Matbudan Dijitale
1937’de Erzurum’da “Çocuklara Çizmeyi Öğreten” Eğitimci Yetiştirmek

1937’de, Erzurum Öğretmen Okulu’nda verilip sonrasında okulun dergisinde yayımlanan bir konferansın metni ilişikte.

Yazıyla ilk karşılaştığımda, konferansı veren bu “Baş Öğretmen Abidin”in bizim Abidin Dino olduğunu düşündüm. Akılcılığı, modern yaklaşımı, el çizimleri konusundaki duyarlılığı bana bunu düşündürdü. Ama yaşamıyla ilgili ayrıntıları tekrar okuyunca, konuşmacının o olmadığı pek belli.1 Döneminde Dino kadar akılcı ve okumuş, kim olabilir bu öğretmen okulu resim hocası, başöğretmen Abidin? Kendisi de resim hocası ve Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü ilk mezunu (1935) Recep Cengizkan’ın, Edirne Öğretmen Okulu’ndan sonra ikinci görev yeri Erzurum Öğretmen Okulu... Kapaklarını çizdiği üç sayılık Erzurum Öğretmen Okulu yayın organı Dumlu dergisinin sürpriz yazı dizisi önümüzde duran. Yıl 1937, bir kez daha dikkatinizi çekmek isterim. Yazım biçimine dokunmadım, kimi sözcükler için güncel karşılıklar ekledim yalnızca. —Ali Cengizkan

Recep Cengizkan’ın Erzurum Öğretmen Okulu yayın organı Dumlu dergisi için çizdiği kapaklar, 1937 (yukarıda sayı 1 ve 3, aşağıda: sayı 2), Ali Cengizkan Arşivi

*

RESİM DERSİ HAKKINDA KONFERANS

“Sayın arkadaşlar;

Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da ertiksel [sanatsal] toplantı ve konferanslarımıza başlıyoruz. Benim bu günkü konferansımın konusu da resim hakkındadır.

Üzerinde konuşacağımız esaslar şunlardır.

  1. Resmin mahiyet ve gayesi.
  2. Resmin nevileri.
  3. Çocukta resmin inkişaf sefahatı.
  4. Resmin tedrisatında esaslar.
  5. Sınıflara göre resim konuları.
  6. Resmin diğer derslerle irtibatı ve diğer derslere yardımı.

MAHİYET VE GAYE: Henüz insanların nasıl bir lisanla konuştukları meçhulümüz olan devirlerin mağaralarındaki fildişleri ve bazı taştan silahlar üzerinde tesadüf edilen oyma resimlerden de anlaşıldığına göre, resim insaniyetle başlamış ve inkişaf etmiştir.

2-3 yaşındaki çocukların çizmek resmetmek temayüllerini [eğilimlerini] de buna ilâve edecek olursak, “resim yapmak adeta insanın bir sevk-i tabiisidir [doğal yönlendiricisidir]” diyebiliriz. Menşei [kaynağı] bu kadar eski olan resmin, beşeriyette ifa ettiği vazife sadece bedii [güzellikle ilgili] duyguların, dini itikatların bir ifadesi olmakla kalmamış, belki insanlar arasında bir ifade vasıtası, fikir ve hislerin teatisine [alışverişine] medar olan bir işaret ve bir lisan yerine de kaim olmuştur. Bunun içindir ki en eski medeniyetlerde eşya ve mahlukatın [varlığın] resimle ifadesini, harflerle ifadeye tekaddüm etmiş [önüne geçmiş] buluyoruz.

Şu halde umumi gaye ve mahiyetini bir tarafa bırakacak olursak; diyebiliriz ki resim, çocuk için oyun, iptidai [ilkel] insan için bir itikat ve arzunun ifadesine vasıta ve medeniler için de bedii duyguların teati ve teammüüne [yaygınlaşmasına] yarıyan bir nevi lisandır.

Resmi bu geniş hudut içine aldıktan sonra bunun bir ilk okula neyi istihdal edeceğini [katabileceğini] tayin edebiliriz.

Çocuğun resme karşı olan alâka ve insiyaklarından [manevi yönelişlerinden] istifade ederek eşya ve hareketlere karşı dikkatini ve görme kabiliyetini inkişaf ettirmek, sadece kulaktan ve gözden öğrendiği şeyleri bir de elle tesbite imkan vermek gibi maddi, manevi kıymetlerini yükseltmek bu hedefi teşkil eder.

İlk okulda resmin gayesi ressamlık bizzat resim değildir. Yani çocuğun diğer derslerden aldığı malûmatı bir de renk çizgi ve gölge vasıtasile tesbit etmesidir. Ve hiç şüphe yok ki bir mevcudun şeklini çizmek, tecessüm ettirmek [cisimleştirmek] ve boyamaktan ibaret olan bu, çizgi, gölge, ve renk işi çocuğu uzaktan ve yakından san’atle de az çok münasebette bulundurur ve çocuk san’ata doğru gider. Resim dersi çocuktaki bediî hisleri inkişaf ettirmekle beraber resimden beklediğimiz asıl vazife çocukla eşya arasındaki münasebeti ortaya koymak ve çocuğun eşya ile manzaralar karşısındaki görüş ve müşahede kabiliyetini keşfetmekten ibarettir. Bütün mesele çocukla etrafını çeviren maddeler arasındaki kaynaşmayı samimileştirmek ve çocuğun gözleri kadar da ellerine beceriklik kabiliyeti vermektir.

Resmin Nevileri [Türleri]: Bir ilk okulda resim derslerinin muhtelif nevileri vardır. Bunların hepsi aynı maksada hizmet etmekle beraber faaliyet noktai nazarından her biri ayrı bir kıymete maliktirler. Bu itibarla resmin mevzuu tabii ve medeni maddeler olduğu halde bunların resim usulleri yekdiğerinden ayrılmaktadır. Bütün bu madde manzaralar her zaman ayni vaziyette kalamiyacaği gibi, ayni şekil ve rengi de muhafaza etmezler. Bu itibarla resmi gerek usul noktai nazarından, gerek mevzularının tenevvüü [çeşitliliği] noktai nazarından iki zümreye ayırabiliriz.

Usul itibarile: (1) hayali resim, (2) ezber resim, (3) serbest resim. Mevzuları itibarile ise: (1) tabiî resim, (2) tezyini ve hendesî [dekoratif ve geometrik] resim.

Hayali resimde: Çocuklara öğretmenin konu verip vermemesi mevzuu bahis olabilir. Her hangi bir mevzuu –ister öğretmen versin, ister talebe bulsun– çocuğun tahayyül ederek tersim etmesidir.

Ezber resim ise: Çocuklar tarafından bir veya birkaç defa görülmüş olan her hangi bir mevzuun hatırda kalabilen aksamını yine ezbere tersim etmekten ibarettir. Yalnız hayali resimlerin mevzuları umumiyetle anlatılmış bir hikaye, okunmuş bir masal ve çocuğun bu nevi intibalara karşı aksülâmellerini [yansımalarını] kontrol etmemize yardımı olabilen nevilerden olmalıdır.

Serbest resimde ise: Çocuklar arzu ettiklerini yapmakta serbesttirler. Yalnız talebeyi (istediğiniz resmi yapınız) diye temamen serbest bırakmak doğru değildir. Bu çocukların okula ilk geldikleri günlerde onları tanımak ve çocuğun inkişafında öğretmen tarafından bir hareket noktası olarak alınabilmesi için çok iyi bir deneme olabilir. Resim dersi mevzuları her talebe tarafından başka türlü izlenir.

Her çocuk kendi yaşayişi, tecrübe, alâka ve bilgisi nisbetinde mevzu genişletmekte, yahut mevzuun yalnız kendisini ilgilendiren bir parçasını işlemekte serbest olacaktır. İlk okulda serbest resmin manası budur.

Tabii resme gelince: Çocukların sadece ziya [ışık] ve gölgenin derece ve istikametlerini kavramaları şartile tabiatte mevcut olan canlı ve cansız maddeleri resmetmeleridir.

Tezyini resim: İster hendesî, ister gayri hendesî olsun süs olarak kabül olunabilen şekilleri yapmaktır ki: Bunlar da çiniler, vazolar ve mobilyelerde gördüğümüz nebat, çiçek, yaprak ve böcek gibi maddelere icap eden şekil ve vaziyetleri vermek suretile resmetmektir.

Biz resmi suretle tasnif ettikten sonra, hangi sınıfların bu resim faaliyetlerinden hangilerile daha ziyade uğraşacaklarına ve bu faaliyetlerden hangilerinin hangi yaştaki çocuk ruhiyatına daha ziyade tevafuk edebileceğine temas edebiliriz. Bu cihete temas etmeden önce, çocukların mevzularını kavrayışlarına göre iki tipe ayrıldıklarını burada söyliyelim.

Bu tiplerden biri görücü tip, diğeri yapıcı tiptir.

Görücü tip: Bu nevi çocuklarda görüş kabiliyeti kuvvetlidir. Aldıkları intibaları sıhhatle ifade ederler. Mevzuun ana hatlarını derhal çizer ve ortaya çıkarır. Hatta (Resmini yaptığım şey böyle görünüyor) der.

Yapıcı tipin ise: Görüşü zayıftır. O karşısındaki mevzuun ana hatlarını çizemez. Çünkü göremez ve o mevzua ait bilgisi ne ise yapacağı resmi o bilgiye dayandırır. Mevzuu adeta düşünerek parçalara ayırır ve bu parçalar arasındaki intibaları ise onları birleştirerek resmeder. Meydana gelen eser bir görüşün değil düşünüşün mahsulüdür.

Bir sınıfta görücü tipler pek azdır. Bunun içindir ki öğretmen mesaisini daha ziyade yapıcı tiplere göre tanzim eder. Ve yapıcı tiplerin görüş kabiliyetlerini geliştirmek için onlara mevzuları iyice incelemek fırsatlarını temin eder. Ve görücü tiplerin de bilgilerini daha ziyade artırmıya çalışır. Şimdi yukarıda söylediğim faaliyet nevilerinin sınıflara ve yaşlara tatbikine geçelim.

Birinci devrede, yani 7, 8, 9 yaşlarındaki çocuklara yalnız hayali ve ezber resim yaptırılacaktır. Bu sınıflarda çocukların görüşlerini kuvvetli intibalar [izlenimler] almalarını, tabiatle temasta bulunmalarını ve yaptıkları resimlerle tabiatteki örneği arasında mukayeseler yapmalarını temin edeceğiz.

Fakat bu sınıflarda doğrudan doğruya tabiatden resim yaptırılmıyacaktır.

Tabiatten resim yaptırmıya ikinci devrede başlanır. İkinci devrede hayali resim, ezber resim de hiçbir vakit ihmal edilmiyecek ve hatta büyük yer tutacaktır. Tabiatten resim yaparken çocuğun karşısına tabiatin modellerini değil, bizzat kendisini koymak lazımdır. Tabiatten resim yaparken ya tabiatin parçaları olan dallar, çiçekler, kelebekler, böcekler ve yapraklar gibi tek tek eşya yahut bunlar tabii muhitler içinde yapılır. (Manzaralar, binalar, orman ve saire…)2

Tezyinî ve hendesî resim: Bilhassa ikinci devrede yer tutarsa da, çocuklar mutlak yaptıkları vazifelerin, resimlerin, etiketlerin kenarlarını çiçek, böcek yaparak gibi maddelerle başlamalıdır.

Tezyinî resme bütün sınıflarda yer verileceğine müfredat programı işaret etmektedir. Hendesî resim de tezyinî resme dahil olduğuna göre, ilk üç sınıfta hendesî resim yaptırmak katiyen doğru değildir. Hatta bir misal olmak üzere Fransa’da hakkâk [mühürcü, kazıyıcı] (Güyom; Guillome) tarafından yaptırılan hendesî resim için çocuk için cazibeli olmadığı ve hiçbir mana ifade etmiyen murabbaların, muhammeslerin [dörtgenlerin, beşgenlerin] yaptırılmasının çocuğa usanç verdiği neticede meydana çıkmıştır. Binaenaleyh bu hendesî resimlerden ziyade kendisini alakadar eden araba, tren, hayvan gibi müteharrik mevcüdatı [hareketli nesneleri] tersim ettirmek suretile bu hendesî şekilleri onlar için de yaptırmak icap eder.

Dördüncü, beşinci sınıflarda bazı fikirlerin telkini, bazı iyi itiyatların [alışkanlıkların] kökleşmesi, fenaların önüne geçilmesi için duvar afişleri yaptırılmalıdır. Üçten itibaren de şematik resimler yaptırılmalıdır.

Çocukta resmin inkişafı: Bir öğretmenin resim derslerinden muvaffak olabilmesi [başarabilmesi] için çocuğun eşyayı tersim [resim yapma] hususunda kabiliyetlerini, daha doğrusu çocuğun neyi resmettiğini ve nasıl resmettiğini ve bu işteki tekâmülünü [gelişimini], derece ve merhalelerini [aşamalarını] bilmesi lazım. Bunun için şu noktalara dikkat etmek gerektir:

  1. Çocuk manzaradan ziyade eşyayı, eşyadan ziyade canlı ve hareketli mevcudatı [varlığı] alaka ile müşahade eder. Binaenaleyh çocuğun resme karşı alâkası cansızdan canlıya doğru tekâmül eder.
  2. Çocuğun mantıkı ile bizim mantıkımız arasında derin bir uçurum vardır. Onun eserlerini kendi mantıkımızla mukayese etmemek iktiza eder [gerekir]. Asıl mesele çocuğun ne söylemek ve neyi ifade etmek istediğini, resmettiği çizgilerden ne anlamak arzusunda bulunduğunu kavramaktır. Binaenaleyh taklitte muvaffakiyete değil, ifade arzusunun samimiyetine hürmet etmek ve çocuğu tedricen ikaz ve irşat ederek görmeğe ve göstermeğe alıştırmak mecburiyetindeyiz.
  3. Çocuklar birinci devrede hangi neviden resim yaparlarsa ilk yazıları nasıl karmakarışık ve ufak tefek ise, resimleri de aynen öyle ufacık yaparlar. Onları büyük resim yapmıya icbar etmek [zorlamak] doğru değildir. Mevzuları küçük yapmakta bir mahzur yoktur. Yalnız ikinci devrede çocuk aldığı intibaları daha büyük bir vuzuhla [açıklıkla] göstermek ihtiyacındadır. Onun bu temayülünden ancak bu devrede istifade edilmelidir.
  4. Çocuklara verilecek mevzuların basitten mürekkebe [karmaşığa] doğru gitmesine lüzum yoktur. Elverir ki her hangi bir mevzu karşısında çocuğun alâkası uyanmış bulunsun ve alâka esas olsun. Alâka duyduğu bir mevzu çocuk için güç değildir.
  5. Mevzuların tenevvüü [konuların çeşitliliği] daima çocuğun alakasını cezbeder. Bunun için derslerde tenevvüü [çeşitliliği] temin etmek lazımdır.

Çocukta resmin nasıl inkişaf ettiğini anlamak için beş, altı, yedi, sekiz ve hatta dokuz yaşlarındaki çocukların bir insan resmini nasıl yaptıklarını gözden geçirelim. Herşeyden evvel denebilir ki çocuklar evvela insan resmi yapmakla işe başlarlar. Çocuklar bir insanın resmini çok defa şöyle yaparlar:

Baş: Çok defa bir daire veya yumurta şeklinde çizgi ile gösterilir. Gözler: Çocuklar nazarında çehrenin en bariz kısmıdırlar ve çok defa alnın üstüne yapılırlar. Bunun sebebi yüzün diğer kısmına ait uzuvları resmetmek için yer kazanmak endişesi olsa gerektir. Gözler ya nokta ile ve yahut basit halka şeklinde gösterilir. Kaşlar bazan hiç yapılmaz, bazı çocuklarca da gözlerin altına yapılır. Bundan sonra ağız yapılır ve ekseriya nokta ile gösterilir. Mamafih yavaş yavaş nokta hatta kalbedilir ve ufki bir çizgi ile bazen de bir daire şeklinde gösterilir.

Çocuklar cepheden resim yaparlarken en güç gelen kısım burundur. Onun için çok defa burnu yapmazlar. Eğer yapacak olurlarsa o zaman mütenevvi [çeşitlenmiş] şekillerde yaparlar. Meselâ bir ve ya iki amudi [düşey] çizgi, bir nokta, bir yarım daire ve ya bir müselles [üçgen] olarak gösterirler.

Kollar: Çok defa dikkat edilmiyerek yapılırlar ve uzun birer çizgi ile gösterilirler.

Bazan biri [yukarı] diğeri aşağı, bazan her ikisi yana ve bazan da yapılmazlar.

Bacaklar: Aşağıya çekilmiş iki dosdoğru çizgi; çocuklar bir insan resmi yaparken bacakları iki ve daha çok çizgilerden de yaparlar. Bu daha ziyade duruşu takviye etmek içindir.

El ve parmakların resmi pek mütenevvidir [çeşitlidir]. Mesela ilk zamanlarda el sathı tamamile bırakılır. Parmaklar doğrudan doğruya ve ekseriya kuşayağı şeklinde yapılır.

Resimde gövdeyi göstermek ihtiyacı çocuk resimlerinin daha mütekâmil bir hale geldiğini gösterir. Çocukların ekserisi gövdeyi kapalı basit çizgilerle, meselâ bir murabba ve ya mustatıl ve yahut bir yumurta şeklinde göstermeğe çalışırlar.

Görülüyor ki bir insan resmi çocuklar tarafından muhtelif şekiller ve çizgilerle ifade edilmiştir. Bu sırada öğretmenin onlara yapacağı yardım şundan ibarettir: Vücudun gövde, baş, ayak ve kollar gibi bariz kısımları üzerinde talebenin nazarı dikkatini celbetmek, bu kısımların birbirine nazaran intizam ve nisbetlerini onların anlıyabilecekleri bir şekilde izah etmekten ibarettir. Gerçi vücudun aksamı yalnız bu söylediğimiz parçalar değildir, daha çok fazladır. Fakat talebe diğer kısımları resim yapma kabiliyeti arttıkça öğrenmeli ve yukarı sınıflarda yapmalıdır. Meselâ, bacakların üst ve alt kısımlarını öğretmek çok sonra gelir.

Bu parçalar öğretilmezse, küçük çocuklarını yapacakları insan resimlerinde daima bir diklik ve sertlik olacaktır. Çünkü kollar ve bacaklar birer parçadan yapılmışlardır ve pek haklı olarak dimdik görünürler. Esasen bu yaştaki çocuklar görüneni değil, bildiklerini tasvir ederler. Çocuğun nazarında insan vücudu yuvarlak veya murabba şeklinde bir gövde, bunun altında iki bacak, yanlarında asılmış iki koldan ibarettir. Bunun için de talebeye, insan vücudunun muhtelif kısımlarının yekpare parçalardan ibaret olmadığı, ayakların ve kolların ne suretle büküldüğü öğretilmelidir. Bu hareket eden kısımları öğretmek için en iyi vasıta mukavvadan yapılmış ve ipler vasıtasıyla muhtelif uzuvları hareket ettirilebilen bir karagöz şekildir. Bu suretle çocuklar dik ve sert resimlerden vaz geçerek daha canlı ve muvazeneli görünen insan resimlerini yapmıya başlarlar.

Bu sınıflarda bulunan talebenin ekserisi hayvan resmi yapabilecek bir devrededirler. Onlara göre bir hayvan şekli insan şeklinin bir başka türlüsüdür.

Çocuk insanla hayvan arasındaki şekil farkını şundan ibaret zanneder: İnsan amudî [düşey] vaziyette, hayvan da ufkî [yatay] vaziyettedir. Diğer cihetler aynidir.

Çocuk muayyen bir sınıfa mensup hayvan şeklini kavrıyamaz. Ona göre her sınıfa mensup hayvanlar biribirlerinin şekil noktai nazarından aynidir. Hayvanlar hakkında tecrübeler, tetkikler yaptıktan ve malumat aldıktan sonradır ki, hayvanların biribirinden şekil itibarile ne derece farklı olduklarını öğrenir. Bilhassa kendi muhitinde sık sık tesadüf ettiği ve temasa geldiği hayvanların bariz vasıfları onun üzerinde tesir yapar. Görücü tipte olan çocuklar, bu hadiseden sonra gördüklerini tabiatten doğrudan doğruya alabilirler. Çocukların çoğunu yapıcı tip teşkil ettiği için bu gibi çocukların hakkında ayni hükmü veremeyiz. Çünkü bunlar vücudun muhtelif kısımlarına ait şekilleri yan yana getirerek mevzuun heyeti umumiyesini ortaya çıkarırlar. Böyle çocukların yaptığı resimlerde şeklin heyeti umumiyesi canlı bir hayvandan ziyade tahta parçalarından yapılmış sunî bir hayvan şekline benzer. Çünkü onlar yalnız amudî, ufkî, mail ve yuvarlak şekilleri yan yana getirerek bir mevzuu tasvir etmeğe mütemayildirler… İşte: Bu hale (iptidaî tasvir devri) diyebiliriz. Bu hal şöyle düzeltilebilir: Bu resim şurası biraz uzuncadır. Buna gövde deriz, bu gövdenin üst kısmına arka, alt kısmına da karın ve göğüs denilir, diye izahat verdiğimiz vakit çocuklar bu izahat üzerine düz çizgilerle resmettikleri şeklin hatlarında değişiklik yapmıya başlarlar. Ve daha tabiî bir hayvan gövdesi şekli bulmuş olurlar. Meselâ: Mustatile yakın veya uzunca beyzi şekillerini gövde olarak resmederler. Bu tarza yakın bir surette de boyun, baş ve diğer uzuvlar gövdeye bağlanabilirler. Bütün bu resimler bu devrede ekseriyetle yalnız çizgi olarak, ancak bazan da kalın çizgi halinde yapılırlar. Daha sonraları bu çizgilerin yerine satıhlar ikame edilerek resimler yapılmıya başlanır. Bu tekâmül safhalarının bilinmesi öğretmen için çok faydalıdır. Çünkü, ancak bu sayededir ki öğretmen talebeye yapacağı yardımı tam vaktinde ve tam yerinde yapmak imkânını kazanır. Öğretmen sarih ve kat’i olarak bilir ki çocuk herhangi bir hayvan resmi yapamaz. Yapamaz. Yalnız bir hayvan resmeder ve ona mevzu köpek olduğu için bir köpeğin resmidir der, çocuklara bu anda köpeğin mühim vasfı olan havlamasını karakteristik bir şekilde tasvir etmek lazımdır.

Çocuk nazarında köpek havlıyan ve ısıran bir hayvandır. Bu mühim vasfından sonradır ki çocuk onu büyük bir hayvan değil, küçük de değil, orta büyüklükte, uzunca gövdeli, kısa bacaklı, orta uzunlukta boyunlu, sivri çeneli evsafı ile tanır. Binaenaleyh, çocuğun insan kafasından mülhem olarak yaptığı yuvarlak kafa şeklini de sivrilterek köpek kafası şekline getirmek lazımdır. Onun buna muvaffak olabilmesi için de şu noktaları izah etmek lazımdır: Köpeğin alt ve üst çeneleri uzuncadır, o havladığı zaman dişleri görünür. Köpeğin burnu sivri uçludur. Bu sözlerle beraber çocukların hatıraları da tahrik edilir. O hatıraların canlanması ve bu sözler çocuklara yardım edeceği için köpek kafasına benziyen resimler yapılmağa başlanır. Fakat şurası da muhakkaktır ki, bütün bir sınıf talebesinin hepsi birden muvaffakiyetle bu resimlere meydana getiremezler. Getirmek için çalışılır. İşte: Bilhassa resmin tashihinde öğretmenin takip edeceği yol bu tarzda olursa daha ziyade muvaffakiyet elde eder. Bu tekâmül safhalarını takip eden çocuklar, şüphesiz ki yukarı sınıflarda mevzuun biraz daha teferruatlı ve hareketli kısımlarını tesbit etmekte kat’iyen güçlük çekmiyeceklerdir.

Resmin diğer derslerle münasebeti ve yardımı: Resim dersi mevzularını birinci derecede hayat bilgisinden, ikinci devrede bütün derslerden alacaktır. İkinci devrenin dersleri resim için bir ifade ve çalışma imkânı verecektir. İkinci devrede resim dersi talebeye bazı teknikler öğretmek sınıf ve okul hayatının ihtiyaçlarına uymak yaşanmış bazı küçük hadiseleri ifade etmek için bazen müstakil de çalışacaktır.

Resim dersleri diğer derslerin geniş mikyasta yardımcısıdır. Bir kısım bilgilerin kazanılması, bu bilgilerin derinleştirilmesi ve tamamlanması, bazı meselelerin ifade ve izahı için resim dersi vazife alacaktır.

Resim dersi tekmil diğer derslerle alakadardır. Her şeyden evvel iş dersi mevzuları ilk taslaklarını resimlerden alacaklardır. Hatta bu günkü programda resim ve iş dersleri birbirinden ayrılık kabül etmez bir kül halindedir. Şimdi bir hayat bilgisi mevzuunun resim dersinde nasıl işleneceğini ve resim dersinin hayat bilgisine nasıl yardım edeceğini bir misal ile izah edelim ve hayat bilgisi mevzuunda nakil vasıtalarından otomobil ve otobüs olarak ele alalım. Bu mevzu toplu tedrise müsteniden ders verilirken konuşulan nakil vasıtalarından bir kısmını resim ile tekrar izah ve takviye etmemize yarar.

Öğretmen bu gün görülen otomobil üzerinde kısa bir mükâleme yaptıktan sonra bunun resmini hanginiz yapmak istersiniz? şeklinde veya daha başka türlü bir soru ile talebeden bazılarını tahtaya kaldırarak otomobil veya otobüs yapmalarını söyler. İlk kalkacak çocuklar resim yapmak kabiliyeti az olanlardan intihap edilecek olursa daha muvafıktır. Çünkü: Bu suretle onların yaptıkları resimler üzerinde diğer çocuklar daha kolaylıkla tenkit yapabilirler. Bu tenkitlerden talebenin heyeti umumiyesini istifade ettirmelidir. Yapılan otomobil veya otobüs resimleri tenkit edilirken iyi resimlerle fena resimler ve bunların niçin iyi veya fena olduğu meydana çıkar. İlk resimlere nazaran ekseriya otomobil yüksek bir sandığa dört tekerlek takıldığı zaman hasıl olacak şekil gösterir. Halbuki biraz daha ve daha çok iyi resim yapabilen çocuklar bu şekildeki otomobil resmine derhal itiraz ederler. Bu itirazlar esnasında; boyu uzun, kısa, üstü kapalı veya açık ve muhtelif fabrikaların yaptıkları muhtelif tipteki otomobiller üzerinde münakaşa ve mükâlemeler devam eder.

Bundan sonradır ki çocuklara, her biriniz en çok hoşunuza giden bir otomobil resmini yapınız, diyebiliriz. Hatta çocuklar otobüs resmi de yapabilirler, denilecek olursa, mevzu talebe için daha geniş ve cazibeli bir hale getirilmiş olur. Bu suretle hayat bilgisi dersinin mevzuu olan otomobil veya otobüs şimdi de resim dersinde adeta ikinci bir hayat bilgisi dersi olmuş ve çocukların bu husustaki bilgilerine belki bir takım yeni bilgiler de karışmak suretile evvelce edindikleri bilgiler tekrar ve takviye edilmiş olur.

SON3

1. Kuşkusuz, Abidin Dino (1913-1993) Türk resminin en önemli isimlerinden biri; Vikipedi sayfasındaki bilgilere göre, üç yıl Leningrad’da kaldı: “Türkiye'nin Kalbi Ankara isimli belgesel filmi çekmek için Türkiye’ye gelen Sovyetler Birliği’nin ünlü yönetmenlerinden Sergey Yutkeviç bir sergide resimlerini görüp beğendi. Yutkeviç’in filmini izleyen Atatürk, kendisine bir Türk gencini yetiştirmeye olanak bulup bulamayacağını sormuştu. Böylece Yutkeviç, Dino’dan dekoratör ve ressam olarak çalışmak üzere kendisiyle SSCB’ye gelmesini istedi. Dino, 1934 yılında sinema öğrenimi görmek üzere SSCB’ye gitti ve üç yıl kaldı. Üç yıl boyunca Leningrad’da Eisenstein ve Yutkeviç’in yanında makyajdan dekora, rejiden senaryoya tüm yönleriyle sinema eğitimi aldı. Yutkeviç’in yönettiği Madenciler filminde çalıştı. Bu dönemde sol fikirlerle tanıştı. 1937'de II. Dünya Savaşı nedeniyle Sovyetler Birliği tüm yabancı öğrencileri ülkelerine geri gönderme kararı alınca Leningrad’dan ayrılmak zorunda kaldı.” İstanbul’a döndükten sonra iki kez Anadolu sürgünü yedi Abidin, biri Mecidiye’ye, diğeri de Adana’ya olmak üzere. Ama hiçbir zaman eğitim ortamına katılmadı, belki daha sonraları kimi Köy Enstitülerine yaptığı gönüllü çıkarmaları saymazsak.
Kuşkusuz, Abidin, Kısa Hayat Öyküm kitabında da değinir bunlara: Abidin Dino, Kısa Hayat Öyküm, haz. Ferit Edgü (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1995).

2. Birinci bölümün sonu. Dumlu dergisi, yıl: 1, sayı: 1, günlemeç: 15.3.937; 15-16.

3. İkinci bölümün sonu. Dumlu dergisi, yıl: 1, sayı: 2, günlemeç: 15.4.937; 13-16.

Ali Cengizkan, çizmek, çocuk, Dumlu, eğitim, Matbudan Dijitale, okul, Recep Cengizkan, resim (eser), sanat