İlk İnsan ve Yaradılış Felsefesi: “Adem ile Havva”

Öğretiler açısından dünyada hayatın nasıl başladığı tüm zamanlarda önemli olduğundan, ilk insan çiftiyle ilgili anlatılan mitoslar ve sembolojik hikâyeler günümüze kadar gelmiştir. Bu metinlerdeki benzerlikleri ve farklılıkları incelediğimiz bir karşılaştırma yapmak ve sembolik olarak açılımları hakkında düşünmek, biz filozof adayları açısından yararlı olacaktır.

Öncelikle Âdem ve Havva’nın etimolojik kökenine bakacak olursak:

Âdem ismi; Kabala ’da tek yaratılandır. Aynı zamanda kırmızı toprak anlamına da gelir. Sümer dilinde Adamu; babam, Asur-Babil dilinde Adamu; yapılmış, çocuk, genç, Sabiî dilindeki Adam; kul, İbranicede Adamah; toprak, yeryüzü, eski doğu dillerinde Adam kelimesi ise yerden veya yere ait, yani insan/insanlık anlamına gelmektedir.

Havva: İbranice ’de ve Tevrat’da adı Havvah, Tevrat’ın Yunanca tercümesinde Eva, Latince Heva ve batı dillerinde Eve olarak karşımıza çıkmaktadır. Tevrat’a göre “canlı, yaşayan” anlamında, var olan her şeyin annesi demek olan Havva ismini, Âdem vermiştir. Hayah Hayat kökünden geldiği ileri sürülmekte ve bu kelime yaşamak, yaşatmak anlamına gelmektedir.

Havva, Hitit Fırtına Tanrı’sının eşi olan ve bir aslanın sırtına çıplak halde binen, aynı şekilde Yunanlar arasında da Herakles’in eşi Hebe olarak bilinen, Tanrıça Heba ile özdeşleştirilir. 

Özellikle Yahudilikte, Hristiyanlıkta ve İslamiyet’te yaradılış ile ilk insanlar kabul edilen Âdem ve Havva konusuna vurgu yapılmakta olduğunu görüyoruz. Şimdi bu üç dinde yaradılış nasıl karşımıza çıkıyor biraz değinelim.

Adem ile Havva Tasviri

Tevrat ve İncil’de Âdem ve Havva

Tevrat’ta yaradılış öykülerine birbiri ardı sıra gelen iki öyküye rastlıyoruz. İlki yaradılış ile ilgiliyken ikincisi daha çok ilk insan çiftinin yaradılışı ile ilgilidir.

Kitapta geçen ilk öyküye göre yaratılış aşamalı olarak altı günde gerçekleşmiş, Elohim (Tanrı) önce gökleri ve yeri yaratmıştır. Yani önce hava ve toprak elementini daha sonra da suları ve canlıları dünyaya getirmiştir. Altıncı günde tüm doğaya hükmedecek olan kendi suretinden Adem’i yaratır. Bu canlı yani insan; kaosu sona erdirecek ve evrene şekil verecektir. Yedinci gün olduğunda Elohim artık eserine seyretmeye başlar.

İncil’de ise Tevrat’ta olduğu gibi Tanrı önce göğü ve yeri yaratmış, daha sonra ışığı, gök kubbeyi ve suları yarattı. Sırasıyla kara, deniz- bitkileri, yıldızları, denizdeki ve gökyüzündeki canlıları ve ardından karadaki hayvanları yarattı. Tanrı insanı, kendi suretinden erkek ve dişi olarak, verimli olmalarını ve tüm yeryüzündeki canlılara egemen olmaları için yarattı. Bu yaratılış zinciri altı gün sürdü. Yedinci günü kutsal bir gün olarak belirledi.

Bu öykü, Babil ve Sümer mitlerinin izlerini taşır. Kendi bedeninin yarısından yeri, diğer yarısından göğü yaratan, yarattığı yeryüzünde Tanrılar adına hareket etmesi için insanı yaratan Marduk’u anımsatır.

Tevrat’ta geçen ikinci öykü ise; yeryüzü başlangıçta hiçbir bitkinin olmadığı bir çöldür. Daha sonra yerden bir sis yükselerek tüm yeryüzünü sular. Islak toprakta Elohim insanı yaratır ve ona burnundan nefes üfleyerek can verir. Doğu’da, yarattığı insan için Aden’de bir bahçe yapar. Bu isim; İbranicede Eden’dir. Âsur ve Bâbil dilinde Edinu, Sumer dilinde Edin olan bu kelime “ova, bozkır” manasındadır. Her tür bitki olan bu bahçenin ortasında bir hayat ağacı, bir de bilme ağacı vardır. Bahçeyi sulamak için dört kollu bir nehir uzanır. Bunlar Pişon, Gihon, Dicle ve Fırat olarak geçer. Daha sonra hayvanları ve Adem’in kaburga kemiğinden Havva’yı yaratır. Tanrı insana bahçedeki her tür bereketten faydalanabileceğini, ancak bilme ağacından bir şey yememesini öğütler.

Burada ise ölümsüzlüğü arayan Gılgamış Mitolojisinde de olduğu gibi iki önemli ağaç olduğunu ve dört ırmak bulunduğunu görmekteyiz.

Daha sonra Tekvinin üçüncü bölümünde, Havva yılan ile karşılaşır ve onu bilme ağacının meyvesinden yemesi konusunda ısrar eder. Havva neden yememeleri gerektiğini yılana söylese de yılan, Âdem ve Havva’nın ölmeyeceklerini, şayet meyveden yerlerse iyiyi ve kötüyü bilebileceklerini ve Tanrı ile aynı özellikleri kazanabileceklerini söyler. Havva ikna olur, önce kendi meyveyi yer sonra Adem’i de ikna ederek ona da yasak meyveden verir. Artık gözleri açılmış kendi doğal çıplaklıklarını örtme ihtiyacı duymuşlardır. Bunu gören Tanrı yasak meyveyi yediklerini anlar, olayın nasıl geliştiğini öğrenir ve önce yılana daha sonra ise kadına zor bir hayat geçireceğini söyler. Âdem ise hayatı boyunca toprağa bağımlı bir varlık olacaktır. İnsanın elinden böylece ebedi hayat alınmıştır, hikâye sonrasında oğulları Habil ve Kabil ile devam eder.

Kur’an-ı Kerim’de Âdem ve Havva

Kur’an-ı Kerim’de ise Adem’in yaradılışı oldukça fazla ayette geçmektedir. Fazla yoruma girmeden nasıl ve nerelerde geçiyor görelim.

Al-i İmran suresinin 59. Ayetinde ilk insanın yaradılışı şu şekilde geçer: “Şüphesiz Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir; O, onu topraktan oluşturdu, sonra ona “Ol!” dedi, o da hemen oldu.”

Adem’in yaratıldığı madde ise birçok ayette geçmektedir. Bu maddeler Toprak (türâb), su (mâ’), çamur (tîn), akışkan veya süzme çamur (sülâle min tîn), yapışkan çamur (tîn lâzib), kurumuş çamur (salsâl) olarak geçer. (Hicr, 15/26, Rahman, 55/14, Saffat, 37/11, Secde, 32/7, Mü’minun, 23/12, Enam, 6/2, Tâhâ, 20/55, Rum, 30/20, İsra, 17/61; A’raf, 7/12; Sâd, 38/76, Saffat, 37/11, Mü’minun, 23/12, Hicr, 15/27; Rahman, 55/4, Secde, 32/7)

“O, oluşturduğu her şeyi en güzel yapan ve insanı oluşturmaya bir çamurdan başlayandır. 8Sonra onun soyunu bir özden, basbayağı bir sudan yapmıştır. 9Sonra onu düzeltip bir biçime soktu ve onu bilgilendirdi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti..” Secde, 7-9’da

 O, sizi tek bir nefisten oluşturdu, sonra ondan eşini yaptı..”; Zümer,6;

“… Biz, sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra bir embriyondan, sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından oluşturmuşuzdur… Hacc, 5

Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten oluşturan, ondan eşini oluşturan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizin koruması altına girin. “Nisa, 1

Ve Biz, “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette iskân ediniz/burayı yurt tutunuz, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol nasiplenin ve şu girift şeye yaklaşmayın; mal/altın-gümüş tutkunu olmayın, yoksa kendi benliğine haksızlık edenlerden olursunuz” dedik.” Bakara, 35

Hemen hemen tüm yaradılış ile ilgili ayetler doğrultusunda da gördüğümüz gibi Kur’an-ı Kerim’de de aynı izleri taşıyor yaradılış hikâyesi…

Mircae Eliade’de bu mitten şu şekilde bahsetmektedir. “Dört kola ayrılan ve yerin dört bölgesine hayatı taşıyan nehriyle, Âdem’in bakması ve ekip büyütmesi gereken ağaçlarıyla cennet bahçesi, Mezopotamya imgelemini çağrıştırmaktadır. Tevrat anlatısı bu örnekte de belli bir Babil geleneğinden yararlanmış olabilir. Ama ilk insanın yaşadığı cennet miti ve insanların zor erişebildiği “cennet gibi” bir yer miti Fırat ve Akdeniz’in dışında da biliniyordu.”[1]

Bu üç dinde de, Mezopotamya’dan bazı semboller ve mitler girmiş, ya genişletilmiş ya da biraz farklı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden ilk örnekler sayılabilecek Mezopotamya Mitoslarında insanın yaradılış hikâyesi nasıl geçiyor bakmakta fayda var.

Mezopotamya inanışına göre ise; insanın yaradılışı ile ilgili birkaç anlatıya rastlıyoruz;

Öncelikle insanı Tanrılara hizmet etmek için yaratıldığına inanılan coğrafyada; Yüce Tanrı Enki insanı aklen ve bedenen aciz bir varlık olarak yaratır.

Babil mitosu olan “Enuma Elish”de ise Marduk Tanrıların hizmetkârı olarak insanı yaratır.

Bir diğer yaradılış hikâyesi Adapa mitosu’dur; Adapa, Mezapotamya mitolojisinde yaratılan ilk insandır. Enki’nin oğlu sayılan Adapa, Eiduk şehrinin kralıdır. Adapa’nın görevlerinden biri Tanrılara balık temin etmektir, bir gün kayığını batıran Güney Rüzgârına sinirlenip onun kolunu kırar, kolu kırılan rüzgâr artık esmeyince Tanrılar Adapa’yı cennette sorguya çeker. Enki, Adapa’yı cennetteyken hiçbir şey yememesi konusunda uyarmıştır. Aslında bu bir aldatmacadır. Yerse ölümsüzlüğü elde edecek, yemezse ise ölümlü olarak kalacaktır. Adapa Enki’nin sözünü tutarak hiçbir şey yemez ve böylece ölümsüzlük fırsatını da kaçırmış olur.

Kaburga ve cennet tasvirine ise Enki ile Ninbursag mitosunda rastlıyoruz. Bu mitosta su tanrısı Enki ve toprak ana Ninhursag’u görmekteyiz. Enki yaratılan meyveleri yiyince Ninsursag buna kızarak Enki’yi iyileştirecek Tanrılar ile beraber Enki’nin sekiz organına hastalık verir. Bu hastalıklardan biri ise özellikle dikkat çekmektedir. Bu hastalık “Tanrının kaburgası”dır. İyileştirecek Tanrıça ise “Kaburgaların Tanrıçası” anlamına gelen Ninti’dir. Sümerce “ti” aynı zamanda yaşam anlamına da geldiğinden Ninti; yaşamın Tanrıçası anlamına da gelmektedir. Bu mitosta cennet olarak anlatılan aydınlık, temiz, saf, tüm canlıların huzur içinde yaşadığı Dilmun’u da görmekteyiz. Kutsal metinlerde Aden olarak bahsedilen cennet bahçesi, İbranice mutluluk anlamına gelir. Helana Petrovna Blavatsky’nin kitabı Antropogenesis’de ise Aden “Mutluluk Bahçesi” olarak geçer.

Yılan sembolojisi; birçok öğretide yenilenme özelliği taşır, dönüştüğü için sonsuzlukla ve derin sırları bilme ile yani bilgelik ile özdeştirilir.

Hayat Ağacı: En eski zamanlardan itibaren yeryüzü ve gökyüzünü birbirine bağlayan semboldür. Ağaçlar mistik güçler ile bağdaştırılmıştır. Her toplumun ve inanışın kutsal bir ağacı olduğunu da görmekteyiz.

Sonuç olarak; inanışlarda mitoslarda ve öğretilerde topraktan yaratılmış Adem’in öncelikle eril ve dişil özelliği kendinde barındırmış olması yine H.P. Blavatsky’nin Antropogenesis kitabında geçmektedir ve ondan yaratılmış Havva ise tüm her şeyin annesi sayılarak hayatiyeti, yaşamsallığı sembolize eder. Antik Mısır’da gördüğümüz ilk insan olarak ayakları birleşik henüz hayatın düaliteye ve çiftlere ayrılmamış olması Osiris’le ifade edilmektedir. Osiris ve eşi Isis gibi Âdem ve Havva da yeryüzünde düaliteyi başlatmışlardır. Bilgelik ağacından yemeyi ise insanın karşı karşıya kaldığı ilk sınav olarak görüyoruz. İnsan böylece kozmik bilgiden uzaklaşmış sayılabilir. İnsanın iyiyi ayırt edebilecek yetiye sahip olmasıyla aynı zamanda kötülüğü, ayıbı, çirkinliği, kıskançlığı da bilebileceğini ve bunları birbirine karıştıranın, insanın Kama-Manas’ı olduğunu düşünebilir miyiz?

Yonca ALPAY ADIGÜZEL & Ilgın ADIGÜZEL

KAYNAKÇA:

-Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2006/2, c. V, sayı: 10, ss. 51-96.

 -ÂDEM VE HAVVA’NIN KİTABI: ESKİ AHİT APOKRİFASINDA ÂDEM VE HAVVA’NIN HAYATI Cengiz BATUK *Doç. Dr. Gürbüz DENİZ Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Ankara 2012

https://ti-entertainment.com/Hbr-139-Adem-ile-Havva-Kissasi.html

-Kur’an Tebyini- Hakkı Yılmaz

-Tevrat ve İncil

-H.P. Blavatsky Antropogenesis I. Cilt,2019

-H.P. Blavatsky Antropogenesis II. Cilt,2019

-H.P. Blavatsky Teozofi Sözlüğü, 2019


[1] Eliade, Dinsel Düşünceler ve İnançlar Tarihi, c.1, s. 207.

Yorum bırakın