi Bedevîler gibi beyâbanlar Buña mûcib de istibâhım idi: Nasıl imrâr-ı vakt eder anlar. Belde halkında görmedim hayfâ, Sayfa |3 Gördüğüm ünsü?? ehl ü vahşette! Bedevîler sükûn u râhatte; Sürdüğü da’ima ganemle sefâ. Beledi muttasıl esir-i cefâ, İnti’âş ‘âleminde zulmette! Biri endişeden âmân bulmaz. Biri endişeden zaman bulmaz. Ne hôş eyler muhabbeti ta’rif, Şu garîb bülbül âşiyânımda. Ben de gûyâ idim zamanında Âşiyânımdı bir nihâl-i zârif, Esti bir zemherir-i zehr-efşân, Ne çemen kaldı ‘akıbet ne fidân Feryâd 1 Ne hôş eyler muhabbeti ta’rif, Şu garîb bülbül âşiyânımda. Ben de gûyâ idim zamanında Âşiyânımdı bir nihâl-i zârif, Esti bir zemherir-i zehr-efşân, Ne çemen kaldı ‘akıbet ne fidân! Feryâd 2 Beni gezdikçe gülistânlarda, Yine âsâr-ı yâd eder meşgûl. Duyarım nefhasın usûl usûl Rüzgâr estiği zamanlarda Yâd u vechiyle döndüğüm yaşlar, Hep çiçek suyu kokmaga başlar. Vezni: Fâ’ilâtün/ Fâ’ilâtün/Fâ’ilün Kelimeler Karar-gah: f. Karar verilen yer. Karar yeri. * Askerî birlikte kurmay heyetinin toplandığı yer. Merkez. Beyaban: f. Çöl. Sahra. * İmar olunmamış arazi. * Kır. İstibah: Mübah ve helâl sayma. * Bir çok kimsenin kanını dökmeğe izin verme. Zemherir: Karakış dönümünden (12 Aralıktan) 31 Ocağa kadar olan şiddetli soğuk devresi. Zehr-efşan: f. Zehir saçan. Nihal-i zarif: İnce, güzel dal. Garîb: Batan. Gurub eden. * İki omuz arası. * Devenin hörgücüyle boynu arası. Âşiyan: f. Kuş yuvası. * Mc: İkâmetgâh. Ev, mesken. Sayfa |4 İnti’aş: Yorgunluktan sonra canlılık hissetme. Canlılık. * Hastalıktan sonra iyileşip kalkma. * Geçinme. * (Yıkılan adam) doğrulup kalkma. İmrar-ı vakt: vakit geçirmek. Asar-ı yad: hediye. Vechiyle: Vecih) Yüz, çehre, surat. * Tarz, üslub. * Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan. Satıh. Ön. Alın. Cephe. * Tarih. * Suret. * Sebeb. * Bir şeyin nefsi ve zatı. * Semt. Cihet. * Münasebet. Gülistan: gül bahçesi. Abdülhak Hamit, Bunlar O’dur, (syf. 135, 136, 137) Bir İğbirâr[1] 1 Bilmem neye bu diğer muğber Göñlüm gibi hercivâr muğber Berc u beden u hisâr muğber Deryâ muğber kenâr muğber 2 Mescidde ne varsa çehre bir hâk Revzenleri sânki çeşm-i der hâk Minberle mezâr ser-be-ser hâk Mihrâb nigûn menâr muğber 3 Mutrip serilip türâbe bî-hûş Çeng ü def ü nâylar ferâmûş Sâki gile mend ü bezm hâmûş Rakkâse-i bâde-hevâr muğber 4 Kalsam n’ola serseri-i mevk Geçmiş dem-i dilber-i mevk Dökmüş tüyünü per-i mevk Ebkâr-ı hayâl-i zâr muğber 5 Cennetse de neş’esiz melekler Sân her biri ol periyi bekler Açmışsa da renksiz çiçekler Gelmemişse de nev-bahârı muğber 6 Çıkmasa da o mahveş deñizden ‘Arzetsin o hâle eş deñizden Yatmış gitmiş güneş deñizden Ahterlere hûn-nisâr muğber 7 Sayfa |5 ‘Arzettiği renk ile o vaveyl Yâdımdaki hüsne ‘arz eder meyl Mehtâb teverrüm eylemiş leyl Mâtem-zede eşk-bâr muğber 8 Kalsın mı meh ü sitâne hürrem Hûrşîd ne var tutarsa mâtem Olmuştu anın gibi benim hem Mahbûbem olan nigâr muğber 9 Yôk eski safâsı bağ u râgın Gör bülbülü pençesinde zâgın Yerden çıkıyor gibi bu bâgın Sahnındaki rüzgâr muğber 10 Varmış görerek o sevgi hâbe Olmuş vütevâri-i harâbe Herşey gibi münkabil türâbe Geçmiş çâgı cûybâr muğber 11 Leb-teşne çemen nihâl uryân Kûhsâr iñler sehâb giryân Kuşlarda da yok sükûta pâyân Maskatları hâk-sâr muğber 12 Her kûşe neşîmen-i serâir Gelmekte lisana sân makâbir Meşhûr-ı sükût hep meşâcir Vâdide bir âh ü zâr muğber 13 Yek-reng heremle nev-civânî Sevdâ ile hüsn-i bî-müdânî Müstakbel o fikri-i câvidânı Mâzi gibi hep gubâr muğber Sayfa |6 14 Nerden oluyor bu hüzn târî Göñlüm ona vâkıf olsa bârî Benden mi iğbirar sârî Aslında mı reh-güzâr muğber 15 Bîn kerre ânıñ tutup elinden Geçdimdi bu reh-güzâr dan ben Mevki yire belki öyledirsen Amma ki o yâdigâr muğber 16 Ben sağım o öldü gitti kûskûn Her gördüğüm olmasın mı ölgûn Geçmişte idi benimle birgûn Olmuştu bu yerde yâr muğber 17 Şeb mâtemidir gözümde nâlân Akşam ise hüzündür nümâyân Envâr-ı tulû’-ı şem’i zindân Fikrim gibi târ u mâr muğber 18 Fikrim inecek olursa makdem Çıktıkça fakat semâdan akdem Menend-i mezâr öñümde her dem Her kûşede âşikâr muğber 19 Söyler anı nerde kılsa bîdâr Hayretle beni tuyûr u eşcâr Eyler anı nerde görsem ihtâr Bir duhter-i bî-karar muğber 20 Bir fem ki beyân eder tazallum Bir tâze çiçek ya bir tebessüm Bir çehre ki gösterir teverrüm Bir mevç-ya bir mezâr muğber Vezni:Mef’ûlü/ Mefâ’lün/ Fe’ûlün Sayfa |7 Kelimeler Muğber: tozlu, gücenmiş. Revzen: (C.: Revâzin) Pencere Ser-be-ser: f. Baştan başa. Nigûn: f. Tersine dönmüş, altüst olmuş, başaşağı. * Ters, uğursuz, aksi. Menar: Nur yeri. Fener kulesi. * Câmi minâresi. * Yol işaretleri. Mutrib: (Tarab. dan) Çalgıcı, çalgı çalan. Şarkıcı, şarkı söyliyen. Hânende. Rakkase: Oynayıp dans eden kadın. Bade: f. şarap, içki. Kadeh. (İçkinin her çeşiti haramdır, büyük günahtır. İnsan sağlığına zararları ilmî bir gerçektir. Aile, cemiyet hayatı ve ahlâk için de yıkıcıdır. İçkiden ve içenlerden uzak durmak gerekir.) Ebkar (Bikr. C.) Bekârlar. * Mc: Evvelce kimsenin söylemediği sözler. Hayal-i zar: zayıf fikir. Sân: f. "Benzer, andırır" mânâlarına gelerek birleşik kelimeler yapılır. Ahter: Yıldız. * Mc: Baht, talih. Eşk-bar: f. Çok ağlayan. Çok gözyaşı döken Hüzn tari: birdenbire kederlenme. Gubar: toz. Ah ü zar: ağlayan, inleyen dost. Zayıf, dermansız. Hak-sar: f. Toz toprak içinde kalmış. Perişan hâlli. Kuhsar: f. Dağ tepesi. * Dağlık yer. Leb-teşne: susamış, kurumuş dudak. teverrüm: verem olma. bîdar: f. Uykusuz, uyumayan. Uyanık. eşcar: (Şecer. C.) Ağaçlar. ihtar: Hatırlatmak. Dikkati çekmek. Tenbih. Uyarma. Kalbe gelen doğuş, ilham. menend-i mezar: mezar eşi. tarumar: f. Dağınık, karmakarışık, perişan. envar-ı tulu’-ı şem: gece vakti birden ışıklar çıktı, açtı. Namık Kemal, Vatan Şarkısı, (syf 147,148) Vatan Yâhûd Silistre’den Âmâlimiz, efkârımız ikbâl-i vatandır; Serhaddimize kal’a bizim hâl-i bedendir. ‘Osmanlılarız ziynetimiz kânlı kefendir. Gavgâda şehâdetle bütün kâm alırız biz. ‘Osmalılarız, cân veririz, nâm alırız biz. Kân ile kılıçtır görünen bayrağımızda; Cân korkusu gezmez ovâmızda, dağımızda. Her köşede bir şîr yatar toprağımızda. Sayfa |8 Gavgâda şehâdetle bütün kâm alırız biz ‘Osmanlılarız, cân veririz, nâm alırız biz. ‘Osmanlı adı her duyana lerzâ-resândır; Ecdadımızıñ heybeti ma’rûf u cihândır. Fıtrat değişir sanma! K3an yine o kândır. Gavgâda şehâdetle bütün kâm veririz biz. ‘Osmanlılarız, cân veririz, nâm alırız biz. Top patlasın, ateşleri etrafa saçılsın; Cennet kapısı cân veren ihvâna açılsın. Dünyâ da ne bulduk ki ölümden de kaçılsın. Gavgâda şehâdetle bütün kâm alırız biz. ‘Osmanlılarız, cân veririz, nâm alırız biz. Vezni:Mef’ûlü/Mefâ’îlü/Mefâ’îlü/Fe’ûlün Kelimeler İkbal-i vatan: vatana yönelmek. Lerza-resan: f. Titreme veren, titreten. İhvan: ( kelimesinin cem'i) Kardeşler. Eş, dost. * Sâdık arkadaşlar. * Aynı mezheb veya tarikata mensub olanlar. Namık Kemal, Vatan Türküsü, (syf. 148) İşte ‘adu karşısında hazır silâh, Arş yiğitler vatan imdâdına. Arş ileri, arş bizimdir felâh; Arş yiğitler vatan imdâdına! Cümlemiziñ vâlidemizdir vatan. Herkesi lutfuyla odur besleyen. Bastı ‘adu göğsüne biz sağ iken; Arş yiğitler vatan imdâdına. Şân-ı vatan, hıfz-ı bilâd u ‘ibâd Etmededir süngünümüze istinâd Milleti eyler misiñiz nâ-murâd? Arş yiğitler vatan imdâdına! Rehberimiz gayret-i merdânedir Her taşımız bir nice bîn cânedir. Câne değil meyli bugün şânedir. Arş yiğitler vatan imdâdına. Sayfa |9 Yâre nişândır tenine erleriñ, Mevt ise soñ rütbesidir askeriñ. Altı da bir, üstü de birdir yeriñ. Arş yiğitler vatan imdâdına! Vezni: Müfte’ilün/Müfte’ilün/Fâ’ilün Kelimeler Adu: düşman. Felah: Selâmet. Saadet. Kurtuluş. Hayır ve ni'metlerde refah, rahatta dâim olmak. Fevz ve zafer. Necat ve beka. * Sahur yemeği. * Şakketmek. Şan-ı vatan: vatan şanı. Hıfz-ı bilad ü ‘ibad: Şehirlerin ve şehir ahalisinin korunması. Gayret-i merdane: Mertçesine gayret Mevt: ölüm. Namık Kemal, Hirrenâme’den (syf.163) Kedimin her gece böbrekle dolardı sepeti Yok idi ni’metiniñ rahatınıñ hiç ‘adedi Çeşmi şehlâ nigehî fârik iken nîk ü bedi Sardı etrafını bîn türlü ‘adular türedi Kedimi gaflet ile fare-i idbâr yedi Buña yandı yüreğim âh kedi vâh kedi Keyfi gelse bıyıgını oynatark mırlar iken Kızdırırsañ yüzüñe atlayarak hırlar iken Kuyrugu geşse de dırlanarak zırlar iken Sofradan her kediniñ def’ini hazırlar iken Kedimi gaflet ile fare-i idbâr yedi Buña yandı yüregim âh kedi vâh kedi Kaseyi kapsa dökerdi yere hep pâreleri Ciğere işler idi tırnagının yâreleri Koşturur oynar idi kukla gibi fâreleri Deliğe sokmaz idi bir gün o âvâreleri Kedimi gaflet ile fare-i idbâr yedi Buña yandı yüregim âh kedi vâh kedi Not: 1872’de mizah dergisi Diyojen’de yayınlanan ve Sadrazam Mahmud Ne- dim Paşa’yı yeren hicviye. Vezni:Fe’ilâtün/Fe’ilâtün/Fe’ilâtün/Fe’ilün S a y f a | 10 Kelimeler Şehla: Elâ göz. Koyu mavi göz. Tatlı şaşı. * Mc: Çok güzel. Nigeh: (Nigah) f. Bakmak, nazar etmek. Bakış. Farik: (Fârıka) Tefrik eden, farkeden, ayıran. Ayrılmasına, farkolunmasına sebeb olan alâmet. Nik ü bed: iyi ve kötü. idbar: Geriye gitmek. Geri dönmek. * İşlerin ters gitmesi. * Talihsizlik. * Bir gezegenin diğer oniki burcun tertibine zıt olarak hareketi. (Asıl tertibe göre gitmesine de ikbal denir.) Namık Kemal, Gazel’inden, (syf.161) Tarîk hakta cân ü olmak yâd lâzımsa Beni hâzir bulursan herçe bâd-ı âbâd derse Ne minnet intizâr berke ey ahengar gayret Beni göñlümden al tîg içün pulâd lâzımsa İdin tehrîb ‘âlem inkisâr kalbîdar halkıñ Göñül yıkma cihânı eylemek âbâd lâzımsa Fenânıñ eñ münîr âyînesi mevî sefîd keder Saña ‘aklıñla pîr olmak yeter irşâd lâzımsa Bu kânûn meşit ferdî ferde etmiş muhtâc Saña allah eder her hangi işte dâd lâzımsa Hatâ-yı ehl-i kisret ol kadardır behs ü hiddet Rakam kâfî değildir cümlesin te’ dâd lâzımsa Şehûd erbâbınıñ re’ince reviyyet ‘ayn u ok’dar Bu dû’a da ederler halkı isteşhâd lâzımsa Gınâ geldi cihânda pehriniñ sıtıñ kemâlinde Gelmeli gâh gâh itsin bilenler yâd lâzımsa Vezni: Mefâ’ilün/Mefâ’ilün/Mefâ’ilün/Mefâ’ilün Kelimeler Ahengar: demirci. Pulad: f. Çelik. Herçi Bad-ı abad: f. Her ne olursa olsun. İster istemez. Tehrib: Kaçırma. Kaçırılma. Firar ettirme. İntizar: Adamak, nezretmek. S a y f a | 11 İnkisar: (Nazar. dan) Gözlemek. Ümidederek beklemek. Münir: Nurlandıran, nur veren, ziya veren, ışık veren, parlak. Sefid: (Sepid) f. Ak, beyaz. İrşad: Doğru yolu göstermek. Akli ve kalbi, mukni ve te'sirli eserler veya sözlerle gafletten uyandırıp hidâyet yolunu göstermek Abad: Ebedler. Sonsuz gelecek zamanlar. f. Mâmur, şen. * Çok dolu. Behs ü hiddet: güler yüzlü ve sert. Reviyyet: (C.: Reviyyât) Bir işin her cihetini iyice düşünme. Namık Kemal, Lâzımsa Gazeli’nden (Syf. 160) Saña senden gelir bir işde ancak dâd lâzımsa Ümîdiñ kes zaferden gayrdan imdâd lâzımsa Hayâtından neden hiç iştibâh etmezsiñ ey gâfil ‘Acâyib gördüğüñ her hâli istib'âd lâzımsa Çocukluktan niçin dûr eylemiş insânı isti'dâd Eğer her matlabıñ tahsiline feryâd lâzımsa Tefevvuk-yâb-ı irfan eylemek ahfadı lâzımdır Hamiyyet mesleğinde gayret-i ecdâd lazımsa ‘Umûmu müstefîd etmez husûsun hakkını ibtâl Sakın bir ferdi ezme gayret-i efrâd lâzımsa Seniñ İblîs'ten farkıñ nedir ‘indimde ey gaddâr Hudâ'nıñ ni'metinden herkesi ib'âd lâzımsa Kelimeler İştibah: Şüphelenmek. Şüphe etmek. * Kolay fark olunmaz derecede benzemek. Matlab: taleb’den. İstek. Tefevvuk: Üstünlük. Fâik ve daha büyük olma. Üstün gelme. Yab: f. "Yaften: Bulmak" mastarından emir kökü olup, birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Şifayab $ : Şifa bulan, iyileşen. Ahfad: Torunlar. Hafidler. Evlâd oğulları. Yardımcılar. Gayret-i efrad: düzenli, nizamlı çalışmak. S a y f a | 12 Namık Kemal, Gazel’inden, (syf. 162) Yok istikâ-yı cevr-i felekten nisâbımız Ser-levhâsında hamd ile başlar kitâbımız Bizden kelâm-ı tünd işidir tünd söyleyen Düşmez su’al-i hoşma mugâyyit cevâbımız Îcâb-ı hâle vâkıf olan ehl-i dikkatiz Yok kimseden zemâneden hiç ictinâbımız Sıdk u sebât mesleğimizdir ki eylemez Biñ tîge karşı gelse tehâlüf zehâbımız Açmış birer dehân-ı sefâ her habâbda İkbâl-i dehre handeler eyler serâbımız Hükm ü kazaya itmez iken ‘arz inkiyâd Mahkûm hançer sitemiñdir rekâbımız Şâh-ı gedâ nihadız olur taht-gâh-ı feyz Ma’mure-yi muhabbetle kalb-ı harâbımız Çerh eylesuñ cefâsını isterse bî ‘idâd Rûz-ı cezâda yok mı bizim bir hesâbımız (Namık) celâl ü câh-ı tenezzülle istemez Baş eğmez âsumâna ‘uluvv-ı cenâbımız Bir şehvâ bagda ol ki habiri bulunmaya Bir feyze tâlîb ol ki haberi bulunmaya Şâd aferin o devr-i mülk canuna kim Re’inde müsteşâr ü meşîri bulunmaya Berk-i belâyı hiçe syar ol garîb kim Deşt-i fenâda çûb-ı çakîr-î bulunmaya Mihr olsa gark-ı jank olur o dili ki hüsnünüñ ‘Âyine-i cemâl münîr bulunmaya Varmaz makâm cema’ o ‘ârif mesîri bulunmaya Zulmet ki heves de kalur tâ ebed o kim Göñlünde dag-ı şûle-i pezîri bulunmaya Sadd-i perm o cisme kim dem mahşerde gamzeniñ Herrize sende bir sırr-ı tayr-ı bulunmaya Cânlar fedâ o gasze-i afet nigâha kim Cân almada şebye o nazîri bulunmaya Namık hased o rind melâmet nehâda kim ‘Âlim de hakdan özge-i zahîri bulunmaya Kelimeler İstika: Olacak veya vuku bulacak diye endişelenme. (Saky. den) Su isteme. İçmek için su alma. * Kendini zorlıyarak ve sun'i olarak kusma. Cevr-i felek: dünya sıkıntısı. Kelam-ı tünd: f. Sert söz. Mugayyit: değiştiren. Ehl-i dikkat: Dikkatliler, dikkat sahipleri. S a y f a | 13 Sıdk u sebat: doğru söz söyleyen. Tig: f. Kılıç, seyf Tehalüf: (Half. dan) Hâkimin her iki tarafa da yemin ettirmesi. Birbirine zıt olmak. Birbirine muhalif olmak, uymamak. Zehab: Gitmek. * Zihnen bir yola sapmak. Yanlış düşünce. Bir fikre uymak. Zan. Dehan: ağız. İnkiyad: Boyun eğme. Muti olma. Teslim olma. İtaat etme. İmtisal. Şah-ı geda: fakir huy.?? Nihad: f. Huy, tabiat, hilkat, bünye, yaratılış. Cah-ı tenezzül: makamdan inme. zahir: Parlak, parlayan. Hüsün ve safvet üzere olan. Pezir: f. Kabul eden, olan, olabilen. * "Söz dinleyici, emir tutan" mânasında birleşik kelimeler yapılır. Şule: Alev, ateş alevi. Alevlenmiş odun. Mesir: Seyretmek. * Yol yol alacalı elbise. Deşt-i fena: geçici dünya. Ruz-ı ceza: Kıyamet günü. * Haşir günü. Sadd-i perm: umutları örten. Namık Kemal, Hürriyet Kasidesi, (143, 144, 145, 146) Görüp ahkâm-ı ‘asr-ı münharif sıdk u selâmetten Çekildik ‘izzet ü ikbâl ile bâb-ı hükümetten Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten Mürüvvet –mend olan mazlûma el çekmez ‘iânetten Hakîr olduysa millet şânına noksan gelir sanma Yere düşmekle cever sâkıt olmaz kadr ü kıymetten Vücûduñ kim hamîr-i mâyesi hâk-i vatandır Ne gâm râh-ı vatan da hâk olursa cevr ü mihnetten Mu’ini zâlimin dünyâda erbâb-ı denâettir Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insâfa hizmetten Hemân bir feyz-i bâkî terkeder bir zevk-i fânîye Hayâtıñ kadrini ‘âli bilenler hüsn-i şöhretten Nedendir halkta tûl-i hayâta bunca ragbetler Nedir insâna bilmem menfa’at hıfz-ı emânetten Cihânda kendini her ferdden alçak görür ol kim Utanmaz kendi nefsinden de âr eyler melâmetten Felekten intikâm almak demektir ehl-i idrâke Edip tezyîd-i gayret müstefîd olmak nedâmetten S a y f a | 14 Durur ahkâm-ı nusret ittihâd-ı kalb-i millete Çıkar âsâr-ı rahmet ihtilâf-ı re’y-i ümmetten Eder tedvîr-i ‘âlem bir mekînin kuvve-i ‘azmi Cihân titrer sebât-ı pây-ı erbâb-ı metânetten Kazâ her feyzini her lütfunu bir vakt için saklar Fütûr etme sakın milletteki zâ’f u belâ’etten Değildir şîr-i der-zencîre töhmet ‘acz-i akdâmı Felekte baht utansın bî-nasîb erbâb-ı himmetten Ziyâ dûr ise evc-i rif’atinden ıztırâ’îdir Hicâb etsin tabî’at yerde kalmış kâbiliyetten Biz ol nesl-i kerîm dûde-i ‘Osmâniyânız kim Muhammerdir ser-â-pâ mâyemiz hûn-ı şehâdetten Biz ol ‘âli-himem erbâb-ı cidd ü ictihâdız kim Cihân-gîrâne bir devlet çıkardık bir aşîretten Biz ol ‘ulvî-nihâdânız ki meydân-ı hamiyette Bize hâk-i mezâr ehven gelir hâk-i mezelletten Nem gam pür-âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet Kaçar mı merd olan bir cân için meydân-ı gayretten Kemend-i cân güdâzı ejder-i kahr olsa cellâdıñ Müreccahtır yine biñ kerre zencîr-i esâretten Felek her türlü esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten Anılsın mesleğim de çektiğim cevr ü meşakkatler Ki ednâ zevki â’lâdır vezâretten sadâretten Vatan bir bÎ-vefâ nâzende-i tannâze dönmüş kim Ayırmaz sâdıkân-ı aşkını âlâm-ı gurbetten Müberrâyım recâ vü havften indimde âlîdir Vazîfem menfa’atden hakkım agrâz-ı hükûmetten Civân-merdân-ı milletle hazer gavgâdan ey bî-dâd Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-ı hamiyyetten Ne mümkin zulm ile bî-dâd ile imhâ-yı hürriyet Çalış idrâki kaldır muktedirseñ âdemiyetten S a y f a | 15 Göñülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret Ezilmez şiddet-i tazyîkden te’sîr-i sıkletten Ne efsûnkâr imişsin âh ey dîdâr-ı hürriyet Esîr-i ‘aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten Seniñdir şimdi cezb-i kalbe kudret ster-i hüsn etme Cemâliñ tâ ebed dûr olmasun enzâr-ı ümmetten Ne yâr-ı cân imişsin âh ey ümmîd-i istikbâl Cihânı sensin âzâd eyleyen biñ ye’s ü mihnetten Seniñdir devr-i devlet hükmünü dünyâya infâz et Hudâ ikbâlini hıfz eylesün her türlü âfetten Kitâb-ı zulme aldı gezdigiñ nâzende sahrâlar Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten Vezin:Mefâ’ilün/Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fe’ilâtün Kelimeler Sıdk u selamet: Doğruluk ve selâmetlik için oluş. ‘izzet ü ikbal: değerli. Mürüvvet-mend: insanlık. Hakir: Küçük. Ehemmiyetsiz. Kıymetsiz. İtibarsız. Kudretsiz. Rah-ı vatan: Vatan yolu. Erbab-ı denâet: Alçak ve rezil kimseler. Sayyad-ı bî-insaf: f. İnsafsız avcı. Tul-i hayat: hayat boyu. Nazende-i tannaz: gereksiz nazlanma. Cevr ü meşakket: eziyetli ve zahmetli. Hevl: Korku. Korku verici. * Ürkmek. Dehşet. Yılgınlık. İhtilâl-ı dimağ (beyindeki bozukluk) sebebi ile bâzı hayâli suretler tevehhüm ederek ondan korkmak. Nihad: f. Huy, tabiat, hilkat, bünye, yaratılış. Himem: Himmetler. Nesl-i kerim dûde: şerefli ve izzetli soy, sop. Ser-a-pa: f. Bir uçtan bir uca. Baştan ayağa kadar. Maye: Damızlık. * Esas. Temel. * Bir şeyin mayalanması ve ekşimesi (tahammürü) için konulan madde. * Para, mal. İktidar. Güç. * İlim. * Dişi deve. Evc-irif’at: Yüksekliğin son noktası, zirvesi, tepesi. Za’f: zayıflık, kuvvetsizlik. Re’y: Görüş, görmek, rey. Hüküm ve itikad. Kıyas etmek. Bir iş hakkında söylenen söz, fikir. S a y f a | 16 Metanet: Sağlamlık. Kavilik. Sözünden ve kararından dönmemeklik. İnsanın, fikrinde sabır, azminde kavi ve akidesinde rüsuh sahibi olması. (Mukabili zaaf'dır) (Hak, iman ve İslâmiyet uğrunda metanet göstermek, çok kıymetli bir seciyyedir.) Tezyid-i gayret: Gayreti artırma. Namık Kemal, Vâveylâ, (syf. 164) Sıdk ile terk edelim her emeli her hevesi. Kıralım hâ’il ise ‘azmimize ten kafesi. İñledikçe elemimden vatanıñ her nefesi. Geliñ imdada diyor, bak Allah sesi... Bize gayret yakışır merhamet Allah’ındır. Hükm-ı âtî ve fakiriñ ne şehir şâhıñdır Dinle feryâdını kim terceme-i âhândır İñledikçe ne diyor bak vatanıñ her nefesi... Mahveder kendini bülbül bile hürriyet içün Çekilir mi bu belâ ‘âlem-i pür mihnet içün? Din içün devlet içün cân çekişen millet içün ‘Azme hâ’il olurmuş bu çürükten kafesi Memleket bitti yine bitmedi hâlâ sen ben Bize bu hâl ile bizden büyük olmaz düşmen Dest-i a’dâdayız : Allah içün ey ehl-i vatan! Yetişir terk edelim gayrı heva vü hevesi Vezni: Fe’ilâtün/Fe’ilâtün/Fe’ilâtün/Fe’ilün Kelimeler Âhân: Sözü burun içinden söyleyen. Burnundan konuşan. Ha’il: Korku ve dehşet veren. Dest: f. El, yed. * Mc: Kudret, fayda, nusret, galebe. * Düstur. * Tasallut. * İkmâl. * Âlî makam. Meclisin şerefli yeri Namık Kemal, Vâveylâ II, (syf. 146, 147) Nevha 1 Feminin rengi aks edip tenine Yeni açmış güle misâl olmuş İn'itâfiyle bak ne âl olmuş Serv-i sîmin safâlı gerdenine Bu letâfetle ol nihâl-i revân S a y f a | 17 Giriyor göz yumunca rü'yâma Benziyor aynı kendi hülyâma Bu tasavvur dokundu sevdâma Âh böyle gezer mi hiç cânân Gül değil arkasında kanlı kefen Sen misin sen misin ey garîb vatan Nevha 2 Bu güzellikte hiç bu çağında Yakışır mıydı boynuna o kefen Cisminin her mesâmı yâre iken Tuttun evlâdını kucağında Sen gider isen bizi kalır sanma Şühedân oldu mevt ile handân Sağ kalanlar durur mu hiç giryân Tende yaştan ziyâdedir al kan Söyleyen söylesin sen aldanma! Sen gidersen bütün helâk oluruz Koynuna cân atar da hâk oluruz Nevha 3 Git vatan Kâ’be'de siyâha bürün Bir kolun Ravza-i Nebî'ye uzat Birini Kerbelâ'da Meşhed'e at Kâ’inâta o hey'etinle görün! Bu temâşâya Hakk da âşık olur Göze bir âlem eyliyor izhâr Ki cihânda büyük letâfeti var O letâfet olunsa ger inkâr Mezhebimce demek muvâfık olur Aç vatan göğsünü İlâh'ına aç Şühedânı çıkar da ortaya saç Navha 4 De ki “Yâ Râb! Bu Hüseyn'indir Şu mubârek Habîb-i Zî-şân’ın Şu kefensiz yatan şehîdânın Kimi Bedr-in kimi Hüneyn'indir Tâzelensin mi kanlı yâreleri Mey dökülsün mü kabr-i Eshâb’a Yakışır mı sanem bu mihrâba Haç mı konsun bedel şu mîzâba S a y f a | 18 Dîninin kalmasun mu bir eseri Âdem evlâdı bir takım cânî Senden alsın mı sâr-i şeytânî Kelimeler Nihalî : Sahan altlığı. Ravza: Sulu yer, bahçe, bostan, çimenlik yer. Meşhed: Bir kimsenin şehid düştüğü yer. Şehidlerin mezarlığı olan yer. * İnsanların cemaat olarak hazır olacakları yer. * Şehâdet yeri. Hz. Hüseyinin (R.A.) Kerbelâdaki şehid düştüğü yer. * İranda bir şehir adı. Sar-i şeytani: şeytan vesvesi. Mizab: (C.: Meâzib) Oluk, su yolu. Ziya Paşa, Gazel, (syf. 176) Renc-i hâtır vermesin feryâd ü efganlar saña Gül’izârım sen hemen sag ol fedâ cânlar saña Çok mudur serderhava-yı zülfüñ olmak rûzigâr Bir perîsın kim müsahhardır Süleymanlar saña Cünbiş-i müjigânını hâtır nişân kıl muttasıl Bergüzâr-ı yârdır, ey dil, bu peykânlar saña Sen ki şâh-ı hüsn ü ansın elverir mi sevdiğim Dilşikenlikler, bu nakz-ı ‘ahd ü peymanlar saña Kandesin ey dâmen-i ümmid bilsem kandesin Çâkiçâk-i hasret olmuştur girîbanlar saña Sen hırâm etseñ gelir cûşa melekler şevkten Yâ nasıl sabretsin insâf eyle insanlar saña Hey ne sengin-dilsin ey kâfir ki te’sir eylemez Âhlar, feryâdlar çâk girîbanlar saña Âşikâne bir zemîn-i tâze gösterdiñ Ziyâ Gıbta eylersen şâyandır sühandâlar saña Vezni: Fâ’ilâtün/ Fâ’ilâtün/ Fâ’ilâtün/Fâ’ilün Kelimeler renci hatır: gönül sıkıntısı. nakz-ı ‘ahd: Anlaşmayı bozma, muâhede hükümlerini bozma. Verilen sözde durmama. (Nebz-i ahd da denir) S a y f a | 19 peyman: f. And, yemin, muahede, ahitleşmek.(Cihet-ül vahdet-i ittihadımız, tevhiddir. Çakçak : Parça parça, yırtık pırtık. * Kılıç ve emsâli şeylerin sesleri. sengin-dilsin: (C.: Sengdilân) f. Taş yürekli, merhametsiz, acımaz. zemin-i taze: yeşil yeryüzü, zemin. Ziya Paşa, Şarkı-yı Sabâ, (syf. 177) Ey sabâ esme nigârım uykuda Sevdiğim çeşm-i humârım uykuda Değme lûtfet gül’izârım uykuda Çin seherdir nazlı yârim uykuda Berk-i gülzâr olmasın cümbüşfürûş Etmesin cuy-ı revân cûş u hurûş Bir zaman bülbül dahi olsun hamûş Çin seherdir nazlı yârim uykuda Târ u mâr olmuş o zülf-ü pürşiken Serpilip yatmış açılmış pîrehen Bir gümüş-ü deryâ sanur cismin gören Çin seherdir nazlı yârim uykuda Mest idi mecliste bâde şevkine Sen de mâni’ olma şimdi zevkine Ey göñül âh etme allah ‘aşkına Çin seherdir nazlı yârim uykuda Vezni: Fâ’ilâtün/Fâ’ilâtün/Fâ’ilün Kelimeler nigar: f. Güzel yüzlü sevgili. * Nakış. Resim. * Nakşeden. * Put, sânem. * Resmi yapılmış, resmedilmiş. çeşm-i hüma: iki gözüm. berk-i gülzar: gül yaprağı. cümbüşfüruş: zevk veren. huruş: f. Coşma. Gürültü. şamata. Telâş. hamûş: f. Susmuş. Sessiz. Sâkit. cuy-ı revan: arık, su yolu. zülf ü pürşiken: çok kıvrılmış zülf. Saç. pirehen: f. Gömlek. bâde:şarap, içki. Kadeh. (İçkinin her çeşiti haramdır, büyük günahtır. İnsan sağlığına zararları ilmî bir gerçektir. Aile, cemiyet hayatı ve ahlâk için de yıkıcıdır. İçkiden ve içenlerden uzak durmak gerekir.) S a y f a | 20 Kelimeler çeşme-i pür: gözleri dolmuş. dolu göz. asude: f. Rahat, huzur içinde. Dinç. Müsterih. Sâkin. * Bir cins helva adı. terazu-yı adalet: adalet terazisi. buy-ı vefa: vefa korkusu. havf: Korku, korkutmak. vareste: f. Affedilmiş. Halâs bulmuş, kurtulmuş. * Rahat, serbest. reyn: Leke, kir, pas. * Gönül karası, kalb katılığı, günahın artması. * Uyku, mestlik galebe etmek. * Çıkması mümkün olmayan şey. mazarrat: Zararlar. Ziyanlar. Mazârr. teseyyüb: (Seyyib. den) (Kadın) dul kalma. sadr-ı cihan: dünyanın başlangıcı. tahayyür: Beğenip seçmek, muhayyer olmak. fuzla: (Müe.) Daha, en faziletli. Çok faziletli. dide-i huffaş: gecenin göz yaşı. teba’iyyet: Uyma, tabi olma. İtaat, inkıyad ve imtisal etme. tevcih: Döndürmek, yöneltmek. * Tefsir etmek. * Birisini bir tarafa göndermek. * Rütbe vermek. * Bir kimseye söz atmak. * Edb: İki zıd mânaya gelebilen ve birbirinin zıddı mânada söz kullanmak. ‘inayet: Yardım, lütuf meded etmek. * Mühim bir işle karşılaşıp onunla meşgul olmak. Tahkir: Hareket etmek. Hor görmek. Küçük görmek. Aşağı ve alçak addetmek. Si’ayet: Dedikodu, gıybet, koğuculuk. Necabet: Neciblik, temiz soyluluk. Huy temizliği. ‘işret: İçki. Alkollü meşrubat. * İçki içme. Alkollü içki kullanma. Tekdir: Azarlamak. * Kederlenme. * Bulanık etme. * Mektebde talebeye verilen ve siciline geçirilen bir ceza. Ta'zir. Mübeşşer: (Beşâret. den) Tebşir olunmuş. Kendisine müjde verilmiş. İyi haberle sevindirilmiş. Ser-efraz: f. Başını yükselten, yukarı kaldıran. * Benzerlerinden üstün olan. * Baş kaldıran. * Başı dik, alnı açık. * Haklı ve galib. Bister-i kemha: ipek yatak. Geda: f. Fakir. Kimsesiz. Dilenci. Meşreb: Huy. Yaradılış. Adet. Ahlâk. * Gidiş. * İçmek. İçilecek yer. * Fehmetmek. * Mânevi haz ve feyz alınan yer ve yol. Ziya Paşa, Terkîb-i Bend, (syf. 171, 172, 173) Bir katre için çeşme-yi pür-hûn-ı fenâdan, Başın alamaz bir dahi bârân-ı belâdan Âsûde olam dersen eğer gelme cihâna Meydâna düşen kurtulamaz seng-i kazâdan. S a y f a | 21 Sâbit-kadem ol merkez-i me'mûn-ı rızâda, Vâreste olup dâ’ire-yi havf u recâdan Dursun kef-i hükmünde terâzû-yı adâlet Havfıñ var ise mahkeme-yi rûz-ı cezâdan Her kim ki arar bûy-ı vefâ tab'ı beşerde Benzer oña kim devlet umar zıll-ı hümâdan Bî-baht olanıñ bağına bir katresi düşmez Bârân yerine dürr ü güher yağsa semâdan Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar Rencîde olur dîde-i huffâş ziyâdan Her âkile bir derd bu ‘âlemde mukarrer Rahat yaşamış var mı gürûh-ı 'ukalâdan Hall etmediler bu lûgazıñ sırrını kimse Biñ kâfile geçdi hükemâdan fuzelâdan Kıl san'at-ı üstâdı tahayyürle temâşâ Dem urma eger ‘ârif isen çûn u çerâdan İdrâk-i me'âlî bu küçük akla gerekmez Zîrâ bu terâzû o kadar sıkleti çekmez Dehriñ ne safâ var ‘acebâ sîm ü zerinde İnsan bırakır hepsini hîn-i seferinde Bir reng-i vefâ var mı nazar kıl şu sipihriñ Ne leyl ü nehârında ne şems ü kamerinde Seyr etdi hevâ üzre denür taht-ı Süleymân Ol saltanatıñ yeller eser şimdi yerinde Hür olmak eğer ister iseñ olma cihânıñ Zevkinde safâsında gamında kederinde Cânân gide rindân dağıla mey ola rîzân Böyle geceniñ hayr umulur mu seherinde Hayr umma eğer sadr-ı cihân olsa da bi'l-farz Her kim ki hasâset ola ‘ırk u güherinde Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzerinde Onlar ki verir lâf ile dünyâya nizâmât S a y f a | 22 Biñ türlü teseyyüb bulunur hânelerinde Âyînesi iştir kişiniñ lâfa bakılmaz Şahsıñ görünür rütbe-yi ‘aklı eserinde Ben her ne kadar gördüm ise ba'zı mazarrat Sâbit-kademim yine bu re'yiñ üzerinde İnsana sadâkat yakışır görse de ikrâh Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah Pek rengine aldanma felek eski felekdir Zîrâ feleğiñ meşreb-i nâ-sâzı dönekdir Yâ bister-i kemhâda ya vîrânede cân ver Çün bây ü gedâ hâke beraber girecekdir Allah'a sığın sahs-ı halîmiñ gazabından Zîrâ yumuşak huylu atıñ çiftesi pekdir Yakdı nice cânlar o nezâketle tebessüm Şîriñ dahi kasd etmesi câna gülerekdir Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma Zer-dûz palan vursan eşek yine eşekdir Bed-mâye olan anlaşılır meclis-i meyde ‘İşret güher-i âdemi temyîze mihektir Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdîr Tekdîr ile uslanmayanıñ hakkı kötekdir Nâdânlar eder sohbet-i nâdânla telezzüz Dîvâneleriñ hem-demi dîvâne gerekdir ‘Afv ile mübeşşer midir ashâb-ı merâtib Kânûn-ı cezâ ‘âcize mi has demekdir Milyonla çalan mesned-i ‘izzetde ser-efrâz Bir kaç kuruşu mürtekibiñ câyı kürekdir İmân ile dîn akçedir erbâb-ı gınâda Nâmus u hamiyyet sözü kaldı fukarâda İkbâl içün ahbâbı si'âyet yeñi çıkdı Bilmez idik evvel bu dirâyet yeni çıkdı S a y f a | 23 Sirkat çoğalıp lâfz-ı sadâkat müdâlinde Nâmûs tamâm oldu, hamiyyet yeñi çıkdı Düşmanlara ahbâbını zemm oldu zarâfet Dildârdan ağyâra şikâyet yeñi çıkdı Sâdıkları tahkîr ile red-i kâ’ide oldu Hırsızlara ikrâm ü ‘inâyet yeñi çıkdı Hak söyleyen evvel dahi menfûr idi gerçi Hâinlere amma ki ri'âyet yeñi çıkdı Evrâk ile i'lân olunur cümle nizâmât Elfâz ile terfîh-i ra'iyyet yeñi çıkdı. ‘Âciz olanıñ ketm olunur hakk-ı sarîhi Mahmîleri her yerde himâyet yeñi çıkdı İsnâd-ı ta'assub olunur merd-i gayûra Dinsizlere tevcîh-i reviyyet yeñi çıkdı İslâm imiş devlete pâ-bend-i terakkî Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeñi çıkdı Milliyyeti nisyân ederek her işimizde Efkâr-ı Frenk'e tebâ'iyyet yeñi çıkdı Eyvâh, bu bâzîçede bizler yine yandık Zîrâ ki ziyân ortada bilmem ne kazandık Vezni: Mef’ûlü/Fâ’ilâtü/Mefâ’ilü/Fâ’ilün Kelimeler çeşme-i pür: gözleri dolmuş. dolu göz. asude: f. Rahat, huzur içinde. Dinç. Müsterih. Sâkin. * Bir cins helva adı. terazu-yı adalet: adalet terazisi. buy-ı vefa: vefa korkusu. havf: Korku, korkutmak. vareste: f. Affedilmiş. Halâs bulmuş, kurtulmuş. * Rahat, serbest. reyn: Leke, kir, pas. * Gönül karası, kalb katılığı, günahın artması. * Uyku, mestlik galebe etmek. * Çıkması mümkün olmayan şey. mazarrat: Zararlar. Ziyanlar. Mazârr. teseyyüb: (Seyyib. den) (Kadın) dul kalma. sadr-ı cihan: dünyanın başlangıcı. tahayyür: Beğenip seçmek, muhayyer olmak. fuzla: (Müe.) Daha, en faziletli. Çok faziletli. S a y f a | 24 dide-i huffaş: gecenin göz yaşı. teba’iyyet: Uyma, tabi olma. İtaat, inkıyad ve imtisal etme. tevcih: Döndürmek, yöneltmek. * Tefsir etmek. * Birisini bir tarafa göndermek. * Rütbe vermek. * Bir kimseye söz atmak. * Edb: İki zıd mânaya gelebilen ve birbirinin zıddı mânada söz kullanmak. ‘inayet: Yardım, lütuf meded etmek. * Mühim bir işle karşılaşıp onunla meşgul olmak. Tahkir: Hareket etmek. Hor görmek. Küçük görmek. Aşağı ve alçak addetmek. Si’ayet: Dedikodu, gıybet, koğuculuk. Necabet: Neciblik, temiz soyluluk. Huy temizliği. ‘işret: İçki. Alkollü meşrubat. * İçki içme. Alkollü içki kullanma. Tekdir: Azarlamak. * Kederlenme. * Bulanık etme. * Mektebde talebeye verilen ve siciline geçirilen bir ceza. Ta'zir. Mübeşşer: (Beşâret. den) Tebşir olunmuş. Kendisine müjde verilmiş. İyi haberle sevindirilmiş. Ser-efraz: f. Başını yükselten, yukarı kaldıran. * Benzerlerinden üstün olan. * Baş kaldıran. * Başı dik, alnı açık. * Haklı ve galib. Bister-i kemha: ipek yatak. Geda: f. Fakir. Kimsesiz. Dilenci. Meşreb: Huy. Yaradılış. Adet. Ahlâk. * Gidiş. * İçmek. İçilecek yer. * Fehmetmek. * Mânevi haz ve feyz alınan yer ve yol. Ziya Paşa, Tercî’i Bent, 168, 169, 170, 171) Bu kârgâh-ı sun' ‘aceb ders-hânedir Her nakş bir kitâb-ı ledünden nişânedir Gerdûn bir âsiyâb-ı felâket-medârdır Gûyâ içinde âdem-i âvâre dânedir Mânend-i dîv beççelerin iltikâm eder Köhne ribât-ı dehr ‘aceb âşiyânedir Tahkîk olunsa nakş-ı temâsîl-i kâ’inât Yâ hâb ü yâ hayâl ü yâhud bir fesânedir Müncer olur umûr-ı cihân bir nihâyete Sayfıñ şitâya meyli, bahârıñ hazânedir Kesb-i yakîne âdem için yoktur ihtimâl Her i’tikâd akla göre gâ’ibânedir Yâ Rab! Nedir bu keşmekeş-i derd-i ihtiyâç İnsanıñ ihtiyâcı ki bir lokma nânedir S a y f a | 25 Yoktur siper bu kubbe-i fîrûze-fâmda Zerrât cümle tîr-i kazâya nişânedir Asl-ı murâd hükm-i ezel bulmadır vücûd Zâhirdeki savâb ü hatâ hep bahânedir Bir fâ’iliñ me’âsiridir cümle hâdisât Ne iktizâ-yı çerh ü ne hükm-i zamânedir Subhâne men tahayyera fî sun’i hi’l-ukûl Subhâne men bi kudretihî ya’cizü’l-fühûl Ecrâm-ı bî-nihâye ile pürdür âsmân Nisbet olunsa zerre değildir bu hâk-dân Biñ şems-i tâbdâr ü hezârân meh-i münîr Yüz biñ sevâbit ü nice seyyâre-i ıyân Her şems eder tevâbi’-i mahsûsasiyle seyr Her tâbi’e tevâbi-i uhrâ eder kırân Her şems eder levâhikına neşr-i feyz-i hâs Her lâhikıñ tabi’atı emsâline nihân Her cümle merkezinde eder seyr-i bî-vukûf Her kıt’a mihverinde bulur feyz-i câvidân Her cümle-i vesîada mebsût biñ vücûd Her kıt’a-yı fesîhada meşhûd biñ cihân Her bir vücûd masdar olur biñ vücûd için Her bir cihân hezâr cihândan verir nişân Her zerrede tarîka-i mahsûsa üzre feyz Her cismde tabîat-ı mahsûsa üzre cân Her âlemiñ sinîn ü tevârîhi muhtelif Her bir zemînde başka hisâb üzeredir zaman Peyvestedir sevâhili girdâb-ı hayrete Bir bahrdır ki hâsılı bu bahr-ı bî-kerân Subhâne men tahayyera fî sun’i hi’l-ukûl Subhâne men bi kudretihî ya’cizü’l-fühûl Güller güler figânla geçer ömr-i andelîb Bîmâr ihtizârda ücret diler tabîb S a y f a | 26 Mânend-i lâşe nâ’ş-ı tüvanger zelîl ü hâr Kerkes misâl vâris ü gassâl nâ-şekîb Bâlîn-i nâza hâce-i şehr eyler ittikâ Hâk-i mezellet üzre yatır aç bir garîb Pertev-fürûz-ı bezm-i tarab şem-i hande-rîz Pervâne-i şikeste-per üftâde-i lehîb Sûm ü basal çü nergis ü lâle güşâde-leb Mahbûs künc-i mahfaza-i tengnâda tîb Bister-nevâz-ı ‘izz ü safâ ahmak-ı hasîs Külhan-nişîn-i züll ü hevân ‘âkıl-i hasîb Geh devlet-i cihândan eder cehl behre-yâb Geh lokma-i aşâdan eder ‘akl bî-nasîb Makbûl-i bezm-i sohbet olur müfsid-i leîm Menfûr-ı tab’-ı ‘âlem olur nâsih-i musîb Gâhî muhakkar-ı cühelâ şâir-i beliğ Gâhî musahhar-ı humakâ fâzıl-ı edîb Bir ‘âciziñ ma’îşeti noksan-pezîr olur Bir zâlimiñ umûru eder kesb-i fer ü zîb Subhâne men tahayyera fî sun’i hi’l-ukûl Subhâne men bi kudretihî ya’cizü’l-fühûl Yârab! Nedir bu dehrde her merd-i zû-fünûn Olmuş belâ-yı ‘akl ile ârâmdan masûn Yârab! Niçin bu arsada her şahs-ı ‘ârifiñ Mikdâr-ı fazlına göre derdi olur füzûn Her hangi sûya ‘atf-ı nigâh etse bî-huzûr Her hangi şey’e sarf-ı hayâl etse ‘aklı dûn Mümkün müdür ki hakîkat-i eşyâ-yı vezn ü derk Mîzan-ı ‘akla dirhem-i tâdil iken zunûn Güncîde-i basîret olur mu bu ‘acz ile Haysiyyet-i havâdis ü keyfiyyet-i şu’ûn Gûyâ ki bunca mihnet ü gam az gelip olur Bir de tahakküm-i cühelâ ile bağrı hûn S a y f a | 27 Bilmem ki muktezâ-yı nizâm-ı cihân mıdır Dâ’im cihânda câhil olur mes’adet-nümûn Cârî cihân cihân olalıdır bu kâ’ide Bir akmak-ı denîye olur ehl-i dil zebûn Nâdânı firâz-ı ‘izz ü saâdette ser-firâz Dânâ hazîz-i ‘acz ü mezellette ser-nigûn Nâdânı kâm-perver eder tâli’-i bülend Ehl-i kemâli sâ’il eder baht-ı vajgûn Subhâne men tahayyera fî sun’i hi’l-ukûl Subhâne men bi kudretihî ya’cizü’l-fühûl Eyler sabâh şâmı vü leyli nehâr eder Sayfı kılar şitâ vü hazânı bahâr eder Nez’-i hayât-ı hayy eder emvâta cân verir Eyler gubârı âdem ü cismi gubâr eder Cism-i Halîl’e nârı eder nûr kudreti Nûru Kelîm’e hikmeti hem-reng-i nâr eder Leylî-i hüsnü çeşmine Şîrîn edip müdâm Ferhâd’ı derd-i ‘aşk ile Mecnûn u zâr eder Demlerce bir tama’la kılar kalbi bî-huzûr Yıllarca bir emelle dili bî-karâr eder Bir mülkü harîs-i bî-sitemkâr için yıkar Bir kavmi bir münâfık ile târ u mâr eder Bir cismi ‘izz ü nâz ile sâd-sâl besleyip Encâm-ı kâr pençe-i merge şikâr eder Yüz yılda bir vücûdu kılıp genc-i ma’rifet Âhir yerin nişîmen-i hâk-i mezâr eder ‘Ârif odur ki mu’terif-i ‘acz olup Ziyâ Bu hâdisât-ı câriyeden i’tibâr eder Mülkünde hakk-ı tasarruf eder keyfe mâ-yeşâ İsterse kevni yok eder isterse var eder Subhâne men tahayyera fî sun’i hi’l-ukûl Subhâne men bi kudretihî ya’cizü’l-fühûl S a y f a | 28 Vezni: Mef’ûlü/Mefâ’ilü/Mefâ’ilü/Fe’ilün Kelimeler Kargah-ı sun’: fabrika yapmak. Adem-i avare: boş gezen insan. Ribat-ı dehr: uzun süre kalmak. Müncer: Nihâyet bulmak. * Bir tarafa çekilmek. * Sürüklenme. * Sona eren, neticelenen. Kesb: Kazanç. Çalışmak. Sa'y ve amel ile kazanmak. Elde etmek. Edinmek. Kazanç yolu. * Fık: Bir insanın kendi kudret ve iktidarını bir işe sarfetmesi. Şita: Kış. Me’asir: (Me'sere. den) Güzel eserler. Nişanlar. İzler. Bî-keran: (Bî-girân) f. Sınırsız, sonsuz. * Kenarsız. * Hesabsız. Vesia: (Vesi’) Vüs'atli, geniş. * Meydanlık. Tevabi: (Tabi'. C.) Maiyyet. Bir kimseye tâbi olanlar. İman ve İslâmiyet veya herhangi bir hususta birisine bağlı bulunanlar. * Uşaklar. * Bir merkeze bağlı olan yerler. * Gr: Evvelki kelimeye göre hareke alan kelimeler. Lakihın: (C: Levâkıh) Ağaca su yürüten rüzgâr. * Yağmur yağdıran rüzgâr. * Karnında yavrusu olan hamile deve. Tabdar ü hezaran: parlak ışık. Ecram-ı bi-nihaye: Sonsuz varlık. İktiza: Lâzım gelme, gerekme. * Lâzım, ihtiyaç. Gerek. * İşe yarama. Hükm –i ezel: ezel kanunu. Zerrat: (Zerre. C.) Zerreler. Pek ufak parçalar. Moleküller. Pezir: f. Kabul eden, olan, olabilen. * "Söz dinleyici, emir tutan" mânasında birleşik kelimeler yapılır. Laşe: Cife. Kokmuş et parçası. * Fık: Karada yaşayıp boğazlanmaksızın ölen veya şer-i şerife uygun olmayan şekilde kesilen kanlı hayvan ve bunların tabaklanmamış (dibagat edilmemiş) derileri. * Yenilmesi şer'an haram olan ölmüş hayvan. * Zayıf ve cılız hayvan. * Mc: Kıyıda kalmış kayık veya gemi teknesi. Tüvanger: f. Paralı, zengin. Güşade: f. Ferah, şen, Açılmış, açık. Tahakküm: (Hüküm. den) Tekebbür, zorbalık etmek. Zorla hükmetmek.(Evet imanlı fazilet, medar-ı tahakküm olmadığı gibi, sebeb-i istibdad da olamaz. L.) Menfur: Kendisinden nefret edilen, sevilmeyen. İğrenç. * Mebguz. Sûm: Sarımsak. Gassal: (Gasl. den) Ölü yıkayıcı. Sad-sal: f. Asır, yüzyıl. Mukteza: Lâzım getirilmiş. Lüzumuna binaen istenmiş. İcab eden. Lâzım gelen. (Bak: Dâll-i bi-l iktiza) Ser-firaz: f. Başını yukarı kaldıran, yükselten. Benzerlerinden üstün olan. Zar: f. İnleyen, sesle ağlayan. * Zayıf, dermansız. Encam-ı kar: İşin neticesi, amelin sonu. Gubar: Toz. S a y f a | 29 Nâbi-zâde Nâzım, Anadolu Hisarında, (syf. 93, 94) Bu sükût-u belig hazîn fasih Hutbe-i bî makalî ruhânî San’at kudreti eder tavsîh Bu ne ‘uluvî cihân nûrânî Ne neşât u safâ-yı vicdânı Bu ne vahşet içinde insiyyet Bu ne zulmet içinde nûr-ı bekâ Bu fedâ-yı semâda biñ hayret Nice biñ âftâb fikr-i ârâ Yağdırır nûr-ı hey’etinde şafâ Taş değil gördüğüñ o seniñ harâb Şâ’îri mu’accez tabî‘attır Sanki bir nushe-i fesâhattır Müteheccir mîsâl-i ‘bâdettir Her giyâh-ı zemini başka zebân Her âvuç hâkî bir diğer ‘âlim Her varak biñ kitâb ile yoksân Bu fîv-zati fikr edip her dem Mütehayyir mi kalmasın âdem Burada menzevi-i sükût u edep Burada cânişın cânıñ ‘azmet Zâhir olmuş kemâl-i kudret Rab Sanki bir kâ’inat-ı pîr hayret Bırak urur her tarafda harbet Uğradıkça sabâ bu firdevse Geçemezdir ‘akla safâsından Başlayıp her şükûfeyi lemise Bir terâvet alır temâsından Hassa olmak diler hevâsından Ne kadar nazlı nazlı gitmededir Hele bir ‘atf dikkat et dereye O’da î’lân hayret etmededir Sanki meftûn gibi bu mukabbiriye Göğsü hayret çeker bu musaccireye Serviler ihtiraz ettikçe Nagme-i dilferbeb olur pîd Ebediyyet içinde gittikçe Gayb olur mûcizen olup o sadâ S a y f a | 30 O ne kuddusî hevâ ne tatlı nevâ Vezni:Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fe’ilün Kelimeler Belig: Edb: Belâgatli kimse. Meramını tamamen, noksansız ve güzel sözlerle anlatmağa muktedir olan. * Kâfi derecede olan. Yeter olan. Mu’accez: Sıkıcı. Bıktırıcı. Usandırıcı. Taciz edici. Rahatsız eden. Yapışkan. Sırnaşık. Nâbi-zâde Nâzım, Gazel, (Syf. 309) Yıkıldı ‘aşkla âbâd gördüğüñ göñlüm Gubâr-î kalmadı bünyâd gördüğüñ göñlüm Sadâ-yı pür mekis şükîh sâz eder şimdi Figân ü nâleye mü’etted gördüğüñ göñlüm Ne dine hayr eder oldu ne hângâha henüz Nedim-i meclis zehâd gördüğüñ göñlüm Kemend ‘aşk da bir şahsûvarıñ oldu şikâr Bu damgâhda şeyyâd gördüğüñ göñlüm Henüz o mürşÎd hüsnüñ mürîd gemterîdir Târik-i ‘aşkda erşâd gördüğün göñlüm Cemâli mektebine oldu bir bütün şâkirde Fünun-ı ‘aşkda üstâd gördüğüñ göñlüm Yolunda bir şeh hüsnüñ nazım-ı zâr gibi Kul oldu başına âzâd gördüğüñ göñlüm Vezni: Mefâ’ilün/Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fe’ilün Kelimeler Mekis: Vakarlı. Onur sahibi. Ciddi ve ağırbaşlı kimse. Şahsuvar: (C.: şâhsüvârân) f. Ata iyi binen. Zehad: Dünyadan, yâni nefsanî, fani ve fena şeylerden çekinmek. Zâhidlik. Sıkı sıkıya dine bağlılık. Tarik-i aşk: aşkı bırakan. S a y f a | 31 Şinâsi, Münâcât, (syf. 189) Hak Te’âlâ ‘azamet ‘âleminiñ pâdişehi Lâ-mekândır olamaz devletiniñ taht-gehi Hâsdır Zât-ı İlâhisine mülk-i ezelî Bî-hudûd anda olan kevkebe-i lem-yezeli Eser-i hikmetidir yerle göğüñ bünyâdı Dolu boş cümle yed-i kudretiniñ îcâdı ‘İzzet ü şânını takdis kılar cümle melek Eğilir secde eder pîş-i celâlinde felek Emri vech üzre yer eyler gece gündüz hareket Değişir tâzelenir mevsim-i feyz ü bereket Pertev-i rahmetinin lem'asıdır ayla güneş Tâb-ı hışmından alır alsa cehennem âteş Şerer-i heybet-i ‘ulviyyesidir yıldızlar Anlarıñ şûlesi gök kubbesini yaldızlar Kimi sâbit kimi seyyar be-takdîr-i Kadîr Tañrı'nıñ varlığına her biri bürhân-ı münîr Varlığın bilme ne hâcet küre-i âlem ile Yeter isbâtına halk ettiği bir zerre bile Göremez zâtını mahlûkunuñ âdî nazarı Hisseder nûrunu amma ki basiret basan Vahdet-i zâtına ‘aklımca şehâdet lâzım Can ü göñlümle münâcât ü ‘ibâdet lâzım Neş'e-i şevk ile âyâtına tapmak dilerim Anla var Hâlik'ima gayri ne yapmak dilerim Ey Şinâsî içimi havf-ı İlâhî dağlar Sûretim gerçi güler kalb gözüm kan ağlar Eder ‘isyanıma gönlümde nedâmet galebe Neyleyim yüz bulamam ye's ile afvım talebe Ne dedim tebeler olsun bu da fi'l-i şerdîr Benim özrüm günehimden iki kat bed-terdir S a y f a | 32 Nûr-ı rahmet niye güldürmeye rû-yi siyehim Tañrı'nıñ mağfiretinden de büyük mü günehim Bî-nihâye keremi âleme şâmil mi değil Yoksa âlemde kulu âleme dâhil mi değil Kulunuñ za'fına nisbet çoğ ise noksanı Ya anıñ kahrına galib mi değil ihsanı Sehvine oldu sebeb ‘acz-i tabiî kulunuñ Hem O'dur âlem-i ma'nîde şefî'i kulunuñ Beni ‘afvetmeğe fazl-ı ilâhîsi yeter Sanma hâşâ kerem-i nâ-mütenâhîsi biter Vezni: Fe’ilâtün/Fe’ilâtün/Fe’ilâtün/Fe’ilün Kelimeler Kevkebe: f. Fevkalâde tantana. İhtişam, debdebe, şöhret. Necim, yıldız. * İnsan cemaatı. Süvari alayı. Yed: El. * Mc: Kuvvet, kudret, güç. * Yardım. * Vasıta. * Mülk. Takdis: Büyük hürmet göstermek. Mukaddes bilmek. * Cenab-ı Hakk'ın kusursuz, pâk ve her hususta noksansız olduğunu bildirmek, söylemek ve Allah'a (C.C.) şükretmek. Feyz: ölmek. Bolluk, bereketlik. ‘ulvi: (Ulviye) Yüksek, yüce. * Manevî ve göğe mensub. Şamil: Çevreleyen, içine alan, ihtivâ eden, kaplayan. * Çok şeye birden örtü ve zarf olan. * Fazla şeyleri veya kimseleri ilgilendiren. Havf: Korku, korkutmak. Şevk: Diken. * Birinin hiddet ve şevketi görünmek. * Ekin. Şere-i heybet: yenmeyecek olan. Pertev: (Pertav) f. Ziya, ışık. * Atılma, sıçrama, hız. Vech: (Vecih) Yüz, çehre, surat. * Tarz, üslub. * Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan. Satıh. Ön. Alın. Cephe. * Tarih. * Suret. * Sebeb. * Bir şeyin nefsi ve zatı. * Semt. Cihet. * Münasebet. Mütenahisi: Nihayete eren, biten, sonu gelen. Şinâsi, Kasîde, (syf. 190, 191) Dilin iradesini başta ‘akl eder tedbir Ki tercemân-ı lisândır anı eden takrîr O tercemâna bedeldir kalem gehi elde Eder tasavvurunu cism-i nâtıkıñ tasvir Ziyâ-yı ‘akl ile tefrîk-i hüsn ü kubh olunur Ki nûr-ı mihrdir elvânı eyleyen teşvir S a y f a | 33 Kitâbsız görülür sun’-ı Sâni’-i Ezeli Tutar hayâtını şahid vücûd-ı Hakk’a darîr Yazık ki câhil edip matlabınca şerr ü fesâd Koyar netice-i efâ’li ismini takdîr Kader dedikleri halkın murad-ı Hak’tır kim Ezelde etti bizi her umûrda tahyîr Erer mi hikmet-i Mevlâ’ya ‘aklı insanıñ Cihânı şâmil olur mu fürûg-ı şem’-i mûnir Tehâlüf üzre olurken anâsır u enfüs Hemîşe birbirinin halini eder tağyir Megâlib oldu tabii tebâ-yi-i zî-rûh Kavi zaîfi eder kahr u cebr ile teshîr Bu cebri men’ için ‘akl-ı beşer kodu kânûn Ki ettiler âna hükmünce ‘adl ü hak ta’bir Bu ‘adl ü hakka diyanet demiş kimi ‘âkil Takıldı nefs ü hevânın boğazına zencîr Bu ‘adl ü hakkın ‘adûsu yine beşerdendir Olur muhâfızı amma ki hâme vü şemşîr Kalem kılıç olup ‘aklın debir ü cellâldı Biri işaret ederse biri eder tedmîr Bu sırr-ı hikmeti fehme, gerektir ‘akl-ı Reşid Ki ‘akl-ı külle verir hayret andaki te’sir Tasavvur eyle hidîv- â celâl ü ‘izzetini Seninle etmededir iftihâr tâc u serîr ‘Aceb midir medeniyyet resûlü dense sana Vücûd-ı mu’cizin eyler taassubu tahzîr İnanmayım mı göñülden tenâsüh-i rûha Eğer bu ‘âleme gelmiş denirse sana nazîr Huzûruñ encümen-i dâniş olmuş ehl-i dile Kim anda nüsha-yı zâtın olunmada tevkîr Yeñi fidan gibi gars-i yemîn-i devletinim Kim eyledi beni mihr-i teveccühün teshîr S a y f a | 34 Bitince meyve-yi fazlım bahâr-ı ömrümde Dikildi bağ-ı cihânda ocağıma incir Eyâ ahâli-yi fazlıñ re’is-i cumhuru Revâmı kim kalayım ehl-i cehl elinde esîr Halâsımı umarım ben zamân-ı adlinde Ederse ‘akl-ı Reşîd’iñ eder buna tedbir Vezin: Mefâ’ilün/Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fe’ilün Kelimeler Takrir: İyi ifade etmek. Bildirmek. * Ağzından anlatmak. * Yerleştirmek. Kararlaştırmak. Yerini belirtmek. * Resmî olarak yazı ile bildirmek. * Tapuda, mülkünü başkasına sattığını bildirmek. * Siyasî nota. Tefrik: Birbirinden ayırmak, seçmek, ayırdetmek, ayrı kılmak. * Korkutmak. Ovdurmak. Teşvir: İçinde bulunma. İçine alma, içine alıp gizleme. * Satılık olan hayvanı pazara çıkarıp gösterme. Şerr ü fesad: Kötülük ve bozukluk. şer ve fesat. Sani’: (Sun'. dan) Sanatkârca yapan. Yaratan. San'at eseri olarak meydana getiren. İşleyen, yapan. (Allah) Debir: f. Müsteşar. * Kâtib, yazıcı. Heva: İstek. Nefsin isteği. Düşkünlük. Gelip geçici olan heves. Nefsin zararlı ve günah olan arzuları. C.: Ehviye) İki şeyin arasının uzaklığı. * Yer ile gök arası. * Yukarıdan aşağıya inmek. * Her bir boş, ıssız yer. Tahyîr: (Hayır. dan) İki şeyden birisini seçme durumunda bırakma. İstediğini seçmesini teklif etme. Tevkir: Tazim. Hürmetle anmak. İhtiram etmek. Bina için yemek pişirip yedirmek. Ziyafet vermek. Serir: Tahta karyola. * Üzerinde oturulan yüksekçe yer. * Taht. Nazîr: Tâze. * Altın. Gars: Ağaç fidanı dikmek. * Dikilmiş fidan. Şinâsi, Medhiye, (191, 192) Sâf-i Türkçe Gören saçıñ arasından yüzüñ parıldasın Sânur ki kâre buluduñ içinde gün doğmuş Yanıñda kan ile yaş içre kaldığım görüp ol Demez mi kim birini su kızı suya bognuş Vezin: Mefâ’ilün/Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fe’ilün S a y f a | 35 Kıt’a Arayıp kendime bir eş bula bilsem derdim Hele sen yüsmayı sevdam da murâda eder Sâkin olmak dilerim bu sâkî hanım görüp ol Şimdiden göñlüme bak işte seni pî-verdim Arz-ı Muhabbet Eşi yok bir güzeli sevdi begendi göñlüm Kıskanır kendi gözümden yine göñlüm Gahi hasret iken ol sîneye sînem kavuşur Sanma göñlümde olan derd-i muhabbet savuşur Yâseminden bile zâziktir o bay bas onda Sarmaşık vâri sarılsam eğilir ol onda Candan ülfete edeli öyle civân dilber ile İstemem gayrisini hûr u melek olsa bile Mest olup neş’e-yi şehvetle o gözler bayılır Serpilince yüzüne göz yaşım ammar ayrılır Bagrım ezmez mi süzüldükçe o baygın gözler Beni imrendiriñ agzındaki tatlı sözler Kendi hüsnünden utanmış da kızarmış yanagı Yüzüñ örtüp kapamış saçları baştan aşağı Uğradım zülf-ü hayâliyle kara sevdâya Böyle mecnûn dahi düşkün mi idi Leylâ’ya Cân çekişmekten ise cânımı versem bâri Cân fedâ eyleme bir iş mi sevince yâri Beñ şehîd olmadan aşkıyla mezarım kazayım Taşımı gözlerimiñ kanlı yaşıyla yazayım Vezni: Fâ’ilâtün/Fe’ilâtün/ Fe’ilâtün/Fe’ilün Kelimeler Ülfet: Alışma, alışkanlık. Birisiyle münasebette bulunmak. Ünsiyet. Ahbablık, dostluk. Huy etme. Görüşme, konuşma Hur u melek: hurıler ve melekler. S a y f a | 36 Mu’allim Nâci, Köylü Kızlar Şarkısı, (syf. 139) Tepeden iniyor bakıñ Şu kızıñ nişanlısı şanlıdır Yaradan nazardan esirgesin Koca dağ delikanlıdır Fese bak fese ne güzel de al Ne de hôş belindeki morlu şal Demedim ya ben saña bak da al O kadar da bakma ziyânlıdır Ne kadar da kızardıñ amân amân Neden öyle başına çıktı kân Beri gel bayılma a kız hemân Yüreğiñ de pek helecânlıdır Yakışıklıdır seviyor cihân Onu ben de pek severim inân Benim olsa bâri şu kahramân Olamaz ne çare nişânlıdır Ne darıldıñ Ahmed'in oynâşı Darılır mı âdeme kardâşı Sana beñziyor şu dağın bâşı Ne zaman bakılsa dumânlıdır Somurtup oturma darıl da git Bizi ihtiyâra şikâyet et Beni istemekte olân yiğit Daha şânlıdır dahâ ânlıdır Vezin: Fe’ilâtün/Fâ’ilâtün/Fâ’ilün Mu’aliim Nâci, Dicle, (syf. 141, 142) Vatanımdan tebâ’ üd etmiş idin Sorma amma nasıl tebâ’üd idiş Soñra Bagdad’a dogru gitmiş idim Unutulmaz o ‘âşıkâne gidiş Eşk-i hasret eder-nümâyı hurûş Ser hevâ-dâr sîne gam-perver Dil hayâl-i vatandan leb hâmuş Yine amma kâlem negâm-perver S a y f a | 37 Bâdıñ ol sûya uğradıkça rehi Kesilir sath-ı Dicle mahşer-i meve Sedd-i râh olmak istedikçe gehi Cenk eder senklerle leşker-i meve Cûşa başlar görünce seyl-i dilim Lâübâli revişli enhâri Akar enhâra mâ-i meyl-i dilim Severim ser-hoşâne reftârı Bir gelir şöyle lâtif döner Gidemez hep bir istikâmette Her dönüş ‘arz eder cihân-ı diğer Her cihân başka bir letâfette Nedir ey cû-yı hoş reviş! Bu şitâb ‘Acebâ Basra körfezinde ne var Durma git git ki etti Haalik-i âb Bahr-ı menr-i revâna câ-yı karâr Ben de başa bir cû-yı cûşânım Nice vâdîden eyledim cereyân Firkat-i bahr-ı ile hürûşânım Bende senden ziyâdeir feyezân Feyezânıñ tezâyüd ettikçe Tuna cûş eyliyor hayâlimde Tunalaştıñ gözümde gittikçe ....................... ....................... Âh-ı memdûdum oldu hem-râhıñ Ya tabiî’ değil mi âh ediş Anı yâd eyleyin dil âgâhıñ ‘Acebâ ‘asrıñ âsârı Ne bu virâneler sevâhilde Oldu nakşı hayâlime sârî Kaldı yer yer harâbeler dilde Olsa kâşâneler kenârıñda Tâzelense ümid-i istijbâl Olsa ma’mûreler civârıñda Ne güzel arzû! Ne tatlı hayâl Vezin: Mefâ’ilün/ Mefâ’ilün/Fâ’ilün S a y f a | 38 Kelimeler Teba’üd: Uzaklaşma. Uzağa çekilme. * Uzama. Sedd-i rah: Yol kapayan, yola mâni olan. Seyl-i dil: gönülden gelen. Reviş: f. Gidiş, hal, tavır. * Tutum, yol. Enhari: (Nehr. C.) Nehirler, çaylar, ırmaklar. (Bak: Enhür) Memdud: (Medd. den) Uzatılmış, yayılmış olan. Çekilmiş. Tezayüd: (Ziyadet. den) Ziyadeleşme, artma, çoğalma. * Söz ve sair şeyleri tekellüfle çoğaltma. Cu-yı cuşanım: coştukça coşan. Reviş: f. Gidiş, hal, tavır. * Tutum, yol. Mu’allim Nâci, Görüñ, (syf. 138) Çıkıñ şu savma’adan zâhidân! Cihân görüñ! Nasıl güzel geçiyor ‘âlemiñ zamânı görüñ! Biliñ betâlet-ü gayret nedir, ne hâsıl eder! Bakıñ şimendifere! Bir de kâravanı görüñ! Çalışmayıp oturanlar da züll-ü ye’se bakıñ! Oturmayıp çalışanlarda ‘izz ü şânı görüñ! “Cihân lisânla döner” derler, öyledir seviniñ! Ne irtika ediyor milletiñ lisânı görüñ! Biraz mülâhazanız yok mu? Diñleyiñ okuyuñ! Ne söylüyor ‘ukâlânıñ suha-verânı görüñ! Vezin: Mefâ’ilün/Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fe’ilün Kelimeler Betalet ü gayret: boşa uğraş. Züll ü ye’s: ümitsizlik Mu’aliim Nâci, Gazeller, (syf. 468) Göñlüme sâkîyi mi’mâr eyledim mey-hânede Allah Allah Kâ’be i’mâr eyledim mey-hânede Ol kadar çaktım ki tersâ-zâdegânın ‘aşkına Berke döndüm neşr-i envâr eyledim mey-hânede Merkez-î feyzimde oldum müstakar hur-şîd vâr S a y f a | 39 Encüm-i akdâhı seyyar eyledim mey-hânede Kâ’be-yî kuyun añıp nûş ettiğim sâgarları Zemzem-î eskimle ser-şâr eyledim mey-hânede Gel de cûş-â-cûşunu seyr eyle Mes’ûdî’leriñ Başka bir âlem bedîdâr eyledim mey-hânede Vezni: Fâ’ilâtün/Fâ’ilâtün/Fâ’ilâtün/Fâ’ilün Kelimeler Nûş: f. İçen, içici. * Tatlı şerbet gibi içilecek şey. * Zevk ve safâ Zemzeme: nağme, hoş ses. Gürleyen ses. Ser-şar: f. Ağzına kadar dolu. Dökülecek derecede dolu. * İleri giden, sınırı aşan. Recâ’zâde Ekrem, Yâd Et (syf. 123, 124) Vakta ki gelip bahâr ...Yekser Eşyâda ‘âyân olur tagayyîr, Vakta ki hezâr-i ‘aşk-perver Yapraklar ile edip tesettür Bilmem kime karşı hasretinden Bâşlar nev-hâta bî-te’ahir... Kıl gökyüzünüñ letâfetinden Sifiyet-i ‘aşkımı tahattur Yâd-et beni bir dakîka yâd et Bir leyl-i sükûn-nemada tenhâ Oldukta nesîminin serâb Kold-ı çeşmiñ ‘atf-ı semt-i balâ Sevdalar içinde nûr-ı mehtâb Oldukça derûnunâ gamm-ı efzâ Eyle o geçen demi tezekkûr Pîş-i nazarın da sath-ı deryl Ettikçe temevvic ü tenevvir Yâd et beni sâkitâne yâd et Vakta ki sabâha karşı nâgâh Bir zevrak ic;inde tek bir insân Hasretle çekip bir âteşin âh Titrek ses ile olur gazel-hân Ol âh hazîn ‘âşîkane Ol gamlı terâne’i tahassür Bî şebhe edince kalb ü hâne Îcâb te’essür ü tekeddür Yâd et beni gizli gizli yâd et! S a y f a | 40 Bir kalb rakik-i nâ-tüvânla Firkatte be çektiğim bilinmez Hicrânla, sitemle, imtihânla Amma ki vefâ-yı dil silinmez Sevdimse seni bu türlü sevdim Sensiñ baña mâye-i tefekkür! Ettikçe lisânım üzre dâ’im Eskâr-ı muhabbetin tekerrür Yâd et beni sen de gâh yâd et Vakta ki hulûl edip eylül Müstagrak-ı hüzn olur tabi’at Vakte k ibir iğbirâr-ı meçhûl Eyler dilini esîr –i kasvet Seyret o sehâbeyi semâda Ettikçe hazin hazin takattur Bir rikkat ile hilâf-ı ‘âde Şâyet ola yaşla gözleriñ pür Yâd et beni ol zman da yâd et Vakta ki durup şu kalb-i gam-nâk Toprakta nihân olur vücûdum Vakta ki dolup dehânıma hâk Şevkiñle tamâm olur sürûrum Tenhâ geceler de bir hayâlet Manzûruñ olunca bittahayyür Yum çeşmini bâ-kemâl-i rikkat Bedbahtî-yi aşkım et tasavvur Yâd et beni gamlı gamlı yâd et Vezni: Mef’ulu/Mefâ’îlün/Fâ’ilün Kelimeler Hezar-ı aşk: aşk bülbülü. Efza: f. (Sonlarına eklenen kelimelere) Artıran, çoğaltan mânasını verir. Meselâ: Hayret-efzâ $ : Hayret verici, hayret artıran. Tezekkur: Unuttuktan sonra hatıra getirmek. Zikretmek. * Bir şeyi ders gibi tekrar ile ezbere almak. * Birkaç kişi toplanıp iş üzerine görüşmek. Tekeddür: Bulanık olma. * Kederlenme. Tefekkür: Fikretmek. Düşünmek. Fikri harekete getirmek. Takattur: Damla. Damlama. Damla damla akma. * Ud ağacı ile buhurlanma. * Vuruşmağa hazırlanma. * Bir kimse kendini bir yerden atma. * Ağacın dalı kopup düşme. * Bir adamı yanı üzere düşürmek. (Kamus'dan) Tekerrür: Tekrarlanmak. (Bak: Tekrârat) S a y f a | 41 Tahassür: Pıhtılaşmak. Kanın pıhtılaşması. (Hasret. den) Hasret çekmek. Elde edilmesi istenilen ve ele geçirilemeyen şeye üzülmek. Dili tutulup konuşamamak. Rakik: ince. Köle, cariye. Yufka yürekli. Terane: Edb: Rübâinin başka bir ismi. * Terennüm. Nağme, âhenk, makam. * Bir şiiri makam ile okuma, şarkı söyleme. Dery: Bilmek. Hilaf: Ters, karşı, zıd. Karşı koymak. Muhalefet etmek. Kasvet: Katılık. * Sıkıntı. İç sıkıntısı. * Kalb katılığı. (Bak: Kasavet) İğbirar: tozlanmış. Tozlanan. Te’essür: İşten alıkoyma. Oyalandırma. Zevrak: Kayık, sandal. * Mekke'de yapılan ve içine zemzem koymaya mahsus olan kap, ibrik. Temevvic: (C.: Temevvücât) Dalgalanmak. Çalkanıp dalga dalga olmak Nagah: f. Birdenbire, ansızın, hemen. (Nâgeh, nâgehan, nagehâne, nagehânî) Recâ’i zâde Ekrem, Hasbihâl, Zemzeme I (syf. 127, 128) Garipser işiten dâsitânıñ ey bülübl! Gariptir o kadar hâl ü şânıñ ey bülbül! Safâ-yı tab’ ile bir âşık-ı tabî’atsın Ki tâze tâze çemendir mekânıñ ey bülbül! Çemen de hande-i gül mü eden seni nâlân! Niçindir öyle dem-â-dem figânıñ ey bülbül? Seniñle hem-dem olursa becâ değil mi ki dil Esîridir yine bir dilsitânıñ ey bülbül? Ne dilsitân ki onun râhına fedâdır hep Bahâr-ı hüsn ü bahâsı zamânıñ ey bülbül? Beni bitirdi bu sevdâ o za’fla yâ seni Nasıl tahammül eder aşka cânıñ ey bülbül? Bulunsa sende nazîri tahammül etmez idin Benim dilimdeki derd-i nihânıñ ey bülübl! Çemen çemen ne için devr-i ‘âlem etmezsin Olup bahârına peyrev cihânıñ ey bülbül? Vatan bahâra müreccah mı sence de yoksa Değil mi kâbil-i nakl âşiyânıñ ey bülbül? Seniñ baña sözünü ben sana hitâb edeyim Olup bu histe dahi tercümânıñ ey bülbül! S a y f a | 42 Vezni: Mefâ’ilün/Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fa’lün Kelimerle Peyrev: f. Ardı sıra giden, tâbi olan, izinden giden, uyan Naziri: Tâze. * Altın. Becâ: f. Yerinde, münasip, lâyık, uygun, şâyeste. Dem-a-dem: f. Zaman zaman. An be an. Sık sık. Her vakit. Dasitan: (Dâstân) f. Destan, sergüzeşt. Geçmiş hâdiseleri anlatan nesir veya nazım halinde yazı. * Şöhret. Recâ’i zâde Ekrem, Tegazzülden Geçemem, Zemzeme III, (syf. 131) Bugün garîp göñlümüñ garîp bir melâli var Memâttan tavahhuşu hayâttan kelâli var! Yetişti bir hatar-gehe zavallı râh-ı aşkta Ne gitmeğe cesâreti ne durmaga mecâli var! Yakarsa düştüğü yeri ta’accüb etme giryeme Bilir misin cemâliniñ ne âteşîn hayâli var! Aman ne dil-nişîn belâ... ne tatlı zehr imiş gâmıñ Ne çekmek isterim ne de geçilmek ihtimâli var! Gamıñla doldu (Ekrem’iñ) o şî’rlerle tâb’ı kim Hazîn hazîn tasavvuru yanık yanık me’âli var. Vezni: Mefâ’ilün/Mefâ’ilün/Mefâ’ilün/Mefâ’ilün Kelimeler Melal: usanma, sıkılma. Hatar-geh: tehlike yeri. Ta’accüb: şaşma, hayret etme. Dil-nişin: gönülde yer tutan. Hazîn: Hüzünlü. Keder meydana getiren. Acı uyandıran. S a y f a | 43 Recâ’i zâde Ekrem, Güzelim, “Pejmürde”, (syf. 131, 132) Nedir bu cevr ü tegâfül zaman zaman güzelim? Kaçıncıdır bu eziyetli imtihân güzelim? Tükendi sabr u tahammül.. üzüldü cân güzelim. Bu nâz ise yetişir artık el-amân güzelim! Bütün gün eşk-i te’essürle gözlerim dolsun... Bahâr şevk ü ümîdim bütün bütün solsun... İlel-ebed baña böyle hayât zehr olsun Saña hülûsuma geldiyse bir ziyân güzelim! Hayat bende mücerred seniñle kâ’imdir.. Neşat ü lezzet ü şevkim seniñle dâ’imdir.. Sen olmasañ nazarımda güneş de muzlimdir.. Sözüñ hakikati işte budur inan güzelim! Gamıñla mün'adim oldu tasarrufum özüme. Seni tefekkür ile uyku girmiyor gözüme. İnanmak istemiyorsañ eğer benim sözüme, Buña şehadet eder gökte ahterân güzelim! Nasîb yok mu baña ba’demâ hitâbıñdan? Sen olmayım mı daha nagme-yi rübâbıñdan? Tevehaş eyliyorum hâl-i ihticâbıñdan... Sen añla.. ben edemem hissimi beyân güzelim. Bu infi’âle becâ nâ-becâ nihâyet ver... Yine şikâyete..şükre.. niyâze ruhsat ver! İ’âde eyleyeyim ne'şemi cesâret ver.. Nazardan eyleme didârını nihân güzelim... Kusurum añlamadım çünkü etmedim mes’ûl.. Olurdu ma’zeretim belki de karîn-i kabûl. Seniñ sükûtuna karşı benim melûl melûl.. Yetişmiyor mu saña ettiğim figân güzelim? Ne hâl ise ben ‘afv et de şerm-sâr eyle.. Küçük düşürmek ile bâri ahz-ı sâr eyle, Dâhil-i merhametim, vechiñ âşikâr eyle.. Bu şîvedir saña şâyân olân hemân güzelim! Vezni:Mefâ’ilün/Fe’ilâtün/Mefâ’ilün/Fe’ilün Kelimeler Tegafül: Bilmez görünmek, anlamazlıktan gelmek. Kasden kendisini gafil göstermek. Sabr u tahammül: sabırlı. S a y f a | 44 Eşk-i te’essür: aşktan alıkoyma. Mün’adim: Nedimlik eden. Meclis arkadaşı. Tefekkür: Fikretmek. Düşünmek. Fikri harekete getirmek. İnfi’âle: Gücenme. Darılma. * Can sıkılma. Teessür. * Hareketlenme. Harici bir sebeb ve te'sirle hâsıl olan hâl, te'sir ve hareket. * Harici te'sire kabil olmak. * Ruhun kabul ettiği tahavvülât ‘afv: Bağışlamak. Kusur ve günâhı affetmek. Ayakla basılmadık yer. * Malın iyisi, helâli ve fazlası. * Terketmek. * Mahvetmek. Şerm-sâr: f. Utangaç, müstahyi, mahcub. Karin-i kanul: bütün akrabalar. Niyaz: f. Yalvarma, yakarma. Dua. * Rağbet ve istek. * Hâcet, ihtiyaç. Becâ nâ-becâ: f. Yerli yersiz. Vechin: (Vecih) Yüz, çehre, surat. * Tarz, üslub. * Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan. Satıh. Ön. Alın. Cephe. * Tarih. * Suret. * Sebeb. * Bir şeyin nefsi ve zatı. * Semt. Cihet. * Münasebet. Recâ’i zâde Ekrem, Şevki Yok, “Pejmürde”, (sfy. 132, 133) Gül hazîn... sünbül perîşan... bâg-zârıñ şevki yok.. Derd-nâk olmuş hezâr-ı nagme-kârıñ şevki yok.. Başka bir hâletle çağlar cûy-bârıñ şevki yok.. Âh edip inler nesîm-i bî-karârıñ şevki yok.. Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârıñ şevki yok! Farkı yoktur giryeden rûy-ı çemende jâleniñ Hûn-ı hasretle dolar câm-ı safâsı lâleniñ Meh bile gayretle âğûşunda ağlar hâleniñ Göñlüme te’siri olmaz âteş-i seyyâleniñ Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok! Rûha verdikçe peyâm-ı hasretiñ her bir sehâb.. Câna geldikçe temâşâ-yı ufuktan pîç ü tâb.. İhtizâz eyler çemen.. izhâr eder biñ ızdırâb: Hem tabî’at münfail hicrinle.. hem göñlüm harâb… Geldi ammâ n’eyleyim, sensiz bahârın şevki yok! Vezni: Fâ’ilâtün/Fâ’ilâtün/Fâ’ilâtün/Fâ’ilün Kelimeler Bag-zar: Bağlık yer, bağ, bostan. Hezar-ı nagme: Güzel sesli. Cuy-bar: Akarsu, nehir, dere, çay, ırmak. * Irmak kenarı. Ruy-ı çemen: Yeşeren. Aguş: f. Kucak. * Sığınılan yer. Peyam-ı hasret: Hasret, özleyiş haberi. İzhar: Toplayıp biriktirme. S a y f a | 45 İhtizaz: Hafif titremek. Deprenmek. * Şevk ile meyil ve hareket. Harekete geçme. * Sallanma, sıçrayıp oynama. Münfail: İnfiâl eden. Te'sir ile harekete geçen. * Muztarib, kederli ve muğber olan. Bir şeyden canı sıkılan. Alınmış, gücenmiş. Pîç ü tâb: Iztırab ve sıkıntı.