*
Ana içeriğe atla

Uyku bozuklukları kadın ve erkekte farklılık gösterebiliyor... Peki nasıl?

Geçmiş araştırmalarda kadınlara pek yer verilmiyordu
Uyku bozuklukları kadın ve erkekte farklılık gösterebiliyor... Peki nasıl?

Kadınların uykusuzluk çekme olasılığı erkeklerden daha yüksektir ve ekseriyetle uyku kalitelerinin daha düşük olduğunu söylerler. Erkeklerin ise buna nazaran uyku apnesine yakalanma olasılığı daha yüksek. Kadınların sirkadiyen ritimleri erkeklerden daha erken çalıştığından bu tür aksaklıklar daha kötü sağlık sonuçlarıyla ilişkilendirilir. Erkekler ise aşırı yemek yemeye daha eğilimlidir ve vardiyalı çalışan erkeklerde Tip 2 diyabete yakalanma riski uykusuz kaldıklarında daha yüksektir.

Bunlar ve bu gibi diğer önemli uyku farklılıkları; uyku ve cinsiyet üzerine devam eden araştırmalar çerçevesinde yayınlanan yeni bir incelemede vurgulanıyor. Araştırmada kadın ve erkeklerin uykuyla ilişkili bozukluklarının nasıl tedavi edilebileceğine dair ipuçları da yer almakta. Southampton Üniversitesi, Stanford Üniversitesi ve Harvard Üniversitesi'ndeki araştırmacıların yürütüp kaleme aldığı çalışma Sleep Medicine Reviews'da yayınlandı.

Stanford Üniversitesi'nde psikiyatri ve davranış bilimleri alanında çalışmalarını sürdüren ve söz konusu araştırmayı yürüten Renske Lok, cinsiyetine bağlı olarak, tedavi türünün ve tedavide kullanılacak ilaç ya da dozun değişiklik gösterebileceğini ortaya koyduklarını dile getiriyor.

ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü'ne göre ülkede 50 ile 70 milyon insanın -bu ABD nüfusunun yaklaşık yüzde 20'sine denk geliyor- kronik ya da devam eden uyku bozuklukları mevcut. Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri'ne (CDC) göre ABD'deki her 3 yetişkinden 1'i “uyku eksikliği” çekiyor.

Kadınlar uyku kalitelerinin daha düşük olduğunu söylüyor

İnceleme, kadınların erkeklere göre uyku kalitesinde anksiyete ve depresif bozukluklarla ilişkili düşüşe daha yatkın olduğunu keşfetti. Beyin aktivitesiyle ölçülen verilere göre derin uyku miktarı ve uyudukları süre bakımından kadınların uyku kalitesi iyi. Ancak araştırmacılar, kadınların uykusuzluktan erkeklere göre çok daha fazla şikayetçi olduğunu buldu.

Lok, “Kadınlar belki de psikolojik durumları ve kötü uyku konusunda biraz daha açık; erkekler ise bunu kendilerine saklamaya daha meyilli” ifadelerini kullanıyor.

2021'de yapılan bir başka araştırma ise farklı bir neden ileri sürmekte. Lozan Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, ölçümlerde iyi bir gece uykusu çektikleri görülmesine rağmen gece boyunca uyanmaktan şikayetçi olan kadınların uyku düzenlerini inceledi.

Araştırmacılar, uyku sırasında beyin aktivitesini daha derinlemesine okuyabilmek için kafa derisine ve yüze 256 adet EEG elektrotu yapıştırdı. Daha sonra kadınları gecenin farklı saatlerinde uyandırdılar ve onlara uykuda mı yoksa uyanık mı olduklarını sordular.

Uyuyor gibi görünmelerine rağmen, gece boyunca sık sık uyanık olduklarını hisseden kadınların, beyinlerinin yüzde 5'lik küçük bir bölümünde yüksek frekanslı, neredeyse uyanıklığa benzer bir beyin aktivite görülürken, beynin kalan yüzde 95'inin dinlenmede olduğu keşfedildi. Beyindeki böylesi bir aktiviteyi, sadece bir avuç elektrotun kullanıldığı standart bir uyku incelemesinde tespit etmek mümkün değil.

Lozan Üniversitesi Hastanesi Uyku Araştırmaları Merkezi Direktörü Raphael Heinzer, “Artık ne hissettiklerini anlayabiliyoruz çünkü beynin bu küçük kısmında, yüzde 95'i dinleniyor olsa bile, burada olduklarının farkında olmalarını sağlayan bazı aktivitelerin olduğunu görüyoruz” şeklinde konuşuyordu. Heinzer şu kritik detayı da vurguluyor:

“Hastalarımızla asla dalga geçmedik ama onlara inanmadık da.”

Kadınların daha erken bir sirkadiyen ritmi var

Kadınlarda uykusuzluk gibi uyku bozukluklarının nedeni, sirkadiyen ritimlerinin erkeklere göre daha hızlı olması ve gün içerisinde biraz daha erken başlaması olabilir. Bir kadının sirkadiyen ritmi 24.09 saat (+-0.2), erkeğin ise 24.19 saat (+-0.2) olarak ifade edilmekte.

Fark küçük görünse de günler, haftalar veya aylar boyunca oluşan kümülatif etki, iç saat ile ışık ve karanlık gibi dış ipuçları arasında yanlış hizalanmaya yol açabilir ve bu da uyku bozukluklarına neden olabilir.



Sirkadiyen ritim; dünyanın kendi ekseni etrafındaki 24 saatlik yolculuğu sonucunda ortaya çıkan, canlılar üzerindeki biyokimyasal, fizyolojik ve davranışal ritimlerin tekrarıdır. Bu kavramı kabaca vücudumuzun biyolojik saati olarak da tanımlayabiliriz.

Uykuya dalma, uykudan uyanma, gün içinde uyanık kalma gibi durumları etkileyen pek çok fizyolojik sistemle ilgili olan sirkadiyen ritim, vücut ısısı, melatonin salgılanması, kandaki kortizol düzeyi ve iştahla da yakından ilişkilidir.

Şöyle açıklamak gerekirse; gece uykunun başlamasını karanlığın başlamasıyla birlikte gün boyunca biriken uyku maddesi ve melatonin salgısının artması belirler. Bu ritimdeki kaymalar ve bozukluklar açıklanamayan uykusuzluk veya uzun uyumanın önemli sebeplerinden biri olarak gösterilebilir.

Sirkadiyen ritim bozulduğunda gece uykuya dalmada problem yaşanabilir ve bu da gündüz aşırı uyku hali, iş performansında azalma, konsantrasyon bozukluğu, depresyon gibi ciddi sonuçlar doğurabilir.



Bu çerçevede araştırmacılar daha erken tamamlanan bir döngünün melatonin ve kortizolün “daha erken” salgılanmasına karşılık geliyor olabilir. Bilindiği üzere melatonin vücudumuza uyku vaktinin geldiğini bildiren doğal bir hormon.

Basel Üniversitesi Kronobiyoloji Merkezi Başkanı Christian Cajochen örneğin ergenlik döneminde salgılanan hormonlara ilişkili sirkadiyen ritim farklılıklarının genç erkekler ve kadınlar arasındaki uyku farklılıklarını açıklayabileceğini söylüyor. Ergenlikte kızlar adet görmeye başladıktan sonra her yıl toplamda 20 dakika daha geç uyku evresine geçiyor; ta ki 20'li yaşlarının başına, yani ergenlik çağının sonuna gelene kadar.

Uykunun sirkadiyen düzenlemesinde yaşa bağlı değişiklikleri araştıran Cajochen, erkeklerin de ergenlik döneminde benzer bir fenomen yaşadığını, ancak bu sürecin 20'li yaşların sonlarına kadar sürmediğini dile getiriyor.

Cajochen, çocukların uyurken ve uyanırken hep “daha geç” bir noktaya ilerlediğini ve bir noktadan sonra bunun durduğunu dile getiriyor. İşte bu nokta ergenliğin sona erdiği nokta. Cajochen, “Çocuklarınızın yeniden erken yatıp kalmaya başladıklarını görüyorsanız ergenliğin bittiğine dair bir umut var demektir” diyor.

Erkeklerde uyku apnesi ve Tip 2 diyabet riski

Habere konu araştırma üst solunum yollarının yapısından dolayı erkeklerin uyku apnesine yakalanma olasılığının üç kat daha fazla olduğunu ve bu durumun onları yüksek tansiyon, diyabet, kalp hastalığı ve felç gibi sağlık sorunlarına karşı daha duyarlı hale getirdiğini keşfetti.

Ayrıca incelemede, erkeklerin uykusuz kaldıklarında kadınlara göre daha fazla yemek yeme eğiliminde olduklarını da ortaya çıkardı. Alışılmadık programları nedeniyle uykudan mahrum olduğu düşünülen ve dolayısıyla doğal sirkadiyen ritimleriyle uyumsuz olan vardiyalı çalışanlar arasında, hem erkeklerde hem de kadınlarda Tip 2 diyabet riski daha yüksektir ancak risk erkeklerde çok daha yüksek.

Cinsiyet farklılıkları önemli

Araştırmacılar, bu kadar derin etkileri nedeniyle uyku ve sirkadiyen ritimdeki cinsiyet farklılıklarının daha iyi anlaşılmasına ihtiyaç duyulduğunu dile getiriyor. Lok, tarihsel olarak uyku üzerine yapılan biyomedikal araştırmaların kadınları neredeyse hiç kapsamadığını ifade ediyor. Bunun nedeni olarak Lok, menstruasyon ve menopoz gibi hormonal olayların, araştırmaları yararsız hale getirecek kadar çok, kafa karıştırıcı değişken sunduğu düşüncesini göstermekte.

Bir uyku araştırmasında kadınlara yer verildiğinde ise genellikle yalnızca menstruasyon döngüsünde aynı noktada olan kadınlar ya da normal yumurtalık döngüsünü baskıladıkları için oral kontraseptif kullanan kadınlar kullanıldı. Çizilen bu hatalı çerçeve nedeniyle uyku düzenlerinin temelde cinsiyet ayrımı gözetmediği yönünde bir bilgi hakimdi.

Ancak yeni çalışmalar, erkekler ve kadınlar arasında uyku kalitesi, süresi ve gecikmesi açısından belirgin farklılıklar olduğunu ve bu farklılıkların cinsiyetlerin sirkadiyen ritimlerindeki farklılıklardan ve bunlara eşlik eden vücut ısısı ve melatonin seviyeleri gibi fizyolojik değişikliklerden kaynaklanabileceğini gösteriyor. Lok son olarak şunları dile getiriyor:

“Genel olarak kadınlar bu araştırmalarda dışlanmaktaydı. Erkeklerde bulunan sonuçların kadınlara da yansıdığı az çok varsayılıyordu ve artık bunun tamamen doğru olmadığını giderek daha fazla anlamaya başlıyoruz.”


Kaynak: The Washington Post / Metin Aktaşoğlu tarafından yerelleştirildi

Sizin İçin Seçtiklerimiz

Mashable'da Popüler